24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Mayıs 2017 Çarşamba Akademi 11 >> askıya alabilirsiniz diye kimseye herhangi bir hak devretmedim. Gerekçe gösterilen “olağanüstü” hal, gerekçe gösterenin neden olduğu bir durumdur; benim olanaklarım değil. Tartışılması ya da hukuktaki yeri unutulmuşsa da yeniden hatırlatılmalıdır: “Direnme hakkı” vardır. Neoliberal ekonominin, burjuva hukukunun ya da sivil toplumun kavram ve kurallarını iktidar olmak için kullanan muhafazakâr politik tavır şunu unutmaktadır: Burjuva toplum kuramları, sözleşmeden doğan özgürlük yitimini onaylasalar da, egemenin kendi hukukunun akıl dışı süreçlere sapması karşısında, yurttaşın “direnme hakkı”nı hep saklı tutarlar.9 Locke, Yönetim Üzerine İki Deneme’sinde (1679), burjuva devletinin sınırları içinde kalan sivil seslenişi anlatırken, “yasadışı güç kullanılarak alınanı geri alma hakkı”nı;10 buradan da “devrim hakkı”nı onaylar.11 Fransız Devrimi (1789) bu hakkın en açık kullanımıdır. “Devrim hakkı”nı reddetmişlerse de “direnme hakkı” Kant ve Hegel’e kadar sivil toplumun kendini dile getirme olanakları içinde görülür; çünkü bu aklın tarihteki gelişiminin bir olanağıdır. “Yurttaşlık bilinci” (“sınıf bilinci” yokluğunda uyumayan bilinç), “kamu yararı”nı ilgilendiren bir konuda düşünce geliştirmek, kamuoyu oluşturmak hakkına sahiptir. Bu hak, bireyin bir başkasına devredemeyeceği düşünme ve dönüştürme olanağıdır; engellenmesi insanlık suçudur. Atanmışların, seçilmişleri iktidar günahlarının ört basçıları olan kapıkullarına dönüştürmesi dikkate alındığında, adaletin bürokrasinin ellerinde kuşkulu bir araca dönüşmesi karşısında “direnme hakkı”nın kullanımı geleceği korumanın olanağıdır. l ‘Gönüllü kulluk’ Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev (1576) adlı denemesinde, iktidarın gönüllü kulluk aygıtları ile insanlara özgürlükleri nasıl unutturduğunu, onları nasıl birer pasif politik kul haline getirdiğini gözler. La Boétie’nin baskı ve itaat arasında gördüğü ilişki formu, kullukbağımlılık piramidi içinde işleyen bir çıkar sistemine dayanır.12 “Zorlama” ya da “aldatılma” ile köleleştirildiği varsayılsa da insan gerçekte “istekli bir şekilde boyun eğmeyi”, kulluk etmeyi kabul etmiştir. Gönüllü kullaşmanın aracı “eğitim”dir.13 Makyavelli’nin tersine (Prens, 1532) La Boétie, egemenliği olanaklı kılanın yönetenin varlığı değil, yönetilenlerin istemi olduğunu düşünür. Tiran, ancak insanların yurttaşlıklarını ona verdiği oranda yönetimdedir; “tirana katlanma arzusu”, tiranın “zarar veren gücü”nü yaratır. Tiran sevgisi bir “yozlaşma”dır. Tiran seviciler, saraylara itaat edenler, özgürlüklerini unutmuş kullardır. Tek bir insanın yarattığı şiddete nasıl olur da katlanılır? Erdemsizliğin bile daha ötesine geçemeyeceği bu korkaklığın “doğal bir sınır”ı olmalıdır. Kendisini kullaştıran insan, “kul olma ve özgür insan olma arasında bir seçim” yapmış ve sonunda sefilliğini seçmiştir. Bu da tiranın güçlenmesini sağlar. La Boétie’nin tiranlara karşı mücadele önerisi, modern anlamda “sivil itaatsizlik”tir: Savaş değil, sadece ona “boyun eğmeme” yeterlidir; “kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz”; “itmenizi istemiyorum”, “onu desteklemeyin yeter.” Bu, onun temellerini yıkmaya yetecektir.14 l Sivil itaatsizlik “Sivil itaatsizlik” düşüncesi, H.D. Thoreau’nun Sivil İtaatsizlik (1849) adlı çalışmasından beri tartışılmaktadır. Thoreau, bütün açıklığıyla “devlete sadakat”ı reddeder;15 çünkü devlet insani bir yapıntıdır. Onun sorunu devlet karşıtlığı değil; tersine, hukukun meşruluğu ve iktidarın kendi hukukuyla ilişkisi sorunudur. Barışçıl bir tutumu dillendiren “sivil itaatsizlik” düşüncesinin merkezinde yurttaşlık haklarının “devletin öncelikleri” denilen şeye kurban edilmemesi vardır. Sophokles, Antigone (MÖ 441) adlı tragedyasında, mutlak egemenliğin (tiranlığının) doğasındaki tehlikeli ayrıntıyı ve ona direnmenin meşruluğunu ortaya serer. Eserde Kreon, savaşta birbirini öldüren rakip iki kardeşten birini, ülkesi için ölen bir kahraman olarak onurlandırırken; diğerini “vatan hainliği” ile cezalandırıp cesedinin gömülmeden açıkta bırakılmasını emreder. Dinsel buyruk ise, ruhunun Hades’e varabilmesi için bedenin toprağa verilmesini bildirir.16 Antigone, Kreon’a, devletin yasağına karşı çıkar; göksel yasanın buyruklarına göre eylemde bulunur: “Bir ölümlünün emrinden korktum diye suç işleyemem tanrıların nezdinde.”17 Hegel,18 Antigone’nin yazgısında Grek yaşamındaki iki yasayı, yazılmamış göksel yasa ve insanın yasasını bir arada görür. Antigone göksel yasaların, Kreon ise krallığın yasalarını yerine getirmektedir. Ona göre sonuç, karşılıklı yıkımdır. Ancak bu trajik düşüncenin sonunda, Grek düşüncesinde etik uyum ve güzelliğe ilişkin kabullerin yerini giderek refleksiyon ve felsefi tavır alır. Bu yabancılaşma yeni türden bir itaatsizliğe dönüşür. lFelsefi itaatsizlik19 Kavramlarını kendi koyan bir akıl özgürlük ilkesine ulaştığında, dünyanın karşısına geçmek için gerekli irade açığa çıkar. Bu nedenle Kant, “Aydınlanma Nedir” adlı makalesinde “Sapare aude! (Bilmeye cesaret et!) Kendi aklını kullanma cesaretini göster!” ifadesini dünyayı yıkmaya başlamış aydınlanmanın parolası olarak alır. Aklın kullanılması, ötekinin iradesinden kurtaracağı için “özgürlükten başka bir şey gerekli değildir.”20 Felsefe, kavram ve eylemi itaatsiz bir birlikte buluşturur. MÖ 399’da Atina mahkemeleri aracılığı ile işlenen bir devlet cinayeti (Sokrates’in “idamı”) felsefeye dayalı bir itaatsizliğin varlığını kavramamıza yardımcı olmaktadır. Ateist olmakla suçlanan Sokrates, savunmasını ölüm cezasından kurtulmak için değil, bilge ve erdemli bir yaşamın mantıksal sonuçlarını göstermek21 için kurar. “Erdem bilgisi”ne dayalı, kavramları tanımlanmış bir yaşamı tanıtmak için çabalar. Felsefi yaklaşımı, kendini bilme kadar, devlet ile ilgilenmeyi bir ödev olarak yükler. Ödev yerine getirilirken ölüm tehdidi ortaya çıkmışsa, felsefe yapmaktan ya da devlet ile ilgilenmekten, yani felsefi doğrudan vazgeçmek ahlaksızlıktır. “Defalarca ölecek olsam bile, ben başka bir şey yapmazdım”;22 çünkü ilkeye uygun olanı yaşamak budur. İlkeler, yaşanılan ilk felakette terk edilemez.23 Bu mantıksal zorunluluk “Kendini bil!”24 buyruğunun entelektüel yüküdür. Ancak aklın uykusu bu buyruğa sağır kalır. Epistemik hakikat ve etik tavır uyumuna dayalı praksis, her zaman için dünyanın karşısına geçen bir tavırdır. Felsefe başlarken itaatsizdir; bir seçimden değil, kendisi öyle olduğu içindir. Kavramın epistemolojik doğruluğuna dayalı karar ve etik ilkelerin uyumuna dayalı edim, değilleyici bir tavır olarak açığa çıktığında, gerçekleşen itaatsiz bir praksis’tir; felsefedir. Bu karareylem (düşünce ve etik) birliği, bütün ideolojik belirlenimciliklerin de üstünde durur. Sadece doğru olduğu için dile ve oradan da gerçeğe varan bir karardır. Bu sonuç ideolojiler, geleneksel değerler ya da yasalar ile gerilim içine düşülebilir; öyleyse felsefi tavır doğrulanmıştır – eğer kavramın doğru bilgisine ve onun yükümlüğü olan etiğe dayanıyorsa. Bu nedenle de felsefi itaatsizlik tam bir etik tutarlılıktır. Öyle yapmayı tercih ettiğim için değil, öyle yapmaktan başka bir seçeneği akla aykırı gördüğüm için yaptım. Bu soğuk mantıksal itaatsizlik sadece tiranları değil her türden mutlaklık söylemini ürpertir; çünkü bu aklın eleştirel uyanıklığıdır. Bu nedenle de Alkidamas’in (MÖ 4. yüzyıl) varsaydığı gibi, “felsefe ‘yasaya karşı bir kale’”dir.25 n 1 E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü, çev. Ömer Erduran, Erol Erduran (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1997), 488. 2 Platon, Gorgias, 482c vd. 3 Yaygın iki çevirisi: 1. “Muhafızları kim izleyecek? (“Yes, but who will watch the warders?”), “Satire VI, 347348,” Juvenal and Persius içinde, çev. G.G. Ramsay (Londra: William Heinemann, 1928). 2. “Koruyucuların kendilerini kim koruyacak?” (“who is to guard the Guardians themselves?”, The Satires of Juvenal, Persius, Sulpicia, and Lucilius, çev. L. Evans (Londra: Henry G. Bohn, 1860). 4 Thomas Hobbes, Leviathan (Oxford: Oxford University Press, 1996), 13.8. 5 Göndermeler sırasıyla, Leviathan, 17.2, 18.1, 20.5, 14.9. 6 “Kılıç olmaksızın antlaşmalar sözlerden ibarettir ve hiçbir insanın güvenliğini sağlama gücü yoktur.” (Leviathan, 17.2) 7 Leviathan, 17.12. 8 JeanJacques Rousseau, “The Social Contract, I, Bölüm 1”, The Social Contract and the First and Second Discourses içinde, der. Susan Dunn (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2002). 9 Macar Kralı II. Henri’nin, 1222’de yayımladığı fermanında yasalara uymaması durumunda krala “itaatsizlik hakkı”ndan, Thomas Aquinas’ın Summa Theologica’da (12651274) tirana “direnme hakkı”ndan söz edilmişse de bu konudaki temel tartışmalar John Locke ile başlar. 10 John Locke, “XVIII, 208, XIX, 232, 233”, Two Treatises of Government and A Letter Concerning Toleration içinde (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2003). 11 Locke, XIX, 224226. 12 Etienne de La Boétie, The Politics of Obedience: The Discourse of Voluntary Servitude, çev. H. Kurz (Alabama: Ludwig von Mises Institute, 2008), 71 vd. 13 Göndermeler sırasıyla, La Boétie, 53, 54, 60. 14 Göndermeler sırasıyla, La Boétie, 40, 42, 43, 44, 45, 49. 15 H.D. Thoreau, Civil Disobedience (Mozambook, 2001), 24. 16 Sophokles, Antigone, çev. A. Çokona (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013) 199. 17 Antigone, 458. 18 Hegel, Philosophy of Right, §144, §166,§154; Phenomenology of Spirit §437. 19 Felsefi itaatsizlik (philosophical disobedience) diyorum; itaatsizliğin felsefesi (the philosophy of disobedience) değil. 20 Immanuel Kant, “An Answer to the Question: What Is Enlightenment?” Writings on Politics, Peace, and History içinde, der. Pauline Kleingeld (New Ha ven ve Londra: Yale Univresity Press, 2006), Kant 8. 35, 8. 36. 21 Platon, Sokrates’in Savunması, 38ce. 22 Göndermeler sırasıyla Platon, Savunma, 20a, 38a, 28e, 29a, 30a, 30c. 23 Platon, Kriton 46bc. 24 Platon, Protagoras 343b. 25 Aristoteles, Rhetoric, 1406b 11.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle