Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 02 25/7/07 15:52 Page 1 CUMARTESİ EKİ 2 CMYK 2 28 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ Kilise hem yaşama döndü, hem ödül aldı Kültürel miraslarımızın pek çoğu zamanın ve ilgisizliğin yıkıcı etkilerine dayanamayarak yok oluyor. Bazıları da kurumların ve insanların duyarlılığı sayesinde yok olmaktan kurtuluyor. Sözünü edeceğimiz kültürel miras şanslılardan. Peribacaları ve kayadan oyma kiliseleriyle ünlü Kapadokya’daki Sarıca Kilisesi restore edilerek yok olmaktan kurtarıldı. Üstelik restorasyon, Avrupa’daki 32 ülkenin kültürel mirasını korumayı amaçlayan 158 projesinin arasından seçildi ve Avrupa Birliği Kültür ŞİRİN GÜVEN Mirası Ödülü Europa Nostra’yı “Mimari Mirasın Korunması Büyük Ödülü” dalında aldı. Böylece Vasco Turizm sponsorluğunda, Ka.Ba Mimarlık tarafından restore edilen ve kültür turizmine kazandırılan Sarıca Kilisesi, bu ödülün Türkiye’deki ilk sahibi oldu. Ürgüp’teki Sarıca Kilisesi, Bizans mimarisi özellikleri taşıyor. Hıristiyanlığın ortaya çıkışı ile, Bizans döneminde Kapadokya’daki manastır yaşamı gelişmiş ve yöre sakinleri ibadet yerlerini ve yaşam mekânlarını yumuşak tüften oluşan ana kaya içine kazımış. Bu dönemde bölgede yaklaşık 400 kayaoyma kilise yapılmış. Sarıca Kilisesi de, bunların en iyi örneklerinden. Kepez Vadisi içinde bir tepenin yamacına oyulmuş olan kilise, toprak altına konumlandırılmış. Sadece üstündeki bir delikten ulaşım imkânı olan saklı kilisenin duvarlarında renk olarak kızıl kullanılmış. Kilisenin kahve aşı boyası ile yapılmış bezemelerinden, kilisenin yapıldığı tarih tam olarak kestirilemese de, 1013. yüzyıllar arasında inşa edildiği tahmin ediliyor. Zamanla sızan yağmur suları ve yüzey erozyonu nedeniyle ciddi bir biçimde yüzeyi aşınmış olan, kaya içine oyulmuş bu çarpıcı Bizans kilisesi, restore edilerek yok olmaktan kurtarılmış. Hazırlanan koruma ve onarım projesiyle, yapının özgünlüğüne dokunmadan, doğal malzeme iyileştirilmiş ve sağlamlaştırılmış. Kilise, artık her gün 08.00 ile 17.00 arasında ziyaretçiler tarafından da gezilebiliyor. Tarihi Sarıca Kilisesi’ni ziyaretçilere açan bu proje, Avrupa genelinde yaklaşık 230 sivil toplum örgütünü temsil eden bir platform olan, ‘Tüm Avrupa Kültür Mirası Federasyonu Europa Nostra’ tarafından ödüllendirildi. Avrupa’nın kültürel mirasını koruma ve kurtarma amaçlı, uluslararası kampanyaları destekleyen Europa Nostra, toplam 5 farklı dalda ödül veriyor. ‘Kültürel Peyzajın Korunması’, ‘Sanat Yapıtlarının Korunması’, ‘Kayda Değer Araştırma’, ‘Özverili Hizmet’ ve ‘Mimari Mirasın Korunması’. Bu beş büyük ödülü alanlar, 10 bin Euro’luk para ödülüne de layık görüldü. Ayrıca ‘Sarıca Kilise Koruma Onarım ve Sergileme’ projesi, Almanya’nın en büyük turizm dergilerinden ‘GEOSaison’ tarafından ödüllendirildi. Dergi, ‘Yeşil Palmiye’ ödülünü VASCO Turizm AŞ’nin sahibi Dr. Yusuf Örnek’e verdi. Merhaba Bir köpek balığı büyük bir akvaryumun içine konuluyor. İçine bir de küçük balık atılıyor. Köpek balığı ile küçük balığın arasına da bir cam yerleştiriliyor. Köpek balığı, küçük balığı yemek için hamle yapınca cama çarpıyor. Önünde bir engel var ama o ne olduğunu anlamıyor. Bir kaç kez daha hamle yapıyor. Sonuç her defasında aynı... Cama çarpan köpek balığı hedefine ulaşamıyor... Bir süre sonra cam bölme akvaryumdan çıkarılıyor. Artık köpek balığının küçük balığa ulaşması için önünde bir engel yok. Fakat bu kez köpek balığı küçük balığa doğru hiçbir hamle yapmadığı gibi kendi bölgesinden bile ayrılmıyor... Bilim adamlarının çaresizliğin öğrenilebileceğine dair yaptığı deneylerden biri bu. Kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman, Türkiye’de çok ciddi bir öğrenilmiş ve öğretilmiş çaresizlik olduğunu anlatıyor. Korumacı aileden gelen “Ben denedim yapamadım, çocuğum denemesin acı da çekmesin”, “koşma yavrum düşersin” kültürünün öğrettiği çaresizlik... Başarısızlıktan korkuyoruz. Okulda zayıf getirmekten, üniversiteyi kazanamamaktan, iş bulamamaktan korkuyoruz... Şarkılarımız bile çoğu zaman “her acının tiryakisi olan” insanımızı anlatıyor... “Oysa başarıyı değerli yapan başarsızlığın çokluğudur” diyor Mümin Sekman: “Bizler doğuyoruz, nasıl başarısız olacağımızı çevremizden öğreniyoruz, sonra başarmaya çalışırken karşılaştığımız ilk zorlukta, bilinçaltımızdaki o arabesk ezber canlanıyor ve hemen ben zaten bahtsızım, kadersizim, edebiyatına başlayıp azmi bırakıyoruz. Azmin zaferinde kritik soru şudur; vazgeçmeden önce kaç kez denedin? Bazen bir kapıyı kırk kere bazen de kırk kapıyı bir kere çalmak gerekebilir” Bir Japon atasözününü dediği gibi “başarısızlık başarının öğretmenidir”... Bu hafta Mümin Sekman’la kişisel gelişim, başarı ve son dönemin popüler konularından “çekim yasası”nı konuştuk... İyi hafta sonları... Utangaç çiftçilerin ülkesi OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA Helsinki Yurttaşlar Topluluğu... Liseli mektup arkadaşım... Ren geyikleri, Noel Baba... Karlar... Göller... Adalar... Batmayan güneş... Helsinki’ye gitmem önerildiğinde hayatımda oraya ilişkin duyduğum, bildiğim ne varsa bir bir aklımdan geçti ve neredeyse üstüne atladım işin. Çünkü aslında işin kendisi de Helsinki kadar cazip ve görülmeye değerdi benim için. Özel Olimpiyatları izleyecektik, adı kadar özeldi gerçekten çünkü burada özel çocuklar yarışıyordu. Zihinsel engelli çocukların, gençlerin olimpiyatı bu yıl Helsinki’de düzenleniyordu. Son dört yıldır Procter&Gamble (P&G) ile Migros’un katkılarıyla yarışan çocuklar neredeyse her yıl Türkiye’ye birbirinden özel dereceler, kupalar getiriyordu. Üç yılda 1500 zihinsel engelli gence destek olarak, spor yaparak bilgi ve becerilerini artırmayı, özgüven kazandırarak hayata hazırlamayı amaçlayan projeyle bu yıl desteklenecek genç sayısı 2000’i bulacaktı. Ve bu özel çocuklar bu yıl da büyük bir mücadele örneği göstererek, futbolda ikinci olarak çok özel bir gümüş madalya ile döndüler Türkiye’ye... 12 saatlik bir yolculuğun ardından Finlandiya’nın başkenti Helsinki’ye varıyoruz. Saat 24:00’a geliyor ama hava alacakaranlık ve sıcak... Konuştukça şeker mi şeker, son derece zeki ve espirili olduğunu anladığımız, Türkçe’yi de pek güzel konuşan rehberimiz Paola’yla tanışıyoruz. Havalanından “oldukça uzun bir yolculuk” yapacağımız otele kadar bize biraz bilgi veriyor. 10 dakika sonra otele varmış oluyoruz. Zira, kalacağımız yer bir havaalanı oteli... Ertesi gün Paola bizi birkaç saatlik bir Helsinki turuna çıkarıyor. İzlerini bugün hâlâ taşıdıkları ülke tarihine ilişkin olayları, tarihi ve turistik yerleri kuruluş öyküleriyle anlatıyor Paola bir bir. kutlanıyor Helsinki’de. Coşkulu bir karnaval, rengârenk giyisiler, danslar... YOĞUN GÜVENLİK ÖNLEMİ Finlandiya, çok uzun dönem büyük esaret altında yaşamış bir ülke. 500 yıldan fazla İsveç, iki yüz yıl kadar da Rusya hegemonyasında kalan ülke 1917 yılında özgürlüğünü kazanmış. Helsinki, 450 yıl önce kurulmuş. Kentin ana meydanı 1850’li yıllarda yeniden inşa edilmiş. Ana meydanda, kocaman bir heykel var. Ülkenin yaşadığı esaretle büyük bir tezat oluşturan heykel, Rus çarı 2. Aleksandır’a ait. Söz konusu kişi 1860’lı yıllarda yaşıyor, dönemine göre Finlandiya’ya çok büyük özgürlükler sağlıyor. Ondan sonra gelenler o kadar kötü çıkıyor ki, onlar da böyle bir heykelle eleştirilerini dile getiriyor. Tarihi senato binası, büyük kütüphane, ülkenin en önemli kiliselerinden biri ve en büyük üniversite bu meydan etrafında bulunuyor. Belediye binası, Cumhurbaşkanlığı konutu biraz daha denize yakın bölgede. Bayrak çekili olduğunda cumhurbaşkanının makamında çalıştığını anlıyoruz, cumhurbaşkanı görevde olduğunda kapıda bir de asker nöbet tutuyor. Ancak, bizim oradan geçtiğimiz sırada kapıda iki asker vardı ve bayrak çekiliydi. Paola, Norveç kralı ve kraliçesinin ziyarette olduğunu bu nedenle büyük güvenlik önlemi alınmış olabileceğini söyledi! Kentin görülebilecek yerlerinden biri de Batı Avrupa’nın en büyük protestan kilisesi olarak kabul edilen kilise. HERKES YÜZME BİLİYOR Yüzde 70’i orman, yüzde 10’u göl olan ülkenin yüzde 6’lık bölümünde tarım yapılıyor. 180 bin göl bulunan ülkede herkes yüzme biliyor çünkü tüm çocuklar göl kenarında büyüyor. Kişi başı milli gelirin 28 bin Avro olduğu ülkede eğitim ve sağlığın büyük bir bölümü parasız. Çocukların her türlü sağlık hizmetlerini devlet karşılıyor. Çalışanlar yılda iki kez 10 Avro karşılığı sağlık ocağına gidebiliyor, hastalık ne olursa olsun, daha fazla gidiş gerekirse para ödenmiyor. Okullarda çocuklara sıcak yemek çıkıyor. Üniversite ücretsiz, öğrencilerin kiralarının yüzde 80’i devlet tarafından karşılanıyor. Ayrıca, 250 Avro harçlık veriliyor ancak yetmiyor. İstenirse, gençlerin kredi çekme olanağı var ama artık işsizlik yüzde 10’lara ulaştığı için öğrenciler kredi yerine fast food dükkanlarında çalışmayı tercih ediyor. İşsizlik ödeneği de aynı şekilde. Kiranın yüzde 80’i ödeniyor ve 400 Avro veriliyor. Ancak çocuklu ailelerde bu ödenek daha fazla. Çocuk doğurmaya büyük teşvik var. Çocuk doğduğunda anneye 4 buçuk ay destek, daha sonrası için de anne ya da babanın 11 ay işe gitmeme hakkı var, ücretler ödeniyor. İlk çocuk için aileye 90 Avro, ikinci çocuk için 110 Avro ödeme yapılıyor. Alt limit yakında 100 Avro olacak. 5. çocuğa kadar yardım artarak devam ediyor. Beşten sonra yardım yok. Ülkenin iki ana dili var: Nufüsun yüzde 6’sının konuştuğu İsveççe ve Fince. Okullarda her iki dili öğrenme zorunluluğu var. Bu dillerin dışında ikinci ve üçüncü diller de öğretiliyor. Bir de yaklaşık 5 bin kişinin konuştuğu Sami dili... Ancak, ana dilde hizmet anlayışı ilke olduğu için, devlet dairelerinde bu dili bilenler mutlaka bulunuyor. Kentin çağdaş yapıtlarından biri de ünlü müzisyen Sibeluis için yapılan heykel... Bir modern sanat eseri olarak yapılan heykel biraz tepki alınca Sibeluis’un bir portresi de konuyor heykelin yayına. Paolu, durumu “Bizler, Sibeluis’u görmek isterdik böyle bir yerde, yüzlerce boru değil. Bu nedenle portresi de bir süre sonra kondu” sözleriyle özetliyor. NOEL BABA’DAN KART Finlandiya, Türkiye’nin yarısına yakın büyüklükte bir ülke. Ancak nüfusu çok az. 5 milyon 200 bin nüfuslu ülkede, nüfusun yüzde 20’si başkent bölgesinde yaşıyor. O nedenle ülkenin bazı bölgelerinde kilometrekare başına 17 kişi düşerken kuzeye doğru bu sayı ikiye kadar iniyor. O nedenle buraya “utangaç çiftçilerin ülkesi” demek mümkün. Zira, etrafta kimse olmayınca pek konuşkan olamıyor insanlar. Bu bölgelerde oturanların çoğunluğu da bekâr hal böyle olunca... Paola, daha uzun kalmayı planlayanlara bu utangaç çiftçilerle tanışmalarını öneriyor... Helsinki’nin çok büyük bir postanesi var, eğer isterseniz, buraya not bırakıyorsunuz. Özellikle küçük çocuklar için hediye bile bırakmanız mümkün. Bıraktıklarınız yılbaşında, çocuğunuza Noel Baba’dan hediye ya da kart olarak geri dönüyor. Helsinki, bazı açılardan doğu kentlerine benziyor. Mesela doğuda, kış bizim çocukluğumuzda dokuz aya yakın sürerdi. Aylarca toprağı göremez, ilkbaharda, daha doğrusu yaz başlarında karlar erimeye başlayıp da toprak ortaya çıktığında o toprağı ne kadar özlediğimizi hatırlardık. Burada da öyle. Kışlar çok uzun ve çok karlı geçiyormuş. Gerçi bu yıl küresel ısınmadan paylarını almışlar. Örneğin önceden, kentin meydanında bulunan, şimdi yalnız dört taşla yerinin belli edildiği alana, eskiden çok kar yağdığında kardan kilise yaparlarmış. 20 kişinin sığabildiği kilisede tören bile olurmuş... Helsinki’de birkaç saatlik alacakaranlığın dışında güneş neredeyse batmadı. Gecenin 3 buçuğunda yürü, dolaş, kahvaltı et, yeniden yürü, ne programlanmışsa yap, dolaşabildiğin kadar dolaş akşam olmuyor. Yani saatler geceyi gösteriyor, fakat gün ışığı öyle demiyor. Havanın bir hayli ısındığı Helsinki’de gördüğümüz ilginç manzaralardan biri de halı yıkayan insanlardı. Evet evet... Bizim bildiğimiz halı yıkama. Hatta Paola, “Arap sabununa benzer bir sabun kullanılıyor” deyince iyice şaşırıyoruz. Arap sabununu Helsinkili nereden bilir ki... Belediyenin gösterdiği yerlerde insanlar hem kışın kasvetini atmak hem de güneşlenmek için olsa gerek harıl harıl halı yıkıyor. Kışları bu kadar uzun sürünce yazın gelişi büyük bir çoşkuyla Güzellik ve sağlık kaynağı termal sular SİBEL BAHÇETEPE Birçok insanın şifa amacıyla kullandığı termal sular günümüzde güzellik için de kullanılıyor. Termal suların içinde bulundurduğu zengin mineral yapısı cildi nemlendiriyor, yaşlanmasını da geciktiriyor. Uzmanlar, mineraller bakımından termal suların zengin olduğunu ve cilt güzelliğinde önemli bir yeri olduğunu söylüyorlar. Bugün adını kozmetikte duyduğumuz Fransa’nın Vichy kenti termal suları uzun yılardır güzellik sektöründe kullanılıyor. Nadir elementler bakımından zengin olan Vichy termal suları cilde su kazandırmanın yanı sıra cildi nemlendiriyor. Karaciğer sorunlarına çare ararken Vichy kentini ziyaret eden dermatolog Georges Guerin’in gezi sırasında termal suyla yıkanması ardındın yaralarının hızla iyileşmesi, onun bu suları kozmetik alanında da kullanmasına neden oluyor. Guerin, 1931 yılından bu yana kozmetik alanında kullanılan termal suların fikir babası olarak kabul ediliyor. Vichy laboratuvarlarında kullanılan termal sular günümüzde zenginleştirilen mineralleri ile kozmetik sektöründe yerini almış durumda. Güzellik için birçok yolu deneyen kadınların termal sulardan faydalanması gerektiğini belirten uzmanlar, termal suların zengin bileşenleri olduğunu ve cildi her daim koruduğunu söylüyorlar. Vichy termal suyu, magmatik kaya katmanlarının içinden süzülürken cilt sağlığı için temel nitelikteki mineralleri bünyesinde bulunduruyor. Geçtiğimiz haftalarda dünyanın 40 farklı ülkesinden Fransa’nın Vichy kentine gelen basın mensupları bölgedeki termal suları gezdi. Gezi sırasında termal sularla ilgili bilgi veren Vichy Uluslararası Genel Müdürü Marion Pujo Velentin, ilk olarak 1931 yılında Guerin’in termal suları kullandığını anımsatarak, doktorun “Bu kaynak güzellik yaratacak ve sıhhatli yaşam sağlayacaktır” sloganını kullandığını söylüyor. Bugün 39 ülkede termal suların bulunduğu ürünlerin kullanıldığını anlatan Velentin, termal sulardaki minerallerin cildi nemlendirdiğini, böylelikle cildin hem daha güçlü hem de sağlıklı hale geldiğini anlatıyor. Termal suların mikro dolaşım nedeniyle yaşamsal mineraller bakımından zengin olduğunu vurgulayan Velentin, “Zengin su aşamalı bir biçimde cildin yüzeyine çıkar. Su ve mineraller ile beslenen epiderm, mükemmel bir şekilde çalışır. Tüm yaşamsal i şlevlerin gerçekleşmesi mümkün olur” diyor. Mineral eksikliğinin cildin yaşamsal işlevi üzerinde önemli yeri olduğuna değinen Velentin, belli minerallerin cildi güçlendirmek gibi bir özelliği bulunduğunu da sözlerine ekliyor. Dermatolog Gabrielle Sore ise son zamanlarda cilt kanseri vakalarının artış gösterdiğini belirterek, cildi güneşe karşı korumanın önemli olduğunu söylüyor. Sore, cildi rüzgar, soguk hava ve nemin düşmesinin etkilediğini ifade ederek, “Bu üç faktör güneşten faklıdır. Güneş UV ışınları içerir. Cilde direk temas ederse reaksiyona neden olur. Bu faktörlerse cildi kurutur” diyor. Sore, stres, çevre kirliliği, hava değişikliği gibi bazı faktörlerin buharlaşmayı hızlandırdığını vurgulayarak, “Su ve mineraller yeterli olmayınca cildin daha yavaş yenilenmesi gündeme gelebilir. Yapısal organizasyonu bozulabilir ve giderek daha fazla su kaybeder. Yüzeyde de nemsizlikten dolayı izler oluşur. Cilt zayıflar, kaba ve rahatsız görünüm alır” ifadelerine yer veriyor. Su veya mineral eksikliğinin, cildin yaşamsal işlevi üzerinde önemli etkisi olduğunu anlatan Sore, “Vichy termal suları 15 bin yıldır magmatik kaya katmanlarının içinden süzülürken cilt sağlığı için gerekli olan mineralleri de bünyesinde topluyarak yüzeye çıkıyor” diyor. Sore, cilt sağlığı ve güzelliği için termal sulardan oluşan ürünlerin kullanılmasını öneriyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Yazıişleri Müdürü: Güray Öz Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: İpek Aksoy Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 212251 98 7475 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ hafta?cumhuriyet.com.tr