Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 11 En azından girerken ödediğim birkaç İsviçre frangının hakkını verebilecektim. Örneğin üzerine renkli ampuller konmuş bir koltuk, eski bir piyanonun arkasında neonlar yanıp sönüyor, kağıt atıklardan bir oda doldurmuşlar, geniş bir resim galerisinde biraz önce talep ettiğim boyuna çizgili yüzeyler (resimler) var. Hatta büyük bir yaratıcılık fırtınası sonucu kareli olanlarını bile yapmışlar. Daha yukarı katlarda ise biraz daha karmaşık, hani neredeyse hoşa bile gidecek desenlerle birkaç odayı doldurmuşlar. Müzeyi gezdikten sonra açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım. Salvador Dali’nin Figueres’te ulaştığı ve insanı gerçekten yerinden sıçratan tek nik seviyenin ve yaratıcılığın uzağında bile değillerdi. Sanki bütün müze şöyle bir diyalog sonucu ortaya çıkmıştı: “Bizim fazla bir yeteneğimiz yok, klasik sanattan da anlamıyoruz, yaratıcılık tarafımız çok zayıf, politik olarak da etliye sütlüye dokunmayacağız ama çok güzel bir müzemiz olsun istiyoruz”. Bu ülkenin modern sanatçıları etkileyecek hiç mi tarihi yok? Kendi insanlarının mükemmeliyetçilik takıntılarını işleyen binlerce saat parçasından yapılma birkaç heykel çok mu zor olurdu? İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle yaptıkları işbirliğini ve bunun sonucu olarak müthiş şekilde zenginleştiklerini iddia edecek bir tane bile sanatçı aralarından çıkamaz mıydı? Ülkedeki Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanca dili konuşanlar arasında sanata yansıyacak hiç mi bir gerilim, bir tezat yok? Bütün bunlar olmayınca ortaya da bir şey çıkmamış tabi ki. Bu müzeye bir Türk olarak gitmemizin tek bir nedeni olabilir; bizde yapılan bir takım enstalasyon ve modern sanat sunumları hakkında biraz daha anlayışlı olmamızı sağlar.