27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman yhacisuleyman@yahoo.com Turizm Uzmanı 12 HİNDİSTAN BURASI NERESİ? Yıl 1297, soğuk bir kış günü. Bir rahip kale kapısının önüne gelir. Nöbetçi kapıyı açmaz ancak gelen kişinin rahip olduğunu görünce emirlere aykırı da olsa bir din adamından kötülük gelmez düşüncesiyle kalenin kapısını açar. İçeri giren rahip kapıyı ardına kadar açar ve kendi adamlarını içeriye alır. Gelen kişi rahip değildir, yalnızca rahip kılığına girerek nöbetçiyi aldatmıştır ve kaleyi adamları ile birlikte ele geçirmiştir. Nöbetçi, dini duygularını istismar eden bu rahip kılığındaki adamın ilk kurbanı olur ve hatasını hayatıyla öder, yalnız kendisi değil kalede yaşayan tüm insanları bu temiz kalpliliği ile ölüme götürür. Yani günümüze gelirken, 700 yıl sonra bile insanoğlu pek değişmemiştir. Bazen duygular aklın önüne geçer, bunu bilenler ise bu duyguları kullanırlar, günümüzde de kapılar öyle açılmıyor mu, kale kapıları bile. Grimaldi soyadı o günden bugüne o kalede yaşamaktadır. Denizin üstüne doğru, adeta bir burun gibi uzanan bir tepenin üstündedir bu kale, bugünün ise malikanesi. Dünya bu küçük yerin adını 1956 yılındaki bir düğün ile tanıdı desek yanlış olmaz herhalde. Erkek tarafı kendi ülkesi içinde tanınmış olmakla beraber gelin hanım dünyaca bir üne sahiptir. Bu kadın, ünlü yönetmen Alfred Hitchcock’un “Arka Pencere”, “Kelepçeli Aşık”, “Cinayet Var” filmlerindeki başrolleri ile yalnızca büyük değil aynı zamanda dönemin en güzel sinema yıldızı olma unvanına da layık görülen Grace Kelly’den başkası değildir. Rainier Grimaldi’nin bir prens oluşu ile birlikte gelin hanım da prenses unvanını alır. Zarafeti ile bu unvanı hakkıyla taşıyan Prenses Grace, kısa sürede halkın sevgisini kazanır ve yaşamı boyunca insanlara yardım etmek amacıyla kurulan dernek ve vakıflarda gönüllü yardımlarda bulunur. 1982 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybeden Prenses Grace geride üç çocuk bırakır bu dünyaya, Prens Albert, Prenses Caroline ve magazin dergileri için bulunmaz bir kaynak, ailenin “haşarı“ çocuğu olarak bilinen Prenses Stephanie. Geçen hafta yolum bu güzel yere düştü. Çarpık yapılaşmaya, beton bloklara rağmen hem muhteşem bir manzaraya sahip hem de iyi bir turistik servise. Ölümünden bu kadar yıl geçmesine rağmen her dükkanda her sokakta Prenses Grace halen yaşamakta, fotoğraflarda, posterlerde, hediyelik eşyalar üzerinde. Sarayın önünde her gün saat 11.55’te nöbet değişimi törenleri düzenlenmekte 810 muhafız ile. Meydan bu nöbet değişimini izlemek için gelen turistlerle dolup taşıyor, etraftaki esnaf ve ara sokaklardaki restoranlar müthiş iş yapıyor, tabi ki biz de bu töreni kaçırmamak için yarım saat önceden oraya varıyoruz. Tören öncesi bir kahve, tören sonrası bir pizza. Yüzlerce kişiyle bunu çarpın alın size günün hasılatı. İyi ki 2225 Mayıs arası oraya gitmemişiz. “Formula 1” yarışı sırasında kaldığımız otelin terasında bir kişilik öğle yemeği fiyatı 1700 euro. Turizm nasıl yapılırın dersini yaşatıyor adeta. Burası neresi, biliyor musunuz? Yukarıdaki eposta adresine yazın, sonuçları sizinle paylaşayım. Çekiliş yapmayacağız, kontör kazanamayacaksınız maalesef, ama bilgiyi paylaşacağız. kıyasla temizliği, içimizi az da olsa rahatlatıyordu. Dünyaca ünlü müzik topluluğu Beatles 1960’larda burayı keşfetmişti. Kendilerine ait bir de aşhramları var. Yogayı tüm dünya turnelerinde dile getirmiş, şarkılarında Hint ezgi ve sözlerine yer vermişlerdi. Hindistan’a dair izlenimlerimden en önemlisi şiddetin, kavganın, telaşın buralara hiç uğramaması. Kalabalığa, açlığa, çetin yaşam şartlarına rağmen kimse kavga etmiyor, kırıcı olmuyor. Karma yoganın böylesi gerçek ve kolektif uygulanışına tanık oluyoruz. Karma yoga felsefesinde, yapılan iyi ya da kötü her şey kişiye katlanarak geri döner, yani bir bumerang etkisi yaratır. Gün içinde gözüme en çok takılan, çeşitli ülkelerden gelmiş olan turist kafilelerin arayış içinde olmalarıydı. Hep bir kimlik arayışı, ruhsal lider bulma çabası. İnangaç davranıp, bilmedikleri her tefekkür eden Hint topluluğuna karışma çabası ... Yurt özlemini her duyduğumuzda gözlerimizi Himalayalara çevirdik. Bu bölge bana doğasının güzelliği ile Davutlar’ı hatırlattı. Demlenmiş yeşilin kol gezdiği Davutlar dağları ve beldesi, tıpkı Himalayalar gibi heybetli ve evrenin yüksek rezonanslı enerjileriyle yüklü... Kaldığım yoga merkezinin dingin ve huzurlu ortamı da “Naturmed”i aklıma getirdi. Yoganın esrik, terapisel vurgularını bu kez Hindistan’da yapıyordum. Fırsat bulanların bu bölgeyi görmesini dilerim. Ruhun dar sıkışık koridorlarından geniş aydınlık yollara çıkması için doğa öğütlerini, yöre insanı örnekleri fazlasıyla önünüze seriyor. Kanaatkar olmayı, şiddetsiz yaşamayı kesinlikle öğretiyor. Hindistan efsanelerine kulak kabarttıkça, Hint geleneğindeki hikayelerin alegorik kurgusu, hayal gücünüzü adeta demliyor... Rishikesh’ten ayrılırken, yoga üniversitesinin kurucusu Swami Vivekananda ‘nın klişeleşen ünlü sözündeki köklü anlamını bir kere daha düşündüm..”Ol ve yap”. Yani orijinine dön, önce kendi gerçeğin ol ve sonra yap. Hayatımızda önemli bir kilometre taşı olabilecek bu deyişin derin yankısını, Hindistan semalarından ayrılana kadar işittim...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle