02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 TAYLAND TAYLAND 9 Altın tapınaklar kenti Chiang Mai Yazı ve fotoğraflar: Lakme Toktaş lkemden saatler süren uçuşu takiben yeÜ ni, modern ancak eskisine göre sanki “ruhu alınmış“ Bangkok’un yeni havaalanında kısa bir duraklama. Buradan da bir saatte, on beş yıllık bir ara sonrası yeniden Chiang Mai. Gözü tırmalayan, görünür bir değişiklik yoktu. Zaman donmuş, her şey aynı kalmış gibiydi. Sonraki günlerde, Chiang Maililarin güncelin ilerlemelerinden islerine gelenleri benimsediklerini, gelmeyenleriyse es geçtiklerini fark edecektim. Yoğun bir şekilde turist istilasına uğramalarına rağmen, turiste sırnaşma, abartılı hayranlık, yozlaşma yine yoktu. Toplu ulaşımda hala otobüs, vb yoktu, tuk tuk ve türevleriyle sağlanıyordu. Daimi gece pazarı bir yana, hem cumartesi, hem de pazar günü kurulan pazarlar hınca hınç doluydular. Chiang Mai, Tayland’ın ikinci en büyük kenti. İlk gelen Avrupalılar, üç yüzden fazla tapınağın karşısında şaşkınlıkları gizleyemeyerek buraya “Altın tapınaklar şehri” demişler. Chiang Mai (yeni şehir) ilk bağımsız Thai devletinin başkenti olarak 1296’da kral Mengrai tarafından kuruldu. Aslında tam kelime anlamı “yeni duvarlı kent”. Güney Çin’den göç edenlerin bulunduğu Kuzey Tayland’ın kültürel ve dini merkezi oldu. Sıkça olan komşu Burma saldırıları sonucu 1556 ile 1775 yılları arasında Burma yönetimine geçti. 1775’te kral Taksin kenti geri alarak Burmalıları yaklaşık bugünkü sınıra kadar çekilmeye zorladı. Buna rağmen Burmalıların din, mimari, mutfak ve kültür üzerindeki et kileri güçlü olarak süregelmiştir. 1939’da kent tamamıyla Tayland krallığına dahil olarak kuzeyin yönetimsel merkezi olmuştur. Hızlı gelişimine karşın Chiang Mai eskisini korumada başarılı olduğunu söylemiştim. İnanılması güç ama Chiang Mai’in bu yüzyılın başına kadar ulaşımı sadece fillerle ve nehirden sağlanıyordu. Demiryolu 1920’de tamamlandı ve ilk motorlu taşıt ta Bangkok’tan 1932’da geldi, 1939’da merkezi Bangkok’un kontrolüne geçti ve aynı zamanda ülke Tayland adını aldı.. Bölgede hala normal yolun olmadığı, yürüyerek iki günde ulaşılabilen kabilelerin yasadığı köyler varmış. Eski Lanna krallığı döneminden kalma, Chiang Mai’in kendine özgü bir “Lanna” kimliği 13. yüzyıldan itiba ren etkilendiği Çin, Burma, Lao kültürlerinin karışımı. Toprağın sadece onda biri pirinç üretimi için kullanılabilmesine karşın, benzerlerinden üç kat daha bereketli. Parlak turuncu kıyafetleriyle dolaşan Budist rahipler, yerel ürünlerini yöresel kıyafetleri içinde satan dağ kabile mensupları, gökdelenler ve pazarlar, hepsi iç içe. Ülkenin diğer kısımlarına göre nispeten serin iklimiyle Taylandlılar için sıcaktan uzaklaşma sığınağı iken turistler için Kuzey Tayland’ı keşfetme merkezi. Kentin kalbi olan ve içinde tapınaklar bulunan eski şehir, surlar ve 19. yüzyılda restore edilmiş hendeklerle çevrili. Doğusunda, Ping nehrine kadar olan bölgede gece pazarı kuruluyor, bizim Sultanahmet benzeri bölgesi yer alıyor. Batıda ise Doi Sut hep dağı ve eteklerindeki şehri kutsayan Doi Suthep tapınağı. Alışveriş meraklıları için Chiang Mai bir cennet… Ucuzluk ön planda. İpek, gümüş, dokumalar, gümüş eşyalar, tahta oymacılığı. Önceki gelişimde afyon üretimi ve uyuşturucu trafiğinin zirvede ve yolculuğun tehlikeli olduğu Tayland’in Laos ve Burma sinir bölgesi efsanevi Altin Üçgen’i bu kez görme fırsatını bularak, Mekong nehrinde kısa bir tekne yolculuğuyla sembolik de olsa hem Burma’ya hem de Laos’a geçtim ve böylece hatıra eşya birikimimi biraz daha arttırdım. Kuzey Tayland’ı dolaşırken dağlık kabileler, Tayland’ın kuzeyinde yaşayan etnik azınlık topluluklarıdır. Bunlar yakın ülkelerden göç etmişler. Çinden Hmong, Yao, Tibet’ten Akha, Lahu, Lisu, Burma’dan Karen kabileleri gibi. Her birinin ayrı dili, kültürü, adetleri, mutfağı ve dini inançları var. Doi Inthanon Milli parkı, 2 bin 585 metrelik Tayland’ın en yüksek dağı, şelaleler ve kralla kraliçeye adanmış tapınaklar. Dört bin metrelik rakımlarda koşturmayı başarabilmiş birisi olarak gezme yozlaşmasına uğrayınca, etrafımdakilere 2 bin 500 metrelerdeki Tayland’ın en yüksek daği tabelası önünde neden fotoğraf çektirmediğimi açıklama gereğini duymadım. Bu en yüksek dağlarında da, kit imkanlara sahip olmalarına rağmen, kral ve kraliçelerine sevgilerinin bir ifadesi olarak kocaman, görkemli, maliyeti yüksek birer tapınak adamalarına hayret ettim. Yaptığım fil safarisi esnasında yüreğim çokça ağzıma geldi, sonunda ise daha önce bana “fil safarisi” olarak yutturulanların sünnet öncesi çocukların lunapark eğlencesiyle eşdeğer olduğunu fark ettim. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle