Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman yhacisuleyman@yahoo.com Turizm Uzmanı 12 KONYA KÜLTÜR VE TURİZM AYRILIYOR MU? Dünya para piyasaları çalkalanıp dururken, turizm çevrelerinde de bu durumun yansımaları konuşulmaya başlandı. Döviz kurları nasıl etkilenir, dolareuro paritesi ne olur bu aşamadan sonra diye. Küresel sermaye hareketleri din, dil, milliyet tanımadığı gibi fakiri, zengini de tanımamaktadır. Küresel sermaye tarafında meydana gelen bu deprem dünya turizm hareketini ne ölçüde etkileyeceğini ancak bir kaç yıl içinde değerlendirmek mümkün olacaktır. Son yıllarda insanların tatillerinden fedakârlık yapmak istemedikleri ancak giderek tatil sürelerinden, örneğin bir hafta tatil yapmak yerine beş gün hatta üç gün kalmak gibi çözümlere başvurdukları görülmektedir. Banka, fon ve sigorta şirketlerinin batması, özellikle çalışan insanların küçük birikimlerini de tehlikeye düşürdüğü için turizm sektörünü bu finansal krizin etkilemesi doğaldır diye düşünmek gerek. Aslında doğal olan ancak hem sektöre hem de devlet içindeki yapılanmada bir türlü kendine haklılık çıkartamayan bir olgu da Kültür ve Turizm konularının aynı Bakanlık çatısı altında birleştirilmiş olmasıdır. Bu iki konu ilk ele alındıklarında Kültür Bakanlığı ayrı Turizm Bakanlığı ayrı olarak örgütlenmişti. Ancak sonraları birleştirildiler çünkü birbirine çok yakın, hatta bazen iç içe geçmiş konuları paylaşıyorlardı, ve sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığı ortaya çıktı. Bir süre sonra “bu kadar bakanlık fazla” denilip yine birleştirildi. Ancak tüm bunlar yapılırken, her iki bakanlıkta da kadrolar ve örgütlenme modeli aynı, yani birleşme yalnızca bakanlığın isminde kaldı. Bugünlerde Kültür ve Turizm Bakanlığının yine iki bakanlığa ayrılması gündemde, henüz dedikodu olarak, ama öyle kuvvetli bir dedikodu ki sanırım gerçeğe dönüşmek üzere. “Böl parçala yönet” anlayışının bir ürünümü yoksa yine bakanlık dağıtılması gereken kişiler, eldeki bakanlıklardan fazla da ondan mıdır göreceğiz. İkinci olasılığı kuvvetlendiren dedikodulardan bir başkası da Çevre ve Orman Bakanlığının da ikiye ayrılacak olmasıdır. Türkiye turizmini geliştirmek istiyorsak korumakullanma dengesi tam terazide olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında bırakın kültür ile turizmin ayrılmasını bir tarafa, çevre ve orman yönetimini de aslında aynı çatı altında birleştirmek gerekir. Böyle bir yapılandırmada “turizm” kullanmayı, “kültür, çevre ve orman” korumayı temsil edecektir. Kültür, güzel bir çevre veya ormanın olduğu yerlere turizm götürülmeli, turizmin yapıldığı yerlere de kültür, güzel bir çevre ve orman yapısı kazandırılmalıdır. Örneğin turizmin başkenti sayılan Antalya’nın yüz ölçümünün yüzde 55’i ormandır. Turizmin gelişmesi için henüz fazla bir şey yapılmamış olan Karadeniz kıyılarımızdan Samsun’da orman alanı yüzde 38, Trabzon’da yüzde 29, Giresun’da ise yüzde 32’dir. Karadeniz kıyılarımızı süsleyen, yeşilin her tonunu içinde barındıran ormanlarımızın bulunduğu bu kıyı şeridimize turizmi istenilen seviyede götüremedik bir türlü. Orman, turizm, çevre ve kültür, hepsi iç içedir, bu nedenle aynı çatı altında yürütülmelidir. Yazmamıza belki de gerek yok ama; bir de bunların hepsini doğru yönetecek insanlara ihtiyaç vardır, yoksa bir bakanlıktan on tane bakanlık türetseniz ne olur ki. derler. Toprak insanına dur durak yoktur güz aylarında. Her iş biter evlerin temizliğine gelir sıra. Hele arada düğün dernek işi varsa daha sıkı tutulur temizlik işi. Dipten tırnağa görülür ev. El içine çıkmaya hazır edilir. Sarı alıçların, yaban armutlarının olgunlaştığı aylardır güz ayları. Çocuklar fırsat buldukça dağlara koşarlar bu çok sevdikleri meyveler için. Şehirde, beton yığınlarının arasında bunaldıkça ve bir yerlere gidememişsem o dağlardaki dostlarımı ararım. Seslerinden dağların temiz soluğunu hissederim.Yine bir Yörük dostumu aradım, hatırını sormak için. Söyleştik biraz,sonra “sahile doğru gidiyoruz”dedi. Güz gelmiş, havalar soğumaya başlamış onlar da dönüş yoluna düşmüşlerdi. Güz aylarının doyumsuz yaşandığı yerlerden biri de Konya’nın Hadim ilçesi ve beldelerindeki vadilerdir. Göksu Irmağı ve kolları gürül gürül akarken suyun üzerine düşen gazeller ayrı bir renk cümbüşü yaratırlar. Eğiste Deresi, Bolat Deresi, Yerköprü Şelalesi ve çevresi, az beride Mavi Boğaz, güz ayları en güzel zamanları geçirdiğim yerler. Güz aylarında belde pazarlarını gezmeyi severim. Satıcıların çoğu kadındır. Biraz mahçup, biraz ürkek satarlar kendi ürettikleri ürünleri. Bu ürünlerin tamamı doğaldır, katkısızdır. Ballı üzümlerden kaynatılan pekmeze, vadilerde gürül gürül akan ırmakların kıyısında yetişen cevizlere doyum olmaz. oguzzeki@hotmail.com