Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman yhacisuleyman@yahoo.com Turizm Uzmanı 20 ANTALYA DÜNYA BARIŞI VE TURİZM Dünya Barış Günü olarak iki değişik gün kutlanmaktadır. Bunlardan birini geçen hafta kutladık, diğerini 21 Eylül’de kutlayacağız. Bir Eylül 1939, Hitler Almanya’sının Polonya’ya saldırdığı gün olması nedeniyle savaş karşıtı bir gün olarak anılmasını sağlamak için Dünya Barış Günü ilan edilmiş. Önümüzdeki hafta kutlanacak olan ise Birleşmiş Milletler tarafından ilk kez 1981 yılında, o yılın açılış oturumunun yapılacağı üçüncü salı gününe denk gelen 21 Eylül olarak kararlaştırılmış ve 2002 tarihinde alınan bir karar ile her yıl aynı tarihte, 21 Eylül tarihinde kutlanmasına karar verilmiş. Dünya Barış Gününü dahi tarih bakımından ortaklaşa kutlamayı beceremeyen bir dünyanın, barışı koruyabilme becerisini göstermesini beklemek elbette mümkün değildir. Hele Birleşmiş Milletler gibi bir örgütün Dünya Barış Gününü belirlemeyi 2002 yılına bırakmış olması ne kadar da düşündürücü, öyle değil mi? Yine de iyimserliğimizi ve dünya barışında olan umudumuzu koruyarak yapılan güzel ve anlamlı bir etkinliğe yer vermek istiyorum. Antalya’nın doğusunda bulunan Belek Turizm Merkezi içinde yer alan, buradaki turizm yatırımcıları tarafından yaptırılan ve bir cami, bir kilise ve bir sinagogdan oluşan “Hoşgörü Bahçesi”nde, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle “barış güvercinleri” uçuruldu. Belek’teki otellerde kalan farklı milliyetlerden turistlerin katıldığı bu etkinlikte Barış Günü deyim yerindeyse minik bir dünya platformunda kutlanmış oldu. Birçok kez dile getirmişimdir: Barış olmadan turizm, turizm olmadan barış olmaz! Bakınız, turizm ilişkisi içinde olduğumuz ülkelerle olan diyaloglarımız geçtiğimiz 25 yıl içinde ne kadar da değişti. Çünkü insanlar birbirlerine gelip gittikçe hem ziyareti (bu anlamda tatili) hem de ticareti geliştirdiler. Tekstil sektörümüzün son Kafkas krizinden dolayı Rusya’nın gümrük kapılarında bekleyen TIR’larını görünce bir taraftan üzüldük bir taraftan sevindik. Sevindik, belki çoğumuz bu kadar mal ihraç ettiğimizi ilk kez öğrenmiş olduk, üzüldük, mallarımız bekletildiği ve zorluk çıkarıldığı için. İstanbul Laleli alışverişi ile başlayan Rusya ticaretimiz ancak diyaloglar neticesinde bu kadar gelişebildi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in Türkiye’nin “misilleme” yapacağı yönündeki açıklamaları belki bazılarımızın göğsünü bir an için kabartmış olabilir ancak unutulmamalıdır ki Türkiye turizmi açısından böyle bir “misilleme politikasının” bedeli hiç istenmeyen noktalara gidebilirdi. Bu yılın sonunda 2.5 milyonu Antalya’da olmak üzere toplam 3 milyon 300 bin Rus turistin ülkemizde tatil yapması beklenmektedir. Kültür ve Turizm Bakanımızın, bu konuya hassasiyet ile yaklaşılması gerekliliğini, yalnızca tekstil ve diğer malların değil, turizmin de bir ihracat geliri olduğunu Sayın Bakana belki bir kez daha anımsatması yararlı olabilir. Dünya Barış Gününüz kutlu olsun… Akseki civarında sadece Güzelsu’dan bu noktadan bakabilir ve Kılıot sahil kıyılarını görebilirsiniz. Yolları ve taş evlerin mimari yapısı kesinlikle görülmeye ve de incelenmeye değer konumda. İmece usulü yapılan yolların iki kenarına kaldırım tarzındaki taş döşemesi bugün bile bir çok yerleşim merkezinde yokken yıllar önce o sarp, tepelik, yokuşlu yollara ne güzel düşünüp yapmışlar. Evler taş yapımı, en çarpıcı yanı ise “hatıldüğme” denilen teknikteki yapısı. Hatılları sedir ve andız ağacından yapmışlar. Bugün bile depreme dayanıklı olan bu evler asla yıkılamaz ancak esner bir durumdaymış. Her ev kendine özgü yapılmış hiçbiri diğerinin güneşine engel değil. O nedenle de doğal enerjili projelere çok açık bir bölge. Ne var ki benim aklım hala Kamile Ercan teyzede… El yazısıyla not defterime adını yazdırdım ama o kadar kibar naif bir şekilde yazdı ki anlatamam. Bir de Kamile teyzenin domates, biber, salatalık yetiştirdiği bir bahçesi var. Hem de evinden çok aşağıda bir yer desem! Kalp, kolesterol, şeker gibi hiçbir hastalığı tanımıyor… Sadece tansiyon ilacı kullanıyormuş!.. Yörenin beslenmesi ise ceviz, üzüm pekmezi, ıhlamur, boynuz denilen harnut gibi gıdalar... Öyle bolluk bir bölge değil, engebeli koşullarda tarım yapmak mümkün değil. Ama doğallığı ve ekolojik ürünlerinin olması bizi bu noktaya davet ediyor. Güzelsu muhtarı evlerin serpiştirildiği yamacın karşısındaki Kayacık tepesine yaklaşık 45 metre yüksekliğe 50 metrekarelik bir seyir tepesi yaptırmış. Merdivenlerle çıkılan tepeden panoramik bir bakış ve akşam güneşinin batışını izlemek Güzelsu’da koyduğumuz son noktaydı...