Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 Nisan 2017 Çarşamba Akademi 9 >>egolara, çıkarlara, hiziplere göğüs germiş bir tarihçiden, dil ustasından, bilge insandan söz edeceğim. lKatır sırtında, kağnı arabasında 1925 yılında Erciş’te doğdu. Babası ilkokul öğretmeniydi. Ailesi ve dostları tarafından Şeref diye çağrıldı. İlkokulu babasının görevinden dolayı Bitlis’te okudu; okumayı babasından öğrendiği için ikinci sınıftan başlamıştı. Bitlis’e gidişte çektikleri eziyet anımsatmaya değer: Bitlis ile Hizan arasında vadi boyunca uzanan ve patika sayılabilecek yaklaşık 50 km’lik dar bir yol vardı. Binmek ve eşyalarımızı da taşımak için katırlar kiralanmıştı. Annem ablamı, babam da beni kucağına almıştı. Kayalıklarla dolu bir vadiden ilerlerken katırımızın ayağı kaymış ve babamla ben yere yuvarlanmıştık...7 Hele hele parasız yatılı okumak için sınavını kazandığı Erzurum Lisesi’ne bir arkadaşıyla gidişi, kış aylarında kar fırtınası, donma veya kurtların parçalama risklerine aldırış etmeden; çarık giyerek, fanila altına gazete sararak yol alması takdirin de ötesinde hayranlık uyandırıyor insanda. lBaşkentte bir tarihçi adayı Şerafettin Turan, 2. Dünya Savaşı’nın sürdüğü, ekmeğin karneye bağlandığı bir zamanda, yani 1944 yılında Ankara’ya adım atar. Oradaki ilk izlenimleriyle 2000’li yılların başlarında tanık olduklarını kıyaslayarak tarihsel coğrafya dokusundaki kayıpları üzülerek betimler. Henüz tarihçi olmadan tarihi mekânları kıyaslar. Nasıl bir gözlemci olduğunu sezinletir bizlere. Parasız yatılı okuyabileceği Gazi Eğitim Enstitüsü’nün TarihCoğrafya Bölümü’nün sınavlarını kazanarak Ekim 1944’te öğrenci olur orada. Kendisini geliştirecek ve Cumhuriyetin yerleşmesinde yerleri olacak birçok eğitimci ve bu arada daha sonraki yıllarda birlikte çalışacağı Şinasi Altundağ ile tanışır. Onu ve bilgiyle/bilinçle Cumhuriyet’e kanat gerenleri benimser. Olgunluk yaşında yazdığı Türk Kültür Tarihi’nin öğelerini hazmeder. Chopin hayranı olur. İstanbul’u ilk gördüğünde tarih simgelerini gezer, Sahhaflar Çarşısı’nı tanır. 20 yaşında 6 ciltlik Naima Tarihi’ne ve Mizancı Murad’ın 7 ciltlik Tarihi Ebulfaruk’ına 20 lira öder çok kısıtlı bütçesiyle; paketlerle Ankara’ya döner. Gözü artık Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nin Tarih Bölümü’ndedir. İyi bir tarihçi olmaya ant içmiştir adeta. Kendisine kolkanat geren Şinasi Altundağ’dan başka Faik Reşit Unat, Halil Demircioğlu, Selahattin Tansel gibi sonradan daha iyi tanınacak öğretmenlerle de tanıştığı ve kısa bir süre için asistanlık yaptığı Gazi Eğitim Enstitüsü’nden ayrıldıktan sonra, çıkarılan zorluklardan ötürü lise diplomasıyla Dil ve TarihCoğ Şerafettin Turan: “Sekiz nüfusa bakan bir ilkokul öğretmeninin çocuğu olarak cumhuriyetin verdiği olanaklarla ben bir yere geldimse, bu cumhuriyetin eseridir. Yaşadığım kimi olumsuzluklar kişilere özgüdür, rejime özgü değil... Çevreye sevgiyle bakmak, bir şeyler vermek, almaktan çok vermekten yanayım ben.” 10 Mart 2008’de Ankara’da düzenlenen “Türkçenin Ustalarına Saygı” gecesinde yaptığı konuşmadan. rafya Fakültesi’ne kaydolur. Enstitü ona çok şey kazandırmıştır; adeta babasından aşina olduğu öğretmenlik mesleğinin inceliklerine tanık olmuştur. Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde okurken Atatürk’ün geçici kabri sayılan Etnografya Müzesi’ndeki zevkle/gururla yaptığını söylediği asistanlığı sırasında da ziyarete gelenlerle ilgili anlattıkları yaşamının apayrı bir deneyimini oluşturmuştur. Bu bağlamda ve o günlerde (1949) yazdığı bir makalenin Ulus gazetesinde yayımlanması ve Müze Müdürü Remzi Oğuz Arık’a jurnallenmesi ilginçtir: “Şeref’in makalesi milliyetçi [Demokrat Parti’nin sözcüsü] Zafer’de değil de solcu/komünist Ulus’ta çıktığına göre kendisi de o eğilimde olmalı.”8 Ama bir yıl öncesinde yayımladığı ve Bizim Türkiye adlı dergideki “Milli yetçilik ve Tarih” yazısını Arık’a gösteren Turan, “bravo” ile karşılanmış ve kutlanmıştır. lEmre karşı bir akademik isyan 1958 yılında öğretime başlayan Atatürk Üniversitesi’nde 19611962 yıllarında gönüllü olarak çalışan Turan’ın o süreçteki bir sınavla ilgili yazdıklarından bir paragraf yansıtarak son vereyim: Rektörlük diploma alacak ilk mezunlar için büyük bir tören hazırlığına girişmişti. Öğrenciler için kolejlilerin giydikleri biçimde cüppeler ve kepler dikiliyordu. Dahası diplomaların bile hazırlandığından söz ediliyordu. O öğretim yılında ben Türk Edebiyatı bölümünde Türk Tarihi ve her iki fakültenin son sınıflarına da Türk Dev Şerafettin Turan’ın 100’ü aşkın eserinin sonuncusu. Yakın dönem Türkiye tarihi öğrencileri için verimli bir kaynak. rim Tarihi dersleri veriyordum... Sınav kâğıtlarını okurken çok titiz davranıp bazı kâğıtları tekrar tekrar okudum. Sonunda 113 öğrenciden 102’sinin verdikleri yanıtları “geçer”, 11’ni de “geçmez” olarak değerlendirdim... Ertesi sabah üniversiteye gittiğimde Rektör Eyüp Hızalan'ın beni çağırdığını öğrendim... Kendisinin bütün son sınıfların mezun olmalarını istediğini belirterek notları düzeltmemi istedi. Emir kokan bu istek karşısında ben de sınav kâğıtlarının nasıl değerlendirdiğimi ayrıntılarıyla anlatıp eğer bir şikâyet, bir haksızlık söz konusu ise bunun soruşturulabileceğini fakat verdiğim notu değiştiremeyeceğimi söyledim... “Ama ben rektörüm, son sınıflardan herkesin mezun olmasını istiyorum. Onlara diploma bile vereceğim” diye bir çıkış yaptı. İstemiye istemiye şu karşılığı verdim: “Ben de bir öğretim üyesiyim... Emirle, istekle not vermemi istemeniz bana en büyük hakarettir”.9 n 1 Salih Özbaran, Zeki Arıkan, “BilimİdeolojiÜniversite: Şerafettin Turan’a Kara Çalma Öyküsü”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji 1396 (20 Aralık 2013), 18. 2 Şerafettin Turan, Bir Kara Çalma Öyküsü (Ankara: Bilgi Yayınevi, 2013), 335. 3 Şerafettin Turan, Anılarla Türkiye Gerçeği (İstanbul: Bilgi Yayınevi, Ekim 2016), 528. 4 (İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1999). 5 Salih Özbaran, “Yaşanmışlıktır Tarih: Bilge Kişi Şerafettin Turan”, Toplumsal Tarih 186 (Haziran 2009), 10. Ayrıca bkz. Salih Özbaran, Geçmişi Güncelleştirmek (İstanbul: Tarihçi Kitabevi, 2011). 6 Özbaran, Arıkan, “BilimİdeolojiÜniversite: Bir Kara Çalma Öyküsü”. Ayrıca bkz. Salih Özbaran, Tarihçilik Zor Zanaat (İstanbul: Tarihçi Kitabevi, 2015); Salih Özbaran, Zeki Arıkan, “Şerafettin Turan: Bilgelikle Dolu Bir Yaşam”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji 1495 (13 Kasım 2015), 19. 7 Özbaran, Anılarla Türkiye Gerçeği, 7. 8 Özbaran, Anılarla Türkiye Gerçeği, 157. 9 Özbaran, Anılarla Türkiye Gerçeği, 31011.