02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Erdal SARIZEYBEK TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı [email protected] erörle mücadelede belki de anlaşılması en güç olan, Türk siyasetinin uzun yıllardır süregelen terör karşısında ulusal bir mücadele stratejisini hala ortaya koyamamış olmasıdır. Üzerindeki sorumluluğu "terörle mücadele askerin işidir" diyerek taşımaktan kaçınan ve terörü bir rant aracı olarak gören böylesi bir siyasi anlayış Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu tehditlerle karşı karşıya getirmiştir. Bir yanda dağda askeri operasyonlar devam eder ve hala şehit haberleriyle ülkemiz sarsılırken öte yanda teröristlere cirit atma olanağı sağlayan bu tür bir siyasi zihniyetle, adına terörle mücadele dedikleri trajedinin bir sonuç getirmeyeceği gerçeğini artık sağduyu sahibi her insan görmektedir. Kırsalda PKK’ye karşı yürütülen otuz yıllık mücadele, bu süreçte etkisiz hale getirilen otuz bin terörist, hala kesin sayısını öğrenemediğimiz şehitlerimiz, harcanan 300 milyar dolar gibi çok önemli bir ulusal kaynak ve teröre siyasi çözüm arayışında olan bu siyasi anlayışla vardığımız nokta; toplumumuzu etnik köken temelinde farklılaştırmaktan ve terörü siyasete çekip bir rant aracı olarak kullanmaktan öteye geçememiştir. Türkiye neden terörle mücadelede başarılı olamamıştır; askeri stratejilerde mi bir yanlışlık vardır yoksa Türkiye’nin sahip olduğu dinamikler mücadele için harekete mi geçirilmemiştir? Bu ana çizgilerin çevrelediği tablo içerisinde terörün ardında yer alan siyasetin geriye dönük analizi neden sorusuna en doğru cevabı ortaya çıkaracaktır. T Türk siyaseti, uzun yıllardır süren teröre karşı ulusal bir mücadele stratejisi belirleyemedi. C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 25 Ağustos 2008 / 217 Ulusal strateji aranıyor! görüntü vermeyen ancak geceleyin şiddet eylemleriyle ortaya çıkan örgüt, gerekli önlemler alınamadığı için kısa zamanda halkın korkulu bir rüyası haline gelmiş ve bir bilinmeze karşı duyulan korku kaynaklı itaat içgüdüsü örgütü kırsalda kısmen de olsa otorite haline getirmiştir. Bu karanlık dönemin askeri taktiğini, bireysel çabalarla sürdürülen bir mücadele tekniği olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanımın içeriğinde siyasetin çerçevesini çizdiği ulusal bir strateji yoktur, askeri taktik ise olayların yoğunlaştığı Güneydoğu bölgemizde gönüllü persoTürk askeri terörle mücadelede uzmanlaştı... ÖZAL DÖNEMİ (8493) ‘Bugün teröre karşı yürütülen mücadeleden bir sonuç alınamıyorsa eğer bu; Türkiye’nin güçsüzlüğünden değil, mücadeleye ilişkin ortaya konuKOALİSYONLAR DÖNEMİ (932002) lan askeri strateji ile mevcut siyasi zih 93’den 2002’ye kadar geçen mücadele döneumulmadık bir anda umulmadık bir güçle niyetin çizdiği rotanın taban tabana bir mi, ortaya çıkan PKK’ye karşı güvenlik güçlerinin amansız bir mücadele verdiği bir birine karşıt oluşundandır’ dönemi tanımlar. Bu amansız mücadeleye yol nelden oluşan küçük çaplı özel birlik harekatıyla sınırlı kalmıştır. Topyekun ulusal bir strateji olmadığı için zorunlu olarak küçük çaplı ve sınırlı hedefli küçük birlik harekatının ön plana çıkışının bir diğer nedeni de; Özal döneminde yaşanılan istihbarat zaafıdır ve çok bilinmeyenli bir örgüte karşı ortaya konulan askeri taktikler terör denklemini çözmeye yeterli olamamıştır. Yine Özal’ın damgasını vurduğu Birinci Körfez Savaşı’ndaki iç ve dış politik yanlışlıklar sayıca beklenenin çok üzerinde, silahca ateş gücü yüksek, barınma olanakları açısından Irak kuzeyinde geniş bir hareket serbestisine ve öngörülenin ötesinde finansman kaynaklarına sahip bir terör örgütünü karşımıza çıkarmıştır. Özal’la başlayıp sonra gelen her siyasi iradeyle destek bulan ve varlığını 2003 yılına kadar sürdüren ABD ağırlıklı Çekiç Güç’ün koruma ve desteğindeki PKK terör örgütü "üç beş çapulcu" nitelendirmesinin çok ötesinde birkaç on binli sayılara ulaşmış, yapısal ve kurumsal bir nitelik kazanmış ve bu gelişmelerden habersiz ve hazırlıksız güvenlik güçleri karşısında göz ardı edilemez bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır. Özal siyasetinin etnik ayrımcılığa dayalı terörle mücadeleye olumsuz etkileri işte budur; güçlü bir PKK terör örgütü, otonom bir Barzani, terörün baskısıyla sinmiş ve etnik köken temelinde farklılaşmaya başlamış bir toplum, uluslararası bir Kürt sorunu, 100 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp, teröre kurban edilen binlerce can ve yüzlerce şehit...! 1984 Şemdinli ve Eruh ilçelerine yapılan saldırılarla adını duyuran PKK terör örgütünün 8492 arası geçen sekiz yılı bir gün mutlaka gün ışığına çıkarılması gereken karanlık bir dönemidir. 91 Körfez savaşına kadar geçen süreçte sivil halka yönelik gerçekleştirdiği eylemlerle silahlı propaganda dönemini başlatan örgüt; yapısı, sözde lider kadrosu, eleman kaynakları, barınak ve sığınakları, yurt dışı destekleri ve yaşam alanlarıyla güvenlik güçleri için bir bilinmezdir. Gündüz açan başlıca etken; karanlık dönem olarak ifade ettiğimiz Özal döneminde alınmayan tedbirlerin ancak bir sonraki dönemde ortaya çıkan olumsuz sonuçlarıdır. Özal siyasetiyle güç kazanan terör 9293 Cizre, Nusaybin ve Şırnak olaylarıyla halkımızı devlete karşı isyana zorlayacak cüreti dahi kendisinde görebilmiştir. 21 Mart 92 Nevruzuyla başlayan olaylar sonucu Şırnak, Cizre, Van, Siirt, Batman ve Adana'da çıkan çatışmalarda 7'si PKK militanı toplam 22 kişi öldürüldü. Şırnak, Cizre ve Van'da 'sokağa çıkma yasağı' ilan edilirken, Türkiye'de yaklaşık bin kişi gözaltına alındı. Yine bu dönemde ortaya çıkan istihbarat zaafının olumsuz sonuçları ilk olarak 30 Ağustos 1992 Şemdinli Alan çatışmasında kendini göstermiş olup teröristlerden ele geçirilen silahlar, PKK terör örgütünün taktik düzeydeki silah ve ateş gücü açısından güvenlik güçlerine oranla daha üstün bir kapasiteye sahip olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Çatışma sonrası yapılan araştırmada Irak kuzeyinde ve Barzani kontrolünde Erbil ve Diana kentlerindeki açık silah pazarlarından Kannas Keskin Nişancı Tüfeği, RPG7 Roketatar ve Bikeysi otomatik tüfek gibi yüksek ateş gücü sağlayan silahları teröristlerin kolayca elde edebildikleri öğrenilmiştir. Ne gariptir ki o dönemde terörle mücadele eden güvenlik güçlerinde böylesine seri, portatif, kullanımı kolay ve ateş gücü yüksek silahlar yoktur ve bu silahların kolluk kuvvetlerinin envanterine girişleri ancak 94 yılı ve sonrasına rastlamaktadır. 92’de ele geçirilen teröristlerin sorguları bir başka bilinmeyeni de aydınlatmış olup bugün Türk Hava Kuvvetleri’nin bombaladığı Irak kuzeyindeki Hakurk, Basyan, Avaşin ve Zap kamplarında yıllardır yerleşik bir düzen içerisinde yaşadıkları öğrenilmiştir. Ekim 92’ye kadar göz yumulmuş olan bu tehdidin bedelini Türk milleti sadece Şemdinli’de meydana gelen üç
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle