19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 04 12/12/07 16:46 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 15 ARALIK 2007 CUMARTESİ Reklam kentte dolaşmaya çıktı Kanada hükümetinin ‘teknoloji şövalyesi’ unvanını verdiği Daniel Langlois’in keşfi olan Pixman adı verilen teknoloji, reklam sektöründe yeni bir dönem başlattı. eklam sektöründe öyle bir yenilik var ki, görenler ağızlarını, duyanlar da kulaklarını açmadan edemiyor. İnsanların üzerine yerleştirilen LCD televizyonlar vasıtasıyla sokakta, alışveriş merkezinde, maçlarda, kısacası hayal edilebilecek her yerde reklam yapmak mümkün. Hatta rakiplerin önünde bile... Pixman adı verilen bu yeni teknoloji sayesinde, insanların üzerlerine yerleştirilen yüksek çözünürlüklü plazma televizyonlarda ŞİRİN gösterilen reklam filmleri her yere Sırtlarında taşıdıkları GÜVEN girebiliyor. çantalara bağlı olan LCD televizyonları taşıyanlar, rakip mağazanın önünde durabiliyor, her türlü kalabalığın içine girebiliyor. Kısaca iletilecek mesajı hedef kitleye ulaştırabilmek için Pixman’lerin gidemeyecekleri yer yok. Reklam sektöründe çığır açacak bu yenilik hakkında bir araştırma yaptık, Pixman’in Türkiye haklarını satın alan Engin Akıncı ile konuştuk. Öncelikle Pixman’in nasıl ortaya çıktığını ve Akıncı’nın Pixman’i nasıl keşfedip Türkiye’ye getirdiğini sorduk. Pixman, Kanada çıkışlı bir marka. Keşfeden ise Daniel Langlois isminde bir girişimci. Langlois, Pixman’den önce de pek çok şey keşfetmiş. Hatta o, Kanada hükümetinin bugüne kadar ‘Teknoloji Şövalyesi’ unvanını verdiği tek kişi... Sürekli olarak yeni icatlar bulan Langlois, ilk kez üç boyutlu animasyonu bulan Soft İmage isimli şirketin de sahibi. Jurasic Park, Titanic, Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter gibi tüm dünyada yankı uyandırmış dev prodüksiyonlu filmler onun bulduğu dijital efektlerle yapılmış. Tabii şirket çok büyüyence, pek çok şeyi satın alan Microsoft, Soft İmage’ı da almış. 800 küsur milyon Dolar’a... İşte bu başarılı teknoloji adamı Langlois, 2003 yılında da Pixman’i yaratıyor. İlk tanıtımını da kendisinin de kurucularından olduğu Montreal Film Festivali’nde yapıyor. Reklamı her yere götürebilen bu teknoloji tüm dünyada çok hızlı büyüyori. Nitekim Türkiye 35. ülke olarak katılıyor bu zincire. Pixman’ler İstanbul sokaklarında geçtiğimiz Mayıs ayında gezinmeye başladı. Peki bu süreç nasıl ilerledi? Hayal gücü devrede ‘Kentli gezgin medya’ adıyla tanımlanabilen Pixman, tüketicilerin ilgisini çekerek, onlarla yüzyüze etkileşim sağlayan yeni bir dijital reklam ve pazarlama platformu. Teknolojiyle insanı bir araya getiren, formülü sırt çantasındaki sistemde gizli olan bu yeni teknolojiyle yapılabilecekler reklam filmi izletmekten ibaret değil. Sırt çantasına gizlenmiş bir sistemden oluşan Pixman aslında çok yönlü. Bu sisteme her şey adapte edilebiliyor. DVD oynatıcı takarak reklam yapıldığı gibi, oyun konsolu bağlayarak satışa yeni çıkacak bir oyunu ya da makinayı da tanıtmak mümkün. Ya da karaoke makinasını bağlayarak sokaktaki insanlara mikrofon uzatmak... Ayrıca tüm bunları yaparken, bir yandan örnekleme oluşturmak da mümkün. Örneğin bir dijital kamera bağlayıp, insanlara ‘Çektiğimiz fotoğrafınızı cep telefonunuza yollayabiliriz’ diyerek onlardan bilgilerini almak da mümkün oluyor. Şimdilerde kablosuz internet ortamı olan yerlerde internete girebilecek hale getirilecek olan Pixman’lerle kişiselleşmiş reklam yapmak da mümkün olacak. Reklamı yapılan markanın yeni ürünleriyle ilgilenenlere, ‘Cep telefonlarınızın bluetooth özelliğini açın. Şimdi yalnızca size özel bir indirim kuponu gelecek. Bu mesajla 2 saat içinde tüm mağazalardan bu ürünler size %25 indirimli’ denebiliyor. Ya da yoldan geçenlere bir klavye uzatıp, ‘İnternet bankacılığınızı buradan yapabilirsiniz’ diyerek banka reklamı yapmak da, bir şirketin web sayfasından oyun oynatarak o şirketin adını duyarmak da mümkün... Kısacası yaratıcılığa çok açık olan Pixman’lerle yapılabilecekler aslında sadece hayal gücüne kalıyor... R Hayalet Avcıları gelmiş! Engin Akıncı, Pixman’le yollarını kesiştirmeden önce Zoom isimli şirketiyle kurumsal iletişim yapıyor. Bu şirket aynı zamanda kurumlara eğlence danışmanlığı da yapıyor. NTV’nin 10. yılı gecesi için Kanada Montreal’den Cirque Eloize isimli bir gösteri topluluğu getiriyorlar. Tabii o süreçte Cirque Eloize’ın yurtdışı turnelerini ayarlayan kişiyle arkadaş oluyorlar. Akıncı bir süre sonra o arkadaşından bir mail alıyor. Mail’de ‘9 yıldır severek çalıştığım Cirque Eloize’dan ayrılıyorum. Artık farklı bir sektöre geçiyorum. Bundan sonra bana bu mail ve telefondan ulaşabilirsiniz’ yazıyor. Akıncı, işini çok seven arkadaşının neden ayrıldığını merak ediyor. Bu merakı onu Pixman’le tanıştırıyor. ‘Pixman’in internet sayfasına baktım ve birkaç saniye kilitlendim. Geleceğimi gördüm sanki... Bir pazarlamacı olarak hep kafamda farklı bir pazarlama mecrası hayal ediyordum. Birden farkettim ki, hayal ettiğim şey buymuş aslında’ diyerek anlatan Akın, hemen kollarını sıvıyor ve Pixman’in Türkiye haklarını satın alıyor. Pixman, her yerde olduğu gibi Türkiye’ye de hızlı bir giriş yapıyor. İstanbul sokaklarındaki ilk dört Pixman, Formula 1 reklamı yapıyor. Ardından Samsung, Adidas, Siemens, Efes Pilsen ve Eczacıbaşı gibi markalar geliyor. Pixman’leri sokaklarda taşıyan gençler pek çok değişik tepkiyle karşılaşıyori. Böyle bir teknoloji ile ilk kez karşılaşanlar, ‘Aaa, uzaylılar gelmiş’ ya da ‘Bunu da mı görecektik’ gibi şaşkınlık belirten cümleler kuruyorlar. Sırtlarında Pixman taşıyan gençleri, ‘Hayalet Avcıları’ çizgi filmindeki karakterlere benzeten çocuklar ise hayal güçlerinin de yardımıyla ‘Hayalet Avcıları gelmiş’ gibi yorumlar yapıyor. Harıl harıl dizisine yetişmeye çalışan bir teyze ise, ‘Çocuklar kanalı değiştirin de, dizimin başını kaçırmayayım’ diyor. Yorumlar çeşitli... Kesin olan ise, görenin merakına engel olamayıp Pixman’lerin yanına geldiği... Yani Pixman’i yeni bir ürününü tanıtmak ya da bir kampanyasını duyurmak için tutan markalar çok şanslı. ‘Bu nedir acaba’ diye bakmaya gelenler ister istemez, yüksek çözünürlüklü plazma televizyonlarda gösterilen reklam filmini izlemek zorunda kalıyorlar. Yani reklam kesinlikle görülüyor. O sırada bir de ‘marka elçileri’ denilen, Pixman’i taşıyan gençler şaşkınlıkla bakanların ellerine el ilanı da verince reklam tam anlamıyla yerine ulaşmış oluyor. Konser Babylon’da dans gecesi Of Montreal, bu akşam saat 23.00’de Babylon’da sevenleriyle buluşacak. Şarkı sözleri ve birçok dönem müziğinden referans alan tarzıyla beğeni toplayan topluluk, daha sonra elektronik müziğin en eğlenceli ritimlerini de yeni çalışmalarına taşıdı. Miller Way kapsamında İstanbul’a gelecek grup, elektronik müzik severleri sabahın ilk ışıklarına kadar dans ettirecek. (0216 556 98 00, biletler 33.50 YTL) Duman coşturacak Türk rock camiasının en önemli topluluklarından Duman, 21 Aralık Cuma akşamı Studio Live’da müzikseverlerle buluşacak. Grubun en beğenilen şarkılarını seslendireceği konser, saat 22.00’de başlayacak. Studio Live’a 22 Aralık Cumartesi günü de Hande Yener konuk olacak. (0212 244 77 12, biletler 35 YTL) İndigo’da Levi’s gecesi Levi’s® tarafından Indigo’da düzenlenen Levi’s® Sound Tab serisinin ikincisinin konuğu, İngilterenin dans pistlerindeki gururu Hyper. Bu akşam sahneye çıkacak Hyper, ‘hip hopelectro’ ve ‘breaks’ türlerini tüm dünyaya yayan en önemli isimlerden biri. Son derece dinamik ve ve ateşli setleriyle, dans pistlerinin vazgeçilmez isimlerinden biri olan Hyper’dan önce, FG 93.7’nin başarılı ikilisi Ali ve Ozan DJ kabininde olacak. (0212 244 85 67, biletler 25 ve 15 YTL) Nardis’te caz keyfi Yıllardır birlikte müzik yapan Sibel Köse ve Önder Focan, 19 Aralık Çarşamba akşamı saat 21.30’da birlikte Nardis Jazz Club’ün sahnesinde olacaklar. Carlsberg’in sponsorluğundaki gecede ikili, sahnede en keyifli caz standartlarını seslendirecekler. Özellikle caz severlerin kaçırmaması gereken bir akşam. (0212 244 63 27, biletler 20 ve 10 YTL) Saygun eserleri Günümüzün en önemli Chopin yorumcularından kabul edilen ve Vladimir Ashkenazy’nin de kendisinden övgüyle bahsettiği ünlü virtüözümüz Gülsin Onay, Belçikalı topluluk Danel Quartet’le birlikte bu akşam İş Sanat Kültür Merkezi’nde olacak. Saat 20.00’de başlayacak konserde, Adnan Saygun ile Saygun’un Anadolu’yu birlikte gezdiği yakın dostu Bela Bartok’un eserleri seslendirilecek. (0212 316 10 83, biletler 40, 35, 30 ve 25 YTL) Bir müzikseverin hayranı olduğu sanatçıların canlı performanslarını dinlemek için bazı sıkıntılara katlanması şaşırtıcı değildir. Kimi zaman bilet almak için saatlerce sırada beklersiniz, bazen konser sırasında yağmur altında sırılsıklam ZÜLAL ıslanırsınız, ama sonuçta aldığınız hep daha baskın çıkar. Fakat KALKANDELEN zevk ne yazık ki, ülkemizdeki kzulal?yahoo.com konserlerle ilgili olarak çok daha ciddi bir sıkıntımız var: Konser salonlarındaki yoğun sigara dumanı. Bir süre önce yine bir başka bir yazıda bu sorunu gündeme getirmiş ve okuyuculardan gelen mesajlardan birçok kişinin yalnızca bu nedenle konserlere gitmekten vazgeçtiğini üzülerek öğrenmiştim. Müzik benim için çok büyük bir öneme sahip olduğundan, konserlerden vazgeçmek gibi bir seçeneğim yok, ama doğrusu ben de çareyi bazılarını elemekte buldum. Yine de bazen öyle konserler oluyor ki, sigara dumanı yüzünden gözlerimden yaşlar akıp başım ağrısa da, saatlerce zehirli havayı solumak zorunda kalsam da, herşeyi göze alıp giriyorum o kapalı salonlara... İşte gelecek hafta yine böyle bir konser var. Piano Magic, 19 Aralık’ta Babylon’da olacak! Ünlem işareti kullanımına neden olan bu heyecanın nedeni ne? Esin kaynakları su, rüzgâr, yağmur, sessizlik, kar, doğa, edebiyat, cerrahi olan bir gruba karşı nasıl heyecan duyulmaz? Geçen yaz Radar Live festivali kapsamında ilk kez ülkemize gelen grup, festivalin en iyi performanslarından birini sunarak dikkat çekmişti. Aylar öncesinden sabırsızlıkla konser gününü beklemiş ama o gün Kadıköy’den Kilyos’taki festival alanına kalkan servislerde yaşanan bir aksama nedeniyle konserin ancak sonuna yetişebilmiştim. Üstelik festival alanına vardığımızda en sevdiğim şarkılarının son notalarını duyunca epeyce üzülmüştüm. Rüzgâr ve sudan esinlenilerek yazılan bu şarkı, “Giant Mirror To Ligth Up Village” idi. Önce bir rüzgâr uğultusunun sesiyle başlayan müzik, giderek ortalığı kasıp kavuran bir kasırgaya dönüşüyor ve ardından yavaş yavaş akan Piano Magic Babylon’da dingin bir su sesiyle etkileyici bir şekilde son buluyor. Hiçbir vokalin kullanılmadığı bu şarkıyı çalarlar mı, çalarlarsa nasıl olur diye merak edip durmuş ve yanıtını alamamıştım. Özdemiroğlu her pazar sahnede Taksim Old City’deki gösterilerine son veren Vedat Özdemiroğlu, tekrar sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor. ‘Orjinal standup’çı, yarın akşam ve her pazar akşamı Arnavutköy Kuzgun’da saat 22.00’de sahneye çıkacak. Sahnede sesli düşündüğünü söyleyen mizahçı, yeni gösterisini ‘Kızıl Ordu Korosu, doğu blokuyla geçen bir çocukluk, ısrarla dilini çıkaran Selçuk Ural ve kafamdan çıkmayan belgesel sesleri’ diye tanımlıyor. BIKTIRMAYAN BİR ROMANTİZM 1996 yılında kurulan Piano Magic, bugüne kadar sekiz albüm yayınladı. İspanyol yönetmen Bigas Luna’nın “Son De Mar” adlı filminin müziklerini de yapan grup, ilk başlarda İngiltere müzik sahnesinde öne çıkmadıysa da, özellikle Avrupa’da Benicassim ve BAM gibi festivallerdeki canlı performanslarıyla tanındı. Her albümde farklı müzisyenlerle çalışan grubun kurucusu, beyni ve sürekli elemanı Glen Johnson. Gitar ve vokalde yer alan Johnson’ın en büyük yeteneği ise, çağrışımlarla ve ironilerle dolu şarkı sözlerinde ortaya koyduğu Morrissey’i andıran şiirsellik. “Writers Without Homes” adlı albümde, “Müzik seni hiçbir şeyden değil ama sessizlikten koruyacak/ Kalp kırıklıklarından, şiddetten değil ama sessizlikten koruyacak” diyor Glen Johnson. Kadife eldivenler içinde sunulan biyografilerdeki silinen gerçek yaşam sahnelerinden söz ediyor; bir itirafta bulunuyor ve rahat uyuyabilmek için kimsenin ikinci kez dönüp bakmayacağı çirkin bir eş istiyor… Daha önce yaptığım bir röportajda Glen Johnson, “İnsanları dans ettirip bir anda tüketilip gidecek bir müzik yapmak amacında değiliz. Biz ortadan kaybolduktan sonra da var olup insanları etkilemeye devam edecek bir şey yaratmaya çalışıyoruz” demişti. Nitekim, şarkı sözleri incelendiğinde oldukça melankolik ve nostaljik bir hava hemen seziliyor, fakat bu öylesine ölçülü ve öylesine şiirsel bir anlatımla sunulan bir romantizm ki, asla bıktırmıyor. Glen Johnson’ın dışında Piano Magic’in bugünkü kadrosu Franck Alba, Jerome Tcherneyan, Alasdair Steer ve Cedric Pin’den oluşuyor. Grubun en ilginç yanlarından birisi, albümlerinin nasıl olacağının, hangi türe ağırlık vereceğinin önceden tahmin edilememesi. Postrock mı, indietronica mı, ambient pop mu? Yoksa grubun kendi tanımlamasında olduğu gibi, melodramatik pop şarkıları mı? Müziğe karşı bu deneysel yaklaşımları, onların sınırlarını zorlayıp yeni sesler aramasına neden oluyor. Sürekli değişik müzisyenlerle işbirliği yapmalarının nedeni de bu. 60’ların hippi şarkıcısı Vashti Bunyan, Low’dan Alan Sparhawk, Cornershop’dan Ben Ayres, The Czars’dan John Grant ve Klima olarak tanınan Angele DavidGuillou, birlikte çalıştıkları ünlü müzisyenler arasında. Albümleri sound bakımından birbirinden farklılık gösteren grupların konserleri de, her zaman daha fazla merak uyandırıyor. Acaba ne çalacaklar? Bana sorarsanız, ne çalarlarsa çalsınlar, Piano Magic’in müziğinde adeta büyülü bir şey var; içine çekip alıyor sizi. Nasıl mı? Onu yazarak anlatamam, ancak yaşayarak öğrenebilirsiniz. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle