23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 KÜLTÜR Bergama’dan Pergamon’a Abdülkadir Yücelman Fotoğraflar: Fahri Barkul 865 yılında Alman Arkeolog Carl Ho1 umann, DikiliBergama arasında yapılacak yol etüdü için civarı gezmektedir. Şans bazen insanın ayağına takılır ama Hern Houmann’ın ayağına takılan tarih hazinesi olur. Yol mühendisliğinden arkeolojiye atlayan Houmann bastığı yerlerde ayağına takılan birkaç parçayı hemen Almanya’ya gönderir. Almanlar inceledikleri parçaların değerini anlayarak işi Prusya Kralına duyurur. Bergama artık veliaht prens Frederich’in işi olmuştur. Frederich, Osmanlı’dan izni istemiş ve 1877’de Osmanlı padişahından resmen izin çıkmıştır. İlk kazılarda 11 rölyef bulunur. Ancak kazılar devam edip büyük parçaların taşınması sorun olunca Bergama’dan Dikili limanına 16 kilometre ray döşenir. Milattan önce 197159 yılları arasında yapılmış ve baştanrı Zeus’a adanmış eserler Berlin’in yolunu tutar. Zeus sunağı Bergamalıların, Galatlara karşı kazandıkları savaşın bir sembolü. Padişah 2. Abdülhamit ile yapılan anlaşmaya göre kazılarda çıkan eserlerin sadece üçte birinin Almanya’ya gitme izni varken bu oran yarısını aşmış, tamamının da 20 bin frank karşılığı izin verilmesine 2. Abdülhamit’in sadrazamı izin vermiş. Para karşılığı izin verildiği için de bugün Berlin’deki Bergama’nın öz topraklarına dönmesi söz konusu olamayacağı bugün yetkililerce ifade ediliyor. Diyorlar ki: ‘‘Osman Hamdi Bey eğer birkaç yıl önce işe el koysa ve Asarı Atika Yasası çıkarılsaydı Bergama bugün kendi vatanında olacaktı.’’ de Pergamon Müzesi tüm ihtişamı ile dünyaya sergileniyor. Berlin’de kaldığım günler içinde zamanımı Pergamon diye adlandırılan müzeye ayırdım. Fahri Barkul ve Önder Erman rehberliğinde Pergamon’a ulaştık. Giriş kişi başı 10 euro, bir de kulaklık verdiler. Bergama’dan Milet ve Babil’den gelen eserleri Türkçe olarak kulaklıklarımızdan dinliyoruz. Amatör makinelerle fotoğraf çekme izni bile denetim altında, cep telefonlarına izin yok. Beş salona yayılan eserlerin başında devriye gezen telsizli görevlilerin gözleri fıldır fıldır. Müzeyi gezenler genellikle Zeus Sunağı’nın bulunduğu geniş salonun mermer tribünlerine oturup saatlerce tarihin derinliklerine dalıyor. Biz de oturduk o tribünlere. Düşündüm; tarihi, mirasımız nerelere gelmiş kimlerin eline geçmiş, kim bilir ne maceralar yaşamış. İyi olmuş galiba. İstediğimiz zaman gelip görürüz. Türkiye’de kalsaydı belki bugün bunu da göremezdik. Kendimce bir bahane, bir mazeret arıyorum bu kaçırılışa. Üzüldüm böyle düşündüğüm için ama ne yalan söyleyeyim içimden geçen buydu. Pergamon’dan çıkarken kartpostal ve müze ile ilgili kitapları karıştırırken görevli bir bayana sordum ‘‘Pergamon Müzesi ile ilgili cd ya da dia var mı’’ diye; kadın tebessüm ederek şunu söyledi: ‘‘Ne yazık ki, teknolojiye uzak kaldık, istediğiniz şeyleri herkes istiyor ama yok.’’ Almanlar Pergamon’u dünyaya açıyor ama egoizmden de kurtulamıyor bu tarih mirasını kimse ile paylaşmak istemiyor. Kapıda içeriye girmek için sıra bekleyenlerin arasından geçerek Pergamon’dan ayrıldık. Bergama’dan götürülen eserler bir adaya konulmuş ve açık hava müzesi olarak sergilenmiş, ancak değer biçilemeyen bu eserlerin doğa erozyonuna uğramaması için üzerine bina yapılmış. İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir edilen Berlin’in tam ortasındaki Pergamon Müzesi’nin bulunduğu ada hiç bombalanmamış. Bugün müze adası olarak bilinen yer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle