22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 9/5/07 16:13 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 12 MAYIS 2007 CUMARTESİ rih Ta Çanakkale ve Enver Paşa anakkale savaşlarını bütünlüğünde kavramak için bu süreçteki üst kumandaya dair de bazı bilgilere sahip olmak gerek. Bu noktada üzerinde durulması gereken şahsiyetlerden biri kuşkusuz başkomutan (vekili) Enver Paşa, diğeri ise doğrudan doğruya bu cephenin (5. Ordu) komutanı Liman Von Sanders’tir. ??? Çanakkale’ye yönelik saldırının öngününde Enver, Sarıkamış faciasından geri dönmüş bulunmaktadır. Doğaldır ki bir başka ortamda ERDOĞAN yargılanması, en hafifinden konumundan geri çekilmesi AYDIN gerekirken o, yetki ve otoritesi sorgulanamaz bir başkomutan olarak görevini sürdürmektedir. Kış ortasında hazırlıksız bir orduyu ölüme sürdüğü ve bunun sonucu olarak tam bir felakete yol açtığı bilgisi her yerde konuşulmaktadır; ama bu bilgileri resmileştirecek, dolayısıyla onu sorgulayarak yaşanan facianın hesabını soracak kurumsal bir güç ve işlerlik yoktu. Mustafa Kemal, aktif görev almak üzere Sofya’dan gelmesinin akabinde Enver’in yanına çıktığında durumu kendi ağzından öğrenmeyi dener: Biraz yoruldun Yok o kadar değil Ne oldu? Çarpıştık, o kadar Şimdi durum nedir? Çok iyidir Başka bir şey konuşmayı olanaksızlaştıran bu yanıt üzerine M. Kemal, “pekiyi, o halde daha fazla rahatsız etmeyeyim” diyerek, atandığı 19. Tümeni bulmak üzere Enver’in yanından ayrılacaktır. 90 bin gencimizin telef edilmesi ve stratejik inisiyatif kaybının belirginleştiği bu ortamda, “çok iyi” olan hiçbir şey olmadığı açıktır; ne ki Enver Sarıkamış faciasından sonra Kurmaybaşkanı Bronsart Paşa ile kaldığı yerden işine devam etmektedir. Tabii bu gerçekten de çok garip olan durumu anlayabilmek için, Sarıkamış seferinin asıl misyonunu hatırlamak gerek: Bu misyon, Marne’de tıkanan, Polonya’ya karşı başlattığı saldırıda başarıya gereksinimi olan Alman emperyalizminin sırtındaki yükü hafifletmek, Rus güçlerini bölüp bir kısmını Kafkasya’da oyalamak, yani Alman askerlerinin daha az zayiatla ilerleyebilmelerini sağlamak için Osmanlı askerlerini ölüme sürmekti. İşin bu gizlenen gerçekliğini kavradığımızda, kabul etmek zorundayız ki Sarıkamış seferi bu meş’um ‘görevini’ başarıyla yerine getirmiştir. Bu bağlamda Kafkas Marşı eşliğinde, Turan hayalleriyle Sarıkamış dağlarına sürülen Anadolu çocukları, farkında olmadıkları bir ‘kutsal’ görevi yerine getirmiş oluyorlardı. Bu anlamıyla durum gerçekten de ‘çok iyi’dir! Enver’i, bu faciaya rağmen böylesi sorgulanamaz kılan şey, Osmanlının içine sokulduğu mutlak bağımlılık ortamında Almanların en güvenilir adamı olmasıydı. Esasen 33 yaşında, ardında hiçbir parlak zafer olmayan, bir alaya bile komutanlık yapmamış bir askerin İmparatorluğun en tepesinde, başkomutan (vekili) olarak durmasının, sürece bütünüyle egemen Almanlara işbirlikçilikten başka da bir izahı yoktu. Bu bağlamda Sarıkamış’ta ölenler öldükleriyle kalacak, Enver sorgulanamasın diye, yaşananlar ağır bir sansürle gizlenecekti. e ç Ç Enver’in Çanakkale’ye katkısı: Kanlısırt Kendisinden yana tüm mazeret üretme çabalarına rağmen, Enver’in Çanakkale’ye müdahil olduğu noktada karşılaşacağımız şey, Çanakkale savaşlarındaki en büyük felaket olan Kanlısırt olacaktır. Nitekim “... temelde Von Sanders’in muharebe alanındaki komuta ve strateji sorumluluğuna karışmamayı tercih etmiştir” şeklindeki mazeret ifadelerine rağmen belirtilmektedir ki; “Enver Paşa çeşitli tarihlerde cepheye gelip durumu bizzat görmüş, zaman zaman bazı emir ve talimatlar da vermiş, hatta özellikle düşmanın denize dökülmesi yolunda özellikle başlangıçta ısrarlı ve insan maliyeti çok yüksek taleplerde bulunmuş(tur).” (Bkz., S. Atacanlı, Çanakkale’nin Komutanları, s.129) Felaketle sonuçlanacak olan 19 Mayıs saldırısı, gerçekte “stratejik olarak büyük bir inceliği olmayan bir planın” yansımasıydı; “üstün bir kuvvetle Arıburnu’na yüklenerek Anzakları yoketmek, ya da olduğu gibi denize dökmek amacı güdüyordu. Anzaklar Helles Burnunu güçlendirmek için Arıburnu’ndan asker çekmiş olduklarından, Türkler düşmandan sayıca bire üç üstündüler. Ama şimdi Anzakların üstünde ve ancak birkaç metre ötelerinde oldukları için, toplara açık hedef oluyorlardı. Düşmanın önceden hazırladığı siperlere saldırmak zorundaydılar. Sonuç adeta bir katliam olacaktı.” (Lord Kinross, Atatürk, s.107) Mevzilerindeki sağlamlığı anlayamayarak, Anzakların güç azaltmalarını saldırı avantajı olarak okuyan, “Enver Paşa, düşmanın Arıburnu cephesinden bir an önce sökülüp atılmasını ısrarlı bir şekilde istemeye başlamıştı” (M. AlbayrakT. Yılmazer, Çanakkale Muharebeleri, s.86) Gerçi bu isteğin, “Genel Karargâha gerçekçi olmayan raporlar” gönderilmesinden kaynaklandığı söylenerek Enver’in sorumluluğu yine küçültülmeye çalışılmaktadır; ama böylesi raporların yanında karşıt raporların sayısı da az değildir. Nitekim 5. Ordu Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç)ın, raporunda; “hem Arıburnu hem de Seddülbahir’de ağır kayıplarla sonuçlanan hücumlara artık son verilmesi isteniyor, şehit ve yaralı sayısının 15 bini aştığı, bu durumun karşı tarafın da işine geldiği vurgulanıyordu.” Dahası Kuzey Gurubu Komutanı Esat Paşa da, 19 Mayıs saldırısından 5 gün önceki raporunda; “topçu atışlarımızın yetersizliği ve düşman tahkimatının çok güçlü olduğunu belirtmiş, (üstelik) hedefi Kocaçimentepe’yi almak olan düşmanın bizzat kendisinin taarruz etmek zorunda olduğunu” belirtilerek taarruz fikrine karşı çıkılmıştır. (Age., s.86) Ne yazık ki tüm bu önleme çabalarına kulak asmayan Enver, Sanders’in yapması halinde ‘normal’ karşılanabilecek bir işten, yani Osmanlı askerini gözü kara bir şekilde harcamaktan kaçınmayacaktı. Saldırı konusunda Sanders’le anlaşır ve 2. Tümeni, boğazlanmaya gönderilen koyunlar misali İstanbul’dan Çanakkale’ye gönderir. Bu arada bir dizi de bağışlanamaz hata yapılır. Örneğin askerlerin bölgeye yığılması İngiliz keşif uçaklarının görüş alanı içinde gerçekleşir ve buna rağmen saldırıdan vazgeçilmez. Karşı tarafın bu bilgilenmesi yetmezmiş gibi, saldırıya da bando ve marşlarla başlanır. Asıl saldırı gücü olan 2. Tümen subayları ön keşif olanağı bile bulamamış ve kendilerine yeterli topçu desteği de sunulmamıştır. Bunlara ek olarak Osmanlı mevzileri ve hatta ihtiyatları bile İngiliz donanmasının atışlarına açık bulunmaktadır. İşte bu koşullarda 19 Mayıs gecesi 03.30’da, 13 bin Anzaka karşı 42 bin kişiyle başlatılan saldırı, sabahın 10’unda sona erdirilmek zorunda kaldığında, 51 subay ve 3369 er ölü olmak üzere, 10.000’in üzerinde zayiat verilecekti. İki siperin arasını, boydan boya Osmanlının ölü ve yaralıları kaplamıştı. Görüntüye eklenen iniltilerle durum “dehşet verici” idi. İstanbul’dan getirilip dinlenmeden savaşa sokulan 2. Tümen neredeyse ortadan kalkmıştı. Bu facia karşısında Anzakların kaybı ise, sadece 168 ölü, 468 yaralıdan ibaretti. Cezalandırılmayan sorumsuzluk, çıkarılmayan ders insan öğütmeye devam ediyordu. eaydin?cumhuriyet.com.tr GÖRÜŞ FARKLILIĞI Sarıkamış faciasına ek olarak Cemal Paşa’nın, yine aynı misyonla giriştiği Kanal Seferinin de yenilgiyle sonuçlanması sonrasında Müttefiklerin, bu Almandan çok Almancı, üstelik kendilerini ciddi şekilde meşgul eden gücü devre dışı bırakmak üzere Çanakkale’ye saldırıları kaçınılmazlaşacaktı. Bu bağlamda Mısır’da ve Ege denizinde Çanakkale’ye yönelik güç yığınağına başlanacaktı. Bu güç yığınağına ilişkin alınan istihbaratlar üzerine Alman ve Osmanlı Genelkurmayı da Çanakkale’nin tahkimi sorununa eğilecektir. Von Sanders bu kapsamda Çanakkale ile İzmir arasındaki savunma düzenini kontrole yollanacak, 20 Şubat’tan itibaren Çanakkale’de yoğun bir istihkam çalışmasına başlanacaktır. Ancak Çanakkale ve İstanbul korunmasının yeniden yapılandırılması noktasında Enver ile Sanders arasında ciddi bir görüş farklılığı çıkacaktır. “Enver’in emirlerine göre I. Ordu kuzey kıyısını ve Boğazların batısını koruyacak, 2. Ordu ise güney kıyısını ve Boğazların doğusunu savunacaktı”. Sanders’e göre ise bu, “düşünülebilecek en zayıf savunma düzeni” olduğundan “sert bir şekilde” eleştirilecekti. Bu haliyle “Plan, boğazları tam ortalarından ayırıyor ve komuta birliği prensibini ihlal ediyordu.” Onun görüşüne göre yapılması gereken, bu planın tam tersine, bir ordunun, İngilizFransız çıkarmasına karşı Çanakkale’de diğerinin ise Rus saldırısına karşı İstanbul’da mevzilendirilmesiydi. (Bkz. E.J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum, s.111) Ne ki Enver de, Bronsart’ın desteğiyle Sanders’in bu yaklaşımını reddedecekti. Ancak hem Sanders’in, Alman Elçisi ve bizzat İmparator Wilhem’e ulaşarak gerçekleştirdiği baskılar hem de Çanakkale’ye gerçekleşen 18 Mart saldırısı sonucunda Enver ısrarından vazgeçmek zorunda kalacak ve Çanakkale savunmasından doğrudan sorumlu olacak bir ordu kurulmasına karar verilecekti. Bu kapsamda 24 Mart’ta 5. Ordu kurulacak ve Sanders’in de I. Orduyu bırakıp onun başına geçmesi istenecekti. Burada özellikle atlanmaması gereken, oysa kimsenin sormadığı kritik soru, başkenti bırakıp, saldırı yönetmek üzere ta Sarıkamış’a kadar gidebilen bir başkomutan (vekili)nin, hemen burnunun dibinde, üstelik doğrudan başkenti korumak kaygısıyla şekillenen bir savunma savaşına neden komuta etmediğidir. ENVER PAŞA’NIN MİSYONU Gerçekte Sarıkamış’ta, sadece Osmanlı ordusu ve başkomutanın özgüveni değil, aynı zamanda bütün İtilaf Bloğunun amiri olan Alman Genelkurmayının da, Enver’in komuta gücüne olan güveni kırılmıştır. Bu nedenle Almanya’nın savaşı sürdürebilmesi açısından da kritik önem taşıdığından riske atılamayacak olan Çanakkale savunmasının yönetimi Von Sanders’e verilecektir. Enver’in yine aynı Alman çıkarları adına misyonu ise, Alman işbirlikçisi olmayan Osmanlılara karşı siyasal merkezi tutmak olacaktır. Böylece Çanakkale’nin komutası, askeri becerisine güvenilen, ama Enver’e karşı eleştirel tutumu nedeniyle merkezde sorun olmaya başladığından İstanbul’dan uzaklaştırılması gereken Von Sanders’e verilerek bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktır. Nitekim Sanders de, işin bu yanına işaret eder: “Kafkas Harbi felaketi sebebiyle yaptığım muhtelif itirazlar, bana karşı Enver’in küskünlüğüne sebep olmuş ve bu küskünlük başka suretle de arttırılmıştı. Beni İstanbul’dan uzaklaştırmak istiyordu. İşte bu yüzden 1915 Şubat ortasında Erzurum civarında harabe halindeki 3. Ordunun komutanlığını üstlenmemi teklif etti. Komutanı Hafız Hakkı Paşa 12 Şubatta ani bir şekilde lekeli hummadan vefat etmişti (...) Bu teklifi kesin olarak reddettim.” (Türkiye’de Beş Sene, s.71) 3. Ordu komutanlığını reddeden Sanders, 5. ordu komutanlığını ise hemen kabul edecek ve 1. Ordu komutanlığını Von der Goltz Paşa’ya bırakıp derhal Çanakkale’ye hareket edecekti. İngilizlerin önceden düşünmedikleri kara çıkarması için 25 Nisana kadar süren hazırlıkları ise, Sanders’in Çanakkale’ye ciddi bir yığınak ve tahkimat yapmasını sağlayacaktı (yine de Yarbay Mustafa Kemal, Albay Nikolai gibi kimi Türk ve Alman alt rütbeli subayların inisiyatifleri olmasaydı, bu hazırlıklar Çanakkale’nin geçilmesini engelleyemeyebilecekti). İşte o dönemde Enver’in misyonunu değerlendirebilecek durumda olmayan Mustafa Kemal, böylesi kritik bir savaşta komutanın, yurtsever duygularından kuşkulanılamayacak bir şahsiyet olması gerektiği inancıyla arayış sergileyecekti. Bundan hareketle; “Durumun kritik göründüğü bir sırada, Enver Paşaya, Alman subaylarının savunma stratejilerine güvenmemesini isteyerek, komutayı bizzat ele almak üzere bölgeye davet eden” bir mektup yazacaktı. Söz konusu mektubunda; “vatan müdafaasında kalp ve vicdanlarının bizim kadar çarpmayacağı muhakkak olan” tanımlamasıyla Alman subaylarına atıfta bulunacaktı. Tabii söz konusu talep, Enver’in misyonu çerçevesinde “dikkate alınmayacak” ve Sanders ile görüşmesinde “M. Kemal hakkında iyi şeyler söylemeyecektir” (Bkz., S. Atacanlı, Çanakkale’nin Komutanları, s.129) S ergi Figüratif Soyutlamalar Kare Sanat Galerisi’nde ‘Figüratif Soyutlamalar’ başlıklı bir sergi düzenleniyor. Sergide, Gökhan Deniz, Tuba İnal, Hakan Uzuner ve Ercan Yılmaz’ın çalışmaları bir araya geliyor. Figüratif Soyutlamalar başlığında buluşturulan bu dört ismin en belirgin ortak özelliği; doğada var olan her şeyin bir figür olduğunu kabul eden görüşten hareket etmeleri. Figüratif Soyutlamalar, 31 Mayıs tarihine kadar görülebilir. (Tel: 0 212 240 44 48) Jiri Brazda Gravürleri Karşı Sanat Çalışmaları, bol ödüllü, gravür, exlibris, kitap resimleme ve grafik ustası Jiri Brazda’nın, Alaturka Gravür Atölyesi işbirliği ile hazırlanan Jiri Brazda Gravür Sergisi’ni sanatseverlerle buluşturuyor. Brazda, özellikle kitap resimlemeleri ve grafik çalışmaları ile tanınıyor. 19862006 yılları arasında Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya, Belçika, Finlandiya, A.B.D ve İtalya’da 50’den fazla sergi açan sanatçı, aldığı çok sayıda ödülle biliniyor. Sergi 2 Haziran tarihine dek görülebilecek. (Tel: 0 212 245 15 08) S ahne tozu Eğitimden Kesitler Eminönü Halk Eğitim Merkezi Sahne Sanatları, Suna Kan, Geyvan Mc Millen ve Tilbe Saran‘ın katkılarıyla onuncu yılını doldurdu. Eminönü Halk Eğitimi Merkezi Sahne Sanatları Atölye çalışması, kurucusu Kaya İlhan’ın yönetiminde bugün 15.00’de Eminönü Halk Eğitim Merkezi Sahnesi’nde ‘Eğitimden Kesitler’ adlı gösteriyi sunacak. Eğitmenleri tarafından çok çalıştırılan ve 2007 dönemi programına hazırlanan kursiyerler ‘Gençlik Haftası’ kapsamında ‘Eğitimden Kesitler’ adlı oyunu sahneye taşıyacak. Girişin ücretsiz olduğu gösteri için yer ayırtmak gerekiyor. (Tel: 0 212 519 39 47) Müfettiş Etna – Bedendeki Kuyu Devlet Tiyatroları her sahnelendiğinde büyük tartışmalara yol açan oyunu Müfettiş’le Mayıs ayında son oyunlarını sahneye koyuyor. Oyun, Rusya’da bir kasabaya bir müfettişin kılık değiştirerek geleceği öğrenildikten sonra, yöneticilerin tavrını eleştiren sert bir güldürü. Zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken oyun, Gogol’un eseri. Yetkin Dikinciler, Bülent Emin Yarar, Zerrin Tekindor gibi oyuncuların rol aldığı Müfettiş 15, 16, 17, 18 ve 19 Mayıs tarihlerinde Taksim Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. (Tel: 0 212 249 69 44) Sihirli Flüt Bilge Alkor, edebiyat ve müzik eserlerinden öğrendiklerine ve etkilerine resim yoluyla cevap veriyor. Daha önce Bir Yaz Gecesi Rüyası, Shübert’in Kış Yolculuğu gibi eserlerden yola çıkarak sergiler açan Alkor, bu kez Mozart’ın Sihirli Flüt eserinden ilham alıyor. Sihirli Flüt resim sergisi, Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde 1 Haziran tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 212 230 19 76) Çağdaş Türk resminin Fransa’daki temsilcilerinden Utku Varlık’ın resimleri, figür, nesne ve mekan bağıntılarından yola çıkıyor. Fantastik ve gerçekçi bir üslupla kurgulanmış resimlerinin olduğu ‘Trajectoires Du Reve/Düş Yörüngesi’ isimli kişisel sergi, 2 Haziran tarihine dek Garage of Art’da görülebilir. (Tel: 0 212 351 16 04) Düş Yörüngesi Kadının bu kez kurban olmadığı bir oyun Etna. Yazarı ve yönetmeni Christine Sohn, yabancılaşma ve zorbalaşmaya karşı tek başına sesini yükseltmeye çalışan Sophie’nin öyküsünü tiyatroseverlerle buluşturuyor. Tahammül edemediği gerçeği kafasındaki kurgularla karıştırdığı bu zorlu şavaşta, adı bilge anlamına gelen Sophie, zorbalardan çok zorbalığa seyirci kalanları suçluyor. Yazar, Etna’yı “Bir suçun oluşmasını seyretmek, ona iştirak etmekten daha ağır bir suçtur” diye özetliyor. EtnaBedendeki Kuyu’da Laçin Ceyhan ve Nihat İleri rol alıyor. Oyun, bugün ve yarın Oyun Atölyesi’nde sahneleniyor. (0 216 345 39 39) Kadına şiddet sahnede ‘3. Sayfadan Kadın Hikayeleri’ adlı oyun ile kadına şiddeti farklı bir yorumla ele alan Düşevi Oyuncuları, gazetelerin üçüncü sayfasından esinlendikleri Töre, Laz Kızı, Ana, Mahur Beste, Mahkum Kadın ve Gerdek adlı altı ayrı hikayeyle seyirciyi sarsıyor. Sekiz yazar tarafından kaleme alınan oyun, kadının toplum içerisinde uğradığı şiddete dair, erkeğin duruşuna eleştiri yapıyor. Ferda Kaynar, Yekta Keçeli, Kadir Arslan, Didem Mavituna’nın rol alıyor. Cem Kenar’ın yönettiği ve yazımına katkıda bulunduğu oyun, Ferda Kaynar, Hanife Küçükler, Ergül Atmaca, Bülent Sönmez, Mustafa Can, Metin Piyale, Bülent Göksal tarafından yazılmış.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle