Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Akademi 29 Mart 2017 Çarşamba Darwin’in teorisi hayatımızı nasıl değiştirir? Ahmet Açan Ülkemizde evrim var mıdır yok mudur tartışmalarından bir adım öteye gidemediğimiz için aslında evrimi savunan insanların evrimi ne ölçüde kavradıklarını, günlük hayatlarında, işlerinde evrimci bakış açısıyla ne kadar çeliştiklerini hiç tartışamıyoruz. Evrim bir inanç değil, hayatımızın her anında bize yön gösteren bir pusuladır. Aslında sorunun Anglosakson ekolünün evrim anlayışının ruhsuz, mekanik niteliğinden ve bunun da ötesinde bir felsefe, bir bakış açısından yoksun olmasından kaynaklandığının geçen yıl kaybettiğimiz Veysel Atayman’ın Almancadan yaptığı çevirilere kadar farkında değildik. Cumhuriyet Kitapları’nın Popüler Bilim serisinden yayımlanan bu çeviriler, Alman psikiyatri ve nöroloji profesörü Hoimar von Ditfurth’a aittir: Başlangıçta Hidrojen Vardı (4. Baskı, 2014), Bilinç Gökten Düşmedi (2007), Biz Bu Evrenin Çocukları (2008). lRastlantının bir önemi yoktur Evrim teorisi bizde hep her şeyin tesadüfen bir araya gelmesi şeklinde anlaşıldı. Böyle anlaşılınca da evrimin ne menem bir şey olduğu kafalarda bir türlü oturmadı. Evrim tesadüfi olarak işlemez. Belki başlangıç koşulları böyleydi, tesadüfler bir rol oynadı. Fakat Ditfurth’un dediği gibi gelişmenin izleyeceği yolun birçok ihtimale açık olduğu ya da ihtimallerin sonsuz büyüklükte olduğu durumlarda rastlantının bir önemi yoktur. Mevcut tesadüfi imkânların sonsuzluğu içinden tesadüfi seçmelerle gitgide zorunluluklar oluşmaya başlar. Veysel Atayman bunu çok güzel anlatır: Önünde binlerce yol var, yirmisini kullanıyorsun diyelim. Bu yirmi artık öteki imkânlardan vazgeçmen anlamında bir zorunluluk. O yollara girdikçe de seçme imkânın daralıyor. Yol sana bir yön gösteriyor. Ama işte her adım, diyelim ki hayatı karbonhidratlara dayama seçeneği, geri dönüşsüz bir şekilde artık öteki “Bu kitap büyük iddialar içeriyor: Evrimin bir gün herkes tarafından kabul edilecek hale geleceği, temel ilkelerinin kolayca öğrenilebileceği, herkesin bu temel ilkeleri öğrenmek isteyeceği...” sentezlere hayatı emanet edebilme şansını yitirme anlamına geliyor. Bir su değirmeni çarkı düşünelim. Su gelince çarkın dengesi bozulur ve çarkın bütün çabası yeniden denge durumuna geçebilmektir. Bir hücre enerji alıp denge durumundan çıkar ama bu enerjiyi geri besleme ilişkileri üzerinden belli bir dengesizlikdenge haliyle işlevselleştirip durur. Bu sistem durduğunda ise ölür. Hayat bu tür enerji alışverişleri üzerinden belli sınırlar içinde dengesini koruyan bir sistemdir. Buradan siyasete kadar aklınıza gelebilecek her yere yollar açılıyor. Bir canlının nasıl öleceğinden tutun da siyasal sistemlerin nasıl sonlanacağına kadar. Buradan günlük hayatımıza yön verecek bir bakış açısı çıkarabilmek de mümkün. Ancak bu bakış açısına bugüne kadar sahip olmadıysanız sakın üzülmeyin çünkü uzmanlar bile evrimin sonuçlarını, gerçekte bize neyi ima ettiğini tam olarak kavrayabilmiş değil. l Hamilelik bulantısı Antropoloji ve biyoloji profesörü David Sloan Wilson, Herkes İçin Evrim kitabında bu konuyu çok çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Mac Arthur Vakfı 1993’te deha ödülünü tıpta hiçbir uzmanlığı olmayan genç bir kadına verdi. Kadının adı Margie Profet’ti. Profet kafayı hamilelik bulantısına takmıştı. Hamilelerin neden midesi bulanır? Eğer çoğu hamilenin dünyanın tüm coğrafyalarında ve tüm ırklarında mideleri bulanıyorsa bunun evrim tarafından canlıya verilen bir adaptasyon olması gerektiğini düşündü. Her bir nesil doğaya daha iyi uyum sağlayan adaptasyonlar geliştirir. Profet, akıl yürütürken embriyoların, yetişkinlerin günlük gıdalarının bir parçası olan kimyasal taarruzlara karşı koyamayacağını keşfetti. Yani evrim bir sonraki nesli hayatta tutmak için öyle bir mekanizma geliştirmeliydi ki embriyoyu, annenin yediği zararlı mikroplar içeren yiyeceklerden korusun. Ama kuşkusuz düşüncelerin mantıklı olması yetmez, hipotezlerle de desteklenmelidir. Profet, 1940 yılında bir araştırmacının hamilelikte bulantı çeken kadınların bulantı çekmeyen kadınlara göre çocuk düşürme ihtimallerinin daha az olduğunu bildirdiğini keşfetti. Ama çok daha çarpıcı bir veri daha vardı. Hekimler 1957’de midem bulanıyor diye gelen hamile kadınlara Thalidomide adında bir bulantı ilacı verdiler. İlaç tüm dünyada kullanılmaya başlamış ve bulantı sorunu tamamen ortadan kalkmıştı. Ancak bir süre sonra bir sorun ortaya çıktı. İlacı kullanan kadınların bebekleri kusurlu doğuyordu. Aslında hamilelik bulantısı bebeği korumak için binlerce yıllık evrim sonucu ortaya çıkmış bir adaptasyondu ve bu bulantının kesilmemesi, aksine annelerin midelerini bulandıran yiyeceklerden uzak durması gerekiyordu. İlacın kusurlu bebeklere yol açtığı anlaşılınca hemen piyasadan çekildi ama daha çarpıcı olan şey, hekimlerin hâlâ bunun adaptasyon sonucu geliştirilen bir evrim mekanizması olduğunu anlayamamış olmalarıydı. “Doktorlar, evrime neredeyse kesinlikle inanan mürekkep yalamış uzmanlardır ama büyük çoğunluğu evrimi meslekleriyle alakalı düşünmez.”1 1990’lı yıllara gelindiğinde dahi hekimler hamile kadınların mide bulantısını iyileştirilmesi gereken bir hastalık olarak görüyordu. Ta ki hiçbir uzmanlığı olmayan bir kadın Margie Profet bunun aksini kanıtlayana dek. ?KİMDİR Ahmet Açan, Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı mezunu. Yüksek lisansını Akdeniz Üniversitesi’nde, Bilim Felsefesi üzerine yaptı. Evrim üzerine makaleleri yayımlanmıştır. lEvrim bize ne anlatır? Evrimin bize anlattığı, her canlının mutlaka kendi kendine yetebilecek şekilde hayatta kalabilmesi, kendini çoğaltabilmesi ve çoğalttığını koruyabilmesidir. Evrim süreci içinde elene elene mekanizmaları oturmuş canlılar, günümüze kadar hayatta kalabilmeyi başarabilmiş canlılardır. Vücudumuzda ortaya çıkan “semptomlar” belki de bize yalnızca bir sorun olduğunu anlatmaya çalışmıyor, aynı zamanda bizzat o sorunla mücadele ediyor olabilir. Ve belki de hekimler bu semptomları ortadan kaldırarak gerçekte hastalığın kendisini değil, vücudun mücadele yöntemlerini engelliyorlardır. Margie Profet’in bize gösterdiği şey buydu ve 2016 Nobel Tıp ödülünü kazanan Japon Yoshinori Ohsumi, otofaji2 çalışmasıyla vücudun kendi kendine hasta hücreleri yiyerek nasıl enerjiye çevirdiğini, hatta tek başına nasıl kök hücre bile oluşturduğunu ortaya koymuştu. Evrim mekanizmaları canlıyı hayatta tutmak için 24 saat hiç dinlenmeden çalışır. Yapmamız gereken bu işleyişi kavramak ve ona yardımcı olmaktır... Hayatımızda farkındalık yaratmak istiyorsak evrimi kabul etmekle yetinemeyiz. Darwin’in teorisinin hayatımızı nasıl değiştirdiğini görmek istiyorsak, başta uzmanlar olmak üzere kendimize ve çevremize evrimci bir bakışla bakmak zorundayız. O zaman şeylerin bize tamamen farklı göründüğünü anlamış olacağız... n 1 David Sloan Wilson, Herkes İçin Evrim, çev. Gürol Koca (İstanbul: Metis Yayınları, 2011), 88. 2 Hücrenin kendisini arındıran ve yenileyen mekanizması.