Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 KÜBA KÜBA 9 Yazı ve fotoğraflar Müge Çalışkan Özçakır üba, denilince akla hemen Fidel Castro K ve efsanevi devrimci lider Che Guevera gelse de, mojito, salsa ve puroyu da unutmamak gerekir. Yılın son ayında Latin Amerika’nın en güzel mevsiminde Küba yolculuğumuz, Paris aktarmalı olarak başladı. Yolculuğumuzun ilk durağı Karaipler’in devrimler ülkesi Küba’nın başkenti Havana. Bu kent kendi başına zaten bir ülke gibi. Şehre adım atar atmaz yüzünüze sıcak ve aroma kokulu puroların kokusu çarpıyor. Burada halkın dans etmek için gittikleri barlara “Casa da la Musica” deniyor ve her köşesinden Latin müzikleri kulağınıza çalınıyor. Akşam olunca herkes sizinle birlikte dans etmeye başlıyor. Kapı önlerinde müziğin akışına bırakmış gençlerin dansları sizi ilk etkileyen anı olarak aklınıza yerleşiyor. İkinci günümüzü Havana’nın eşsiz güzelliklerine bırakıp sabah ışığı ile bambaşka bir Küba ile karşılaşıyoruz. Burada yaşam sanki sokaklarda geçiyor. Minik el radyoları ve purolarıyla kapı önündeki kadınları dans ederken görebilirsiniz. Her köşede 50’li yılların Amerikan arabalarını tamir eden veya yanında sohbet eden gençler görmek olası. Gezimizin ilk gününde UNESCO’nun koruması altında olan barok tarzı evleri gördük. Özellikle görmeniz gereken yerler 1617. yüzyılda yapılan Handıcraft Sarayı, Morro Kalesi, Capitol Devrim Müzesi… Ülkenin siyasi tarihi, şehrin her kösesine Karaipler’in devrimler ülkesi izini bırakmış, neredeyse bütün önemli binaların adı devrimcilerle dolu. Ülkede, oteller dışında İngilizce konuşulmuyor. Azçok İspanyolca bilenlerse daha şanslı. Biz şanssız olan taraftaydık. Ancak Türkçe konuştuğunuzu anladıklarında size Türkçe karşılık veriyorlar ki şaşırtıcı bir durum. Türkleri ve Türkiye’yi bu kadar iyi tanıdıklarını gidene kadar bilmiyordum. Atlantik okyanusuna bakan sahil şeridinde Latin müzikler eşliğinde dans eden gençleri, görünce; Küba’da olduğunuzu da fark edeceksiniz. Kentin en hareketli semti Calle Obispo’da alışveriş yapabilirsiniz. Ülkenin para birimi peso olsa da turistler dolar kullanmak zorunda. Ülkenin hiçbir yerinde Amerikan kredi kartları geçerli değil. En önemli gelir kaynaklarından biri olan el sanatları dükkanlarını ise turistler adeta işgal etmiş. Alışveriş yorgunluğunu atmak için girdiğiniz kafeteryalarda geleneksel mutfağı tatmak isteyenlere birkaç küçük hatırlatmam olacak. Küba mutfağını denediğinizde fazla bir şey beklememeniz gerekir, özellikle biftek, tavuk ızgara balık ya da domuz dışında etkisinde çok kalabileceğiniz bir tat bulamayacaksınız. Küba mutfağının vazgeçilmezleri siyah fasulye ve pilav benzeri pirinç yemeği. Ülkenin birçok restoranını devlet işletiyor. Haliyle turistler içinde gayet özenli bir fiyat politikası var! Restoranlarda bir dolar bahşiş bırakmanız yeterli olacaktır. Havana bizim dokuz günlük gezimizde keşfetmekle bitmediği için içimiz burkularak biten günün ardından yeni bir şehri tanımak adına yola koyuluyoruz. İkinci durağımız; kartpostallardaki efsanevi Karayip şehri Trinidat. Küba’nın belki de en iyi korunmuş tarihi kenti diyebiliriz. 1514’te kurulmuş olan, Endülüs’ün mimari izlerini taşıyan bu kent, 1988 yılında UNESCO tarafından dünya mirası seçilmiş, 19. yüzyıl öncesinde dönemin zengin toprak sahiplerine ait olan binaların çoğu bugün müzeye dönüştürülmüş. Pastel renklerle ülkenin benzersiz güzellikteki bu yapıları, genelde toprak çatılar, renkli ahşap kapılar, ahşap cam korkuluklar oluşuyor. Öğle saatlerinde Cienfuegos’da verdiğimiz moladan sonra Atlas Okyanusu’nun engin yeşili ile öpüşen unutulmaz sahillerine, uzun ve beyaz kumlara kendimizi bırakıyoruz. Sabah kahvaltımızın ardından otelden ayrılarak Santa Clara üzerinden Küba’nın diğer turistik şehri Varadero’ya hareket ediyoruz. Burada Küba’nın yakın geçmişine damga vuran Ernesto Che Guevera’nın ve onunla birlikte birçok yakın arkadaşının da mezarlarının bulunduğu Villa Clara ve Sancti Spiritus’u ziyaret ettikten sonra beyaz kumlu plajlarıyla ünlü Varadero’da denizin ve güneşin keyfini de çıkarıyoruz. Özellikle dalmak için en güzel yerlerden biri olduğunu öğrenince de vahşi dalgalara rağmen okyanusun derinliklerine dalma fırsatını kaçırmadık. Üstümüzdeki korkunç dalgalar varken altındaki rengarenk balıklar bizleri bambaşka bir dünyaya götürmüştü. Yaklaşık 15 saat uçtuktan sonra geldiğiniz bu ülke beklentilerinizin çok çok üstündeydi. Halkın her şeye eşit olarak sahip olduğu düzen ilk başta şaşırtıcıydı, ama ikliminin yansıması olan halkın sıcaklığı sizi başta çeken duygu oluyor. Müzik hayatlarında büyük yer kaplayan Küba halkını ve Küba’yı mutlaka ama mutlaka görmelisiniz. Salsa Puro keyfi ve Küba turları hakkında her türlü bilgi almak için. info@heytraveltrends.com