Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir dosta veda CEM SUNGUR Profesör Ogston 1970’de yaptığı konuşmada şunları söyledi. “Bilim, gerçeği arama çabasından, rekabet oyunlarından, bir meslekten daha öte anlamları olan bir kavramdır. Çok farklı insanların, birbiriyle çok yakın ilişkiler içinde bir araya gelerek yaşamlarını sürdürdükleri sosyal bir okuldur. Bilim insanları olarak hepimiz diğerimizin üyesi sayılırız.” Genç Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolundaki yolculuğunu sürdürürken, bilim alanında öncülere gereksinim duydu ve bu gereksinim sürekli olarak artıyor. Profesör Ogston’un belirttiği gibi, bilim insanlarımızın bilim dünyası adı verilen sosyal okulda diğer bilim insanları ile yakın ilişkiler kurabilecek ve bu seçkin topluluğun doğal bir üyesi olabilecek kadar yetkin ve donanımlı olması gerekiyor. Herhangi bir bilim dalında uluslarararası niteliklere sahip olabilmek de hayal edilemeyecek kadar zahmetli bir kariyer. Farmakoloji tıp alanındaki bilim dallarından sadece bir tanesi. On dokuzuncu yüzyılda kimya ve fizyoloji gibi bilim dallarıyla göbek bağlarını keserek bağımsız bir öğreti haline gelen farmakoloji, kısaca ilaçları inceleyen bilim dalı olarak tanımlanabilir. Farmakoloji; ilaçların ne olduklarını, nasıl etki gösterdiklerini ve ne işe yaradıklarını inceler. Kimyasal maddelerin yaşayan hücrelere ve dokulara ne gibi etkileri olabileceğini araştırır. Farmakologların (farmakoloji uzmanlarının) iki ana uğraşısı vardır; ilaçların dokular ve hücreler üzerine olan etkilerini irdelemek ve ilaçların vücuda nasıl girdiklerini, nerelere dağıldıkları, hangi organlarda değişime uğradıkları ve vücuttan nasıl atıldıklarını araştırmak. Farmakolojiyi eczacılıkla karıştırmamak gerekir. Eczacılık, ağırlıklı olarak, ilaçların dağıtımı ile ilgili mekanizmaların incelendiği başka bir bilim dalıdır. Farmakologların biyokimya, fizyoloji ve toksikoloji bilim dallarına ait bilgilere de hakim olmaları gereklidir. Farmakoloji alanında çalışan bir bilim insanı üç ana araştırma alanında çalışmalarını sürdürür: 1) İlaçlar aracılığıyla organların ve hücrelerin işlevlerini nasıl gerçekleştirdiklerini, 2) İlaçların hastalıkların tedavisindeki kullanımlarını, 3) Çevremizde bulunan kimyasalların insanlar üzerine olan etkilerini araştırır. Kısacası zor iştir farmakoloji alanında uzmanlaşmak. Üstelik hasta tedavilerini yürüten uzmanlık alanlarına göre ekonomik getirisi azdır. 3 Mayıs 2009’da ülkemiz farmakoloji alanında yetiştirdiği en önemli bilim insanların birisi olan Profesör Oğuz Güç’ü kaybetti. İnternette yer alan bir tanıma göre Oğuz, derslerini özenle anlatan, öğrenci dostu olan, bildiği herşeyi herhangi bir çekince duymadan paylaşabilen ve entelektüel yönü kuvvetli olan bir akademisyen olarak tanımlanıyor. Yaklaşık çeyrek yüzyıl gibi kısa bir süreye sığan mesleki hayatında sayısız bilim eseri üretti, önemli ödüllere layık görüldü ve değişik kurum ve kuruluşlarda ek görevler üstlendi (www.pharmacology.hacettepe .edu.tr/MOGuc). Kulaktan dolma bilgilerle üç tane bitkiyi karıştırıp her derde deva gibi sunan anlayıştan hayatı boyunca rahatsız oldu. Bilimsel bilgilerin üretilmesi ve paylaşılması aşamalarında uyulması gereken etik kuralları titizlikle savundu. Kısacası, Profesör Oğuz Güç kısa bir ömre sayısız başarıyı sığdırabildi. Daha da önemlisi çok sayıda genç meslektaşını bilim dünyasının üyeleri olmak için yüreklendirdi ve onlar için rol modeli oldu. Oğuz’u tanımak bizim için bir ayrıcalık, sohbetlerimiz ilham vericiydi ve onunla erken vedalaşmak da çok zor oldu. cem.sungur@anadolusaglik.org figenatalay?yahoo.com 13 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ 5 Şimdi verimli tatil zamanı Öğrenciler dün karnelerini aldılar ve uzun yaz tatillerine başladılar. Şimdi her istediklerini yapma zamanı. Biz de verimli tatil önerileri yapalım, çocukları bilgisayar ve televizyon başından kaldırmayı deneyelim istedik. Sonunda “yılın en güzel zamanı” geldi. Öğrenciler, aylardır, uzun sabah uykularının, akşam geç saatlere kadar FİGEN oturmanın, sokaklarda ATALAY bisiklete binmenin, bilgisayar ve televizyonla uzun saatler geçirmenin, gezmenin, yüzmenin hayalini kuruyorlar. Dersle geçen yoğun öğretim yılından sonra hepsi de onların hakkı. Ama uzmanlar, “tatiller, dinlenme ve eğlenmenin yanında kendimizi geliştirmek için bir fırsat dönemi olarak da görülmeli” diyorlar. En iyisi bir program yapmak. Nasılsa uzun yaz günlerinde her şeye zaman yeter. Bilfen Okulları Rehber öğretmenlerinin, tatili daha verimli değerlendirmek için önerileri şöyle: ? Yaz kamplarına katılın. Tüm senenin yorgunluğunu atmanıza yardımcı olurken sizlere yeni arkadaşlar kazandıracaktır. ? Spor yapın. Sene içinde ihmal ettiğiniz bedeninizi çalıştırmak ve sosyal ilişkilerinizi güçlendirmek için bulunmaz bir fırsattır. Ayrıca birikmiş enerjinizi boşaltmanızı da sağlar. ? Resim yapın. İç dünyanızdaki duygularınızın dışa vurumu ve yaratıcılığınızın gelişmesi açısından size katkı sağlayacaktır. ? Müzik dinleyin ya da bir müzik aleti çalmayı deneyin. Kafanızın rahatladığını, zamanın daha keyifli geçtiğini keşfedeceksiniz. ? Kitap okuyun. Kitap okumaktan zevk almıyorsanız başlangıcı ilgi alanlarınıza göre kitap seçerek yapın. Yeni şeyler öğrenmenin çok keyifli bir yolu olduğunu zamanla fark edeceksiniz. Ayrıca kitap okumak algılama yeteneğinizi, kelime dağarcığınızı geliştirip farklı dünyalara girmenizi sağlayacaktır. ? Günlük tutun. Kendinizi ifade etme yeteneğinizi geliştirirken, anılarınızı da ilerde keyifle hatırlamanız için sizin adınıza saklar. Ve çok iyi bir sırdaş kazanmış olursunuz. ? Dil öğrenin. Gelecekte bunu yaptığınız için kendinize çok teşekkür edeceksiniz. ? Tatillerin sonundaki yadsınamaz gerçek okula geri dönüştür. Dönüşte uyum problemi yaşamamak ve emek sarf ederek öğrendiklerinizi unutmamak adına tekrar yapmanız yararınıza olacaktır. Deniz ve Kaan Lego Şampiyonu Adore Oyuncak tarafından düzenlenen LEGO Türkiye Şampiyonası’nda, 57 yaş grubunda Deniz Andaç, 89 yaş grubunda da Kaan Karaca, 2009’un LEGO Türkiye Şampiyonu olarak, bir yakınlarıyla Danimarka’daki LEGOLAND’e gitme hakkı kazandılar. 57 ve 89 yaş gruplarında 6 ilde yapılan elemelerle belirlenen minik finalistler, hayallerini becerileriyle birleştirip minik LEGO parçalarından “alışveriş merkezleri” ve “kentler” yarattılar. İsmail Acar’la Resim Yapıyorum Resmin renkli ve eğitici dünyasını çocukların uçsuz bucaksız hayal gücüyle buluşturmayı amaçlayan “İsmail Acar’la Resim Yapıyorum” resim atölyesi Mohini’de 15 Haziran’da başlıyor. 68 ve 812 yaş grubundaki çocuklar için yaz aylarına yönelik hazırlanan program, haftada bir kez 2 saatlik derslerden oluşuyor ve 1’er ay sürüyor. Kötü kadını oynamak istiyorum Dilek Şahzâde oyuncu ve yönetmen. Yazar, akademisyen. Enerji uzmanı. Bugüne dek 46 oyun sahneleyen Şahzâde’nin insanın içine işleyen bir enerjisi var, aklınızdan geçeni okuyor hissine kapılıyorsunuz; ELİF Türkiye’nin dört bir yanında BEREKETLİ “Yaşama sanatı” adlı seminerler düzenlemesi boşuna değil. Bugüne dek pek çok önemli kadın karakteri canlandıran Şahzade bir de kötü kadını oynamak istiyor. Lady Macbeth’ten Kanlı Nigâr’a uzanan bu çok renkli yelpazede bu sene yenileri de yer alacak. Geçen aylarda ciddi bir beyin ameliyatı geçiren Şahzâde, işlerinde hız kesecek gibi görünmüyor. Bu mevsim Tiyatro Om ile Jean Cocteau’nün Gamsız Çapkın’ı ve Sam Shepard’ın “Gerçek Batı” adlı oyunlarını sahnelemeyi tasarlayan Şehzade’nin bir de sinema projesi var: Nur Dolay’ın yönetmenliğini yaptığı “Off Karadeniz”. Gerisini ondan dinleyelim... Papel ve ben baş rolleri paylaşıyoruz. Sıcak ve keyifli bir hikâye. Kaliteli bir komedi. Çoğu Karadeniz’de çekiliyor, ben bu sayede hep görmek istediğim o güzel ve ilginç bölgeyi detaylı olarak incelemek fırsatını buluyorum. İki kitabımın daha yayın aşamasında: ‘Yaşama Sanatı’ ve ‘Kedigiller’. Ayrıca bir TV programı fikri var. Film projesinin ardından kaliteli bir dizide kötü kalpli bir karakter oynamak istediğimi söyleyebilirim. Türkiye’nin pek çok yerinde seminer ve imza günlerim ise devam ediyor. Daha ne olsun! Yönetmen olarak başarınızı nelere bağlıyorsunuz? Yönetmen olarak başarımı; Ertuğrul Kaan’ın benim için söylediği, dizginlenemez hayal gücüme, sağ beynimi ve görsel zekamı iyi kullanmama, pek çok sanat dalından beslenmeme, dünya görüşüme, iyi cast yapıyor olmama, disiplinli ve yaratıcı çalışmama, oyuncularımın içlerindeki yaratıcılığı en iyi şekilde çıkarmalarına yardımcı olacak yöntemler izlememe ve avangart tiyatronun Türkiye’deki öncülerinden biri olmama bağlayabiliriz. Yıllardır sanat piyasasının içindesiniz... Bu ortamdan söz edecek olursak? Bir sanatçı inanın hiç kolay yetişmiyor, zaten yetişmemesi için de pek çok olumsuzluk çıkıyor karşısına. Öyle değerli yeteneklerimiz var ki, küstürülmüş, kıstırılmış, cesareti bir takım yeteneksiz, haysiyetsiz, gereksiz kişilerce, kurumlarca kırılmış. Bunlar hani iyi para edeceğini bilse ruhunu tereddütsüz şeytana satacak olan yapıdalar, ama şeytan da akıllı kardeşim olmayan bir şeye değer biçer mi, biçmez! Hasılı, bizde ne yazık ki sapla saman çokça karışıyor. Sadece sanatta değil, hayatta da böyle bu. Değerli ve değersiz, sıradan ve benzersiz, kaliteli ve kalitesiz, özenli özensiz, emek harcanmış olan ve olmayan… Hepsi birbirine karışıyor, ibre şaşıyor, terazi bozuluyor, insan olan üzülüyor bu düzene. Engeller, inatlaşmalar pek işlemiyor bana, dedikodular, olur, gülünüz keyfini çıkarınız geçiniz. Allah’ın bir lütfu bu bana galiba, dönüştürebiliyorum bazı şeyleri. Ama tabii, içimde bu bilge, kahin, şaman, amazon, leopar ve aşık kadınlardan başka bir de henüz okula başlamamış acaip sevgi dolu bir küçük kız var, işte o çok şaşırıyor bugünümüzün dünyasında Türkiye’sinde olanlara. Dilek Şahzade Lady Macbeth oyununda... Hayal gücü ve görsel zeka Önümüzdeki mevsim için birçok tiyatro projeniz var... Ben tiyatro olmadan yapamıyorum. Oyun seçimlerimde de genellikle yapılmamış olanı ortaya koyuyorum. Bu sene beş ayrı proje var, üçünün çalışmalarına başladık, eş zamanlı olarak üç oyunun provası devam ediyor. Biri çok modern, sıkı, çarpıcı bir oyun, diğeri kabare tadında müzikal ve üçüncüsü aşkın tüm hallerini anlatıyor. Sam Shepard’ın ‘Gerçek Batı’sında Yunus Günçe ve Utku Güneş rol alıyorlar. Jean Cocteau’nün ‘Gamsız Çapkın’ında ise ben ve Özgür Güçlü rol alıyoruz. Bunlar şimdi prova aşamasında... Başka alanlarda projeleriniz var mı? Bir komedi filmine başladık “Off Karadeniz” adında çok keyifli bir proje. Yönetmeni Nur Dolay. Melissa Öfkem pek tekin değildir Hem çok olumlu hem otoriter bir yanınız var. Nasıl oluyor bu renkleri aynı anda taşımak? Ben boğa burcuyum, bu bir uyarı mı, bazen. Bana kırmızı göstermeyeceksiniz canımın içi, öfkem pek tekin değildir. Aldığım ve verdiğim eğitim ve hayat felsefem sebebiyle bu güçlü enerjiyi, pozitif sahalarda kullanmayı tercih ediyorum çoğu zaman ama zaman zaman da herkese bulunduğu ve hak ettiği noktayı göstermek yerinde oluyor. Bu cümlemi olumlu anlamda da alalım, az önce sözünü ettiğim çok kıymetli sanatçılarımız, yazarlarımız, sanatçı ve yazar adaylarımız var; o zaman da gerçek cevherlerini onlara hatırlatmak, çoktan hak ettikleri yüreklendirmeyi sunmak gerekiyor. Provaları devam eden Gamsız Çapkın’dan... (Özgür Güçlü’yle birlikte) C MY B C MY B