Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KOSOVA 7 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr za gelebilecek diğer satıcılarla bir Anadolu kasabasındaki merkez çarşı ile hasret gidereceksiniz. İpek’ten dönüşte yolunuz bizim kültürümüz açısından önemli bir kent olan Yakova’ya düşecektir. Kentin klasik Türk yerleşmelerinin özelliklerini taşıyan mimari görüntüsü 1999 yılındaki savaşta yok olmuş. Buna rağmen genel görüntüsü itibariyle ana yapı korunuyor. Artık Balkanlar’ın kültürümüz açısından en hareketli yörelerinden biri olan Prizren’e yönelme zamanı. Yolda, Drim üzerindeki Terzi Köprüsü görülmeye değer. On bir gözlü bu ata yadigârını incelemeden geçip gitmeyin. Prizren dün olduğu gibi bugün de Türk kültürünün Balkanlar’da atan kalbi. Bir tarafını kaleye, bir tarafını ünlü Şar Dağı’na dayamış olan kent daha ilk bakışta Türk uygarlığına ait özellikleriyle dikkati çekiyor. Prizren için uzun uzun söze gerek yok, Türkiye dışında sadece Türkçe konuşarak bütün ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz az bulunan kentlerden biri. Türkçe eğitim, Türkçe yayın organları, radyotelevizyon yayınları ve daha önemlisi çarşı pazarda kullanılan dil, burayı Türkiye’deki herhangi bir kentle aynı kıldı. Benzer durum bugün de devam ediyor. Prizren’de de sizi dağlar ve kentin içinden geçen ırmak karşılayacaktır. Ünlü Bistritsa Irmağı ve onu inci bir gerdanlık gibi saran Osmanlı köprüleri... Sonra tanıdık manzaralar... İşte meydan ve bu meydanın bir kenarında tezgahını açmaya hazırlanan bir esnaf. Sonra kalenin eteklerinde mekân tutmuş aşı boyalı evler, Arnavut kaldırımlı daracık sokaklar ve kapı tokmaklarına kadar müşterekliğin mimari boyutunun yansımaları. SAPANCA: SAP ANCA DİNLENİRİZ! Bolu tünelinin açılmasıyla birlikte, biraz daha kısalan Ankaraİstanbul yolunun kilometre taşlarından biri Sapanca gölüdür. TEM otoyolunun hemen kıyısında Adapazarı sapağından hemen sonra Marmara’nın bir habercisi gibi kıyıda sinikçe durur... Biraz da saklambaç oynar gibidir. Ama görmemek olanaksız. Ankara’dan çıkıp Kızılcahamam sapağını geçtikten sonra dağlar ve kıvrımlar zinciri başlar. Bolu’ya kadar böyle seyreder. Baharları ton ton yeşil, kışları hele karlı günler beyaz öbeklerle dolu... Bolu tünelini geçtiniz mi, çevredeki yüksek dağların ortasından uzun mu uzun bir düzlük başlar. Artık tam gaz İstanbul yolundasınız. İki yanı tarlalarla örülü bu düzlükte kırmızı çatıları, ağaçlı bahçeleriyle küçük yerleşim yerleri sıradanlığı bozar. Adapazarı sapağından sonra usul usul heyecanlanmaya başlarım: Az sonra Sapanca... Yolgunluğu Sapanca ile süslemeyi düşündüğüm yolculuklardan birinde Sapanca adının nereden gelmiş olabileceğine dair efsane üreteyim dedim: Uzuuun yıllar önce bir kervan günler süren yolculuktan sonra bugünkü Sapanca gölünü görmüş. İlk gören kişi kervancıbaşına, “şu göle sapsak, kıyısında dursak, biraz dinlensek” demiş. O da, “sap anca dinleniriz” karşılığını vermiş, olmuş Sapanca! Bilmem iyi mi uydurdum kötü mü uydurdum... Ama, fırsatım oldukça Sapanca’da hep durdum! Göl kıyısında yürürken söğüt ağaçlarının rüzgarla birlikte dansı, sakin görünen gölün ortasında birden bitiveren karabataklar, tepede uçan kuşlar... Bir de gölü çevreleyen yeşil dağlar... Zaten Sapanca’nın başlıca varlık nedeni onlar. Kışın dağlardan koşarcasına Sapanca’ya akan dereler bazen hızını alamaz Sapanca’dan da taşar. Gölün gazını Sakarya ırmağı alır. Göl kıyısında yarım adımlarla yürürken suyun sessizliği, az sonra güzel bir şarkı dillendirmeye başlayacakmış gibi bir hava verir. O şarkı başlamamışsa da içinizde zaten çalıp durmaktadır. Suyun dibindeki bitkiler üstünden daha hareketlidir. Zira altı biraz kalabalık; çoğunlukla alabalık! Gölün hep böyle temiz kalması ne güzel olur! Ama insan karşı dağların eteklerinde yükselen beton rengi lekeleri görünce ürperiyor. Gezekalın... Prizrenlilerin Maraş’ı Su sesinin bülbül sesine karıştığı bu güzel manzaralı semtin adı Maraş. Sadece Türkiye’nin ve Kıbrıslıların değil, Prizrenlilerin de bir Maraş’ı var. Eski Prizren’de hemen her evin avlusundan su geçiyormuş. Evliya Çelebi’nin Bursa’nın sularını anlatırken kullandığı “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” sözü aynen Prizren için de geçerli. Bu yüzden Prizren tarihi çeşmeleriyle de ünlü bir kent. Maraş bu örneklerden biri sadece. Aşık Çelebi “Tezkire”sinde kendisinin de doğum yeri olan Prizren’den söz ederken “Burada doğan çocuğa adından önce “mahlasını” koyarlar. Çünkü burası şair kaynağıdır”diyor. Prizren tasavvuf kültürü açısından da oldukça zengin. Çok sayıda şair günümüzde de Türkçe’nin ses bayrağını buralarda taşımaya devam ediyorlar. Nasıl Gidilir? İstanbul ile Kosova arasında pazartesi, çarşamba ve cuma günleri THY’nin seferleri var. Otobüs seferleri de bulunuyor. Bazı firmalarla Prizren’e kadar gitmek mümkün. Bulgaristan girişinde transit vize almak gerekli.