Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 06 25/7/07 15:48 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 28 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ Çekim yasası bu ülkede eterince istersen olur.” “Çok istediğin bir şeyin fotoğrafını duvarına as, her gün bak.” “Eğer olmadıysa yeterince istememişsindir.” ‘Secret’ ya da ‘çekim yasası’nın basit yasaları... Son günlerde hemen her yerde karşımıza çıkıyor. Kendisini yaşam koçu ya da NLP uzmanı diye adlandıranlar, insanları başarıya ulaşma yolunda ‘aydınlatıyor(!). İş kontrolden çıkma noktasına geldi. Türkiye’de kişisel gelişimin ŞİRİN öncülerinden Mümin ’a göre, şu anda üç GÜVEN Sekman türlü kişisel gelişimci var: Gerçek kişisel gelişimciler. Kişisel gelişimciyim diye geçinenler. Ve kişisel gelişim üzerinden geçinenler. Mümin Sekman’la kişisel gelişim, başarı ve ‘secret’ üzerine konuştuk. çekmez Kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman, son dönemin en tartışılan kitabı ‘Secret’i “Cazibesi yüksek ama mantık kalitesi düşük bir kitap” olarak değerlendiriyor Aynı Güneşin Çocukları Birçok memurun; öğretmen, doktor ya da askerin tayinleri, hiç tanımadıkları şehirlerde yaşadıkları, uyum süreçleri, gözlemleri, arkadaşlıkları, geride bıraktıkları, özlemleri, beklentileri, aradıkları, belki bulamadıkları belki de fazlasını buldukları, hep anlatılageldi. Ancak onlarla birlikte giden eşleri ve çocuklarının yaşadıkları, başka bir düzene nasıl uyum sağladıkları, nasıl arkadaşlıklar kurdukları, nasıl bir yaşam sürdükleri pek anlatılmadı. Aynı Güneşin Çocukları romanında, Ebru Gökçen Emre, subay babasının tayini nedeniyle Diyarbakır’da geçirdikleri 4 yılda yaşadıklarını ve gözlemlerini, 16 yaşındaki Zeynep karakteri üzerinden anlatıyor. Emre’nin Artshop Yayınları’ndan çıkan romanı günümüz Türkiye’sinde geçiyor ve okuyucuyu kendi dönemine tanıklığa davet ediyor. Romanda Türkiye’nin Güneydoğu sorunu sorgulanırken, bölge halkının ve o bölgeye görev yapmaya gelmiş memurların çocuklarının bunalımları irdeleniyor, sıkıntıları gün ışığına çıkarılıyor. Bölgenin sosyoekonomik sorunlarının ve terörün gençlerin kaderini belirlemedeki önemi üzerinde duruluyor. ZUHAL AYTOLUN Y MESLEK çalışan insan sayısında artış var. İş kontrolden çıktı mı? “Türkiye’de bir alanda birileri başarılı olunca, kendi ilgi ve bilgi tabanına bakmadan, o yaptı oldu ben de yapabilirim düşüncesiyle, o alanda şansını deneyen bir grup var. Bunlar trendin götürdüğü yere giden, yüzer gezer kariyerli insanlar. Eğer trend ise dizi de yaparlar, gemicilik de. Bundan bizim alanımız da nasibini aldı. Şu anda üç türlü kişisel gelişimci var: Gerçek kişisel gelişimciler. Kişisel gelişimciyim diye geçinenler. Ve kişisel gelişim üzerinden geçinenler. İlk grup bu işin en güvenilir isimleri. Kişisel gelişimciyim diye geçinenler ise iyi niyetli ama yeteneksiz kişiler. İki kitap okuyup etkilenip bu işe soyunuyorlar. Üçüncü grup ise sırf ticari çıkar düşüncesiyle bu işlerle ilgilenenler. Sonuçta kişisel gelişimciler kategorisinde sayı artsa da sıralama değişmedi. İlk üçtekiler en başından beri aynı kişiler.” ‘NEDEN’LERLE DOLU BİR YAŞAM Kitabın kahramanı 16 yaşındaki Zeynep, babasının görevi nedeniyle Diyarbakır’a yerleşiyor. Bilmediği bir düzende çok fazla sorun görüyor ve onları sorguluyor. Terör olayları, yoksulluk, işsizlik, fakirlik... Zeynep, kafasındaki ‘Neden?’lerle yaşamını sürdürmeye çalışırken Adıyaman’a gidiyor eğitimi için ve orada avukat bir Kürt gencine aşık oluyor. İlk başlarda ne aşık olduğu genç Zeynep’in bir subay kızı olduğunu biliyor, ne de Zeynep aşık olduğu ve dünyanın merkezine koyduğu, kahraman olarak gördüğü gencin terör örgütü ile bağlantısı olduğunu biliyor. Zeynep, yaşamında dönüm noktası olan bu aşk ile girdiği çetrefilli yaşam mücadelesinin yanısıra, yeni bir şehre yerleşmenin sıkıntıları, ergen olmanın sorunları ile boğuşurken bir taraftan da yerleştiği şehrin gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu yüzleşme onu bölge sorunlarının kaynağını araştırmaya itiyor. Bölge insanının yaşadığı zorluklara şahit olan Emre, gözlemlerinin sonucunda bir sorgulama sürecine girmiş. Emre’nin kitabında aktardığı yaşanmışlıklar, hem insancıl duyguların bir göstergesi, hem de Güneydoğu gerçeğinin bir izdüşümü. DEĞİL MİSYON BİZİM ALANIN HÜLYA AVŞAR’I Son günlerde Secret üzerinden yayılan kişisel Ülkemizde gelişim tartışmalarını kişisel gelişim nasıl uzmanı diye bir değerlendiriyorsunuz? meslek yokken bu “Önce şunu alanda çalışmaya söylemem lazım. Secret başlamış birisiniz. bir kişisel gelişim değil. Bu konuya ilginiz Bazı açılardan ruhsal nereden geliyor? gelişim kitabı. Bazı “Beni açılardan finansal Konfüçyüs’ün bir gelişim kitabı. Aslında sözü baştan çıkardı! kelimenin tam Yoksul bir gence anlamıyla “paragerçekten yardımcı psikoloji” kitabı. olmak istiyorsan, ona Secret bizim alanın balık tutup verme, Hülya Avşar’ı oldu. balık tutmayı öğret, Söylediklerinin yarısı balık tutup verirsen doğru yarısı yanlış. bir öğün, balık Doğru taraflarından tutmayı öğretirsen bir dolayı kayıtsız ömür karnını kalınamıyor, yanlış doyurabilirsin sözü taraflarından dolayı beni çok etkiledi. ciddiye alınamıyor. Öğrenciyken yaşama Doğru olanı eksik ve başarma sanatının söylüyor. Cazibesi bir bilimi olmalı ve yüksek ama mantık insanlara öğretilmeli kalitesi düşük bir diye düşündüm. Hatta kitap. Evet istemek zi (kigem.com) rke me işim gel l ise kiş Kurduğunuz kleri inli okullarda ders etk ı tas haf başarı için önemli in bey a 2 yıldır 1319 Mart’t olmalıydı. O zaman ınız? latt baş ama devamında en ned nu Bu r. düzenliyo karşı daha çocukluk ABD’deki literatürü başarının bedellerini “İnsan beyninin gizemine nun udu var. Beyin insan vüc de bilmediğimden, ödemek var. Kitap yıllarından gelen bir ilgim an asına rağmen, geriye kal kendi kendime bir yüzde 2 si ağırlığında olm i küçük ama işlevi büyük. bundan dis yüzde 98’i yönetiyor. Ken literatür ürettim. O bahsetmiyor. İste nasıl çalıştığı üzerine ızın am kaf z mu oğu birç Buna rağmen yetim bir organ. in zaman Türkiye’nin en bey ede olur diyor. Çekim ülk Bu uz! fazla kafa yormuyor yanın 67 yüksek puanla öğrenci yor bence. Bugün dün mü yasası bu ülkede gör er değ ce erin Yet entosu kutlanıyor. ABD parlam alan hukuk fakültesi çekmez bence. . etti ülkesinde beyin haftası ilan yılı in bey ı 000 yılı arasın olan Ankara hukuk aldığı bir karar ile 19902 Zirve yolları yan ilan etti . İsveç yılı in bey ı yılın 9 199 Avusturya hükümeti öğrencisiydim. Türkiye’de mız acı gelip yatma yeri am de im Biz . etti e 1998 yılını beyin yılı ilan Öğrenciyken bu alanda sini sağlamak. İki yıl önc değildir. Kişisel lme edi ilan yılı in bey yılın pçık bir şeyler yapmaya karar de bir rını başlattık. 60 bin kita gelişim kitabı ana ins beyin haftası kutlamala e lerc bin ferans yaptık. Yüz verdim. Kişisel gelişim olmayan bir kitap e dağıttık. Çok sayıda kon önc a ilendirmesi yaptık. Dah benim için bir meslek yüzünden, kişisel mail gönderdik. Basın bilg kitap varken, son iki yılda, 20 uda sadece 2 3 tane bu kon değil misyondu. gelişim kavramının ınlandı. Bu yıl TV’de yay p kita rine üze in den fazla bey tası programı Yapılması gereken bir haf in bey eleştirilmesi de bir lı sam kap rin de katıldığı z da şey vardı ve yapan kimse ünlüle Beyin haftası sloganımı başka bir uz. yor ünü düş yı alın ma yap Sadece başınıza getireceğiz’. yoktu. Kendi kendime komedi.” n dediğimiz gibi ‘aklınızı türü kül bir ı dığ nin de kutsan durumdan vazife Siz de “İnsan terinin değil, ‘zihin teri’ ” unmak istiyoruz. çıkardım. En dramatik yaratılmasına katkıda bul isterse: Azmin an, hukuk fakültesini zaferi öyküleri” diye bir bitirdikten sonra kitap dizisini başlattınız. Dizinin ikinci kitabı diplomamı yırtıp atıp, gidip Kadıköy halk da yeni çıktı. Bu dizi devam edecek mi? eğitim merkezinde kişisel gelişim kursları “İnsan isterse, imkansızlıklar içinde yola vermeye başlamamdı. Attan inip, bisiklete çıkıp büyük engelleri aşarak azim gücüyle binmek gibiydi. İlk beş yıl ev kiramı bile çoğu sonuç almış insanların öykülerini anlatıyor. ay ödeyemedim ama yine de 40 ili ve çok İlham veren insan öyküleri bunlar. Söylenmek sayıda ilçeyi gezip kişisel gelişim tekniklerini yerine, mücadele etmeyi seçen insanların anlattım. Benzer zamanlarda birkaç kişi daha öykülerine yer veriyoruz. Bence başarının bunları yapmaya başladı. Zamanla büyüdük. omurgası, kişisel azimdir. Omurga bir insanın Türkiye’de kişisel gelişimi yaygınlaştırmak ayakta durması için gereklidir ama tek başına istiyorduk ve bunu yapabildik. Bu anlamda yeterli değildir, omurganın yanına kaburga Türk kişisel gelişimcileri rüştlerini ispat kemikleri de lazım! Azimli olmak kadar akıllı, etmişlerdir. Şimdi birisi Türkiye’de kişisel istikrarlı, öğrenmeye açık, prezentabıl olmak gelişim patladı deyince içimden gülüyorum. gibi şeyler de gerekir. Başarının en sevdiğim Türkiye’de kişisel gelişim patlamadı, patlatıldı. tarafı miras kalmaması. Servet, şöhret miras Bütün bunlar kendiliğinden olmadı.” kalır ama başarı miras kalmaz. Her insan Son dönemde kişisel gelişim alanında kendi başarısını kendi bacakları üzerinde yaşam koçu, NLP uzmanı gibi adlar altında durarak gerçekleştirmek zorunda kalır.” İnsan beyninin gizi ? İki yönlü başarı Herkesin başarıya bakış açısı farklı farklı. Başarı tanımınız nedir? “Ben iki yönlü bir başarı tanımına inanıyorum. Biri iç başarı, diğeri dış, yani sosyal başarı. İç başarı, hayal ettiğini hayatında görmektir. Dün yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri bugün yapabildiğini görmektir. Dış yani sosyal başarı ise, çok sayıda insanın isteyip de az sayıda insanın olabildiği bir yere gelebilmek ya da böyle bir şeye sahip olabilmektir. İç başarı kendini aşmaya, dış başarı ise, başkalarıyla kıyaslamaya dayanır. Bir bebeğin sürünmekten yürümeye geçmesi bir iç başarıdır. Yeni yürümeye başlamış birkaç bebeği yan yana getirip yarıştırıp birini, en hızlı seçip ödüllendirmek ise sosyal başarıdır. Bazı insanlar iç başarıyı üstün tutar, bazıları ise dış başarıyı. Şunu gözlemledim, sosyal başarı yarışlarını kaybedenler genellikle iç başarının tek kriter olarak alınması gerektiğini hararetle savunmaya başlıyorlar. Bu bir egosal savunma davranışı. Sosyal başarıya inananlar da, kendi küçük dünyasında kendince mutlu ve başarılı yaşayanları küçümseme eğiliminde oluyorlar.” ‘Her şey seninle başlar’ adlı kitabınız 500 bin gibi rekor bir rakama gidiyor. Bu kitabın başarısını neye bağlıyorsunuz? “Bu kitap bir gençlik rüyasıydı. Üniversite örencisiyken, biraz da Robin Hood özentiliğinden, şöyle bir hayal kurmuştum. Alanında zirvede olan insanları inceleyip, nasıl başarılı olduklarını öğrenip, sonra bu bilgiyi sistematik hale getirip başarılı olmak isteyen ama hiçbir zaman bu adamlara ulaşamayacak olan yoksul ailelerin zeki çocuklarına aktarmak istiyordum. Yoksulların alabilmesi için de bu kitabın fiyatı 1 doları geçmemeliydi. Bunu başarı bilgisine ulaşmada fırsat eşitliği sağlamak için yapmayı planlamıştım. ‘Her şey seninle başlar’ benim bu projemdi. Kitabı amatör bir ruh ile yola çıktım ama sunumu çok profesyonelce oldu. Çok sistematik çalıştık. Başarı hakkında bildiklerimin çoğunu bu kitabı başarılı yapmak için kullandım. Alfa yayınevinin sahipleri de kitaba sahip çıktı ve çok iyi dağıttı. Kapak tasarımını aralarında Frida, Kill Bill gibi filmlerin de olduğu Hollywood filmlerine afişler tasarlayan Emrah yücel yaptı. Kitabı yazarken ruhu sinsin diye bol bol Sezen Aksu şarkıları dinledim. Hafif hüzünlü dili oradan gelir. Kitabın ilk baskısını 100 bin adet yaptık. Kendimizi başarıya mahkum ettik. Başarısız olabilme ihtimalinin yarattığı gerilim güzel bir duyguydu. Kitabın içine inanıyorduk. Okur dostu bir fiyatlandırma yaptık. Bir yılda 400 bin adet sattı. Bugünlerde 100 binlik yeni baskı giriyor. Böylece 500 bine ulaştık. 16 Kasım’da ikinci yılı olacak. Etiketine bakılmadan alınabilsin diye fiyatı ekonomik tutmaya devam ediyoruz.” ? KARDEŞLİK MESAJI Kitabın, sürekli olarak tekrar edilen ama tekrarlanmaktan söylem haline gelmiş, içi boşalmış, adeta bir ezbere dönüşmüş “Kürt Türk kardeştir” lafının “çünkü”sünü hatırlatan bir mesajı olduğunu söylüyor Emre: “Türk Kürt kardeştir. Bunları yaşadım, gördüm. Birbirimize aşık oluyoruz, birbirimizle aynı toprakları paylaşıyoruz, kimi zaman sıra arkadaşıyız, kimi zaman komşuyuz. Yanyana yaşıyoruz. Güneydoğu sorunlarını yeniden sorgulamaya açıyorum ve herkesin kendisine ‘Orada neler oluyor?’ diye sormasını istiyorum.” 4 yıl Diyarbakır’da yaşayan Emre, Zeynep üzerinden bir roman kurgusu içerisinde yaşadıklarını ve çevresinde gözlemlediklerini aktarıyor kitabında. Büyük bir duyarlılık ve insancıl bir mesaj vermenin coşkusuyla yazılmış romanın en yaralayıcı yanı da salt gerçeklerden yazılmış olması. “Türk ve Kürt çocukları çok acı çekiyor. Dışarıdan konuşmak yerine sorunları çözmek gerekiyor ve bu sanıldığı kadar zor da değil” diyor Emre. Doğuda yaşayan insanların topraklarına ne kadar bağlı olduğunu, yazarken çok ağladığı Zeynep üzerinden anlatıyor Emre, Avrupa’dan gelen heyetin karşısına geçip, söze döktüğü duygularıyla: “Ayaklarınızı benim topraklarımın üzerinden çekin. Bugüne kadar içtiğiniz kanlar sizi doyurmamışsa, yıktığınız ülkeler size birşey kazandırmadıysa, bu beni ilgilendirmez. Benden söylemesi. Siz beni, bu ülkenin tek bir insanını tanırsınız; tarihten, en eski zamanlardan tanırsınız. Ben Türküm, kocam Kürt, 4 yaşında bir oğlum var, o da toprak. Oğlum bu kasabada doğdu, bu topraklarda yürümeyi öğrendi... Bu toprakların domateslerini topluyor, karıncalarını izliyor. Bizim bu topraklar üzerinde ölülerimiz var, onların başını bekliyoruz. bir yere gitmeyeceğiz.” ? Bir gençlik rüyası BU ÇIĞLIK DUYULMALI 1993 yılının Güneydoğu’suyla 2007’nin doğusu arasında çok da fazla bir değişimin yaşanmadığını söylüyor Emre. Bu yüzden de okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya yönelterek kadim bir sorun haline gelen gerçeklerin düzeltilmesi yolunda adım atılması için altını çizdiğini belirtiyor. Bölümler halinde yazılan kitapların arasında 23 yıllık zaman farkları var. Ancak kitabın sonlarına doğru çok uzun bir sürecin anlatıldığı görülüyor ve yaşananların değişmediği de... “Birilerinin bu çığlığı duyması gerekiyor” diyor Emre ve ekliyor: “Çünkü hâlâ terör var ve hâlâ insanlar ölüyor. Kimseye taraf değilim. İstediğim, sadece insandan yana bir kitap yazmak ve herkesin birbirini anlayabilmesini sağlamak. Hepimiz aynı güneşin altında yaşıyoruz.”