10 Ocak 2025 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü aşkaları tarafından beğenilmek, önemsenmek insanların çoğunun arzusudur… Böyle bir toplumsal yapı içinde değer verilen ve saygı duyulan bir insan olmak, insanların etrafına pozitif enerji vermesini de sağlar. Bu tür insanların hata yapma riski az olduğu gibi içinde bulunduğu topluma zarar verme ihtimalleri de düşüktür. Toplumu oluşturan bireyler olarak birbirimizle bu yönde kuracağımız iletişim sadece bizleri değil içinde olduğumuz toplumu da değerli ve saygın yapar… Eğer birey karşılıklı pozitif iletişimden haz alamıyorsa, diğer bireyler de bu olumsuzluğu giderecek çabalar yerine paylaşım sevincini ona yaşatmadan bireyi dışlıyor, onu aşağılıyor, ona değer vermiyorsa, işte o vakit birey, kendini farklı şekillerde ifade etme yolları arar. Etrafındaki insanlara değer vermez, onların sözlerine, önerilerine kulak asmaz. Kendi düşüncelerini ‘tek doğru’ imiş gibi görür... Bu düşüncelerin vereceği zararları hesaplayamaz ölçüde karışık duygular yaşar… Yüksek sesle konuşur, kendini ancak bu şekilde kabul ettireceğini düşünür. Ama toplumun kendisini kabul etmek yerine, kendisinden vazgeçmek üzere olduğunu hesaplayamaz. Bu arayış içindeki bireyin topluma, toplumsal birlik ve bütünlüğe, dayanışmaya da zarar vermesi kaçınılmaz olur. Halk arasında bu durumun adı aşağılık kompleksidir. Bir de bunun tersi var… Toplumdan ve yakın çevresinden gördüğü ilginin yanı sıra şişirilmiş olmanın sonucunda bir arada yaşadığı insanların düşüncelerini, duygularını, ihtiyaçlarını düşünmeden yine her söylediğinin, her yaptığının ‘doğru’ olduğunu sanan insanlar… Bu tür insanlar, sürekli ‘başarılı imiş’ gibi gösterildiğinden şımarırlar… Kendilerini toplumdaki diğer bireylerden üstün, yetenekli ve başarılı görürler… Bunun İslam dinindeki adı ‘kibir’dir. İnsanlara tepeden bakmak, içinden çıktığı toplumun mayasını beğenmemek ‘kanlarında’ vardır… Her kurumda bu tür rahatsızlıkların pençesine yakalanmış yöneticiler mevcut olabilir… Türkiye’nin siyasi yapısında gerek iktidar gerekse muhalefet tanımı içinde yer alan kişi ve kurumlarda bu psikolojik rahatsızlıkların tanımı içine giren birçok siyasetçi vardır. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerine bakıldığında bu rahatsızlıklara ilişkin göstergelere rastlamak mümkündür. Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı bir yükseklik kompleksi, Türkiye’nin bugünkü siyasi iktidarı da Barosso ve Erdoğan... kendi milletine ve ülkesine karşı bir aşağılık kompleksi içindedir. Son olarak ülkemize gelen Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel De Barosso’nun gerek gelmeden, gerekse geldikten sonra yaptığı açıklamalar ve bu açıklamalar karşısında bazı köşe yazarları dışında varlığını bir kez daha hissettiren ‘tepkisizlik’ toplumsal anlamdaki ruhi bozukluğumuzun ne ölçüde olduğunu bir kez daha gösterdi. O dönemler (2003Mart) Portekiz Başbakanı olan Manuel Barosso, B Kompleks… İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar ile birlikte Irak Savaşı öncesinde Azor Adaları’nda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin ‘Irak’ı yağmalamak ve yok etmek’ stratejisiyle donatılmış paylaşım sofrasını hazırlayan ve Amerika’nın Irak’a müdahale kararını destekleyen bir lider olarak hafızalardaki yerini koruyor. Amerika’nın ve İngiltere’nin başını çektiği küresel güçlerin sofrasından payını almak isteyen Barosso geçen zaman içinde sofraya alınmadığını, payının olmadığını ve dışlandığını anladığında ‘yan çizme’ konusunda ne kadar ‘marifetli’ olduğunu da gösterdi. İşte Barosso’nun içindeki aşağılık kompleksi bu durumla ortaya çıktı. ABD’nin Irak Politikası’ndaki insanlığı insanlığından utandıran gelişmelerin de etkisiyle, İspanya Başbakanı’nın Almanya ve Fransa yanlısı bir tutum almasından sonra Barosso da takım değiştirdiğini gösteren açıklamalar yaparak, ne kadar güvenilir(!) olduğunu gösterdi… Barosso, ‘Aldatıldım’ diyerek, Azor Adalarındaki toplantı sırasında kendisine verilen bilgilerin yanlış olduğunu söyledi. Ve Irak’ta kitle imha silahı bulunduğuna dair bilgilerin doğru olmadığını belirtti. Ama kimse Barosso’ya inanmadı… Uluslararası ilişkilerde artık teamüller, demokratik gelenekler, hukuk ve insan hakları artık küresel güçlerin ve temsilcilerinin cilalanmış söylemlerinin içinde trajikomik ve sırıtan ifadeler haline gelmiştir. Geçtiğimiz yıl Lizbon’da yapılan AvrupaAfrika Zirvesi sırasında AB çetesinin sözcülüğünü yapanların taşıdığı kötü zihniyet dünya yoksullarının kıtası olan Afrika ülkelerinde suçüstü yakalandı. Afrika ülkeleri, topraklarını bir anlamda yeni sömürü merkezi yapmak isteyenlerin hazırladığı Ekonomik Ortaklık anlaşmasını reddettiler… Avrupa Birliği ise, tıpkı Türkiye’ye yaptığı gibi bu anlaşmanın imzalanması için dayatmalara halen devam ediyor… Gerek ABD ve İngiltere Başkanlarının Azor Adalarındaki buluşması, gerekse Afrika ülkelerini sömürge merkezi yapacak AvrupaAfrika Zirvesi bir Portekiz organizasyonudur. Organizasyonun mimarı ise Barosso’dur… Amerika ve İngiltere’nin ‘takmadığı’ bir siyasetçi olan Barosso, kendisini yine kendisinin ‘değerli’ olduğuna inandırmak için yeni geziler yapmaya, yeni ülkeler görmeye karar verdi. Şöyle elindeki Avrupa Birliği ajandasına baktığında iktidarların sahip olduğu psikoloji sebebiyle kendi ruh halindeki kırıklığı giderecek, azarlamalarına ve hakaretlerine ses çıkarmayacak ‘tek ülke’ olarak Türkiye’yi gördü… C S TRATEJİ Üstelik Türkiye’nin gündeminde iktidar partisinin kapatılması yolunda açılmış bir dava vardı… Gerçi Türk Hukuk Sistemi’ni, devlet yapısını ve geleneğini bilmiyordu ama olsun yine de bir şeyler söyleyebilirdi. Nasıl olsa ‘Barosso’nun her söylediği doğrudur’ yolunda Türk kamuoyuna telkinde bulunacak bir siyasi iktidar ve bu iktidarın yolunda yürüyen bir medya kendisine yardımcı olacaktı… Bir de Türkiye’ye atacağı ‘fırçalar’ konusunda oldukça geniş bir haznesi olan Olli Rehn’i yanına aldı mı her şey yerli yerine oturacaktı… Ülkemizi ziyaret eden ilk Avrupa Komisyonu Başkanı olan Romano Prodi’nin de gelişi bir kapatma davasına (DEP) denk gelmişti. O zamanlar (2004) ifade özgürlüğünün AB kriterlerinin bir parçası olduğunu belirten Prodi bu konunun gündeme getirilmesinin Türkiye'nin içişlerine müdahale olduğunu düşünmediğini kaydederek şunları söylemişti: "Bu sorunlara değinmek istemiyorum. Gerçekten de çok üzgün olduğumu ifade edebilirim. Zana ve diğerlerinin serbest bırakılacaklarını umuyordum, gerçekten çok üzüldüm." Şimdi de Barosso’nun gelişiyle filmin ikinci yarısı gösterime girdi… Barosso, Amerika ve İngiltere tarafından dışlanmış olmanın sebep olduğu aşağılık kompleksini, Türkiye’ye gelmeden ve geldikten sonra yaptığı açıklamalarla birdenbire yükseklik kompleksine dönüştürdü… 1999 yılında Türkiye’yi ‘aday ülke’ olarak ilan eden Avrupa, şimdi her fırsatta ülkemizi ve ulusal gururumuzu aşağılayan açıklamalarına devam ediyor… Avrupa Birliği’nin ekonomik kriterler üzerinde durmayıp siyasi kriterlerde ısrarını Türkiye’yi aşağılayarak sürdürmesi, Barosso’ya ‘ağzının payını’ veremeyen, bugünün ‘kompleksli’ siyasi iktidarına 3 Kasım 2002’de duyulan inancı ve güveni de hızla erozyona uğratıyor. Aslında Barosso’nun Türkiye’yi ziyaretinden önce yapılanlar, Barosso ve Rehn’in ‘ruh hali’ konusunda da ipuçları vermekteydi… Meclis’te yapılacak görüşme öncesi Avrupalı güvenlik görevlilerinin küstahlık ölçüsüne varan kontrolleri, Barosso’nun gelmeden önce "Türkiye’ye 1520 yıldan önce üyelik yok" açıklamaları, ziyaret sırasında Türkiye’nin ve siyasi iktidarın ‘yeni fırçalar’ yiyeceğinin habercisiydi… "Türkiye yakın bir gelecekte AB’ye üyeliğe hazır değildir’ diyerek, Türkiye’ye 1015 yıl sonrasına gün veren Barosso, aslında ‘ezilmişlik’ ve ‘dışlanmışlık’ duygusu taşıyan ve bu karışık duyguları Türkiye’ye karşı kullandığı ‘kibir’ dolu söylemlerle dile getiren Avrupa’nın gerçek ruh halidir. Avrupa’nın fikrini, Barosso’nun zikrinde görmek mümkündür. İktidar partisi hakkında açılan kapatma davası başlamış iken, Türk yargısına sözüm ona telkinlerde bulunarak dil uzatan, tehdit eden Türkiye’nin tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan jeopolitik ve jeostratejik konumunu dikkate almayarak, PKK’yı siyasallaştırmaya çalışan, bunu yaparken Güneydoğu coğrafyasını Barzani denilen kuklanın kurduğu/kuracağı Kürt Devleti’nin sınırlarına katmayı planlayan, bu yolla Türkiye’nin demokratikleşebileceği mesajını veren ama bu mesajın detaylarında Türkiye’nin parçalanması amacını taşıyan Barosso,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle