02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

girilen kısır döngü sıkışarak sürmektedir. Pakistan ve İsrail’in nükleer güç ve silah sahibi olmalarını, ABD’nin Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten sonra Irak’a da yerleşmiş oluşunu yakın bir tehdit ve tehlike olarak algılayan İran bu bağlamda nükleer silah sahibi olmayı ulusal bir hedefe dönüştürmüş ve bunu var olmasına endekslemiş görünmektedir. Bu noktada, batılı ülkelerin tüm karşı çıkışlarını kendisine karşı düzenlenen anonim bir komplo ya da hasmane bir tutumun yüzeye yansıması gibi görerek değerlendiren Tahran’ın, baskılar karşısında geri adım atacağını ummak İran gerçeği ile çok da bağdaşır görünmemektedir. Pers İmparatorluğu’ndan günümüze aynı topraklarda yaşayan ve işgale uğramamış olmakla övünen Farsların gerek ırk gerek mezhep farklılığı nedenleri ile kendilerini izole edilmiş saymalarından kaynaklanan genetik kuşkuculuklarının Amerika ve İsrail’le hasmane ilişkileri açısından optimum noktaya ulaştığı şu günlerde korkulur ki İran’a yapılacak baskı ve dayatmalar bu ülke yönetimi ve halkının daha da katılaşarak içe dönmesine, hatta İran’daki rejim muhaliflerinin dahi Ahmedinecad’ın politikasını desteklemelerine neden olabilecektir. Tahran, ABD ile girdiği yarışta Rusya ve Çin’in konumunu kullanmayı deniyor. Irak’taki fiili duruma karşın Washington ise askeri seçeneği dillendirmekten kaçınmıyor. ciddi enerji açığı bulunan Çin’in bir yaptırım kararını desteklemesi kendi varlığını sıkıntıya sokacağı için Güvenlik Konseyi’nde yaptırımdan yana bir tavır alması herhalde beklenmemelidir. ABD’nin askeri seçeneklerin masanın üzerinde bulunduğunu sürekli olarak anımsatmasına karşın bu opsiyonu Irak’ta durağanlık sağlanmadanki son derece güç görünmektedir gündeme getirmesi ise minimal bir olasılığı ifade etmektedir. Irak’taki kaotik durumun sürmesinin kendi üzerindeki baskıları azaltacağı ve ABD’nin askeri bir seçeneği gündeme getirmekten alıkoyacağını hesaplayan İran’ın, konjonktürün kendisine tanıdığı bu olanaklardan sonuna kadar yararlanmak istemesi anılan ülkenin ulusal çıkarları doğrultusunda çok ta yanlış görünmemektedir. C S TRATEJİ 7 The Ekonomist 21 Ocak İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına yeniden başlaması üzerine güçlü bir diplomatik atak başlatmış bulunmaktadır. ABD’DEN YENİ ATAK ABD Dışişleri Bakanı Condoleazza Rice, 12 Ocakta düzenlediği basın toplantısında İran’a karşı yeni tarz bir diplomasi (new face of diplomacy) başlattıklarını belirterek İngiltere, Almanya ve Fransa’nın yanısıra Rusya ve Çin’le de görüşmelerde bulunacaklarını ayrıca Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonunun Viyana’daki merkezi nezdinde girişimlerde bulunacaklarını açıklamış ve diplomatik yolların tüketilmediğinin altını çizme gereğini duymuştur. İngiltere Dışişleri Bakanı Straw ise İran’ın barışçıl alanda örneğin enerji gereksinimi için nükleer çalışmalarda bulunmasının önünde bir engel olmadığını ancak İran’ın bu konudaki ciddi soru işaretlerini gidermesi gerektiğini söyleyerek bir anlamda Tahran’a U dönüş yolunu aralamış bulunmaktadır.Washington’un Güvenlik Konseyi’nden önce Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonunu devreye sokacağı ve bu kurumun Şubat ayında (2 Şubat) toplanmasını sağlayacağı anlaşılan açıklamaları, önümüzdeki günlerin diplomatik bir savaşa sahne olacağı ve ABD’nin İran’ı olabildiğince fazla sayıda devleti arkasına alarak sıkıştıracağının sinyallerini vermektedir. Ne var ki İran’ın nükleer çalışmalarına başladığını açıklamasından hemen sonra ham petrol fiyatlarında başlayan yükselmeler ABD ve İran arasında uzun süreli bir diplomatik savaşa izin verecek gibi görünmemektedir. Bölgesel konjonktür açısından inisiyatifi ABD’nin elinden almış gibi görünen ya da en azından bölgesel koşulların şimdilik kendisini daha avantajlı kıldığı İran eğer tüm dünyayı ciddi ve inandırıcı yanıtlar bekleyen sorular konusunda tatmin edebilirse bu diplomatik ve psikolojik savaştan rejimini daha da güçlendirmiş olarak çıkabilecektir. İran nükleer tesislerinde gerçekleştirilen ABD’yi protesto gösterisinden... KÜRESEL DENGELER İran’ın nükleer tesislerinin tarihçesine bakıldığında bu ülkedeki ilk nükleer reaktörü kuran devletin ABD, nükleer teknolojinin gelişmesine yardımcı olan, teknolojik ve lojistik destek veren ülkelerin Fransa, İngiltere ve Almanya olduğu, SSCB’nin daha sonra devreye girdiği anımsandığında İran’a bugün yönelen eleştirilerle dayatmaların yalnızca rejiminin güven vermiyor oluşundan kaynaklandığını ileri sürmek yanlış bir varsayım olmayacaktır. İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına yeniden başlaması üzerine diplomatik yollar tüketilmeden askeri bir seçeneğin gündeme gelmesine küresel ve bölgesel konjonktürün şimdilik izin vermediği dikkate alındığında konu Güvenlik Konseyine götürüldüğünde, İran’a yaptırım uygulanmasına ilişkin bir kararın çıkma olasılığı da oldukça zayıf görünmektedir. İran’ın nükleer güç sahibi olmasını istemediğini seslendiren Rusya Federasyonu ile bu konudaki tavrını çok net bir biçimde ortaya koymayan Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Güvenlik Konseyi’nin daimi ve veto hakkına sahip üyeleri olarak İran’a karşı ekonomik de olsa bir yaptırım kararına evet demeleri son derece kuşkulu görünmektedir. İran’la bir milyar dolar karşılığı yeni bir nükleer reaktör inşası konusunda anlaşma imzalayan ve bu ülkeye gelişmiş hava savunma sistemleri satmaya hazırlanan Rusya’nın, Tahran’la ilişkilerini gerecek girişimleri destekleme yerine karşı çıkması reelpolitikanın gereklerine daha uygun görünmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti’ne gelince; Tahran’la 70 milyar dolar tutarında bir petrol anlaşması imzalayan ve İran’ın füze programlarına teknik destek veren bu ülkenin, Güvenlik Konseyinde ABD doğrultusunda oy kullanması son derece zayıf bir olasılık olarak ortaya çıkmaktadır. Hele İran petrollerinin yüzde 70’inin Uzakdoğu (Japonya), Güney ve Uzak Asya’ya (Çin, Hindistan, Pakistan) ihraç edildiği anımsandığında şu anda bile İRAN’IN KARTLARI İran’ın bölgedeki küçümsenmeyecek askeri gücü, bu ülkeye yönelik bir askeri harekatın dünya petrol piyasalarında yaratacağı deprem etkisinin pek çok ülke ekonomisini olumsuz yönde doğrudan etkileme olasılığı ile Şii dünyasının vereceği toplu tepkiler bir araya getirildiğinde İran’ın elinin sanıldığı kadar zayıf olmadığı ortaya çıkmaktadır. Varil başına ham petrol fiyatının 65 doların üzerine çıktığı bir ortamda, İran petrollerinin kısıntıya uğraması ve piyasadan çekilecek İran petrolünün yerine ikame edilecek kaynaklara sahip olunmasına karşın üretim açısından yeterli teknolojik olanaklara diğer üretici ülkelerin sahip olmamasının tetikleyeceği enerji darlığının yaratacağı global bir krizin göğüslenebilmesi varolan koşullarda çok mümkün görünmemektedir. Zamanlama konusunda ustalığı tartışma götürmeyen bir diplomasiye sahip olan İran’ın, Natanz’da uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başlarken bütün bu risk analizlerini yapmadan düğmeye bastığını ve fanatizmin esiri olarak rasyonaliteyi tümü ile gözardı ettiğini ileri sürmek 3000 yıllık devlet geleneğine sahip bir ulus devlet olan İran’ı yeterince değerlendirmemekle eşdeğer olmalıdır. Nitekim ABD Başkanı Bush da, İran’ın bir Irak olmadığını söylerken sanırız bir aşiretler topluluğu olan ve millet vasfından uzak bulunan Irak’a karşın İran’ın bir ulus devlet olduğunun ayırdında görünmektedir. Bir millet olmayan Irak’ı, işgalle birlikte milletleştirme eğilimine kavuşturan ya da en azından Arap milliyetçiliğinin (Pan Arabizm) yeniden yükselmesine neden olan ABD’nin, bir millet olan İran’da, Irak’ta düştüğü hatayı yinelemeyeceği ya da yinelememesi gerektiği düşünüldüğünde masanın üzerinde bulunduğu ifade edilen askeri seçeneklerin yaşama geçirilmesi çok ta kolay görünmemektedir. Kaldı ki, askeri seçeneğin kaçınılmaz bir kulvara girdiğinin algılanması halinde İran’ın daha önceleri de yaptığı gibi nükleer çalışmalarında yeni bir alterasyona başvurması ve askeri seçeneği gerekçesiz bırakmasının da Tahran’ın hesapları arasında yer alması olası bir manevra olarak not edilmelidir. En önemlisi ise, diplomatik girişimlerde ABD ve Batılı ülkelerle birlikte davranıyor görüntüsü veren Rusya Federasyonu ile sessiz dev Çin’in sıra İran’a askeri operasyona geldiğinde buna karşı çıkacaklarının galip olasılık olduğudur. Washington’da bu gerçeğin ayırdında olmalı ki, The Guardian 16 Ocak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle