Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 11 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr ARTVİN ÇORUH’SUZ OLMAZ Karadenizliler, dışarıdan gelenler kıyıların güzelliğini anlatmaya başladığında bıyık altından gülerler. “Asıl Karadeniz, içeridedir. Dağların eteklerinde, ırmakların taşlı beyazında, vadilerin çiçeklerinde, zirvelerin rüzgarındadır’’ derler. Katılmamak elde değil... Ekim başında, bir yüzyıl sonra (Artvin’e en son 20. yüzyılın sonunda gitmiştim!) konferans için Artvin’e gittim. Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu’yla birlikte Trabzon’dan yola çıktığımızda içim burkuldu. Karadeniz otoyolu bir hançer gibi kıyıyla denizin arasına girmiş, kanatıyor da kanatıyor. Hiç yol yapılmamalı mı? Elbette değil... Ama bu işin ortası yok mu? Çorbacıoğlu anlatıyor: “Karadeniz çabuk derinleşen bir deniz. Kimi yerlerde ne kadar dolgu yaparsanız yapın, deniz hemen orayı geri alır. Sorumlulara anlattık. Dinletemedik. Yaşayarak gördüler!’’ Hopa’da çayımızı içip dağlara vurduk. Az sonra bulutlar altımızda... Çay bahçeleri yanımızda, kıvrıla döne gidiyoruz. Cankurtaran’ı selamlayıp, Karadeniz dağlarının kucağına attık kendimizi. Arada eski köprüleri görünce, panele ucu ucuna yetişmek pahasına durup fotoğrafını çekmeden edemedim. Ne güzel köprüler. Doğanın bir parçası gibi... Derkeeen Çoruh... Ama o eski bildiğim Çoruh değil. Kıyısından kıvrıla kıvrıla yolculuk ettiğim, her viraj dönüşte saklambaç oynayan çocuklar gibi görüp kaybolduğum, kıyısındaki yeşillere tepeden bakar gibi aşağıdan bakan Çoruh gitmiş... Yerine, beton pençelerin vurulduğu, kuşatılmış, kıyıdan uzaklaştırılmış, sürgüne gönderilmiş bir Çoruh gelmiş... Kendi kendime mırıldandım: Bu nasıl ruh Çoruh? Tıpkı Karadeniz otoyolunun inşası gibi, burada da aynı şeyleri düşündüm. Çoruh üzerinde hiç baraj yapılmamalı mı? Hiç yatırım olmamalı mı? Olmalı elbet ama, Çoruh’un ruhu öldükten sonra geride yaşayacak olanlarda nasıl bir ruh kalır? Bu vadi olabildiğince doğal şekliyle kalsaydı... Dostum Özgür Kalın’ın Artvin belgeselinde çocukluğunu anlattığı gibi; kiraz, üzüm, hurma, mandalina, nar, armut, erik, elma, incir, şeftali, kayısı daha nice meyveleri o daracık kıyıcıklarında insanlara sunan Çoruh yaşasaydı... Daha güzel olmaz mıydı? Artvin bir kartal yuvası gibi Çoruh’un dibinden gökyüzüne yükselen dağ ağacının tepesinde kurulmuştur. Çoruh’a vurulan beton kelepçeler ağacın dallarını budamış, çıplaklaştırmış. Her şeye karşın hala korunması, görülmesi gerekenler çok yer var Artvin’de. Ama Çoruh’un ruhuna okunan fatiha bana ağır geldi. Çoruh’un doğasının bozulmadığı yerlerdeki fotoğrafları çekerken, bir gün bunları da yitiririz korkusuna kapıldım, içim acıdı. Gezekalın! nan nedenlerden dolayı eldeki en eski kupa 192426 yıllarında Cumhuriyet Halk Fırka kupaları. Metin, Ali, Feyyaz döneminde 19911992 futbol sezonunda hiç yenilgi almadan kazanılan kupanın anlamı bir başka olsa gerek taraftarlar için. Bunun dışında 19992000 sezonunda alınan ilk Atatürk Kupası ve 2002 yılındaki Dünya üçüncüsü olan takımımızda yer alan Beşiktaşlı 3 futbolcu (İlhan MansızTayfur HavutçuNihat Kahveci) kadrosu. Aslında hep birbirine benzer gibi görünen kupaların, madalya, plaket ve armaların her birinin anı değerleri çok yüksek. Müze sergilenmesinde hem kronoloji dikkate alınmış hem de olayların önemine göre bir takım objeler öne çıkarılarak izleyici bilgilendirilmiş. Bunlardan en ilginçleri 2 kilo metre uzunluğunda 3.5 ton ağırlığındaki siyah beyaz bayrak. Bu bayrak 1 Haziran 2003’te 100. yıl anısı için büyük bir coşku içinde caddelerde taşındı.. Atatürk’ün Beşiktaş’ı ziyaretlerine ait fotoğraflar, koyu bir Beşiktaş tarafları olan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’ın armağanları, 17 yılda 756 maç ile en fazla kulüp formasını giyen Rıza Çalımbay’ın köşesi, 100. anısına Yugoslav Futbolcu Zalat hariç (taraftarlar nedenini her halde anımsayacaklardır) 700 futbolcunun adının yazılı olduğu tişört, ilk hakemlik düdüğü, kıtalararası ilk seyahat eden Türk takıma olarak fotoğraflar, yabancı futbol kulüplerinin armağanları, müzenin en ilginç objeleri. Beşiktaş müzesi maç günleri dışında açık ve ücretsiz. sengulaydingun@kou.edu.tr