16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Karmaşık ilişkiler ağı Aykut KÜÇÜKKAYA Almanya’da Kanal 7 ve Deniz Feneri Derneği’ne düzenlenen operasyon, ilişkiler ağını gözler önüne seriyor. Kanal 7 ve Deniz Feneri’nin yolları hem Türkiye’de hem Almanya’da yeşil sermaye Yimpaş’la ve iktidar partisi AKP’yle kesişiyor. Almanya’daki operasyon kapsamında savcılık kararı ile gözaltına alınan Kanal 7’nin Avrupa Temsilcisi Mehmet Gürhan’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın birlikte çekildiği fotoğraf ise dikkat çekiyor. Almanya’nın Frankfurt kenti yakınlarındaki bürolarına polis tarafından baskın yapılan Kanal 7 INT’in yöneticileri hakkındaki soruşturma sürüyor. Soruşturmayı yürüten Başsavcı Doris MöllerScheu, isim vermemekle birlikte, gözaltına alınan 2 kişiden birinin Kanal 7 INT’in yöneticisi olduğunu açıkladı. Gözaltına alınan 2 kişi dışında, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan 2 kişi hakkında daha soruşturmanın sürdüğünü ifade eden MöllerScheu, “gözaltına alınan kişilerin, bağış olarak toplanan paraları başka amaçlarla kullanmak ve para aklamakla suçlandıklarını” kaydetti. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre gözaltına alınan isimler Kanal 7’nin Avrupa Temsilcisi Mehmet Gürhan ile Deniz Feneri’nden Firdevsi Ermiş. Frankfurt Savcılığı, Müslümanlara yardım amacıyla 2002 ile 2006 yılları arasında toplanan 14 milyon Avro tutarındaki bağışın 4 ayrı hesap numarasına aktarıldığını, 14 milyon Avro’nun en az 8 milyon Avro’sunun aralarında Kanal 7’nin de bulunduğu çeşitli firmalara aktarıldığını öne sürüyor. Alman savcılığı, diğer 8 milyon Avro’nun bir kısmının da Filistin’de terör örgütü statüsünde olan bir gruba akıtıldığından kuşkulanıyor. Kanal 7 ve Deniz Feneri ise savcılığın iddialarını yalanlarken soruşturmanın önümüzdeki birkaç gün içinde netleşmesi bekleniyor. C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 4 MAYIS 2007 CUMA İzmir’de TÜYAP’tan Haberler... kaya’nın yazdığı, Cumhuriyet Toprakları ve Küresel İşgal (2007). Günizi Yayınevi’nde, şu iki önemli eser: Faruk Şen, EuroTürkler. Avrupa’da Türk Varlığı ve Geleceği; Şerafettin Turan / Sevgi Özel, 75. Yılda Türkçenin ve Dil Devriminin Öyküsü. Bir de, Bilsev Başaran’ın yazdığı, Maraş’tan Bir Haber Geldi. Onlara şunu da eklemeli: Fethi Karaduman, Çöküş ve Doğuş. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Çağdaş Atatürk Cumhuriyeti’ne. Evrensel Yayınlar’dan şu iki eser önemlidir: J. D. Bernal, Marksizm ve Bilim; Yaşar Atan, Akdenizli Tanrılar. Hasan Efe’den, Etki Yayınlar’dan Karikatür ve Eğitim; Kum Yayınları’ndan Karikatürler. Duygu Özsüphandağ Yayman’ın hazırladığı Ahmet Piriştina’nın yaşamöyküsü, Nergis Kokar mı İzmir’in Sokakları, her türlü övgüye değer. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı arasında çıkan bu çalışma, Ahmet Piriştina’ya, bu ölümsüz kişiliğe de gerçekten layıktır. Son olarak da, Hulki Cevizoğlu’nun şu eseri heyecan vericidir: İşgal ve Direniş. 1919 ve Bugün (3. bası). ? Fuarda, kadın sorunu üstüne yaptığım söyleşi güzel oldu. Çok kalabalıktı ve olumlu tartışmalara yol açtı. Türkiye’de kadınların hakları üstüne, özellikle Cumhuriyetten başlayan bir devrim olmuştur; ve ülkemiz, bu yönüyle de Müslüman dünyada tektir. Ama her şeye karşın söylemeli de: Türkiye’de kadın hâlâ “ikinci sınıf”; olumlu önlemlerin hayata yansıması için de bir “zihniyet değişimi”nin hızlanmasından başka çare yoktur. Ancak, bu zihniyet değişimi de kendi kendine gerçekleşecek değildir: Verilecek mücadelede erkeklerin payı da önemlidir; ne var ki, yolları asıl açacak olan, kadınların bilinçlenmesi ve eylemi olacaktır. Ülkemizde kadınlar, kadınlarımız, bu uğurda, ne olursa olsun savaşıyorlar... zimdir” dediği kanalın önemli isimlerinden biri olan Akif Beki de daha sonra Başbakan Erdoğan’ın basın danışmanlığına getirildi. ENİZ FENERİ BAĞLANTISI Türkiye’de 1996’da Kanal 7 ekranlarında ortaya çıkan Deniz Feneri Derneği her ne kadar Almanya’da baskın ya D pılan derneğin kendileriyle resmi bağlantısı olmadığını açıklasa da bu ülkedeki Deniz Feneri Derneği e.V de Kanal 7’nin Almanya’daki temsilciliğiyle aynı binada bulunuyor. Aynı binada bulunan şirketlerin yönetiminde de ortak isimler yer alıyor. Yimpaş’tan paraları elden teslim alan Mehmet Gürhan’ın ismi, Almanya’daki Deniz Feneri’nin kuruluşunda ve sonrasında da geçiyor. Almanya’daki Deniz Feneri zaman zaman Türkiye’deki Deniz Feneri’ne “parasal destekte” bulunuyor. Başbakan Erdoğan’ın Meclis’te bizzat teşekkür ettiği Deniz Feneri Derneği’nin Türkiye’deki sponsorları arasında yeşil sermaye Yimpaş da yer alıyor. Türkiye’deki Deniz Feneri, para toplama iznini ise AKP hükümetinin çıkardığı ve Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararnameyle elde ediyor. YİMPAŞ VE AKP’YLE İLİŞKİ Frankfurt’taki operasyon, ilişkiler ağını da gözler önüne seriyor. İlk ayağı ise Kanal 7 oluşturuyor. İktidar partisi AKP’nin medyadaki destekçisi Kanal 7’nin Almanya’daki yayınlarını Kanal 7 INT logosuyla gerçekleştiren şirketin ilk ismi, Media 7 GmbH’ydi. 20 Kasım 1995’te kurulan bu şirket, 25 Şubat 2000 tarihinde sermaye artırımına giderek toplam sermayesini 10 milyon marka çıkardı. Bu sermayenin 9 milyon 950 bin marklık kısmı Yimpaş’ın Almanya’daki şirketi Yimpaş Verwaltungs GmbH’ye aitti. Yimpaş, Kanal 7’ye paraları Frankfurt’ta yapılan operasyon kapsamında gözaltına alınan Kanal 7’nin Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan’a elden teslim etmişti. Bu para alışverişinden sonra hem Media 7 hem de Yimpaş Verwaltungs GmbH battı. Yimpaş’ın reklamlarıyla beslenen Kanal 7’nin sahibi ise Yenidünya İletişim AŞ’ydi. Bu şirketin bir dönem yönetim kurulunda yer alan Yimpaş yöneticisi İlyas Arslan, AKP’nin kurucuları arasında yer alan bir isimdi. Arslan daha sonra AKP’den Yozgat milletvekili seçildi. Başbakan Erdoğan’la çekilen resimleri basına yansıyan ve Almanya tarafından uluslararası tutuklama kararı ile aranan Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar’ın, “Kanal 7 ile ilişkimiz yok. Sadece kullandıkları bina bi Müslüman yoksullara yardım için topladığı milyonlarca Avro’yu Kanal 7’ye aktardığı iddiasıyla hakkında Almanya’da geniş çaplı soruşturma başlatılan Deniz Feneri’nde ilginç bir bağlantı ortaya çıktı. Avrupa’daki Deniz Feneri Derneği’nin Başkanı Mehmet Taşkan’ın Santour firmasında genel müdür yardımcılığı yaptığı ortaya çıktı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım yolcu gemisi alırken gemi acentesi Santour’dan para almıştı. Ulaştırma Bakanı Yıldırım da bakanlığı öncesi bu firmayla direk bağlantısı bulunan Sancak Line’da genel müdürlük yapmıştı. Almanya, Deniz Feneri’nin topladığı 8 milyon Avro’nun amaç dışı nerelere gittiğini incelerken isimler üzerinden ilginç bağlantılar çıkmaya devam ediyor. Avrupa Deniz Feneri’nin başında Kanal 7’nin Avrupa’daki genel müdürü Mehmet Gürhan bulunuyordu. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre Gürhan, bu görevi Alman polisinin 3 gün ‘Fener’den ‘gemici’ çıktı önceki operasyonundan kısa bir süre önce (4 ay önce) Mehmet Taşkan’a devretti. Mehmet Taşkan’ın ismi ise yine Frankfurt’ta kurulu bir başka şirkette üst düzey yöneticiler arasında geçiyordu. Bu firma Türkiye’de gazete sayfalarına sıkça konu olan turizm şirketi Santour’du. BORÇ açıklamıştı. Daha sonra bakanlığa bağlı Ankara Gemisi’nin Santour’a ihalesiz olarak kiralandığı da gazete sutünlarına yansıdı. Taşkan, Santour Genel Müdürü Mehmet Koç’un yardımcılığını yapıyordu. Koç, Binali Yıldırım’la bakan olmadan önce şirketleri adına Almanya’da temaslarda bulunuyordu. SANTOUR İLİŞKİSİ Binali Yıldırım’ın eskiden genel müdürlüğünü yaptığı Sancak Line ile Santour’un ilişkisi firmanın kendi internet sitesinde hâlâ şu cümlelerle anlatılıyor: “Santour GmBH, 1999 yılında, turizmde faaliyet göstermek üzere Frankfurt’ta kuruldu. Kuruluşundan kısa bir süre sonra İtalyaTürkiye arasında faaliyet göste ren Sancak Line firmasının Avrupa genel bilet satış acenteliğini aldı. Santour GmBH’nın planlı ve verimli çalışmaları sayesinde; Sancak Line 2000 yılı yaz sezonunda, yeni kurulmasına rağmen, bu hatta faaliyet gösteren firmalar arasında yolcu ve araç taşımacılığında, gemi doluluk oranı olarak birinci sıraya yerleşmiştir. 2005 yılı sezonunda Sancak Line’a ait yenilenen Sancak 1 gemisi ile sezona çok iyi hazırlanan Santour, ‘Tatil Gemide Başlar’ sloganı ile yoluna devam etmektedir...” ECLİS SORUŞTURMASI İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 76 arkadaşı, “oğlu ve kızının sahibi olduğu denizcilik şirketiyle ticari ilişkileri bulunan ve daha önce görev yaptığı bir denizcilik şirketine ayrıcalıklar ve kolaylıklar sağlayarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla” Ulaştırma Bakanı Yıldırım hakkında Meclis soruşturması açılması istemiyle önerge vermişti. ÜYAP İzmir Kitap Fuarı, 21 Nisan’da, kapılarını ziyaretçilerine açtı. Bu yıl 12’ncisi düzenlenen fuar, sıcak, sımsıcak konuşmalarla başladı. Bu ilgi toplayan konuşmaların başını çekenler, Deniz Kavukçuoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Valisi Cahit Kıraç ve başkaları oldu. Bu yılki fuarda da atılımlar ve yenilikler var: Girişin ücretsiz olduğu fuarda, 250 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu buluşuyor. 29 Nisan’a değin açık kalacak fuarda konferanslar, söyleşiler, panel ve şiir dinletileri; bir de çocuklar için okumalar yer alıyor. 250 konuşmacı; okurlarıyla buluşup kitaplarını imzalayacak 500 yazar! Önemli sergiler: Onlardan biri, şair ve fotoğraf sanatçısı, Mahmut Turgut’un “Gazeteci Yazarlar” sergisi; “Karikatürcüler Topluluğu” başlıklı sergiler unutulmayacak. Fuarda, çocukların 23 Nisan Şenliği’yle bayramlarını kutlaması göz yaşartıcı idi. Bir de, hafta sonunda, Can Yücel anısına düzenlenecek ‘Can Şenliği’ var ki, bekliyoruz. Kitaplara gelince... ? Çınar Yayınları’nda çıkan, Yaşamda ve Yargıda Devrimci Duruş Halit Çelenk, ilgisini sürdürüyor; Aziz Nesin’in, Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim (Nesin Yayınları) de öyle... Kırmızı Yayınevi’nde şu kitaplar dikkatleri topluyor: Lorca, Aşk Şiirleri; Enis Batur, Neyin Nesisin Sen (Son Şiirleri); Fareed Zakaria, Özgürlüğün Geleceği; Nusret Hızır’dan, Felsefe Yazıları ile Bilimin Işığında Felsefe; Kostas Axelos, Genç Bir Düşünüre Mektuplar. Bir de Erdoğan Aydın’dan, şu önemli eserleri, Kimlik Mücadelesi Alevilik; İslamcılık ve Din Politikaları; Milliyetçilik, Türkiye’nin Çıkmazı. Bilgi Yayınevi’nden şu iki eser: Vural Savaş, “Vatanın Bağrına Düşman Dayamış Hançerini” (3. bası); Bilal N. Şimşir, Kürtçülük (1787 1923). Bir de, Orhan Öz T 200 BIN AVRO SANCAK M Kanal 7 gözaltısında Akman izi Fırat KOZOK ANKARA Avrupa Deniz Feneri tarafından toplanan 16 milyon Avro’nun 8 milyonunu Kanal 7 Avrupa’nın kullandığı gerekçesiyle Alman polisi tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Mehmet Gürhan’ın, hisselerini RTÜK Başkanı Zahid Akman’dan aldığı ortaya çıktı. Akman’ın, söz konusu paranın kullanıldığı dönemde kanala ortak olduğu belirtildi. AKP iktidarının en büyük destekçilerinden Kanal 7’nin Avrupa yayınlarını üstlenen Euro 7 televizyonunun Frankfurt’taki merkez binasına ve aynı binada çalışan Avrupa Deniz Feneri E.V’nin merkezine düzenlenen operasyonun altından ilginç ayrıntılar çıkıyor. Toplam 340 polisin katıldığı operasyonda gözaltına alınan Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan’ın, elindeki hisseleri RTÜK Başkanı Zahid Akman’dan aldığı ortaya çıktı. 13 Temmuz 2005’te RTÜK üyeliğine seçilen ve başkan olan Zahid Akman’ın, 30 Eylül 2005 tarihinde hisselerini devrettiği öğrenildi. Akman’ın hisselerinin toplam değerinin 250 bin Avro olduğu belirtildi. Akman’ın, 8 milyon Avro’luk paranın “buharlaştığı” dönemde kanala ortak olduğu kaydedildi. AKP hükümeti kurulduktan kısa bir süre sonra Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın, aldığı geminin finansmanında kullanmak üzere Almanya’da kurulu Santour adlı firmadan 200 bin Avro borç aldığı basına yansımıştı. Erkan Yıldırım bu rakamı yolcu biletinin peşin satın alınmasıyla ortaya çıktığını 3 YILDIR İZLENİYOR Alman mali polisi yaklaşık 3 yıl boyunca Avrupa Deniz Feneri’nin gelirlerini izlemiş, ardından da operasyon kararı almıştı. Soruşturma başlatan Alman savcılığı, derneğin topladığı 16 milyon Avro’nun 8 milyonunu Kanal 7’nin kullandığını belirlemişti.Savcılığın diğer 8 milyon Avro’nun bir kısmının da Filistin’de silahlı bir örgüte aktardıldığından kuşkulandığı ifade ediliyor. Mayıs’ta İstanbul’da yaşananları sanırım İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan izlemiştir. Bırakalım gösteri yapmak isteyenleri, tüm İstanbulluları sokağa çıkarmayacak ölçüde önlem almak hangi aklın, hangi mantığın ürünüdür? Bu kadar şiddet ve saldırganlık hangi öfkenin, hangi birikimin dışa vurmasıdır? Eski bakanlardan Ercan Karakaş’la konuştum, şaşkınlık içindeydi. “Böylesi görülmüş değil, sonuç olarak 30 yıl önce bir katliama kurban gitmiş ve failleri bulunamamış bir olayı anmaktan ibaretti yapacağımız. Hiçbir zaman bu kadar aşırı şiddet kullanıldığına tanık olmadım. Neden böyle yaptılar anlamaya çalışıyorum.” Ercan Karakaş makul ve dengeli bir siyasetçidir, onun değerlendirmelerini dinleyince ben de şaşkınlığa düştüm. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’yi aradım. Kızgındı: “İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yu aradım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başeskioğlu’nu aradım. Dolmabahçe’den Taksim’e, 30 yıl önce öldürülen arkadaşlarımızı anmak için bir yürüyüş yapacağımızı, buna izin vermelerini istedim. Taksim’de neden 30 yılda bir kere de biz saldırıya uğrayan ve yaşamını yitiren arkadaşlarımızı anmayalım. Polis gününde, bayramda, seyranda burada anma yapılmıyor mu? Akıl almaz bir şiddet ve terörle karşılaştık. Bunu İstanbul Valisi gerçekleştirdi, ama sorumlusu hükümettir.” Olayları izlemeye giden iki arkadaşımız 1 SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR İçişleri Bakanı’na ve Hükümete… kümete sorarak mı almıştı? Hükümet mi böyle olmasını istemişti? Durum üzüntü vericidir, utandırıcıdır. Dünyanın her yerinde bir şenlik halinde geçen 1 Mayıs Türkiye’de hâlâ yönetimleri korkutuyor. Geçmişten kalan antikomünist miras ne olursa olsun değişmiyor. Yazımın bundan sonraki bölümünü saldırılara uğrayan sivil toplum örgütlerinin sözcülerine bırakıyorum: “Hükümet, 1 Mayıs 2007 kutlamaları karşısındaki tutumuyla, kendine demokrat olduğunu gösterdi. Kendi ideolojisinin hedefleri ve kişisel ikballeri konusunda demokrat kesilenler, emekçilerin demokrasi, adalet, barış, özgürlük ve insanca yaşam taleplerini dile getirmelerini engelledi. Bizler taleplerimizi barışçı şekilde dile getirmek, topluma demokrasi ve özgürlüğün, barışın, birlik ve dayanışmanın önemini anlatmak ve 1 Mayıs 77’de öldürülen 36 arkadaşımızı anmak için Taksim’de buluşmak istedik. 1978’den beri görülmedik bir biçimde sert ve uzlaşmaz bir tutumla karşılaştık. Arkadaşlarımızın İstanbul’a gir birçok gazeteci gibi yaralandı. Arkadaşımız Alper Turgut’u polis dövmüştü, Vedat Arık ise göstericilerle polis arasındaki kovalamaca sırasında göstericilerden gelen bir taşla yaralanmıştı. İstanbul’da sokağa çıkan, işine gitmeye çalışan insanlara yapılan muamele akıl alır gibi değildi. Polis, Boğaz Köprüsü’nün başını tutmuş tek tek kimlik kontrolü yapıyordu. Zaten sabah trafiği sıkışık olan köprü tamamen kilitlenmişti. İnsanlar köprüden yürüyerek geçmek zorunda kalmışlardı. Trenler durdurulmuş, gemiler seferden alıkonulmuş, tramvay seferleri iptali edilmiş, metronun önü kesilmişti. Bir savaş halinde bile alınmayacak derecede önlemler alınmıştı. İstanbul Valisi ne yapmak istiyordu? Olayları mı önlemek istiyordu? Peki, bu yaptıklarıyla olayları önlemiş miydi? 700 gözaltı, onlarca yaralı ve yüzlerce olay. Tablo ortada. Bunun neresi önlem, neresi başarı? Bütün gün bu kadar acımasız önlemlerin neden alındığını anlamaya ve çözmeye çalıştım. İstanbul Valisi bu önlemleri hü mesi engellendi. Başta 1 Mayıs Tertip Komitesi olmak üzere gözaltına alındılar, coplandılar, engellendiler. İstanbul bir açık cezaevine, bir toplama kampına dönüştürüldü. Bugün sadece 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler değil, tüm halk engellendi, hareket edemez hale getirildi. Topluma korku salınmak, esnaf, öğrenci, kadın gibi toplumun farklı kesimlerinden emekçiler, 1 Mayıs’ı kutlayanlara düşman edilmek istendi. Sanki halk cezalandırıldı. İşine ulaşmak için kilometrelerce yol yürümeye mahkum edildi. Bunun sorumlusu 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenler değil hükümettir, Valiliktir. İstanbul’da terör estiren, hukuku ayaklar altına alan, tüm olayların sorumlusu olan Vali istifa etmelidir. Taleplerimiz; hükümeti, gericileri, demokrasi düşmanlarını, çözümü darbelerde arayanları korkuttu. Hükümete bir kez daha sesleniyoruz. Emeğin taleplerine kulak verin, toplumun taleplerine kulak verin. 1 Mayıs 77’yi kana bulayanlar da 12 Eylül darbecileri de emekçileri, toplumu susturmak istiyordu, başaramadılar.” Süleyman Çelebi DİSK Genel Başkanı, İsmail Hakkı Tombul KESK Genel Başkanı Mehmet Soğancı TMMOB Başkanı, Gençay Gürsoy TTB Merkez Konseyi Başkanı, Celal Korkut Yıldırım TDB Genel Başkanı. ÇELENK ÖDÜLÜNÜ ALDI Yeni Kuşak Köy Enstitülü Fotoğraf: NECATİ SAV AŞ ler Derneği tarafından verilen Aydınlanma Onur Ödülü’ne avukat Halit Çelenk değer görüldü. Bir dönem Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının savunuculuğunu üstlenen Halit Çelenk, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen bir törenle ödülünü aldı. Törende bir konuşma yapan gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay da Ankara ve İstanbul’da yapılan Cumhuriyet mitinglerinin bir ulusun uyanış bayramı olduğunu söyledi. oralcalislar?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle