19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 25/7/07 16:03 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 28 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 3 Air, İstanbul’u da Pera Müzesi’nde üç eşzamanlı sergi Sergi hipnotize etti İstanbul bu hafta elektronik müziğin modernistleri olarak tanınan Air’i ağırladı. Birisi kzulal?yahoo.com mimar (Nicolas Godin), diğeri matematikçi (JeanBenoit Dunckel) iki Fransız müzisyenin 1995 yılında kurdukları grup, son albümlerinin dünya turnesi kapsamında Kuruçeşme Arena’da bir konser verdi. Çağımızın en önemli bestecilerinden Philip Glass’ın minimalizmini Pink Floyd tarzı psychedelic rock’la, 70’lerin synthesizer soundunu güncel müzikle çok başarılı bir şekilde bütünleştiren ikili, insanı adeta hipnotize eden bir müzik yapıyor. Yani onlar da benim “büyücü müzisyenler” dediğim gruba dahiller! “Pocket Symhony” adlı yeni albümleri, Uzakdoğu’dan gelen Zen etkisini bu defa daha da belirgin bir şekilde hissettiriyor. Hem geleneklerini koruyup hem de en ileri teknolojiyi geliştiren Japonya ile Air’in müziği arasında ilginç bir paralellik var. Onlar da modern teknolojiyi büyük bir ustalıkla kullanıyorlar ama müziklerindeki sadelik ile yansıttıkları orijinal altyapı dikkat çekiyor. Nitekim Godin, albümü kaydetmeden önce bir yıl Okinawalı bir ustadan “shamisen” ve “koto” denilen Uzakdoğu enstrümanlarını çalmayı öğrenmiş. Bu sakin görünümlü entelektüel müzisyenle konser öncesinde sahne arkasında buluşup müzik üzerine söyleştik. Birçok şarkınız romantik ilişkilerle ve eşsiz duyguları yaratan o özel insanı aramakla ilgili. Bu şarkıları yazarken daha çok kendi hayatınızdan mı etkileniyorsunuz yoksa bunlar bir tür hayal ve gözlem karışımı olarak mı ortaya çıkıyor? Evet, kendi yaşantımızdan çok etkileniyoruz. Her ikimizin hayatı da oldukça renkli. Bir kız arkadaşınız olduğunda hayatınızı onunla paylaşıyorsunuz ama bu yetmeyebiliyor. Bu çok garip aslında. Karşı cinsten yeni insanlar tanımak istiyorsunuz. Çünkü her yeni tanıdığınız insan farklı kişilikte. Bir süre sonra onlarla daha yakın bir ilişki kuruyorsunuz ama hiçbir zaman akıllarından tam olarak ne geçtiğini bilmiyorsunuz. Bu bana ilginç geliyor. Hayatınızı geçirmek istediğiniz kişiyi bulduğunuz zaman da, bu defa bir restorana gidip diğer kadınlarla yemek yiyemiyorsunuz. “Bu doğru mu olur?” diye düşünmeye başlıyorsunuz. Oysa öğrenilip keşfedilecek çok şey var. Sanırım siber alemde yaşanan ilişkilerin iyi yanı bu… Daha önceki albümleriniz gibi bu son çalışmanız da oldukça melankolik. Melankoli sizi neden bu kadar cezbediyor? Artık melankoliden biraz sıkılmış durumdayım. Çünkü bence fazla rahatlık getiriyor. İnsanlar genelde melankoliye eğilimli. Bunun nedeni de, onlara yaşadıklarını hissettirmesi. Öte yandan, özellikle yaratım aşamasında ZÜLAL KALKANDELEN bunun kolay bir yol olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden gelecek albümde daha zorlayıcı bir yol seçmek istiyorum. “Pocket Symphony”nin çok alışılagelmiş bir albüm olduğunu söylemiyorum ama bence dışavurumcu bir yöntemle melankolik bir albüm yapmak fazla kolay bir yol. “Kendimizi tedavi etmek için müzik yapıyoruz. Çünkü müzik bizim için bir tür ilaç” diyorsunuz. Öyleyse bugüne kadar yaptığınız en güçlü ilaç hangisi? İlk müzik yapmaya başladığım zaman bunun ne kadar rahatlatıcı olduğunu fark ettim. Gerçekten müzik güvende hissetmemi sağlıyor. Kendimizi korumak için müziği kullandığımız da doğru. Ama hislerimiz her zaman aynı değil. Her insanın karakterinde, hislerinde zamanla değişim olur. O nedenle, bence ilaç niyetine kullandığımız müzikler de sürekli değişiyor. Belki de hepsi kendi içinde yeterince güçlü denilebilir. “Pocket Symphony” bir resim olsaydı, ne tür bir resim olurdu? Bir Edward Hopper ya da David Hockney yapıtına benzeyebilirdi. Sessizliği yansıtan bir görüntü aklıma geliyor. Etrafta kimsenin olmadığı bir çöl olabilirdi ya da yalnızca gökyüzü ile havuz olurdu. İnsanları rahatlatan görüntüler… Evet, aynı zamanda boşluk duygusu da veriyor. O boşluğun size duyumsattığı şey ne? Bedenimizin içinde büyük bir gücümüzün olduğuna inanıyorum. Boş bir mekanda bedenimizle bizim aramızda başka herhangi bir şey olmuyor. Bu tür yerlerde kendimi iyi hissediyorum. Buna mimariden bir örnek de verebilirim. Kocaman bir bina görünce etkilenirsiniz ama aslında iki duvarın arası boşluktur. Bunun gibi müziğimizde de minimalist bir yaklaşımı benimsiyoruz. Arada boşluklar olmasını seviyoruz. Birçok şarkınızı dinlerken sanki bir film müziği dinliyormuşum hissine kapılıyorum. Filmlerden doğrudan etkilendiğiniz oluyor mu? Evet, grup olarak filmlerden çok etkileniyoruz. Özellikle John Carpenter ve Todd Haynes’in filmleri. Haynes’in “Safe” adlı filmine obsesif bir şekilde bağlıyım. Her yıl Paris’te bir projeksiyon odası kiralayıp bu filmi perde üzerinden izliyorum. Sofia Coppola’nın “Marie Antoinette” adlı filminin müziklerine katkıda bulundunuz. Gelecekte yine film müzikleri yapmayı düşünüyor musunuz? Sofia sadece özel bir sahne için müzik yapmamızı istedi. Filmde başka birçok müzikler de kullanıldı. Fakat biz gelecek sefer bir filmin baştan sona tüm müziğini yapmak istiyoruz. Bu son albümünüzde Jarvis Cocker, Neil Hannon ve Tony Allen gibi çok ünlü konuk müzisyenlerle çalıştınız. Bu işbirlikleri nasıl ortaya çıktı? Hepsi Fransızca konuşuyor. Hepsi Paris’te yaşıyor. Birbirimizi tanıyoruz. Bu kendiliğinden gelişen bir süreçti. Albümde kiminle çalışsak diye bir arayış içinde değildik ama doğal olarak ortaya çıktı. Birlikte çalışmayı hayal ettiğiniz bir müzisyen var mı? Hayır. Çünkü kendimle ilgili olarak gerçek dünyaya yönelik tasarılar yapmıyorum. Hayat zaten sürprizlerle dolu. Aslında müzik aracılığıyla hayali bir dünya kurup onun içinde yaşıyorum. Bir şekilde gerçeklikten kaçıp uzaklaşıyorum. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, üç yeni sergiyle yaz dönemi sanat hayatına renk katıyor. Gürcü sanatçı Pirosmani’nin eserleri, 20. yüzyıl sanatçılarının eserlerinden oluşan Otto Mauer’e ait bir koleksiyon seçkisi ve Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğrencilerinin 20062007 yılı projelerinden oluşan bu üç sergi de 1 Ağustos tarihinde açılıyor. 19. yüzyıl ortalarında Gürcistan’ın küçük bir köyünde doğup 1918’de Tiflis’te yoksulluk içinde ölen Niko Pirosmani maalesef ancak 20 ve 30’lu yıllarda değeri anlaşılmış bir ressam. Şair İlya Zdaneviç’in katkılarıyla sanat çevresine sunulan ve giderek ilgi toplayan Pirosmani, hâlâ resim otoritelerini içtenlik ve etkileyiciliğiyle şaşırtan eserleri ilk kez Türkiye’ye geliyor. Ayrıca Avusturya’nın önde gelen sanat koleksiyonerlerinden Otto Mauer, içlerinde Picasso, Klimt gibi sanatçıların eserlerinin bulunduğu bir seçkiden oluşan 20. yüzyıl ustalarından Baskı, Desen ve Suluboyalar’ adlı sergi ve son olarak ‘İşleyen Mekan’ adlı sergiyle de genç sanat ve sanat eğitimini irdeleyen bir sergi sanatseverlerle buluşuyor. Üç sergi de 7 Ekim tarihine dek sürecek. (Tel: 0 212 334 99 00) Bodrum’da sergi Yurtdışında ve Türkiye’de önemli sergilerde yer alan ressam Hikmet Çetinkaya ve bu yılın Mevlana yılı olmasıyla açtığı Aşkı Cana adlı sergileriyle adından söz ettiren Canan Berber’in ortaklaşa açtıkları sergi, 3 Ağustos tarihinden itibaren gezilebilir. İki başarılı ressamın birlikte yer aldıkları sergi, Bodrum Göltürkbükü’nde yer alan Prıncess Deluxe Resort &Spa Otel’de 19 Ağustos tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 252 311 01 50) Amadeus S ahne tozu Bu yıl İstanbul Devlet Tiyatroları’nın açılış oyunu olan Amadeus, Sakarya Kırkpınar Açıkhava Tiyatrosu’nda sahneleniyor. Peter Shaffer’a ait oyunun yönetmenliğini Can Gürzap yapıyor. Oyunda Celal Kadri Kınoğlu, Zafer Algöz, Meral Bilginer, Nişan Şirinyan, Mahmut Gökgöz, Payidar Tüfekçioğlu, Ali Ersin Yenar, Ali Düşenkalkar ve Levent Güner oynuyor. Mozart’ın ve onun gölgesi altında yaşamaya mahkum olan saray bestecisi Antonio Salieri’nin dramını anlatan ‘Amadeus’ 5 Ağustos tarihinde sahnelenecek. Ödünç Yaşamlar Ali Poyrazoğlu’nun tek kişilik oyunu ‘Ödünç Yaşamlar’, sanatçının aynı adı taşıyan kitabından ve kendi tiyatro anılarından oluşuyor. Oyun, ülke yönetimini ve toplumu eleştirirken, incelikli espri anlayışı, sistemi sorgulayan politik taşlamaları ve kendine özgü yorumuyla seyircilere ciddi bir gülmece sunuyor. Ödünç Yaşamlar, 3 Ağustos tarihinde Bodrum Magic Life’da sahnelenecek. (Tel : 0 252 391 80 01) Müzik, plaj ve kamp... ? Zeytinli Rock Fest üçüncü kez müzikseverler ile buluşmaya hazırlanıyor. Kaz Dağları’nın yamacında, altın rengi Zeytinli Dalyan Sahili’nde gerçekleşecek olan festival, 25 Ağustos tarihleri arasında yapılacak. 4 gün 4 gece sürecek Zeytinli Rock Fest’e bu yıl da birbirinden önemli isimler konuk olacak. Gece gündüz sürecek müzikten hiç uzaklaşmak istemeyen festivalciler, kumsalda kamp yapma imkanı da bulacak. Festivalin ilk günü olan 2 Ağustos Perşembe günü Nev, Kargo, Yüksek Sadakat, Dinar Bandosu, Cin Düğünü ve Mai sevenleriyle buluşacak. 3 Ağustos Cuma ise, Pentagram, Almora, Moğollar, Nekropsi, 6 Saat, Rampage, Yolgezer ve Adelaide Zeytinli’nin kumsalında müzikseverleri mest edecek. Senfonik ‘rock/metal’ grubu Almora, dünyaca ünlü opera sanatçısı tenor Hakan Aysev ile birlikte sahneye çıkacak. 4 Ağustos Cumartesi de Zeytinli Sahili, Ogün Şanlısoy, Hayko Cepkin, Catafalque, 110, Zardanadam, Dead Army Boots ve Piiz’in konserleriyle inleyecek. Festivalciler, Zeytinli Rock Fest’i 5 Ağustos Pazar günü, Mor ve Ötesi, Anima, Sakin, Gren, Umut Kuzey, Aydilge ve Soda konserleriyle sonlandıracak. Festival boyunca beach volley turnuvası, mini futbol gibi çeşitli plaj etkinlikleri yapılacak. Ayrıca Kaz Dağı’nın büyüleyici manzarası eşliğinde denize girmek ve güneşlenmek de mümkün. Festivalcilerin yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını, festival alanına kurulacak Festival Çarşısı’ndan giderebilecek. Çarşı da ayrıca, takıdan plaj ürünlerine kadar pek çok şey satılacak. Festival alanı girişleri günlük 3 YTL , 4 gün kombine + kamp konaklama ise 10 YTL. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle