21 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GEZEKALIN Mustafa Balbay [email protected] 10 KARADENİZ TUZ GÖLÜ’NDE SABAH Geçtiğimiz ilkbahar, yaz birkaç kez Adana, Mersin, Hatay ve çevresine yolum düştü. Bu yolculuklar daha çok görevinin götürdüğü yere git, türündendi. Panel, konferans... Ankara’nın en kara günlerinde bile verdiğim sözü tutmak gerek, deyip yollara düştüm. Genellikle sabahın erken bir saatinde yola çıkıp, öğleden sonra olmam gereken yere ulaştım. Görevimi yapıp, geceleyin yine yollara düştüm. Sabah yola çıkışların hoşuma giden iki yeri vardı: Tuz Gölü ve Hasandağı... Hasandağı’nı bir başka Gezekalın’da anlatırım... Tuz Gölü sabah saatlerinde güneşle birlikte uyanır. Güneş yükseldikçe o da gözlerini açar. Birinde durup uyanışını seyretmeden yapamadım. Ne güzeldi... Önce griyle beyaz arasında bir tül... Onu usul usul güneşin tonları izledi. O kadar çok ton ki, kaç ton bilinmez... Bir ara maviyi, eflatunu, pembeyi, sarıyı görünce şaşırdım... Acaba dedim bende “renk bolluğu” hastalığı mı var? Ellerimi gözlerimle buluşturup silkelendim. Gözlerimi açınca, biraz daha fazla renk gördüm, desem abartmış sayılmam. Gökyüzünün Tuz Gölü üzerinden yükselişi de bir başka güzeldir. Daha doğrusu, gökyüzü ile Tuz Gölü yüzü nerede birleşir nerede ayrılır, kestirmek olanaksızdır. Biraz ayırmaya çalışsan iki yüz birleşir yüzlerce söz olur, çıkışır: “Biz biriz, ayrı olduğumuzu düşünen sizsiniz!” Tuz Gölü kıyısında yolculuk için şu tanımı üretsek yeridir: Manzara turizmi! Zaten Kapadokya’dan Karadeniz’e Türkiye için kullanılan turizm tanımlarından biri değil mi, manzara! Anlattıklarım Tuz Gölü’nün renkli yüzü. Bir de altı var. Daha doğrusu olmayan altı, küçülen altı, kirlenen altı... Zaman zaman en derin yeri iki metreye kadar inen altı! Kim bilir belki bir gün bu anlattıklarım, coğrafyadan silinecek, sayfalarda kalacak... Hani bir deyim vardır; her şeyin kirlendiği ortamda, “tuz kokarsa” deriz! Çevremizi kirlettiğimiz, küçülttüğümüz, yaşanmaz hale getirdiğimiz bugünkü ortamda sormadan geçemeyeceğim: Tuz kurursa, ne olur? Tuz Gölü kurumasın... Gezekalın! Hamsilos’tan Gerze’ye Aynur Özbek Uluç Fotoğraflar Yelda Baler inop’ta görülecek belli S başlı yerlerden birisi olan Hamsilos koyu, denizden ayrılmış koca bir havuz gibi, sakin şarkılar söyleyen bir Karadeniz parçası. İlerisindeki Abalı köyüne kara yoluyla ulaşım, kapatılmış o noktadan. “Yol bitti” derler de, inanmazsınız ya. O koyda birden yol bitiyor işte. Balık olup yüzmek gerek, devamı için. Hamsilos’tan sonra Sinop’taki başka bir cennet Ayancık. Ayancık’a gitmek, yolun uzaklığı ve o an içinde bulunduğumuz saat göz önüne alınırsa pek de parlak fikir değil aslında. Ayancık yolu gerçekten hoş. Ağaçların arasında kıvrılarak giden yollar, hangimize tat vermez ki. Ayancık, girişten itibaren bir sanayi bölgesine geldiğinizi anlayacağınız kadar fabrika görüntüsüyle karşılıyor sizi. İlçeyi geçtikten sonra Ça murlu Plajı’na varılıyor. Buradaki dümdüz taşlarla dolu deniz kenarı ilgimizi çekiyor. Taşlar üzerine yazı yazabileceğiniz kadar düz. Böylelikle de iyi birer armağan olurlar. Dönüşte yol üzerindeki Gebelit koyundaki Mohikan kampına uğramak ilginç olabilir. Afişinde, merak uyandıran bir hal var. Geçen Temmuz ayında açılan bu yer, deniz kenarına kurulu Kızılderili çadırları ve ilginç heykelcikleri, muhteşem doğası ile tüm yolu kendisi için gelmeyi bile göze aldırabilecek güzellikte. Ertesi günkü gezi hedefimiz olan Gerze, Sinop`a 40 kilometre uzaklıkta hoş bir sahil ilçesi. Bahçe içinde saksılarından çiçekler sarkan evlerde yaşayan insanlara özenmeden edemiyoruz. Öncelerde burada geçim kaynağı olarak ekilen tütün, fabrikanın kapanmasıyla yok olunca geriye mısır, buğday ve hamsi kalmış. Bu değişiklik genç nüfusun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle