22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 23/5/07 16:05 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 26 MAYIS 2007 CUMARTESİ rih Ta Fetih sonrası İstanbul u 29 Mayıs, İstanbul’un fethinin 554. yıldönümü. Dünya tarih yazınında en çok irdelenmiş konulardan biri olan İstanbul’un fethi, hem OrtodoksHıristiyan dünyasında hem de bizde öznel ve tek yanlı anmalara konu oluyor. OrtodoksHıristiyan egemen yazın konuyu bir felaket ve matem olarak anarken, bizdeki egemen yazın da bir övünç ve kutlama aracına döndürmektedir. Oysa tarih yazımı, dünü birebir olumlayan veya olumsuzlayan yaklaşımlardan kendini ayırmak zorunda. Aksine ERDOĞAN tarih, kendisiyle aramıza mesafe koyup evrenselci bir AYDIN soğukkanlılıkla irdelenmek ve hak ihlallerine karşı olumlu bir dünya yaratmak eksenli yazılmak zorunda. Oysa böylesi pozitif bir yaklaşım yerine, tarihi, mevcut ayrımcı ve eşitsizlikçi durumu meşrulaştırmak üzere yazanların neden olduğu önemli kimlik sorunları yaşıyoruz. Tarihi işlerine gelen noktalarda abartıp bir dizi kurgu ve hurafe ile süsleyenler, işlerine gelmeyen noktalarında da unutturmaya çalışıyorlar. Bu ise sağlıklı ve bütünsel bir tarih bilinci edinmemizi ve tarihten ders çıkarmamızı engellemektedir. B edemeyecektir’ diyorlardı cevabını vermiş” (İ. H. Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s.78). Bu ‘haberi verenin’ Çandarlı Halil Paşa olduğu rivayeti, söz konusu bu tasfiyenin mazereti olacaktır. Osmanlıcı tarihçilerin çoğu da bu mizansene pek fazla itibar etmezler gerçi, ancak İmparatora da söz söyletmezler. Kanuni’nin Şeyhülislamı ve resmi tarihçisi İbni Kemal, belki de durumu biraz da hafifletmek için olsa gerek, “İstanbul’un fetholunduğunu müjdelemek için her memlekete birer elçi gönderiliyordu. Bu arada öbür dünyaya peygamberimize ve sahabelere de elçi göndermek lazım geldi. Bu vazife de Halil Paşa’ya düştü” ifadesini kullanacaktır. Böylece kudretli vezir, işbirlikçilik mazeretiyle tutuklatılıp hal’ledilmek üzere zindana attırılır. Fatih’in esasen başından beri yapmak istediği, ancak saltanat makamında henüz yeterince güçlü olmadığı için geciktirdiği bir işti bu. Oysa şimdi iktidarının en güçlü olduğu, buna karşılık iktidarın ikinci adamı olan Halil Paşa’nın, başından beri fethe karşı çıktığı için en çok iktidarsızlaştığı andır. e DEVŞİRME BÜROKRASİNİN MUTLAK İKTİDARI Bu çerçevede Halil Paşa’nın “120 bin dukaya baliğ hazinesi ve mal mülk nesi varsa hepsini müsadere” edilecek, aile efradının yas tutmasını tehditle engellenecektir. Zağanos Paşa aracılığıyla halk içinde onun, yukarıda sözü geçen mizansen çerçevesinde “Bizans ajanı” ve “hain” olduğu şayiaları yayılacak ve koşulların olgunlaştığı düşünülünce de, “envaı işkence ve azap ile” (Tacü’tTevarih, c.1, s.386) öldürtülecektir. İşin gerçek nedeni ise Fatih’in, fetih üzerinden elde ettiği güçle iktidarın bu güçlü ortağını ve onun şahsında feodal güç odaklarını tasfiye etmektir. Bu tasfiye aynı zamanda merkezi bir despotizmin ve imparatorluğun kurumsallaştırılması adımıdır. Özetle güçler arası ciddi bir iktidar kavgasının bu şekilde sonuçlandırılmasıdır söz konusu olan. Böylece Fatih’i iktidara taşıyan ve İstanbul’un fethine yönlendiren devşirme bürokrasi, Osmanlı devletinin kuruluşundan beri iktidarın ikinci ortağı olan TürkMüslüman feodalleri tasfiye etmiş olur. Bundan sonra yönetim bürokrasisi sadece devşirmelerden olacaktır. Feodallerin toprak ve parasal birikimleri tasfiye edilerek iktidar her boyutuyla merkezileştirilecektir. Devşirme hizibin başı olan Zağanos Paşa, önce Çandarlı’nın yerine Veziri Azam olarak atanacak, ancak bu süreçteki başrolü nedeniyle ciddi tepkileri üzerine çektiğinden kısa zaman sonra o da tasfiye edilecektir. Ne ki iktidarın devşirme eksenli olarak kurumlaştırılması artık değişmeyecektir. Halil Paşa aileden gelen ve Osmanlı’nın kuruluş yıllarından beri iktidar ortağı olan bir aile geleneğin son muktedir veziri olarak tarihe karışacaktır. Müslümanlık ve Türklük anlamında nesep olarak, (ikinci padişah Orhan’dan itibaren tüm Osmanoğullarının anaları din değiştirmiş veya değiştirmemiş Hıristiyan kadınları olan Osmanlı sülalesine oranla) ‘bozulmamış’ bir aile geleneğinin son temsilcisidir. Osmanlı’nın biçimlenmesine, feodal aristokrat kimliği ve aile geleneğiyle katkı vermiştir. Osmanlı’yla harmanlanmış ve onu biçimlendirmiş bir isimdir tasfiye edilen. Bu gelişme diğer benzeri çok yaygın uygulamalardan ayrımla Osmanlı düzeninde yeni bir başlangıcı temsil ediyordu. O zamana kadar devşirmelerle TürkMüslüman aristokrasi arasındaki güç dengesince belirlenen iktidar yapısı, bundan böyle devşirme aristokrasinin (kapıkulunun) Osmanlı’da tek belirleyici olmasıyla yer değiştirecektir. Nitekim Çandarlı’nın fiziki tasfiyesiyle birlikte, feodallerin iktidarı paylaşması dönemi, 1808’e (Seneti İttifak’a) kadar geri gelmemek üzere tarihe karışacak, devletin tepesi tamamen kozmopolit bir karaktere bürünecektir. II. Beyazıt padişah olduğunda, Çandarlı ailesinin onurunu ve elkonulan servetini iade edecektir gerçi; ancak devşirmeler, yeni Osmanlı düzeninin asli unsuru olarak kalmaya devam edecektir. ç FATİH’İN İSTANBUL’U FETHETTİĞİ YAŞTA OLMAK Türkiye’de 1953’te başlatılan fetih kutlamalarıyla İstanbul’un fethi, Soğuk Savaş’ın gereksinimleri çerçevesinde komünizme karşı milliyetçi tahkimat yapmanın tarihsel bir aracına döndürülmüştür. Konuya ilişkin yazan tarihçilerin çoğunluğu da, ne yazık ki bu egemen anlayışa uygun bir yazım geliştirmişlerdir. Tarihi ‘kâfirler’ ve Müslümanlar, Rumlar ve Türkler arasında mücadelenin arka planına indirgeyen “Türkİslamcı” bir tarih kurgusuyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, ‘kafirlere’ ait toprakların ele geçirilmesini ‘hak’ gören bir yaklaşım ve bunu popülerleştiren bir kutlama geleneği geliştirilmiştir. Bu yolla ‘gaza’ geleneği bir övünç nedeni kılınarak, buradan dinsel ve milli bir ‘üstünlük’ bilinci sağlanmaya çalışılmıştır. Tarihi çarpıtması bir yana, halklar arası kültürel düşmanlık tohumları eken bu tarih yazımının amacı, gerçeklere ve kendi hak ve özgürlüklerine yabancılaştırılarak maniple edilebilen bir toplum yaratmaktır. Demokratik, laik, hak eksenli ve barışçıl bir tarih bilincine olan gereksinimimize karşın bu yaklaşım, çağdışı değerlerin toplumda yaygınlaşmasını getirmiştir. Arif Nihat Asya’nın: “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek. Kerpetenlerle Sürun dişleri sökülecek. Yürü hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın. Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın Yürü arslanım! Fetih hazırlığı başlasın! Yürü hâlâ ne diye kendinle savaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diye seslenen Fetih Marşı, bu tarih bilincinin şiirsel yansımalarından biri olacaktır. Böylesi bir yazınla şekillendirilen bir gençliğin, enerjisini bilime, aydınlanmaya, barışa ve adalete yönlendirmeyeceği, aksine ortaçağ egemen zihniyetinde donup kalacağı açık. Oysa tarih yazımının, ‘ötekine’ karşı yayılmacı bir ruh hali yaratma eğilimlerinden arındırılması, nesnel olma özeni göstermesi ve toplumu çağın sorunlarını çözmeye yöneltmesi gerekmektedir. Fatih İstanbul’a girerken... Fatih Sultan Mehmet ve Papaz Gennadios... eaydin?cumhuriyet.com.tr KOZMOPOLİT İMPARATOR Özellikle anımsanmalı ki, Fatih’i ve Fetih’in tarihini, Hıristiyan ‘ötekilere’ karşı mücadele temelinde yazmak, nesnellikten uzak bir yaklaşım olacağı gibi bizi çağdaş değerleri hazmetmekten uzaklaştıracaktır. Tıpkı Batı’nın tarihini İslam karşıtlığı ekseninde yazmaya çalışan neomuhafazakarların, nesnellikten uzak ve dünyamızı sorunlara boğan bir işlev görmeleri gibi. Elimizdeki verilerin de gösterdiği gibi Fatih, cihat zihniyetinden köklü bir ayrımla İstanbul’u, siyasal ve stratejik gereksinimlerle ele geçirmiştir. Bunun sonucudur ki şehri, kozmopolit imparatorluğunun tüm renklerini içeren, kozmopolit bir kent olarak şekillendirmiştir. Nitekim fethin hemen ertesinde Bizanslı Başvezir Natoras’a, şehreminlik (şehrin idaresini) teklif edecek, Natoras’tan isimlerini saptadığı Bizans soylularını, fidyelerini ödeyerek kölelikten kurtaracak ve tabii bu asilleri, TürkmenMüslüman halka kapalı olan kapıkulu sisteminin içine alacaktır. Yine şeriat hukuku gereği kendi payına düşen (1/5) esirleri kölelikten azat edip Fener bölgesi evlerini de onlara verecek, yeni İstanbul’un ilk Rum semtini oluşturacaktı. Daha önemlisi, “Hıristiyanlara ve patriklerine karşı, benden önce imparatorlarınızın gösterdiği korumayı göstereceğime güvenebilirsiniz” diyerek, Papaz Gennadios’u Patrik yapacaktı. Özetle Fatih, mümkün olabildiğince, “değişen şeyin yalnızca imparatorluk olduğunu, bunun dışında kendisine tâbi olacak Hıristiyanlara her şeyin eskisi gibi devam edebileceğini” gösteren bir politika izlemiştir. (Selahattin Tansel, Fatih Sultan Mehmet’in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri) Bununla kalmayıp şehre Ermeni nüfus yerleştirecek, Bursa metropoliti Hovakim’i de Ermeni Patriği atayarak onların da Osmanlı başkentinde kurumlaşmasını sağlayacaktır. Benzeri uygulamayı Yahudiler nezdinde de yineleyecek olan Fatih’in bu din politikasının şeriatçı ulemada ciddi bir hoşnutsuzluk yarattığı açıktır. Öyle ki ulemanın, “Şevketi Muhammediye’nin kuvvet ve kudreti bu derece yükselmişken, Hıristiyanları, kılıç ile İslam’ı kabul etmeleri arasında bırakmaya ne mani var? Hele yıkılan devletin ileri gelenlerini serbest bırakmak, mülk içinde bir fesat fırkasının bekasına cevaz vermek değil midir?” yollu ta’rizlere kalktıklarında, “Dini Mübini, Hazreti Allah’tan ziyade himaye iddiasında bulunmak ne büyük haddini bilmezliktir” diye susturacaktır. (Namık Kemal, Evrakı Perişan, s.127) FEODALLERİN SONU Dikkat edilirse, Türkİslamcılığa temel tarihsel malzeme yapılmaya çalışılan Fatih, gerçekte oldukça ‘laik’ ve kozmopolit bir tutum sergileyecektir. Bu politikasıyla O, çok dinli imparatorluğuna çok dinli bir merkez oluşturarak; 1 Rum tebaasının gönlünü kazanmak ve bu yoldan onları denetlemek, 2 Onları Katolik dünyasının etkisinden kurtarıp onlara karşı kullanmak 3 Başkentinde şeriatçı güçlere karşı bir denge gücü sağlamak gibi dünyevi hedefler amaçlamıştır.(Bkz. E. Aydın, Fatih ve Fetih, s.282) Onun İstanbul’un fethi üzerinden gerçekleştirdiği bir diğer uygulama da, devlet içi güç dengelerini imparatorluk gereksinimleri çerçevesinde yeniden düzenlemektir. Fethin prestiji ile mutlak bir iktidar gücü elde eden Fatih, bu güçle, Müslüman ve Türkmen geleneğinden gelen Veziri Azam Çandarlı Halil Paşa’yı tutuklatıp öldürtecek ve iktidar kurumlarında sadece devşirme sınıfının kalmasını sağlayacaktır. İstanbul’un fethinin hemen sonrasında herkesi şok eden bir gelişme olan Çandarlı’nın hal’li, gerçekte bir güç ilişkileri düzenlemesi ve devletin imparatorlaşmanın gereksinimleri çerçevesinde reorganizasyonudur. İmparatorluk makamı karşısında hiçbir ekonomiksiyasal güç bırakmamayı amaçlayan bu tasfiye, gerçekte Çandarlı’nın şahsında feodal birikimlerin tasfiyesidir. Rivayete göre Fatih, sağ ele geçen Grandük Natoras’ı sorgularken niye bu kadar çok direnip “Şu felakete sebep oldunuz” diye sorar. Natoras ona, “Senin adamlarından bazıları sözle ve mektup ile İmparator’a haber göndererek, ‘Korkma, Padişah size tahakküm S ergi 99 Günlük Ergin İnan, ‘99 Günlük’ adlı sergisinde, siyah beyaz çini mürekkeple el yapımı kağıt üzerine çizilmiş günlük resimlerini sergiliyor. Sergide 99 desen yer alıyor. Ayrıca bu projenin, 99 nüsha olarak yapılmış imzalı ve numaralı kitabı da hazırlandı. Yapıtlarda ‘Kafka Günlükleri’nden yapılan alıntılar büyük insan yüzleri üzerinde grotesk anlatımlarla sunuluyor. Ayrıca sergide yer alan iki ‘Kümbet’ üç boyutlu iki ayrı parçadan oluşuyor.Yapıtların biri İstanbul’da gerçekleştirilmiş, diğeri ise Berlin’de tasarlanarak yapılmış. Ergin İnan’ın İstanbulBerlin arasında geçirdiği yaşam süreçlerinde tasarımlayıp gerçekleştirdiği ve her iki dünyanın insanları soyut olarak içlerinde barındırmakta olan bu kümbetler, yaşanmışlığın, ayrılılığın ve yeniden birleşmeye olan özlemin ifadesi olarak kurgulanmış ve biçimlendirilmiş. EKAV Sanat Galeris’ndeki sergi 10 Haziran’a dek görülebilir. (Tel: 0 212 336 10 46) Quintette S ahne Arıza tozu Arıza, iki kişilik bir yatakta ikili ilişkiler üzerine ironik bir deneme yapıyor. Çağdaş tiyatro penceresinden yaşanan ikili ilişkilere mizahi bir yaklaşımla bakan oyun, danslar ve müziklerle destekleniyor. Yatağa küçükmüş bir dünya olarak ele alan oyunu Emre Koyuncuoğlu yönetiyor ve Esra Bezen Bilgin, Betül Çobanoğlu, Erdem Akakçe, Su Güneş Mıhladız, İstemihan Tuna, Sevi Algan, Suna Selen, Nuri Karadeniz, Taner Mengüç, Yıldız Polad, Nilgün Gediklioğlu rol alıyor. Arıza, bugün Garajistanbul’da sahneleniyor. (Tel: 0 212 244 44 99) Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliği, Türkiye’de benzeri görülmemiş bir kültürel etkinliğe evsahipliği yapıyor. Ankara Fransız Kültür Merkezi tarafından düzenlenecek ve Fransa Büyükelçiliği bahçelerinde ziyaret edilebilecek sergi, çağdaş sanata farklı yaklaşımları bir araya getiriyor. Fransa’da olduğu kadar uluslararası sanat dünyasında da tanınmış sanatçılardan Daniel Buren, JeanMichel Othoniel, Alain Séchas, Marc Couturier ve JeanPierre Raynaud, en yeni yapıtları hatt yalnızca bu sergiye özel çalışmalarıyla sergi 1 Temmuz’a dek mekanının kimliğine el koyacaklar. (Tel: 0 312 455 45 45) Yalnızlıklar Tiyatro Oyunevi, ‘Yalnızlıklar’la sezona veda ediyor. Tiyatro Oyunevi ve Theater Rast’ın ortak çalışması olan Mahir Günşiray’ın oynadığı Yalnızlıklar, Hollanda’nın Rotterdam, Zaandam ve Amstredam kentlerinde ilk gösterimlerini gerçekleştirdi. Oyun, Hasan Ali Toptaş’ın şiirsel metninden yola çıkılarak sahneye uyarlanan, yalnızlık temasının çok farklı yönleriyle ele alındığı, sözün ve müziğin buluştuğu teatral bir ifadesi. Mahir Günşiray, yalnızlık çeşitlemeleri ile hikaye anlatıcılığının sıcaklığını, yazar Hasan Ali Toptaş’ın can alıcı kelimeleri ile sahneye taşıyor. Yalnızlıklar, 1 Haziran tarihinde Oyun Atölyesi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 216 345 39 39 Aşk Delisi Akbank Yeni Kuşak tiyatrosu sezonun oyunu Aşk Delisi’ni son kez sahneye koyuyor. Oyun, lise yıllarında başlayan bir aşkın zamanla nasıl imkansızlaştığını anlatıyor. Sam Shepherd’ın eserinden sahneye uyarlanan oyun, Mehmet Ergen tarafından yönetiliyor. Aynı mekanda , ayrı zaman ve boyutlardaki karakterlerin yer aldığı bu öyküde, oyun bouyunca karakterler ve birbirleri arasındaki ilişkinin boyutları irdeleniyor. Serhat Tutumluer, Esra Bezen Bilgin, Serkan Keskin ve Melih Düzenli’nin rol aldığı oyun, 29 Mayıs tarihinde sahneleniyor. (Tel: 0 212 252 35 00) Çukurova bayramlığını giyerken Yapı Kredi Kültür Sanat, Lütfi Özgünaydın’ın, Yaşar Kemal’in eserlerindeki betimlemelerden esinlenerek çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergide, Yaşar Kemal’in portrelerinin yanı sıra eserlerindeki Çukurova betimlemelerinin de fotoğrafları var. Serginin metinleri de bir kitapta toplanmış. Sergi, Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda 30 Haziran’a dek görülebilecek. (Tel: 0 212 252 47 00) Semaver ve Kumpanya Semaver Kumpanya, son sahneye koyduğu oyun olan Semaver ve Kumpanya’yı son kez sahneleniyor. Oyun, 1940’lı yılların son demlerinde geçiyor. Her şeye rağmen tiyatro diyen bir kumpanyanın öyküsünü anlatıyor. Sait Faik Abasıyanık’ın topluluğa ismini de veren Semaver ve Kumpanya öykülerinin bir arada uyarlanmasıyla oluşturulan oyun, Işıl Kasapoğlu tarafından yönetiliyor. Asil Büyüközçelik, Aylin Çalap, Burcu Doğan, Melis Şeşen, Mete Horozoğlu, Nadir Sarıbacak rol aldıpı Semaver ve Kumpanya, bugün ve yarın sahneleniyor. (Tel: 0 212 585 59 35) Ali Teoman Germaner Çağdaş sanatın önemli sanatçılarından Ali Teoman Germaner’in eserleri, 23 Haziran’a dek İş Sanat Kibele Galerisi’nde görülebilir. Gerek desenlerinde gerekse heykellerinde seriler halinde çalışan Aloş’un 19571964 arasında gerçekleştirdiği demir konstrüksiyonları, 1970 sonrasının Zümrüdüanka’ları, 1980’lerden beri sürdürdüğü yılan serileri, ahşap yontuları ve Aloşname desenlerinin uzantısı olan bronz işleri serginin başlıca yapıtlarını oluşturuyor. (Tel: 0 212 316 15 80)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle