Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr bulunan küçük adaların foklara benzetilmesiymiş. Arkaik dönemdeki Phokaika sikkelerinde, fok figürlerinin bulunması da kentin adının buradan geldiğinin bir göstergesi olarak kabul edilir. En önemlisiyse, Foça’daki Akdeniz foklarının varlığıdır. Foça’ya girerken karşılaştığınız muhteşem manzarada, denizin üzerine saçılmış inci taneleri gibi adacıklar çeker dikkatinizi. Bu adalar, volkanik faaliyetler sonucunda oluştuğundan, rüzgar ve dalgalarla şekillenmeye çok müsaittirler. Siren kayalıkları, bu yolla meydana gelmiş, foklar için sığınak görevi gören doğal ve efsanevi oluşumlardır. Doğallığını anlamıştık ama niçin efsanevi olduğunu çıkaramamıştık. Sonra balıkçı ‘‘Homeros’un İlyada ve Odessa’sını bilmez misiniz’’ diye sordu. Biliyorduk ama yaşadığımız şehrin bir efsaneye ev sahipliği yapacağı aklımıza gelmezdi. Kuş vücutlu ve kadın başlı yaratıkların (sirenlerin) yaptıkları gizemli müzikle, gemicileri büyüleyerek kayalara çarpmalarına neden oldukları yer Siren kayalıklarıydı. Eskiden sirenlerin yaşadığı kayalıklar, dünyadaki sayıları gittikçe azaldığından özel koruma altına alınan fokların barınağı haline gelmiş. Bu anlatılanlardan sonra, Siren kayalıklarına giderim ve fokları gö rürüm diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü, koruma altındaki bu bölgeye belirli mesafeden fazla yaklaşmak yasak. Anadolu’nun en eski antik tiyatrosu da Foça’da. Büyük İskender döneminde yani İsa’dan önce 330’da inşa edilen tiyatroda kazı çalışmaları sürüyordu. Nefes nefese kalarak, tepenin başındaki yel değirmenlerine ulaştık. Beş Kapılar’dan sonra, şehri kuş bakışı görebilecek bir köşe daha keşfetmiştik. 18. yüzyıldan kaldığı sanılan değirmenler, zamanla yıkılmış ve sadece bir kısmı bugünlere kadar ayakta kalabilmişti. Arkeolojik, doğal ve kentsel sit alanlarının bulunması nedeniyle yapılaşmanın oldukça planlı sürdürüldüğü Foça, gözlerimizi beton bloklarla yormuyor. Aksine, doyuyor gözümüz gönlümüz güzelliğe. Doymak deyince, temiz havanın bizi acıktırdığını hissediyoruz. Ne yesek, nerde yesek diye bir düşüncedir alıyor bizi. ÇOMAKDAĞ’IN GÜZELLERİ İki yıl önce, Bodrum’da, güzelim ahşap teknelerin önünde kurulu bir masaya yaklaştım. Güler yüzlü genç bir bayan, küçük tanıtım kitabını uzatırken davet etti: ‘‘Köyümüze, Çomakdağ’a bekleriz...’’ İlginçti bu çağrı, biraz da tanıdık. Düşündük, düşündük, çıkaramadık... Nerede? Yakın... Yol bir saat, Milas’ı geçince... Köyünü anlattı, düğünlerini, taş evlerini, zengin kültürlerini. Öylesine içtendi ki, Çomakdağ’ı belliğimizin bir köşesine kaydettik... Daha sonra çeşitli gazete ve dergilerde karşımıza çıktı, bu sevimli dağ köyü. Derken bir sohbette, 90’lı yılların başında o dönem gazetemizin ekinde yayınlanan bir yazı gündeme geldi. Değerli dostum, hemşerim Olcay Akdeniz’in yazısı... Bölgeyi tarihi ve kültürüyle özümseyen, bununla kalmayıp donanımını çevresine, yerlisi yabancısı yardım isteyenlere aktaran, rehberlik eden Olcay’ın emekleri ve çabaları çok Çomakdağ üstüne. Benzersiz dokusu ve özelliklerinden ötürü, köyün tanıtımını üstlenmiş. Düşünmüş ki, turizmde farklı bir seçenek olarak öne çıkabilir. Önce Çomakdağlılara anlatmış hazinelerini. Gönüllü bir çabaya girişmiş sonra. Köyle ilgili ilk haberi yazdığı yıl, 1986. Üç yıl önce valiliğin hazırladığı Muğla turizmi kitabında yer alması için uğraşmış, didinmiş... Şimdi, Muğla turizminin önde gelen seçenekleri arasında Çomakdağ. Özellikle Bodrum’dan turlar düzenleniyor köye. Yerlisi yabancısı, bu güzelim insanları, kültürleriyle tanıyor. Dört gün dört gece süren düğünlerini izliyor. Eylül’ün başında değerli sanatçımız Gülsin Onay’ın köy meydanında verdiği piyano resitaliyle bir kez daha öne çıktı Çomakdağ... Biz de gezi iştahınızı kapatmadan, keşfetme duygunuzu çerçevelemeden kısaca anlatalım bu güzelliği, ne dersiniz? Milas tuğla fabrikasının hemen yanından sola ayrılan yola giriyorsunuz, Beşparmak Dağlarına doğru, tırmanarak. Sırtını ulu dağlara yaslamış, teraslı kayalık bir arazide, zeytinler arasına serpiştirilmiş, iki katlı, kesme taştan kalın duvarlarla çevrili toprak damlı evler. Manzaraya açık pencereler, ahşap süslemeler. Bacalarda başka bir yerleşimde rastlayamayacağınız yarım ay ya da kartal başlı figürler... İnsanları pek sıcak. Kadınlar günlük işlerini renk cümbüşü geleneksel giysileriyle, boyunlarındaki sarı liralarla sürdürüyor. Küçük kızların bile boyunlarında, altın beşibiryerdeler ışıldıyor. Düğünler bir alem. Dört gün sürüyor. Dibekte buğday dövülüyor, keşkek hazırlanıyor. Ürettikleri halis zeytinyağlı yemeklere diyecek yok. Erkekler tüfekle atış yapıyor. En usta nişancıya oğlak veriliyor. Genç kızların çeyizlerini dolduran elişleri ve nakış işlemeleri, olağanüstü. Türk işi, kanaviçe, iğne işleri, boncuk oyaları, tığ oyaları, halılar, dokumalar benzersiz. Cicim adı verilen, kadınların el emeği ürünü kilim ve minderler gösterişli. Ya saf ipekten yapılan işlemelere ne demeli? Çomakdağ, Anadolu kültürünün eşsiz bir örneği. Gitmeli... Ne yemeli? Geçimin çoğunlukla balıkçılıktan sağlandığı Foça’da, Akdeniz’in en taze deniz ürünlerini uygun fiyatlara yiyebilirsiniz. Hafta sonlarında, çevre şehirlerden gelen balık müdavimlerinin akınına uğrayan Foça, ‘‘Denizden babam çıksa yerim’’ diyenler için eşsiz bir mekandır.