Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 12 ÇANAKKALE KIRMIZI BÖLGE veya KURTARILMIŞ BÖLGE Bazı sözcükler günlük hayatımıza öyle yerleşmiş ki artık bunları kullanınca hemen bazı olguları çağrıştırıyor. “Bölge” sözcüğünü kullanırken hemen “bölgecilik” yapmakla suçlanabilirsiniz örneğin. Yine “kızıl” sözcüğünü kullanırsanız kimsenin aklına Kızılderililer gelmez, komünizmin simgesel rengidir kızıl, Kızıl Bayrak, Kızıl Kemer veya Kızılmeydan gibi. Hatta bazı köylerin isminin önündeki kızıl sözcüğü bile 12 Eylül sonrası değiştirilmişti, ola ki insanlar bu isme takılıp orasını komünist bir köy olarak yorumlayabilirler diye. “Kurtarılmış Bölge” kavramı yine aynı dönemin terminolojisinde yer alıyor, polisin “giremediği” bölgeler. O dönemin gençleri artık genç değil, şimdiki gençlerin çoğu ise 25 yıllık bir depolitizasyon döneminden sonra, bu dönemleri incelemeyecek kadar “geçmişten uzak” yetiştiler. Tam da her şeyi unutturmuşken birileri kalktı “kırmızı bölge” yani içki satışının yasak olduğu bölge diye bir kavram ortaya attı. İçkinin giremediği yer olarak “kurtarılmış bölgeler” yaratmak için belediyelere görev verildi. Yurtdışındaki basın hemen, “Türkiye’ye giderseniz yanınızda içkinizi de götürün” konusunu iyice işledikten sonra ve tam da Türk turizmine son darbeyi vurmaya hazırlanırken Danıştay yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Ancak medyada çıkan son haberlere bakılırsa Fethiye Turizm Merkezi’nin Belediye Başkanı “halkımızın güvenliği ve sağlığı” açısından diyerek 1 Mart’taki Belediye Meclisinde “kırmızı bölgeler” oluşturmak için yeniden bir düzenlemeye gidecekmiş. Oysa yıllardır alkollü içki satış ruhsatı verilmesi kriterlerinde, okul ve dini ibadet yerlerine olan uzaklık göz önünde bulundurulur, işletme uygun bir uzaklıkta ise içki ruhsatı verilir. Halkın güvenliği emniyet müdürlüğünün, sağlığı ile ilgili konular ise il sağlık müdürlüklerinin sorumluluğunda ele alınır. Bar ve restoranlar ise her türlü denetime açık olan yerlerdir, ancak yasalara ve yönetmeliklere uygunluk ölçüsünde hizmet vermeye devam edebilirler. Bir turizm merkezinin belediyesini düşünebiliyor musunuz, esnaf “her şey dahil sisteminden dolayı turistler şehir merkezine fazla inmiyorlar, siftahsız kepenk kapatıyoruz” diye feryat ederken, kent merkezini teşkil eden tüm ana bulvarlar üzerindeki içkili bar ve restoranların ruhsatlarını gözden geçirmek istesin ve bunu da kendi ifadesiyle “halkın taleplerine duyarsız kalma lüksümüz yok” şeklinde ifade etsin. Fethiye merkezine gündüz veya gece inecek turistlere bira veya şarap yok dediğinizde, dış basında Fethiye bölgesi ile ilgili olumsuz manşetleri daha şimdiden gözümüzde canlandırmak mümkün, yazık olur Fethiye turizmine, çok yazık. Hele şu dönemde, Almanya’daki seyahat acentelerinde, Türkiye’ye rezervasyon yaptırmak için gelenlerin “türban yasası” endişesi ile “Mayo veya bikini ile denize girebiliriz değil mi?” sorularının sıkça sorulduğu günlerde bu tarz gündemler kuşkusuz turizme hizmet etmeyecektir. Türkiye turizminin Batı Avrupa ülkelerindeki ana sorunlarından birisi, Türkiye’ye ilk kez gelecek olanların endişelerini giderebilecek tanıtımı yapamamaktır. Bir kez gelmiş olan, genelde tekrar gelmektedir. Bu gidişle onlarda da endişe yaratmaya başlayacağız gibi… Hektor’un alnı İntepe gisini çeken halk, konukseverliğin örneğini sergiliyor. Anadolu konukseverliğinin eksiksiz yaşatıldığı İntepe (Erenköy) aynı zamanda, erenler ve dervişler otağı. Destanlar, efsaneler, kahramanlık ve aşk öykülerinin de bolca yaşadığı zengin sözlüyazılı halk edebiyatına esin kaynağı olmuş yerdir bu topraklar... İntepe, Türkmen Yörük geleneğinin ve Balkan yemek kültürünün de örneklerini yaşatmaktadır. İntepe, Çanakkale’ye araçla yalnızca 15 dakikalık uzaklıkta olup; Çanakkale Boğazı’nın girişine, rüzgar enerji güllerinin arasından Ege mavisi gözlü melekler gibi tepeden bakan ve 6000 yıllık tarihi geçmişi olan antik Ophryneion yerleşiminin yerinde kurulu olan ve tarihi, kültürü, eşsiz doğası, arkeolojik kalıntıları ve Troia ören yerine ve Assos harabelerine yakınlığının yanı sıra; Çanakkaleİzmir karayolu üzerinde oluşu, alternatif turizm potansiyeli, geleneksel el sanatları, eski bir Rum köyü oluşunun izleri, zeytini, üzümü, şarapçılığı, bereketli tarım alanları ve balıkçılığı ile dikkat çeken önemli bir yerle Yazı ve fotoğraflar Dursun Özden ektor, Dardanos tümülüH sünün bulunduğu ve Çanakkale Savaşı’na damgasını vuran Nusret Mayın Gemisi’nin demirlediği İntepe’de yapılan geleneksel festivalde canlandırıldı. İntepe beldesi her yıl; antik tarihi yeniden yaşatma, el sanatları, şarapçılık ve kültürdoğa turizmi açısından arkeologları, tarihçileri, akademisyenleri, gıda mühendislerini, gazetecileri, turizm yazarlarını ve profesyonel turizmcileri konuk ediyor. İntepe’yi kardeş kent ilan eden ve eski atalarının topraklarını görmeye gelen Yunan (Asprovalta) ve İtalyan (Nevi) konukların il