26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 12/12/07 16:45 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 15 ARALIK 2007 CUMARTESİ Hayata insan yetiştiren aydınlık bir yurt Bigadiç Kültür ve Eğitim Vakfı’nın Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu, 10 yıldır kırsal alandaki dar gelirli ailelerin kızlarına kol kanat geriyor. “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer” diyen Tevfik Fikret’in söyleminden yola çıkan yurtseverlerin çabasıyla 10 yıl önce hayata kazandırılan bir yaşam yuvasındayız. Eller kanayıncaya kadar alkışlanması gerekenlerin çabasıyla ayakta duran bir kız öğrenci yurdu belleğimize, dilimize dolandı bu sıralar. Sizlerle OZAN paylaşalım istedik. Paylaşmaz isek olmaz dedik. Kırsal alanda binbir türlü zorlukla ayakta duran, dar YAYMAN gelirli ailelerin kızlarının eğitim adı altında tarikatların ağına düşmesini engellemek isteyen gönüllülerin 12 yıl önce Balıkesir’in, Bigadiç İlçesi’nde başlattıkları girişim bugün olgunlaşmış durumda. Bigadiç ve çevresindeki köylerde okumak isteyen, ancak gerek maddi gerekse kültürel yoksunluktan okul yoluna ulaşamayan kız çocuklarına pusula olan, ardından kol kanat geren BİKEV’in çabalarıyla bugüne kadar çok sayıda öğrenci meslek sahibi oldu. Bir çoğu BİKEV’deki eğitim sürecinin ardından üniversiteyi kazanamasa da, geri döndüğü köyünde ailesine, yakın çevresine ışık saçtı. Kendisinden sonra gelecek kuşaklar için karanlık ön yargıları, şimdiden yıkmaya başladı. Cumhuriyet yurttaşı olmanın bilinciyle aşılanan özgüven karşılığını buldu. Yıl 1995... BİKEV Şükran Kurdakul’un öncülüğünde kuruluyor. Yıl 1996... Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanları’ndan merhum Rüştü Koray ailesinin öncülüğünde yurt binasının inşaatına başlanır. Yıl 1997... Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu, Şükran Kurdakul tarafından açılıyor. Bir anımsatma yapılım yeri gelmişken, Şükran Kurdakul’un vasiyeti gereği yayımlanan tüm eserlerinin geliri Bigadiç’teki yurda kalıyor. Ceyhun Atuf Kansu’nun, “Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/Bütün çiçeklerini getirin buraya/Öğrencilerimi getirin, getirin buraya/Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer/Bütün köy çocuklarını getirin buraya...” dizeleri eşliğinde çocuklar gelmeye başlıyor yurda. Nerelerden mi geliyorlar okumaya: “Mecidiye Köy, Baba Köy, Çayüstü, Yürücekler, Durasılar, İlyaslar, Kızılçukur, Kocabey, Işıklar, Akyar, Özgören, Çaldere, Beğendikler, Kayalıdere, Yağcıbedir, Hamidiye, Kargın, Umurlar, Davutlar, Aşağıçamlı”. Nereleri mi kazandılar bugüne kadar: “Jeoloji mühendisliği, turizm otelcilik okulu, sınıf öğretmenliği, işletme, iktisat fakülteleri, sağlık meslek yüksek okulu, tekstil bölümü, gıda teknikerliği, seracılık ve süs bitkileri bölümü”. Nasıl mı kazandılar? “Öpücüklerden insan yaratacaksın” amacını ilke edinenlerin çabalarıyla. Ülkenin harcı olan köy enstitüsü modeli esas alınarak oluşturulan kız yurdu tam da köy enstitüsü ilkesiyle hareket ediyor. Öğrenciler yaşama dair pek çok olguyu soluyarak öğreniyorlar. Sabah ilçe merkezindeki okula giden öğrenciler akşam saatlerinde de, gönüllülük esasıyla çeşitli okullardan gelen öğretmenlerin verdiği etüdlerde yer alıyorlar. Burada boş zaman diye bir kavram yok. Ders saati dışında kişisel gelişim için olmaz ise olmazlardan kitap okuma fazlasıyla yer ediniyor. Spor sahasında gönüllerince oynuyor ve aynı zamanda gelişiyorlar. Üç haftada bir köylerine, ailelerinin yanına giden çocukların neşesine diyecek yok. İmece kültürüyle yaşatılan yurt Balıkesir çevresinden çok sayıda duyarlı yurttaşın katkılarıyla ayakta duruyor. Akla gelecek her türlü gereksinim bağış yoluyla Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu’na akıyor. Çocukların aileleri de karınca, kararınca destek olmaya çalışıyor. Kimisi bulguru, fasulyeyi taşıyor diğeri nohutu maya çaldığı yoğurdu taşıyor yurda. Yurt binasına girişte Tevfik Fikret’in, “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer” cümleleri karşılıyor sizi. Bununla da kalmıyor. Sağınızda, solunuzda bilgelerin yaşama ilişkin öğütleri. “Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez” diyen Mevlana, “Dünya kötülükler yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir” vurgusuyla Albert Einstein, “Benim altı tane hizmezkarım var: Ne? Neden? Niçin? Nedere? Nasıl? Kim?” diye not düşen Rudyard Kipling koridor duvarlarına bezenmiş durumda. Kütüphane girişinde “TÜYAP” tarafından donatılmıştır yazan bir tabela asılı. İçerisinde Oğuz Atay’ın “Oyunlarda Yaşayanlar” kitabı. Johan Berger’in, “Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı” yapıtı. BİKEV Başkanı Sedat Ulus ve eşi Sema Ulus ortak vurguda bulunuyorlar: “Biz burada hayata insan yetiştiriyoruz. Salt üniversiteye hazırlık değil istem. Her biri aydınlık, ülkesini seven, yurdu için artı değer yaratabilecek nesiller kazandırmak istiyoruz yarınlara. Bu anlamda 10 yıldır verilen çabalar kök saldı ve öğrencilerimizin her biri aydın yurttaş olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar”. Vakıf Başkanı Sedat Ulus, gelinen noktada öğrencileri sanatsal disiplinlerle daha yoğun biçimde buluşturmayı hedeflediklerini vurgulayarak, “Yurt binamızın yanına bir birinden farklı sanat atölyeleri kurmak istiyoruz” diyor. BİKEV’in eğitiminden geçen ve şu an ülkenin farklı yerlerinde meslek sahibi olan kızlar hiçbir zaman yurtlarıyla iletişimlerini kesmiyorlar. Hanidir ülkenin şartları karşısında iç çeken, bir şeyler yapmalıyım diyen, olumsuzlukara olan öfkesini alanlara çıkıp haykıranlardan kim var ise bu yazıyı okuyan işte size, “ne yapmalıyım” sorusuna yanıt: BİKEV’in telefon numarası, 0 266 614 15 84 0 266 614 12 75. Adresi, Nurullah Aykut Sk. No: 6 Bigadiç/Balıkesir. Banka hesap numarası, Ziraat Bankası Bigadiç Şubesi 955 13345001 T ebessümler, tebessümler; adımlayan tebessümler dört bir yanınızda. Çevrenizde kümelenmişler, parıldayan gözleriyle karşılıyorlar. Umudun bir adı var ise tam da burası olmalı; Bigadiç’teki, Bigadiç Kültür ve Eğitim Vakfı’nın (BİKEV) Rüştü Koray Kız Öğrenci Yurdu’ndan söz ediyoruz. Otel odasına sığınan yaşamlar Okuyacağınız yazıda bildiğinizi sandığınız ama aslında hiç bilmediğiniz, göz ucuyla belki gördüğünüz ama aslında görmediğiniz, insanların yaşamlarına konuk olacaksınız. Hemen hepsi pek çok sebeple evlerinden ayrılmış, ayrılmak zorunda kalmış ve ucuz bir otel odasını evleri yapmış insanlar bunlar. Çeşitli yaşlardan, çeşitli mesleklerden ekmek parasını çıkarmak için gün boyu çalıştıktan sonra ‘ev’lerine yani otel odalarına dönen ve [email protected] yapayalnız yaşamayı artık ‘kanıksamış’ insanlar. TRT’nin deneyimli yönetmenlerinden Sevinç Yeşiltaş’ın çektiği üç bölümlük “Otel Odaları” belgeselinde sizlerle belki de ilk ve son kez konuşacaklar. Kameramanlığını Levent Ahi’nin, yönetmen yardımcılığını Alev Keten’in, kurgusunu Cantekin Cantez’ in ve müziklerini Ulaş Özdemir’in yaptığı ve ilk bölümü geçen Çarşamba yayınlanan belgeselin diğer bölümlerini 12 ve 26 Aralık Çarşamba günleri, saat 22.30’da TRT 2’de izleyebilirsiniz. Youtube’da da görüntülere ulaşabilmek için ‘otel odaları’ demeniz yeterli. Orhan Kemal’in roman kahramanları gibi.. Aramızdalar.. Hepimizle, hepimiz kadar sahici... GAMZE AKDEMİR ‘Otele daha çok erkekler düşüyor’ Yönetmen Sevinç Yeşiltaş: “İstanbul’da Otel çekmek istemiyordum, aradığım, küçük kasaba otelleriydi. Beyoğlu’nda, Kücükpazar’da bütün otelleri dolaştım. Özellikle Beyoğlundakileri gece dolaştım. Hiç unutamadığım Yeşil Rize Oteli’dir. Dışarıda Nevizade’de insanlar.. Soğuk bir kış gecesi.. Hemen yanıbaşında daracık merdivenlerinden çıktığım, küçük girişte yaşlı bir kadın süt içiyor. Ondan daha yaşlı bir adam yerde mavi bir leğende çamaşır yıkıyor ve otelin sahibi bir adama parayı ver ya da kalamazsın diye bağırıyor. Buz gibi her yer. Höyük otelde bir türlü tanışamadığım, odası kitaplarla dolu o adam, ressam Maruf bey, Laleli Ballaton Otelde kalan, Nebile Teker, bir zamanların Yeşilçam’ın vamp kadını. Şimdi bir valizle bir otel odasına sığınmış, o da olmadı. Oysa en azından bir bölümde bari bir kadın olsun dedim ama olmadı. Sonradan bütün bu tutunamama, ailesizlik, otele düşmek gibi kavramların aslında ne kadar da erkek dünyasına ait olduğunu keşfettim. Kadınlar bir şekilde bir yuva sahibi oluyorlar, daha kolay uyum sağlıyorlar. Bu arada konuyla ilgili bütün kitapları da okudum. Reşat Nuri Anadolu Notları’nda özel olarak yer adı vermeden bu kasaba otellerini ne güzel anlatmış. Edip Cansever’in şiirleri, 3. bölümde Sivas’tan Tokat’a geçerken önümde ufuk çizgisine kadar uzanan yolu seyrederken, Han duvarlarını izinden gittiğimi hissettim. Artık otelleri nasıl arayacağımı biliyorum. Genelde bir kentteki eski otel isimleri Emniyet, İmren,Yıldız, Kervan ve de Palas’la biten oteller. Herhangi bir oteli arıyorum. En eski otelini soruyorum. Otel sahiplerine gelince çok yardımsever, çok yardımcı oldular. Bu arada onlar hakkında da çok bilgi sahibi oldum. Dert babaları gibiler. Tokat’ taki Emniyet otelinin sahibi, eğer ben bu oteli yenilersem bütün bu garibanlar nerede kalacak dediğin de çok haklıydı. ‘Hey dünya sen ne sürprizlerle dolusun’ diyorum.. Ya bütün tutunamayanlar tutunsalardı birbirlerine. Kim demişse bu sözü, iyi demiş.” OTELLERİ YURT EDİNMEK... Sevinç Yeşiltaş belgeselle amaçladıklarını şu cümlelerle özetliyor: “Kentlerin bir parçası olan oteller ve bu otelleri kendilerine yurt edinmiş insanların süregelen hayatları üzerinden Anadolu insanının bir profilini çıkartmak, farklı yaşam biçimlerine vurgu yaparak bu konuda toplumsal duyarlılık yaratmak. Sadece edebiyatın ilgi alanında kalmış bu iç acıtıcı konuyu belgelemek.” İlk bölümde Ödemiş’teki Yıldız Oteli’ne davet ediyor Yeşiltaş bizleri. Yıldız Oteli Anadolu’da yapılan ilk otellerden biri. 1927’de yapılmış otelin mimarı Sanayii Nefise’den mezun Mario Efendi. Devrinin en şık oteli, perdeler kadife, aplikler, halılar, karyolalar otel için özel olarak yapılıyor. Zamanında Zeki Müren, Safiye Ayla, Necip Fazıl Kısakürek, Adnan Menderes gibi ünlü isimler konaklamış. Arka tarafı da 1800’lerde yapılmış bir han. Hala birileri kalıyor. Otelin altı Çobanlar ve Müzisyenler kahvesi. Kocaman bir soba. Otelde hiçbir şey yanmıyor.. Bazı odalardan tavan delindiği için gökyüzü görülüyor. Renkler yeşil mavi kırmızı. Sokağın adı da Otel Sokak. Tek bir ampülün solgun ışığında Yıldız Oteli yazısı hafif hafif sallanıyor. otelci bulacak” diyor. Öylesine kanıksamış.. Hey gidi dünya! Körolasıca… Yönetmen Sevinç Yeşiltaş da, çekim yapan ekip de o gece uyuyamıyor. Moralleri bozuluyor, çok üzülüyorlar. Bu arada ilginç bir anekdottan bahsediyor Sevinç Yeşiltaş: “Biz Yıldız Oteli’nde çekim yaparken aynı zamanda otelde restorasyon çalışmaları da devam ediyordu. Mimarla röportaj yaparken, ilk cümlesi şu oldu: ‘Necip Fazıl, bu otelde İş Bankası Müfettişliği yaptığı yıllarda kaldı.’ İstanbul’a gelince Suat Ak’ı aradım. Şiiri Paris’te iken yazmış ama bence bütün bu oteller kasaba otelleri onu etkilemiştir. Şimdi Yıldız otelinin muhteşem, yüksek tavanlı sarkmalı ampüllü, lobisinin duvarını onun ünlü Otel Odaları şiiri süslüyor. Otelin işletmecisi İmdat’a şiiri okuttuğumda durdu durdu ‘ah ulan ah amma da yazmış’ dedi.” “OĞUL İZLESE, BABASINI BULSA..” Belgeselin ikinci bölümünde denizcilerin kaldığı Karaköy’de 85 numaradaki Çamlıpalas Oteli’ne götürüyor izleyenleri yönetmen Yeşiltaş ve ekibi. Otelde denizciler kalıyor, çoğunluğunun ailesi yok, gidecek başka bir yerleri de yok. Seferden dönünce bu otelde kalıyorlar. Bunlardan birisi Ali Kemal Ayla.. 55 yaşında. Gemilerde makine personeli ve yağcı olarak çalışıyor. Kolej mezunu, 3 dil biliyor. Hayattaki tüm varlığı valizinden ibaret. Çekime direniyor önce sonra bir şartla, çekim karşılığında kendisine verilecek paranın Lösemili Çocuklar Vakfı’na bağışlanması şartıyla kabul ediyor. Makbuzu kameraya gösterirken çok mutlu. Bir oğlu olduğunu söylüyor Ali Kemal Ayla. Oğlunun, babasının yaşadığından haberi olmadığını ekliyor ardından öylesine doğal ki.. Keşke oğlu belgeseli izlese ya da bu yazıyı okusa öncesinde.. Ve keşke babasını bulsa, alsa yanına.. Keşke.. Hey gidi dünya! Körolasıca… Yeşiltaş’ın bütün oteli resimleyen Adnan Genç’i ararken yaşadıkları ise ayrı bir belgesel konusu olabilir. 49 yaşındaki ressam Adnan’ın izini, çizdiği resimleri takip ederek sürüyor ekip. Böylece fırına, kahvelere, Kervan oteline, hapishaneye, hastaneye uğrayarak en sonunda karşılaşıyorlar da.. Gece 11.00 suları.. Öyküsü aşkla başlamış ve öyle de bitmiş gibi ressam Adnan’ın. Evlenmek istemiş aşık olduğu kadınla, bütün parasını onun için harcamış. Ama babası vermemiş. Babasını yaralamış ve hapse düşmüş. Sonra.. Sonrası hayat işte.. Her yere resim çiziyor, para buldukça otelde veya sokaklarda kalıyor. Aşka aman aman tövbeli. Hey gidi dünya! Körolasıca… Üçüncü bölümü Sivas ve Tokat’ta çekmiş yönetmen Yeşiltaş. Konuğu Zeki Karasu. 60 yaşındaki Karasu, 1996’da eşinden boşandıktan sonra otel yaşamı başlamış. Ozan, halk aşığı, şiirlerini bastırmak istiyor. “Her kurdun, kuşun, yılanın yuvası var, benim gidecek yerim yok. Gece olur benim evlerde yanan ışıklara gözüm düşer...” diyor. Yersizlik öyle titretmiş ki iliklerini, günü olmuş kara kışta mezarlıkta tabutta bile uyumuş. Hey gidi dünya! Körolasıca… Hiçbirisi kendilerine acınmasını istemiyor, böyle bir amaçları asla yok. Sordunuz söyledik diyorlar. Başta da söylediğimiz bu acı ritüel gibi yaşamı kanıksamış, yaşayıp gidiyorlar. Evet yaşayıp gidiyorlar… YEŞİLTAŞ: KİMSEYİ YARGILAMADIM İlk konuk 65 yaşındaki müzisyen Önder Akı. Kendi kendine söz vermiş Sevinç Yeşiltaş: “Kimseyi yargılamayacağım. Her hayata yer var.” Yeşiltaş’ın verdiği bilgilere göre Önder Akı’nın bir ailesi var ama anlaşamıyorlar. O nedenle 20 yıldır aralıklarla Yıldız Oteli’nde kalıyor. Düğünlerde ve pavyonlarda cümbüş çalarak para kazanıyor. Zamanında eniştesi öğretmiş. Keman da çalışor. Haftada iki gün pavyonda çalıyor, eskiden düğünlerde çalarmış ama şimdi o da azalmış. Hiçbir sosyal güvencesi yok. “İnsanların ayıbını örter bu oteller” diyor yaşadığı, yaşadıkları sıkıntıları anlatırken. Hani biraz inziva, biraz kabuğuna çekilme vardır ya öyle işte.. Aşkı çok iyi biliyor ve Yeşiltaş’a öyle bir anlatıyor ki: “Bazıları aşk yanmak derler. Hayır efendim bu yok yanmak değil aşk çayın içine şeker koyarsın ya, erir yok olur ya, aşk budur, yok olmak. Yoksa öbürsülerin hepsi sahte yalan..” İşte o kadar.. Var mı üstüne söylenecek daha ehil sözünüz.. Hey gidi dünya! Körolasıca… Belgeseli izleyin daha ne veciz sözlerle karşılaşacaksınız.. Fazla eşyası yok Önder Akı’nın, zaten hevesi de yok eşyaya.. Aynı otelde yani kalan bir diğer kişi de H. İbrahim Tosun. 70 yaşında. Tespih ve kaşık satarak geçimini sağlıyor. Emekli parasıyla ev alıyor, oğlu iflas edince de satıp parayı ona veriyor. Kendisini istemeyen gelini tarafından sokağa atılıyor. Kötü film senaryolarını aratmıyor yaşamöyküsü. Sokakta da kalmış. Otelde de. Şimdi Yıldız Otel’de. “Ben her gece ruhumu otele teslim ediyorum çünkü sabah uyanınca ölürsem beni Önder Akı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle