Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 07 13/12/06 16:12 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 16 ARALIK 2006 CUMARTESİ 7 Türkçe konuşanların izinde ZUHAL AYTOLUN Bir insanın başına gelebilecek çok acı bir kaza yaşamış Ergun Çağatay. 1983 yılının Temmuz ayında, bir iş seyahatinden sonra Türkiye’ye dönerken, Paris/Orly havaalanında Asala’nın Türk Hava Yolları bilet kontuarına koyduğu bombanın patlaması sonucunda çok ağır yaralanmış. Vücudunun yüzde 35’i yanmış olarak günlerce komada kalmış. 31 yaşında fotoğraf çekmeye başlayan Çağatay, Paris’te ‘Gamma’ fotoğraf ajansından sonra New York’ta Time / Life grubunda çalışmış. Çok hareketli bir yaşamı olan Çağatay, hasta yatağındayken de boş duramamış ve o dönemde tasarlamaya başlamış projesini: Tüm dünyada Türkçe konuşan milletleri tek bir kitapta toplamaya karar vermiş. Yurtdışında uzun yıllar çalışan Çağatay, Avrupalının Türklere bakış açısını yakından gözlemlediğini söylüyor: “Avrupa’ya sosyalist gittim milliyetçi döndüm” diyor. Çünkü sokaktaki vatandaşından iş ortamındaki arkadaşlarına kadar pek çok yerde Türklerin aşağılandığını vurguluyor. YAŞAMI YANSITIYOR Türkler üzerine yapılmış en iddialı çalışmalardan olan “The Turkic Speaking Peoples/Dünyada Türkçe konuşanlar” kitabının proje mimarı, foto röportörü, gazeteci Ergun Çağatay yaklaşık 12 yıl önce üzerinde çalışmaya başladığı kitabını tamamladı. Çağatay, 110 bin kilometre yol kat edip, 35 binin üzerinde fotoğraf çekerek hazırladığı çalışma sonucu toplanan fotoğraf ve bilgiler ışığında çeşitli değerlendirmelerde bulunarak kuşe kağıda basılı bir çalışma hazırladı. Uluslararası üne sahip, birçok ilke Ergun Çağatay imza atmış ve belgesel çalışmaları ile tanınan Çağatay, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan, Çin başta olmak üzere birçok ülkede çektiği fotoğraflarda iki bin yıllık Türk kültürünü, sosyal yaşantıyı ve günlük yaşamı yansıtan kareleri fotoğraflarla ve makalelerle gözler önüne seriyor. Asya’dan Balkanlara uzanan bir mesafede Türklerin izini sürmek için yola çıkan Çağatay kitabın editörü Prof. Dr. Doğan Kuban ile başlıkları belirlerken epey kafa yormuş. Türklerin konuştukları ve etkilendikleri diller, Perslerin Türk edebiyatındaki izleri, Şamanizm, Hıristiyan Türkler, göçebelik kültürü ve Türk Mimarisi, ‘Dünyada Türkçe Konuşanlar’ kitabındaki konu başlıklarından bazıları. Çağatay, hem özel ilgisi olan insanları çekebilecek hemde kaynak kitap niteliğindeki bu çalışmayı destek gördüğü takdirde sergi ve sempozyumlarla devam ettirmeyi düşündüğünü söylüyor. kitap projesinin ilk halinde sadece Türkleri yazmayı Ç ağatay, tasarladığını söylüyor: “İlk dur dediğimiz yer de tam bu nokta Türkiye’de Türkleri sevmezler oldu çünkü Türkler, Türkleri bilmiyor. İkinci dur dediğimiz yerde kitaba Türklerin ilgi göstermeyişi oldu ve ilk zamanlar Türkçe hazırladığımız metinleri İngilizce basmaya karar verdik.” Ayrıca kitapta Çağatay’ın kendi deyimleri de var: “Türkiye’de Türkleri sevmezler.” Çünkü Türkiye’den proje için hiç yardım alamamış. Kültür Bakanlığı’nın da destek vermediğini söylediği projeye, Fransa ve Almanya dahil pek çok ülkeden destek gelmiş. “Seyahat masrafı ve giderlerle oldukça yüksek maliyetli bir çalışmaya Türk hükümetinin önem vermemesi tam bir vurdumduymazlık. Bu 12 yıllık çalışmanın çoğunu da para aramakla geçirdim ve bu dönemde o kadar çok aşağılandım ki kendimi dilenci gibi hissettim. Oysa ki kültür boşlukları bir ülkenin yavaş yavaş çöküşüne neden olur. Bir ülkede kendi kültürünü yerleştiremiyorsan askeri yada ekonomik olarak güçlü olsan da çökersin. Türk kültürünü tanımak ve korumak gerekir” diyor Türklerin kendi köklerinin farkında olmadığını vurgulayarak. Çağatay, gittiği yerlerde tam bir zaman tünelinin içinde gezinmiş. Moğolistan’a gittiğinde eski düzenleri ve gelenekleri gözlemlerken oradan aşağıya doğru indikçe farklı bir medeniyete ulaşmış. Birçok ortak kültürü ve yaşayışı deneyimleyen Çağatay, dört bir yana dağılmış Türklerin hırçınlığının sebebinin de göçebe genlerinde olduğunu söylüyor. “Biz buraya yerleştikten sonra öğrendik bazı şeyleri ama göçebe alışkanlığı hala var. Üretmeden kazanmak istiyoruz ve bu tam bir köşe dönme felsefesi. Türklerin göçebe kalıntılığı aynı araba kullanmak gibi ve onlar düz bir şeritte gidemez. Ama göçebe olduğunuz müddetçe de yaratıcı ve üretken olamazsınız.” Rumlar, Ersan’ı engelleyemedi Kıbrıs döndü dolaştı Türkiye’nin AB’ye girmesindeki en zorlu koşullardan biri olarak yeniden karşımıza çıktı. Limanların Rumlara açılması tartışmaları hem iç hem dış politikada tartışıladursun KKTC’li bir gitaristin uluslararası başarısı Rum kesimini ayağa kaldırdı. Fusion gitaristi Okan Ersan, üç yıl önce İngiltere’de yılın en iyi ikinci gitaristi seçilmesinin ardından geçen ay Leverkusen Caz Festivali’nde Al di Meola’dan önce sahneye çıktı, önümüzdeki yılki festivale de ana grup olarak davet edildi. Rum kesiminin Ersan’ı durdurma girişimleri ise başarısızlıkla sonuçlandı. Ersan’la müzik yaşamını, Leverkusen Caz Festivali’ni ve Kıbrıs’ta sanatçı olmanın zorluklarını konuştuk. Müziğe ilginiz nasıl başladı? “Gitara ilk olarak 1516 yaşlarında başladım. Babam da müzisyen, onun da teşvikiyle oldu, öncesinde de biraz piyano çalıyordum. O yıllarda daha çok rock dinliyordum; Rolling Stones, Deep Purple, Led Zepplin, Jethro Tull, Queen gibi gruplar. Babam bas gitarist ondan evde gitar da vardı, bana çok yakın ve sıcak geldi, sanki onun için yaratıldığımı hissettim diyebilirim.” Rocktan caza ve fusiona geçişiniz nasıl oldu? “25 yaşına kadar sahnelerde sürekli rock müzik çaldım. Sanırım bir yerden sonra tatmin oldum ve daha farklı şeyler yapmak istedim, bu arada da zaten caz müzisyenlerini dinliyordum. Cazda farklı müzikalite, farklı gamlar, farklı akorlar duydum, bunları öğrenip çaldıktan sonra yeni şeylere yöneldim. Şimdi bile caz dinlememe ve fusion çalmama rağmen hala müzikal arayışlar içindeyim, beni daha iyi bir yere götürecek bazen daha karmaşık bazen daha duygusal tınılar arıyorum, etnik müzikler de dinleyip sürekli yeni şeyler bulmaya çalışıyorum.” Üniversite yıllarında ne gibi müzikal çalışmalar yaptınız? “Pop albümlerinde stüdyo müzisyenliği yaptım. Kıbrıs’ta çıkan birçok albüme gitar çaldım. Bu benim için çok iyi bir tecrübe oldu çünkü kayıt yaparken soundlarla uğraşıyorsunuz, daha temiz, her müziğe yakışan tınıları bulup çalmak zorundasınız bu da müzisyenin vizyonunu geliştiriyor. Bana göre iyi müzisyenlik çok teknik çalmak ERDEM KOCA değildir, yerinde çalmaktır, nerede nasıl çalacağınıza doğru karar vermektir. Albüm hakkındaki Marmara Üniversitesi Müzik Akademisinde okudum ama okul bana şu eleştiriler nasıl? “Hem Kıbrıs’tan an yaptığım müziği öğretmedi. Kendi kendimi geliştirdim, inanılmaz hem Türkiye’den hem de Avrupa’dan derecede çok müzik dinliyorum ve analiz yapıyorum. Ayrıca çok iyi eleştiriler aldık. Öyle olmalı ki Kanyurtdışından kitaplar getiriyorum, araştırmaya devam sas Caz Festivali’ne davet edildim ve hem ediyorum.” Grammy ödüllü Billy Paul’e eşlik ettim hem de İngiltere’de katıldığınız yarışma sizin için önemli bir kendi bestelerimi çaldım. Daha sonra 3 Dimensions milat olmuş. plak şirketiyle bir yıllık bir tur kontratı imzaladım ve Was“2003 yılında Guitarist Magazine’de bir yarışma hington’da, New Jersey’de, New York’ta konserler veryapılacağını okudum. Yılın en iyi gitaristi seçilecekti ve dim. Son olarak da geçen ay Leben de bir beste yaparak yarışmaya katıldım. verkusen Caz Festivali’nde Al di Parçanın adını yarışma başvurusundan esinlenerek Meola’nın alt grubu olarak sahneTürkçesi ‘İlgili Makama’ olan ‘To Whom It May ye çıktık. Paco De Lucia ve AziConcern’ koydum. Binlerce gitarist arasından ilk za Mustafa Zadeh gibi dünyaca 100’e, sonra ilk 10’a, nihayetinde de ilk beşe ünlü sanatçıların yer aldığı bir bu seçildim, İngiltere’ye gidip şarkımı çaldım ve ikinci organizayona katılmak bizim için büyük bir referanstı. Heoldum. Benim için çok önemli bir test oldu çünkü, hiç le hele Leverkusen Caz Festivali’nin tarihinde bir ilk olabilmediğim bir arenada o zamana kadar yaptığım rak Al di Meola gibi bir müzisyenden önce sahneye çıçalışmaların sonuçlarını görmüş, kendimi sınamış oldum. kıp bis almak harikaydı. Seyirci Al di Meola’nın sahKıbrıs’tan bir gitaristin böyle bir başarı kazanması ilgi çekti, neye çıkmasını sabırsızlıkla bekliyor diye düşünürKıbrıs 80 bini Türk 200 bin insanın yaşadığı, kültüründe bu tarz ken bizi tekrar sahneye çağırdı ve tekrar çalmüziklerin zaten yer almadığı, izolasyonlarla baskılarla mücadele mamızı istedi. İlgi konserden sonra da deeden, materyal bulmanın kendini yetiştirmenin zor olduğu, vam etti, yüzlerce CD sattık. Bütün nakliyenin bile Mersin üzerinden yapıldığı bir ülke. Kıbrıs’ın tanıtıma bunların neticesinde önümüzihtiyacı var ve buradan bir Türk müzisyen 80 milyonluk İngiltere’de o deki yıl düzenlenecek kadar gitaristin arasından sıyrılıp ikinci olabildiği zaman burada çok Kıbdaha fazla önem kazanıyor.” rıs’ta müzisyen olmak Albüm çıkarma fikri nasıl doğdu? kolay olmasa gerek... “Kıbrıs’ta yaşamanın de“Yarışmanın sonrasında İngiltere’deki jüri üyeleri ve zavantajları da var avantajları da var. Kıbrıs rahat çaorganizatörler kendi milli sazları olan gitarı Kıbrıs’lı bir lışabildiğim sakin bir yer, trafik stres yok. Ancak bir yanTürk’ün öyle çaldığını görünce çok şaşırdılar ve dan da izolasyonlardan dolayı materyal eksikliği olan, biralbümüm olup olmadığını sordular. Cevabım olumsuz likte çalacak müzisyen bulamadığınız, konserlerin verilmeolunca kazandığım dereceyi çok iyi diği, sanatsal aktivitelerin az olduğu bir yer. Benim bu festideğerlendiremedim. Bu duruma üzüldüm çünkü çok vale davet edilmem de bir anda politik bir daha iyi bağlantılar kurabileceğimi düşünmüştüm krize dönüştü. Rum kesimi, Avrupa’da Kıbama haklıydılar çünkü sadece iyi gitarist olmak rıs’ı bir Türk müzisyenin temsil etmesini kayeterli değil neler üretebiliyorsunuz bu da çok bul etmek istemedi. Kıbrıs Türk’ü olarak önemli. Ben de Kıbrıs’a dönüşümde bestelerimi sahneye çıkmam bir kriz, dünyada Kıbrıs Türk toplamaya başladım. O dönem müzik öğretmenliği Cumhuriyeti diye birşey kabul edilmiyor, yapıyordum, zamanın Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Kıbrıslılık var. Festivale bu durumun yasal olmadığı ve iptal bana destek oldu; ‘Sen çalışmalarına, projelerine edilmesi gerektiği yönünde bir yazı göndermişler ancak ordevam et, Kıbrıs’ın tanıtımına katkıda bulun’ ganizasyon bunu bir şekilde kaale almadı, baskıları gödedi, ücretimi kesmeden bana işimden izin verdi. ğüsledi ve bizi sahneye çıkardı. Ben Türk ünvanını taBen de bu zaman zarfında albüm hazırlıklarımı şıyarak oralara gittim, gazetelere dergilere adım böytamamladım. Ancak Türkiye’de basacak plak şirketi le yansıdı, afişlere böyle yazıldı. Rumlar da bulamayınca albümü maliyetini tamamen kendim bunu engellemek istiyor, bu baskılar birkarşılayarak okuldan arkadaşım Aydın Cansakay’ın şirketinden çok konuda söz konusu, sporda çıkarabildim. ‘To Whom It May Concern’ albümü çok önemliydi, onun da var müzikte de.” sayesinde organizatörlere ulaştım, festivallere davet edildim.” Seyircinin sürprizi Politik kriz...