Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖRÜŞ Yusuf Hacısüleyman Turizm Uzmanı yhacisuleyman@yahoo.com 20 ARTVİN 25 YIL SONRA GELEN KARARLAR Bugünlerde en çok konuşulan kurumlardan birisi Anayasa Mahkemesi olsa gerek. Cumhurbaşkanlığı için gerekli 367 tartışmasının ardından gelen Anayasa Mahkemesi kararı ile ülke derin bir nefes aldı. Hele turizmde çalışanlar daha da derin bir nefes aldı. Mayoları ile denize girmek ve güneşlenmek için gelen turistler ile ülkesini türbandan dolayı Avrupa mahkemelerine şikayet etmiş bir “first lady” resmini yan yana hayal edebiliyor musunuz? Aslında böyle bir durumdan istifade edebilirdik ve yılda 120 milyon doları bulan tanıtım harcamalarına artık gerek kalmazdı, imajımızı düzelteceğiz diye. İmaj olurdu, düzeltilecek bir şey de kalmazdı. Ama Anayasa Mahkemesi 367 kararıyla bizi bu tasarruftan yoksun bıraktı ve “turizmle ülkemize 20 milyar dolar kazandırma çalışmalarına devam” demiş oldu. Turizm çalışanları olarak umarız ki yukarıda sözünü ettiğimiz resim hep bir “hayal” olarak kalır ve hiçbir zaman gerçek olmaz. Tesadüftür ki 1982 Anayasası’ndan 25 yıl sonra hayat bulan 367 şartı ile birlikte, 25 yıl sonra son bulan başka bir hükmün de karar organı yine Anayasa Mahkemesi oldu. Devlet arazilerinin (hazine ve orman arazileri) yatırımcılara turizm amaçlı tahsisini öngören ve 16 Mart 1982’de yayımlanan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun bu hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. İptal kararı hükümetin ısrarlı bir şekilde Antalya Lara Parkı’nı tahsis etmek isteyişi üzerine Antalya Barosu avukatlarının başvurusu üzerine verildi. Bu karardan tahsis çalışması devam eden 21’i Antalya’da olmak üzere 53 turizm yatırımı etkilenmiş, daha doğrusu iptal edilmiş oldu. Bugüne kadar devlet tarafından tahsis edilmiş, 380 arazi üzerinde bulunan oteller ise 49 yıllık tahsis sürelerini devam ettirebileceklerdir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bu karar turizm sektörünü ve ülkemiz turizmini nasıl etkiler? Bu soruya geçmeden belki şu tespiti de yapmak gerekir: Bu kanunun iptal edilen maddeleri olmasaydı bugün Türkiye’de turizm çok cılız bir sektör olurdu. Kıyılarımızın tümü turistik oteller yerine yazlıkkondu, ormanların kenarları zilliyet belgeleri ile işgal edilmiş gecekondu tipi ev ve çardaklardan oluşurdu. Turizm gelirimiz 20 milyar değil, belki en fazla 2 milyar dolar olurdu. 1 milyon kişi daha işsizlik kervanına katılırdı. Bu nedenle bu iptalin gerekçeli kararında belirtilecek olan sakıncaların ışığında kanun yeniden ele alınıp düzenlenmelidir. Plansız programsız her yere gereğinden fazla yapılan otellerden dolayı hem doğal güzellerimiz zarar görmekte, hem de sunduğumuz turistik ürünün fiyatı düşmekte ve ülkemiz kaynakları ucuza pazarlanmaktadır. Bu nedenle, “zorunlu” bile olsa bir süreliğine otel yatırımlarına ara verilmesi, sektörü pazarlama açısından olumlu etkileyecektir. 25 yıl sonra gelen bu iki karar, her iki konuda da yeni bir döneme açılan şans kapısı gibi. Her ikisinde de şansımızı iyi kullanmalıyız. Hani bazen derler ya, “Şans bir çok kez kapımızı çalar ama çoğu zaman evde olmayız” diye. Bu kez tatilde değil, evde olalım ve şansımızı iyi kullanalım. de canlı hayvan borsası kurulmaktadır. Bilbilan yaylası, Yalnızçam Dağları’na sırtını yaslamış ve karanlık meşe ağaçlarıyla çevrili çok farklı bir yayla. Ardanuç’a 50 kilometre mesafede olup stabilize bir yoldan gitmek gerekiyor. Görebildiğim kadarı ile ilçede kayda değer hiçbir sanayi tesisi yok sadece bir kereste fabrikası bulunuyor ve ormancılıkta ayrı bir iş kolu olarak ilçede gelişmiş durumda. Ardanuç şehir merkezine 2–3 kilometre mesafede ve ilçenin ilk yerleşim yerinin bulunduğu Adakale Mahallesi’ndeki Gevhernik Kalesi’ne zorlu bir tırmanıştan sonra çıktım. Son derece dik ve zorlu bir parkurdan sonra, mükemmel bir manzara beni bekliyordu. Bir yanda Yalnızçam Dağları diğer yanda Cehennem Deresi Kanyonu ve Çoruh Nehri’nin haşmeti gerçekten büyüleyici görünüyor. Aşağıda ise Ardanuç bir maket kasaba gibi. Kalenin zirvesine kadar çıkmak son derece tehlikeli bir etabı da göze almayı gerektiriyor. Çünkü hemen her yanımızın uçurumlarla çevrili olduğunu unutmadan çok dikkatli tırmanmamız gerekli. Kaleye kadar gelmişken Adakale Mahallesi’ni görmeden geçmemek gerekir diye düşünüyorum. Eski evleri ile değişik mimari bir yapısı bulunan Adakale’de Osmanlı döneminden kalma ve 1553 yılında onarılarak tekrar ibadete açılan İskender Paşa Camisi ve türbeler bulunuyor. Ardanuç, Artvin yolundan tahminen üç kilometre sonra, girişi küçük bir levha ile gösterilen Cehennem Deresi Kanyonu ise tarifi imkansız bir güzelliği bünyesinde barındırıyor. Taşlı ve dik bir patikadan kanyona girildikten sonra bir kilometre kadar olan mesafede, nerede ise gökyüzünü görmek bazı noktalarda imkansızlaşıyor. Ülkemizin az bilinen yerine yapılan bu yolculuğum bana Artvin’in ilçelerinin bir doğa müzesi olduğunu bir kez daha gösterdi. Girdiğim esnaf lokantasında sadece cağ kebabı yapılıyor. Etin lezzeti ve pişirme şeklinin de büyük etkisi söz konusu olsa da maharetli ellerde çok leziz tatlar ortaya çıktığı kesin. Vedat Bey’in lokantası Gürcü ve Türk mutfağını bir arada sunan ilginç bir yemek evi. Karıkoca bir çiftin işlettiği bu lokantada çok lezzetli yemekler yenilebilir. Bir yanda Çoruh bir yanda muhteşem kanyonlar, dar ama sevimli ve kıvrımlı yollar ile yapılan bu seyahati özellikle yaz başlarında yapmak çok daha keyifli olacaktır. Nisan başı bu seyahati gerçekleştirdiğimden kar nedeniyle bazı yollarının kapalı olmasından dolayı da yine çok merak ettiğim Şavşat’taki Karagöl’ü de göremedim. Bir daha ki sefere deyip, rotamı Borçka ve Hopa’ya çevirdim.