Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 08 23/5/07 16:06 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Zamana Güzellik Kat ? Beni Suçlu Bulun Si ne ma 8 ölün ortasındaki ıssız bir motelde Agnes White (Ashley Judd) tek başına yaşamaktadır. Dayak yemiş, çocuğu kaçırılmış, sürekli taciz korkusuyla yaşayan bu yaralı kadının şiddet kullanmayı seven eski kocası Jerry Goss (Harry Conick Jr) tutukevinden çıkıp karısını bulur. Kocasıyla geçirdiği acı dolu günlerin etkisindeki bu genç kadının karşısına Peter Evans (Michael Shannon) adlı eski bir asker çıkar. Agnes bu yabancının taşıdığı ASLI tehlikelerin ayrımında değildir. araştırmalarda denek SELÇUK Askeri olarak kullanılmış Peter, Agnes’a derisinin altında böcek kalıntıları bulunduğunu söyler. Bu ayrıksı yabancı her geçen gün paranoyaya doğru sürüklenmektedir. Gizemli Peter artık gözle görünmez böceklerin kurbanıdır. O, George Bush Amerika’sının bir izdüşümüdür: Komşularından korkan, komplo teorilerinin saplantısındaki bir ABD vatandaşıdır. İyi ve kötüyü kesin bir çizgiyle ayıran bir ülkenin vatandaşıdır. Tam bu noktada William Friedkin ustalığını gösterir, deneğin sıradan bir yem olmadığını, yaratıcısına karşı geldiğini, ona kafa tuttuğunu tüm gerçekliğiyle sergiler. (Cashback) Sean Ellis’ın yönettiği ve Sean Biggerstaff, Emilia Fox, Shaun Evans ile Michelle Ryan’ın oynadığı Zamana Güzellik Kat, aşk, kadınerkek ilişkileri ve zaman kavramı üzerine eğlenceli bir yapım. Resim öğrencisi Ben Willis, acı veren bir ayrılık sonrası, uykusuzluk çeker ve zaman geçirmek için, bir süpermarketin gece vardiyasında çalışmaya başlar. Tanıştığı renkli karakterlerle, günlük hayatın ve sıradan insanların çarpıcı güzelliklerini daha yakından görme fırsatı bulur. Özellikle de sessiz sakin bir kasiyer olan Sharon’ın. İlk önce 18 dakikalık kısa bir film olarak çekilen Zamana Güzellik Kat, Tribeca Film Festivali’nde kazandığı En İyi Öykü Ödülü de dahil olmak üzere, birçok ödül kazandı; 2006 yılında En İyi Kısa Film dalında Oscar’a aday gösterildi. Filmin iki yıl sonra çekilen uzun metrajlı uyarlaması da San Sebastian Uluslararası Film Festivali’nde Sanat ve Deneme Sinemaları Konseyi Ödülü’ne (CICAE) layık görüldü. (Find le Guilty) Vin Diesel, Alex Rocco, Frank Pietrangolare ile Richard DeDomenico’nun oynadığı Beni Suçlu Bulun, Sidney Lumet’in yönetmenliğinde çekildi. Film, 21 ay süren, Amerikan tarihinin en uzun süreli ceza davasını mercek altına alıyor: Yıllarca süren federal araştırmalardan sonra, Lucchese suç örgütünün yirmi üyesi, 76 farklı suçtan mahkemeye çıkartılır. Ama davalılardan biri, akla gelmeyen bir şey yapar ve kendi savunmasını üstlenmeye karar verir. 30 yıllık bir cezaya mahkum olan Jackie’ye aralarında en yakınlarının da olduğu örgüt üyelerine karşı tanıklık etmesi için karşılığında ceza indirimi teklifi getirilir. Ailesine ihanet etmeyi reddeden Jackie, hem davalı hem avukat olarak mahkemeye çıkar. ??????????????????????????????????? İyi ve kötü Ç arasında alıyordu, üç karakteri de bir tehlike tehdit ediyordu. Peter karakteri, Vietnam Savaşı’nda Amerikan askerlerine yapılan sözde bilimsel deneyleri düşünürsek, askeri doktordan daha çılgındı. Letts’in bu oyununun öngörülemezliği, karakterlerin tepkilerinin sezilmezliği beni büyüledi” diyen Friedkin tek mekanda çekilmesine karşın Böcek’in duragan bir anlatımı olmadığını vurguluyor: “Kıtalar arasında gezinen filmlere bakarsak, birkaç metre karelik odada geçen Böcek’te olağandışı yoğun şeyler yaşanıyor. Tiyatro benzeri tek mekanda çalışmayı yeğledim. Oyunun gerilimini yansıtmak için olayların kronolojisini izleyerek yirmi günde hızlı bir çekim yaptık. Oyunculara yeni bir metod uygulayarak gerilimi yavaş yavaş arttırdım, böylelikle aynı ritmle koşullandırılmadılar. Oyunu izlerken duyduğum rahatsızlığı, şiddeti, şoku filmi izleyene aktarmaya çalıştım”. Böcek’teki ezici atmosferi Marcel Proust’un romanlarına benzeten Friedkin, Proust’un yazınında diyalogların önemsiz olduğunu, ön planda yazarın yaratmış olduğu ortamın, mekanların karakterleri çözmemize, anlamamıza yardım ettiğini belirtiyor. Friedkin, sinemada da bunu uyguladığını, en başta durumu, karakterleri ortaya koyduğunu ardından arka planı aydınlattığını, dekor kurduğunu, sesle donattığını söylüyor: “Atmosfere çok önem veriyorum, bu yaratılan ortamın loşluğunda karakterlerim yavaşça gelişiyorlar”. Friedkin, Ashley Judd gibi cesur, sıkı çalışan, kendini aşan, risk almayı seven, oyuncuları yeğlediğini belirtiyor: “Sete gelip kendinden en azını veren, divaları oynayan yıldızlardan oldum olası hoşlanmadım. Bunlar aldıkları parayı da hiçbir zaman haketmezler. Cruising’te Al Pacino sete hep hazırlanmadan gelirdi. Pacino mesleğimdeki en kötü deneyimimdir”. Sinema tarihine The French Connection (Kanunun Kuvveti/1971), The Exorcist (Şeytan/1973), Cruising (1980) gibi filmler kazandıran William Friedkin’in izlenmesi en güç, sert yine de kaçırılmaması gereken filmi Böcek, 1 Haziran’da sinemalarımızda gösterime giriyor. İNSAN ÇEVRESİNİN KURBANIDIR Bug (Böcek/2006) başta bir gerilim filmi olarak algılansa da özünde önemli, yol gösteren bir politik içerik taşımaktadır. The Hunted’dan (Başkaldırış/2003) üç yıl sonra yeniden setlere dönen Friedkin, Tracy Letts’in Böcek oyununu sinemaya taşıyarak yine iyilik ve kötülük arasındaki sınırın belirsizliğine değinerek “insanoğlu çevresinin kurbanıdır” diyor. Friedkin tiyatrodan film yapmanın tuzağına düşmeyip yönetimini klostrofobi tedavisinin, baskı unsurunun üstüne kurmuş. Açılış sahnesi motelin havadan çekimi dışında tüm film motel odasının bunaltıcı, nemli, iç daraltıcı tek mekanında geçiyor. İzleyicinin empati kuramadığı ikiliyi, Ashley Judd ve Michael Shannon olağanüstü yorumlarla canlandırıyorlar. Kızları Öp, Çifte Tehlike, Bazıları Çabuk Bıkar, Girdap’ta izlediğimiz Judd, Böcek’teki oyunculuğuyla yeni bir döneme adım atıyor. Böcek’i tiyatroda canlandıran Michael Shannon’a Friedkin filminde de rol vermiş. Pearl Harbor, Vanilla Sky, Dünya Ticaret Merkezi’ndeki Shannon, içe dönük, her an patlamaya hazır bir karakter olarak karşımızda. Yabancı Peter’da Shannon’ın paranoyası 11 Eylül sonrası karanlık genetik ve politik güdümlemelerden çok korkan ABD’yi simgeliyor. Bu boğucu dramda dişlerin sökülmesi, beden kesme gibi izlerken dayanılması güç sahnelerde var. “Düşman her yerde” diyen Friedkin, Şeytan’dan sonra en iyi filmi Böcek’i gerçekleştirmiş. Böcek, saf deliliğe doğru ağır ağır ilerleyen geçişi yetkinlikle irdeliyor. Film süresince karakterlerin akıl sağlığını sorguluyoruz. Friedkin bizi tam anlamıyla gerçeğin bir tür düşselliğine götürüyor. Korsanların son savaşı ALPER TURGUT Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu’nda (Pirates Of The Caribbean: At Worlds End), serüven, aşk, romantizm, eğlence, komedi, heyecan… Ne ararsanız var. Fantastik kahraman ve antikahramanlarıyla, iki dünya arasında tur atan yelkenlileriyle, vahşetin kol gezdiği adalarıyla, tropik okyanusların fırtınalarına göğüs geren hayalet tayfalarıyla bu film sizleri delidolu bir maceraya davet ediyor. Ve zulasında korsan bandı, kanca el, tahta bacak, bandana, dövmeler, tokalı ayakkabılar, kurukafalı bayraklar… Hareketlerine hâkim olamayan, başı da beladan kurtulmayan ve daha şimdiden kendi tarzını yaratan kaptanımız Jack Sparrow, maceranın üçüncü bölümünde (sanırım bu seri asla bitmeyecek) yine döktürüyor. Çünkü o, daima özgür, savruk, ahlaksız, güvenilmez, espritüel, fenomen, cinsiyetsiz ve karizmatik… Tüm dünyada hasılat rekorları kıran, her bölümü özlemle beklenen Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu, dün gösterime girdi. olan Lord Culter Beckett’in (Tom Hollander) elindedir. Aşk acısıyla ne yaptığını şaşıran ve yanlış tarafı tutan Amiral James Norrington (Jack Davenport) ise en büyük yardımcısıdır. Okyanuslar, kana doymamaktadır. Korsanlara yakın olduklarından şüphelenilen 7’den 70’e tüm mazlumlar, darağacını boylamaktadır. Ahtapottan bozma dev deniz canavarı Kraken ne oldu derseniz çoktan rahmetli olmuş ve balina misali karaya vurmuştur. Büyücü Tia Dalma’nın (Naomie Haris), ölüler diyarından çağırdığı Kaptan Barbossa (Geoffrey Rush), en büyük düşmanı sevimli ve dönek Kaptan Jack Sparrow’u kurtarmak için çalışmalarına başlar. Vali kızı Elizabeth Swann (Keira Knightley) ve onun nişanlısı, baba kontenjanından acemi korsan Will Turner (Orlando Bloom), maymunlu korsan Barbossa ile ittifak yapmak zorunda kalırlar. Will, Davy Jones’in mürettebatından olan ve artık kabuk bağlayan Bill Turner’ı da (Stellan Skarsgard) kurtarmayı planlamaktadır. Elizabeth’in babası Vali Wetherby Swann (Jonathan Pryce), Lord Beckett’in adamlarınca öldürülür. Ekibimizin ilk hedefi, Singapur’da bulunan sihirli haritayı ele geçirmektir. Ancak işler umdukları gibi gitmez. Haritanın sahibi, kısmen çatlak, çokça acımasız korsan kaptan Sao Feng (Chow YunFat) ile karşılaşırlar. Öte yandan Sparrow, yelkenli gemilerin en hızlısı Siyah İnci ile birlikte öteki dünyada tek başına kalmış, lanet onu kişilik bölünmesine mahkum etmiştir. Ama şans her zaman onunla beraberdir. Yaşamak için çırpınan korsanlarla, Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nin askerleri arasındaki savaş kaçınılmazdır. Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen dokuz korsan şefi, büyük toplantı için Batıklar Koyu’nda toplanacaktır. Liderleri ise Korsan Yasası’nın koruyucusu Jack Sparrow’un babası, efsanevi denizci Teague Sparrow’dur… İnsan bedenine hapsedilen Kalipso için ise özgürlüğüne kavuşma şansı doğmuştur. MAYMUNLU KORSAN... Meksikalı, Halka ve Fırtınalı Hayatlar ile tanıdığımız ünlü yönetmen Gore Verbinski, üçlemeyi hakkını vererek tamamlamış oldu. Filmin senaryosu, Shrek ve Aladdin’in senaristleri Ted Elliott ile Terry Rossio tarafından kaleme alındı. Yaklaşık 3 saat süren Dünyanın Sonu’nun yapımcılığını ise diğer iki filmi de üstlenen Jerry Bruckheimer gerçekleştirdi. Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu’nun oyuncu kadrosu ise birbirinden meşhur isimlerden oluşuyor. Filmin hemen hemen her şeyi, yakışıklı Kızılderili Johnny Depp… Kurt aktörler Geoffrey Rush, Stellan Skarsgard, Bill Nighy, Jonathan Pryce… Genç Hollywood yıldızları Orlando Bloom, Keira Knightley… Uzak Doğu’nun Kaplan ve Ejderhası Chow YunFat… Rolling Stones grubunun efsanevi ritim gitaristi, Rock’ın babalarından Keith Richards (Jack Sparrow’un dolayısıyla Johnny Depp’in ilham kaynağı olur kendileri)… Ve hepsi birbirinden yetenekli Naomie Haris, Tom Hollander, Jack Davenport, Lee Arenberg, MacKenzie Crook, Kevin McNally, Vanessa Branch ve Reggie Lee… Güneş Batmayan İmparatorluğun güdümündeki Doğu Hindistan Ticaret Şirketi, tüm denizlerin hâkimiyetini ele geçirmek ve korsanları tarihten silmek için adeta ant içmiştir. Deniz tanrıçası Kalipso’nun laneti yüzünden tuzlu su yaratığına dönüşen kaptan Davy Jones ise (Bill Nighy), hayalet gemisi Uçan Hollandalı ile terör estirmektedir. Çünkü Davy Jones’in hala atan kalbinin bulunduğu sandık, kuşkusuz en kötü adam EZİCİ ATMOSFER Sinemaya ara verdiği dönemde operalar sahneleyen, gerçekleşmeyen Karın Deşen Jack’in Güncesi tasarısıyla uğraşan Friedkin için Böcek, yüksek bütçeli Hollywood yapımları dışında bir varoluş demek. Operayı ilk sıraya koyan, onu yoran sinemadan bir kaçış, bir meydan okuma olarak tanımlayan yönetmen, Böcek’i ilk kez New York’ta sahnede izleyince sarsılmış. “Oyun paranoya temasını ele