22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 Mart 2017 Çarşamba Akademi 9 >> Kaybedecek pek bir şeyi olmayan mültecilerin bir kısmı uyuşturucu ticaretini bir geçim kaynağı olarak görme eğilimdedir. Son dönemde Ege’de ve İstanbul’da uyuşturucu ticareti nedeniyle gözaltına alınan çok sayıda mülteci vardır. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin raporlarına göre Suriye 1999’dan beri dünyadaki uyuşturucu üretim ve pazarlama merkezlerinden biri olarak faaliyet gösteriyor. Büyük satıcıların birçoğunun hâlâ Suriye’de olduğu bilinse de Türkiye potansiyel bir pazar alanı görüntüsü çizmektedir. Türk halkının, Suriyelilerden bağımsız olarak, uyuşturucu konusundaki hassasiyeti bilinmektedir. İstanbul’un birçok ilçesinde ve Anadolu’nun büyük şehirlerinde gösteriler düzenlenmiş ve halk kendisini mahalle mahalle uyuşturucuyla mücadeleye adamıştır. Toplumda Suriyelilerin uyuşturucuyla bağlantısı olduğu düşüncesi henüz çok yüksek seviyelerde olmasa dahi, olumsuz örnekler toplumda “Suriyelilerden her şey beklenir” algısına yol açacak niteliktedir. l Barınma sorunu Kampların dışında yaşamayan mültecilerin karşılaştığı en büyük sıkıntıların biri kalacak yer sorunudur. Fakat bu sorun sadece mültecilerin sorunu olmaktan çıkmış, yerleşilen bölgelerde yaşayan halkın sorunu haline gelmiştir. Gecekondulaşma ve çarpık kentleşme artış göstermiştir. Bunun dışında kiraya çıkan mülteciler kira fiyatlarının yükselmesine neden olmuştur. Bu, ev sahipleri açısından olumlu bir durummuş gibi gözükse de ev sahibi olmayan yerel halk için kiraların artmasına ya da ev sahiplerinin evlerini daha iyi kiralar karşılığında mültecilere verebilmek için mevcut kiracılarını evden çıkarmalarına yol açmıştır. Bu sorunların yanı sıra Suriye’de yaşarken yakın ilişkileri bulunan mülteciler Türkiye’de ortaklaşa kiralara evler tutmuşlar ve birkaç ailenin bir arada yaşadığı evler ortaya çıkmıştır. Yerel kültüründe her ne kadar kalabalık aileler olsa da modernleşmeyle birlikte günümüzde Türkiye’de kalabalık aileler zayıflamış ve çekirdek aile kurumu oturmuştur. Birkaç ailenin birlikte yaşaması hassas değerlere sahip olan Güney’de olumlu karşılanmamaktadır. Mültecilerin evlerdeki sayısı 15 ile 20 arasında değişmektedir. Halkın bu duruma tepkisi ufak uyarıların ötesine geçmezken hem Suriyeliler ile yerel halkın hem de yerel halk ile evlerini mültecilere veren ev sahiplerinin arasını açmaktadır. l Eğitim sorunu Eğitim düzeyi yüksek mültecilerin Türkiye’de kendilerine gerekli destek verilmemesi ve iş alanları yaratılmaması gerekçesiyle Avrupa’ya, Kanada’ya ya da Türkiye’ye sığınmış Suriyelilerin ancak yüzde 10’u bugün kamplarda yaşıyor. Kimi ilçelerde Suriyeli sayısı yerel nüfusu geçmiş durumda. Yapılan bir araştırmaya göre Suriyeli komşu istemeyenlerin sayısı katılımcıların yüzde 49.8’ini oluşturuyor. Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmek istedikleri bilinmektedir. Türkiye’nin mülteciler için eğitim koşullarını kamplar dışında oluşturamaması toplumsal ve kültürel yapıyı tehdit etmektedir. Suriye’den kaçan topluluğun kendi kültürlerini yaşamak istemesi, bağlı oldukları değerlere zor şartlar altında daha da bağlanması yerel halkın gündelik yaşamına ayak uyduramamalarına yol açmaktadır. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin (HUGO) verilerine göre Suriyeli çocuklar ve gençlerin okullaşma oranı yüzde 1520 civarındadır. Kamp dışında yaşayan ve ülkeye yasal yollardan giriş yapmış Suriyeli ailelerin çocukları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okullarına kayıt yaptırabiliyor ve eğitim hakkından ücretsiz olarak faydalanabiliyor. Ancak Türkçe bilmeyen çocuklar kısa sürede okullardan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Bu soruna üretilen çözüm ise başka bir soruna yol açacak cinstendir: Belediyeler tarafından açılan Suriye okulları. Arapça eğitim veren bu kurumlar, mültecilere Türkçe de öğretiyor. Ancak bu okullar esasen Arapça eğitim vermeleri nedeniyle mültecilerin ileride eğitimlerine devlet okullarında devam edemeyeceği anlamına geliyor. Bu gibi eğitim kurumları iki toplum arasındaki ayrışmayı ve yozlaşmayı hızlandırabilir. l Mülteci algısı Uzun vadede Suriyelilerin en büyük etkisi toplumsal kutuplaşma alanında görülecektir. Her ne kadar toplumda ve siyasal partilerde genel olarak mülteci karşıtı bir eğilim görünmese de bölgesel olarak halk tarafından başlatılan bazı kampanyalar ve girişilen protesto eylemleri orta vadede siyaset kurumunu etkileyebilir. Protesto eylemlerinin esas kaynağı toplumda oluşmaya başlayan mülteci algısıdır. Genellikle zor şart altında yaşayan mülteciler yerel halk tarafından çoğunlukla metrolarda, otobüslerde ya da kalabalık alanlarda dilenirlerken görülüyorlar. Haberler sadece çıkan sorunları televizyonlarda gösteriyor. Bu durum yerel halkın mültecilere yönelik olumsuz algısını güçlendiriyor. HUGO’nun “Türkiye’deki Suriyeliler Algısı” başlıklı araştırmasına bakmakta fayda var. Örneğin “1.5 milyon sığınmacıya bakılmasının Türkiye ekonomisine zarar verdiğini düşünenlerin oranı yüzde 70.7; Türkiye’de yardıma muhtaç yüksek sayıda vatandaş varken vergilerinin Suriyeli sığınmacılara harcanmasına karşı olanların oranı ise yüzde 60.2’dir.’’ Bu oranların gösterdiği gibi halkın büyük bir çoğunluğu sorunlarda mültecileri sorumlu görmektedir. Sorunların giderilmemesi durumunda bu oranların artması sürpriz olmayacaktır. Bir diğer çarpıcı örnek vermek gerekirse: “Katılımcıların yüzde 49.8’i, Suriyeli biri ile komşuluk yapmanın kendisini rahatsız edeceğini, bunların yüzde 52.3’ü Suriyelilerin kendisine ve ailesine zarar vereceğini düşünmektedir.” Zaten var olan sorunlara çözüm üretemeyen toplum olası bir kötü gidişatı nereye bağlayacağını bulmuştur. Mülteci karşıtı genel bir söylem henüz geliştirilmemişse de toplum içinde bu durum filizlenmeye başlamıştır. l Sonuç Dil farkı, yaşayış farkı, para karşılığında kadınların evlendirilmesi ve istismarı, çocuk yaştaki kızların evlendirilmesi, çocuk işçilik, uyuşturucu kullanımı ve ticaretine katılmak, eğitimsiz mülteciler, yozlaşma, çarpık kentleşme ve toplumsal kutuplaşma gibi temel anlamda toplumsal ve kültürel etkileri inceledik. Bu etkiler mülteci algısının olumsuz yönde gelişmesini sağlamaktadır. Toplum kendiliğinden bir empati mekanizması geliştirerek sığınmacılara temkinli yaklaşmıştır ve büyük tepkiler vermeden kaçınmıştır. Empati mekanizmasının oluşmasındaki temel faktörler Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma bir kan bağı, “akrabalık ilişkisi” ve iki toplumun aynı dini paylaşması, ülkedeki iktidarın Suriyeli muhaliflerden yana tavır alması, muhalefetteki siyasal parti ve örgütlerin keskin bir biçimde sığınmacılara karşı olmaması olarak sıralanabilir. Yerel halkın hiçbir zaman rahat bir coğrafyada yaşamamasının ve uzun yıllar sıkıntı çekmesinin de bu empati mekanizmanın oluşmasına katkı sağladığı söylenebilir. Ne var ki 2016’nın baharına kadar ciddi bir sorunla karşılaşılmamasına rağmen bu empati mekanizması zayıflamıştır. Güneydoğu Anadolu illerinde Suriyelilerin gitmesi yönünde protestolar gerçekleştirilmiş ve bölgede gerçekleşen birçok kötü şeyin sorumlusu olarak Suriyeliler görülmeye başlamıştır. Yerel halkın ekonomik ve güvenlik kaygıları giderilmezse sorunların artacağı öngörülebilir. n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle