02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Burcu ŞENAY TUSAM Afrika Araştarımaları Masası frika’nın en küçük ülkelerinden biri olan Ruanda’da, 1994 yılında gerçekleşen soykırımda, Fransa’nın aktif rol oynadığı yönündeki tartışmalar yeniden uluslararası kamuoyunun gündeminde. Ruanda hükümeti, Fransız askerlerinin yaşanan katliamlara kayıtsız kaldığını ve militanlara yardım ettiğini öne sürerken, Fransa iddiaları kesin bir dille reddediyor. Fransa’yı hedef alan suçlamaların gerçekliğini ve Fransa cephesinde yaşananları değerlendirmeden önce, insanlık tarihinin en kanlı olaylarından biri olan Ruanda soykırımına göz atmak gerekiyor. BM soykırımı önleyemedi C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 25 Ağustos 2008 / 217 A Ruanda bilmecesi SÖMÜRGE DÖNEMİ VE SOYKIRIM Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda’yı sömürgeleştiren Belçika, son zamanlarda Ortadoğu ve Balkanlar’da uygulamalarına sıkça rastladığımız türden ayrılıkçı, ırkçı siyasete başvurarak ülkedeki iki etnik grup arasında Hutular ve Tutsiler derin uçurumlar açar. 1950’lerin ortalarına gelindiğinde ise, yarattığı kargaşa ortamını da ardında bırakarak ülkeden çekilir. Belçika’nın çekilmesi ile ülkedeki etkinliğini arttırmak isteyen Fransa, dönemin Ruanda Başbakanı Habyarimana ve Hutular’a açık destek verir. 6 Nisan 1994’te Hutu Başbakanı Habyarimana’nın uçağının bilinmeyen bir nedenle düşmesi üzerine, olayı suikast olarak yorumlayan Hutular sokağa dökülür. Yaşanan kanlı olaylarda, yüz binlerce Tutsi ve ılımlı Hutu öldürülür. Temmuz ayının ortalarına gelindiğinde, 1 milyona yakın insan hayatını kay Ruanda’daki katliama Batı kamuoyu beklenen tepkiyi zamanında vermedi. betmiştir. Şiddet olayları başlamadan birkaç ay önce, ülkede büyük bir katliam yaşanacağı yönünde istihbarat alan BM Barış Gücü’nün komutanı General Dallaire, bu bilgiyi dönemin BM Barış Gücü operasyonlarından yetkilisi Kofi Annan’a iletir. Ancak Annan, soykırımı engelleyebilecek önlemleri almak yerİMDİ NE OLACAK? ine, Dallaire’ye bu işe karışmaması Ş Ruanda hükümeti, hazırlanan soykırım raporu doğrultusunda, Lahey’deki Uluslararası yönünde talimat verir. Adalet Divanı’nda Fransa aleyhine bir dava rinin barış gücünden önce de ülkede bulunduğu ve ülkedeki iç savaş sırasında ırkçı ideolojideki Hutu hükümeti tarafında yer aldığı biliniyor. Bu bağlamda her türlü haber ve istihbarat kaynağını elinde bulunduran Fransa’nın, BM Barış Gücü komutanı General Dallaire’nin ülkede bir soykırım gerçekleşeceği yönünde aldığı istihbarattan bihaber olması pek de mantıklı değil. Peki, Fransa’nın tepkisizlik politikasının altında yatan neden ne olabilir? Bu sorunun yanıtını, Fransa’nın 19. ve 20. yüzyıllardaki emperyalist politikalarında bulmak olası. Afrika ülkeleriyle olan ilişkiler, Fransız dış politikasında her daim önemli yer tutmaktadır. Bugün, bu eski sömürgeci güç, pek çok Afrika ülkesine yatırım yapıyor ve bu yatırımları karşılığında hammadde piyasasındaki konumunu daha da güçlendiriyor. Fransa’nın 1962 yılında Belçika sömürgesinden çıkan Ruanda’da etkinliğini artırmak için Fransızcayı resmi dil kabul eden Habyarimana hükümeti ve Frankapon Hutular’ın yanında yer alması da eskiden kalma sömürgeci siyaset anlayışından kaynaklanıyor. Bu sebeple zaten Batı Afrika’yı elinde tutan Fransa’nın, Ruanda kanalıyla Orta Afrika’da da hâkimiyetini arttırmak istemesi ve Ruanda’daki resmi hükümete silah sağlayarak bu fiilini legalleştirmesi hiç de şaşılacak bir durum değil. BM VE ABD ÜÇ MAYMUNU OYNUYOR Soykırım öncesinde Ruanda’da bulunan BM Barış Gücü (UNAMIR), bir dizi ihmalkârlık sebebiyle ülkedeki tansiyonu düşürmekte yetersiz kalır. Öyle ki; şiddet olayları başlamadan birkaç ay önce, ülkede büyük bir katliam yaşanacağı yönünde istihbarat alan BM Barış Gücü’nün komutanı General Dallaire, bu bilgiyi kendisi de bir Afrikalı olan, günün BM Barış Gücü operasyonlarından sorumlu Genel Sekreteri Kofi Annan’a iletir. Ancak Annan, soykırımı engelleyebilecek önlemleri almak yerine, Dallaire’ye bu işe karışmaması yönünde talimat verir. Soykırım başladıktan kısa süre sonra, ölü sayısının yüz binleri bulması üzerine Dallaire, BM’den ülkedeki asker sayısının arttırılmasını ister. Ne var ki, BM Güvenlik Konseyi aldığı kararla Ruanda’daki askerlerin sayısını arttırmak yerine azaltır. Dallaire soykırımdan yıllar sonra yaptığı açıklamalarda, BM’nin ülkedeki katliamları önleyebileceğini ama bunu yapmadığını itiraf eder. BM cephesinde bu umursamazlık hüküm sürerken, başta ABD olmak üzere küresel güçler de Ruanda’da dünyanın gözleri önünde gerçekleşen katliamı görmezden gelir. Öyle ki, sorumluluk almak istemeyen ABD, "soykırım" sözcüğünü kullanmaktan bile kaçınır. FRANSA SOYKIRIMDA AKTİF ROL OYNADI MI? Fransa cephesinde ise işler daha da karışıktır. 2006 yılında kurulan ve soykırımı inceleyen Ruanda Araştır ma Komisyonu, hazırladığı 500 sayfalık raporda, Fransa’yı soykırımın suçlusu ilan etti. Raporda, Fransa’nın soykırımı gerçekleştiren Hutu milislerini eğittiği ve onlara silah sağladığı iddialarının yanı sıra, soykırımın son haftalarında BM Barış Gücü tarafından yönetilen Turkuaz Operasyonu’nda, görevi güvenli bölgeler oluşturmak olan Fransız askerlerinin, Tutsiler’i Hutu militanlarına teslim ettiği yönünde iddialar da var. Raporun iki ülke arasındaki diplomatik gerginlik nedeniyle tarafsızlığı tartışılsa da, çok güçlü delillere dayandığını vurgulayan Fransız Le Monde Gazetesi, Fransız yargı makamlarının da sorumluların mahkemeye çıkartılabilmesi için işbirliği yapması gerektiğini vurguladı. Fransa, her ne kadar Ruanda’ya BM Barış Gücü kapsamında, bölgedeki Fransız vatandaşlarını koruma amaçlı müdahale ettiğini öne sürse de, Fransız askerle açabilir. Ancak muhtemel davanın Fransa’yı bağlayıcılığı konusunda hukuki sorunlar bulunmaktadır. Uluslararası Adalet Divanı Tüzüğü’ne göre; bir ülkenin başka bir ülke aleyhinde UAD’ye başvurması durumunda sürecin işleyebilmesi, hakkında dava açılan ülkenin kovuşturmaya izin vermesi halinde mümkün olabilir. Kısaca, Fransa’nın yargılanması sadece kendi rızasıyla olabilir. Bu sebeple başından beri soykırım suçlusu olduğu yönündeki iddiaları kesin bir dille reddeden Fransa’nın, sorumluların yargılanmasına yanaşmayacağı anlaşılıyor. Hâlbuki soykırıma karışmadığını savunan Fransa, aklanmak için hakkında açılan davayı görüşmeyi kabul edebilirdi. Ancak Fransız yetkilileri, şüpheleri iyice üzerlerine çekmek pahasına suçlamalar karşısındaki kesin tavırlarını değiştirmiyorlar. Fransa’nın, Ruanda’ya BM Barış Gücü kapsamında müdahale ettiği yönündeki ısrarlı tavrı da suçlamalardan sıyrılmak için kullandığı zekice bir yöntemdir. Nitekim Fransa, Srebrenitsa katliamında yakınlarını kaybedenlerin Hollanda’ya açtığı davadan çıkan, "BM'nin dokunulmazlığı ölçüttür" kararının emsal gücüne güvenmektedir. Fransa’nın bu tavrı, BM’nin "dokunulmazlık" şemsiyesi altına girme çabalarını yansıtır niteliktedir. Hiç kuşkusuz, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun savaş suçlularının cezalandırılması, evrensel barışın sağlanması bakımından önemlidir. Ancak asıl önemli olan, "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" dedirten anlayışın vicdanlarda yargılanması ve mahkum edilmesidir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle