22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 13/12/06 16:14 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 16 ARALIK 2006 CUMARTESİ 3 Maçka Sanat Galerisi’nde (yine) bir ‘ilk’ Serginin adı “Yeni Yıl Sanatçı Ağacı”. Tasarım galerinin mimarı ÜMRAN Mehmet Konuralp’e, ‘iş’ler ait, her biri 10x10cm. BULUT sanatçılarına boyutlarında. Galeriye girdiğinizde sizi karşılayan o ışıklı, yeşil, büyük ağacı donatmışlar, süslemişler yani tasarımın parçaları olmuşlar, bütüne aitler. Giderek ondan kopup ayrışacaklar. Armağan’a dönüşecekler. Ahşap ağaç ise süslerini kaybetmiş olarak sessizleşecek ve tükenecek. Özellikle zaman kavramını yok olmakla başa çıkılamazlık olarak aldığınızda tasarımı ilginç bulacaksınız. Üstelik bu bir mimarın işi olduğuna göre daha da düşündürücü yaşanacak süreç. Çekilen kuralarla edinilecek resimler onları satın alanlarda sanat yapıtları olarak hep kalacaklar. Kısa süreli ‘iş’le kavramsal sanat olacak Konuralp’inki. Postmodern olarak yaşayacak Yok Modern. “Tüketim toplumumuna bir gönderme mi?” deyiverirsiniz belki de. Galeri ise 30.yılında da ‘Yeni Yıl Sanatçı Ağacı’ tasarımıyla düşündürücü olacak, yaratıcılığı kamçılayıcı iz bırakacak. Prof. Dr. Rabia Çapa, Fotoğraf: LÜTFİ ÖZKÖK, 1992 Sanatta yerleşik söyleme meydan okuyanlar Alternatif sanat mekanları ve sanatçı inisiyatifleri günümüz Türk sanat ortamının belki de en problemli ve en görmezden gelinen alanlarından birini oluşturuyor. Amerika’da 1960’ların sonu ile 1970’lerde özellikle kavramsal sanata destek vermeyen müzelere ve gittikçe palazlanan ticari amaçlı galerilere direnç oluşturmak amacıyla ortaya çıkan bu inisiyatifler kuşkusuz dönemin idealist yaklaşımlarının da bir yansımasıydı. Amerika’nın ardından diğer sanat başkentlerinde de hızla çoğalan, kısmen devletin ve özel sektörün finansal desteği ile beslenen bu örneklerin farklı nedensellikler içeren benzerlerine ülkemiz sanat ortamında da rastlamak mümkün. Özellikle devlet desteğinin yok denecek kadar azaldığı, kültür politikalarının bir türlü oluşturulamadığı Demokrat Parti’li yıllarda kurucuları arasında Bülent Ecevit’in de bulunduğu Helikon Sanat Derneği gibi sivil inisiyatiflerin varlığı o dönem için ilgi çekici olarak nitelendirilebilir. Ayrıca, sanat piyasasının henüz oluşmadığı, Maya Sanat Galerisi, Ertem Sanat Galerisi, Küçük Galeri gibi özel galeri örneklerinin yeni yeni ortaya çıktığı o yıllarda aslında bu oluşumların da Türk sanat ortamı içinde alternatif ve sivil inisiyatiflerin boy gösterdiği kültürel yapılanmalar olduğu rahatlıkla dile getirilebilir. Uluslararası sanat ortamında kullanıldığı anlamıyla alternatif mekan yaratma çabalarının ise 1990’dan itibaren yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Günümüz Türk sanat ortamı içinde tek boyutlu tanımlayamayacağımız, farklı eksenler çerçevesinde yol alan bu alternatif mekan oluşumlarının, kimi zaman birden fazla sanatçının biraraya gelerek kolektif bir yapı içeren örneklerine rastlanabildiği gibi, kimi zaman ise tek bir sanatçının önderliğinde yürütülen çeşitlerini de görmek mümkün. Gramsci’nin deyimiyle kültürel hegamonyanın dışında yer almaya çalışan bu bağımsız ve alternatif mekanlarda gerçekleşen etkinlikler; sanatın iş yaptığını gören kurumların ir Anton Vidokle ve getirdiği ya da Julieta Aranda projesi ESRA ALİÇAVUŞOĞLU BAKMAK, GÖRMEK, DÜŞÜNMEK Rabia Çaba’yı çağdaş sanatı desteklemek idealizmini sürdüren biri olarak zaten tanıyoruz. 30 yıl önce kardeşi Varlık Sadıkoğlu’yla Maçka Sanat Galerisi’ni kurarken çağdaş bir mimariyle işe girişmek için Konuralp’le çalıştı. Aydınlatmada Prof. Şazi Sirel’den, özgün bir grafiksel düzen olmalı düşüncesiyle Mengü Ertel’den yardım aldı. Açılan ilk sergi “5 Gerçekçi Türk Ressamı”nın ardından 1977’de Altan Gürman, Aliye Berger, Kuzgun Acar sergileri senelerce çağdaş sanatın ağırlanacağı bilinçli bir çizgiyi belirleyiverdi kendiliğinden. 1984 Adnan Çoker’in sergisi ve tartışılan sanat eğilimleriyle o günlerden itibaren gençlere yönelik ‘bakmak, görmek,düşünmek’ olgularıyla eğitimci tavrını benimsedi. 90’lardan sonra François Morellet, Daniel Buren gibi tanınmış Fransız sanatçılarıyla çalışmalarını sürdüren galeride giderek resim, yerleştirmeler ve kavramsal işler sergilenegeldi. Bugün de başkonulan yoldan hiç bir sapma görülmüyor. 1986’da Sarkis’in “Çaylak Sokak” sergisi ne kadar çağdaş sanat eğilimli olduğunu, 2006’da Nur Koçak’ın “Bir Resim Bir Defter” sergisi Cumhuriyetin kazanımlarını öncelediğini gösteriyor. Kendi adlarına yaşadıkları günlere gönderme yapan bu sergiler aynı zamanda da galerinin çizgisini belirginleşiriyor. Sessiz ama derinden gidiyor Çapa… 30 YAŞINI DOLDURUYOR Ülkemizdeki öncü galericilerden biri olarak kendini zenginleştirmek, yeniliklere açık olmak kişiliğiyle bağdaşık. Söz gelimi 1976’da sergi açılışına çiçek gönderilmemesini uygun görüp davetiyesine yazan da kendisi, 1994’te (dönemin belediye başkanının belediyelerin kendi galerine içki yasağı getirmelerine karşı) içki gönderilebileceğini yazan da. Bunların açılışlar için olduğunu düşünüp önemsemezseniz eğer eklemeliyiz ki; sergiler sürerken eğitim ayağından vazgeçmeme yolunda sanatçısıyla izleyenlerini buluşturarak tanışma toplantılarını düzenleyen ve ardından bilgileri ve sanat tartışmalarını broşürler, sergi gazeteleri aracılığıyla yayınlayan da ilk kendisi. Sergilerde sanatçısıyla birlikte tasarladığı giysileri dikip giydi Rabia Çapa. Bu giysilerle düzenlediği yurtiçi ve yurtdışı sergiler yıllarca sanatçılar için bile yaratıcı bir birikiminin sunumu oldu. Galeri bu yıl 30.yaşını dolduruyor. Genç henüz, yaptıklarına daha çoklarını ekleyecek, doğru sanatı destekleyecek ve her zaman ilkleri gerçekleştirecek görünüşte. Geçen zamanda ve her on yılında toplu sergileri düzenlenmiş, katalogları basılmış sanatçılarımız Sabri Berkel, Mengü Ertel, Altan Gürman, Candeğer Fortun, Seyhun Topuz, Selim Birsel, Füreyya Koral, Serhat Kiraz, Ayşe Erkmen, Erdağ Aksel, Ayşen Urfalıoğlu, Mürtaza Fidan bugün Türk Çağdaş Sanatında önemli isimler. “Maçka Sanat Galerisi’ni ‘yeniden oluşma’, ‘bulma’, ‘üretme’ iç güdüsü mü güçlendiriyor yoksa üstlendiği görev bilinciyle mi girişimci oluyor?” diye sorulduğunda, ne olursa olsun çağdaş yapısını derinleştirmesini bilen bir galerinin önder olma koşulunu önemseyip hiç kaybetmeyeceğine değinebiliriz. Titiz ve akılcı tavrıyla işinin başında olan Rabia Çapa’nın bu akıştaki rolü kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de gelecek için çalışmak olacaktır. Sergiyi 6 ocak 2007 ye kadar izleyebilirsiniz. Altan Gürman Sergisi, 2000 Mehmet Konuralp’in Yeni Yıl Sanatçı Ağacı tasarımı, 2006 olan eflux video kiralama, ücretsiz video kiralama dükkanı, gösterim salonu ve film, video arşivinden oluşuyor. Bu koleksiyon kalabalık bir uluslararası kuratör desteğiyle seçilmiş ve 280’i aşkın sanatçıdan alınmış 620’den fazla video işinden oluşmaktadır. Evde izlenmek üzere ücretsiz kiralamaya açık bu proje New York, Lower East Side’daki küçük bir dükkanda 2004 yılında başladı. O günden beri Miami Moore Space, Berlin KunstWerke, Frankfurt Portikus, Amsterdam Manifesta Foundation, Seul INSA Arts Space, Anvers Extra City Contemporary Arts Center’e gitti. 27 Temmuz’dan beri de Budapeste Mücsarnok – Kunsthalle’de açık. 11 Şubat 2007’e dek PiST/// İstanbul’da açık olacak. B Ücretsiz video kiralama kurduğu “büyük, gösterişli” sergilerin yarattığı hengamede neredeyse görünmez kılınıyorlar. Görünür hale gelen alternatifleri ise müzelerde, bienallerde hatta kimi sanat kurumlarının gerçekleştirdiği büyük etkinliklerde küratörler tarafından bu gösterişli ortamın içine dahil edilenler oluşturuyor. Bunun dışında, alternatifin de iş yapabileceğini hatta diğer gösterişli sergilerde harcanan bütçenin yanında komik kaçacak bir harcamaya karşın ses getirecek projelere destek veren kurumlar (Tepe İnşaat “Under Construction” gibi) da yok değil. Yerleşik sanat söylemine meydan okuyan, risk alan bu oluşumların Türkiye’deki sayıları gerçektende çok az. Az olan bir başka tarafı ise izleyicisi... Sadece çağdaş sanat ortamı içinde yer alan kişiler tarafından izlenen bu oluşumlara, Picasso’ya ilgi gösteren izleyicinin üçte biri dahi gitse büyük bir patlama yaşanacağını söylememiz gerek... Şu günlerde İstanbul’da alternatif mekanları gezmek isteyenler için bir kaç önerimiz olabilir. Bunlardan ilki Disiplinlerarası Proje Alanı PİST. Her ayın 7’sinde farklı bir yapıtı vitrinine taşıyan, ayın 24’ünde sona eren ve 7 gun 24 saat izleyicilere açık olarak planlanan bu projenin şu günlerdeki konuğu İsviçreli fotoğrafçı Linda Herzog. Sanatçının “Mihriban” adlı fotoğraf yerleştirmesi Haziran 2006’da Afyon’da bir kuaförün önünde çekilmiş. 2004 yılından bu yana İstanbul’da yaşayan Herzog’un bu fotoğrafı aslında sanatçının hala bu kültüre uzaklığının da bir göstergesi… Ünlü Mihriban türküsünden dizelerin sergi davetiyesine yerleştirildiği, erkek modele bakan başörtülü kızlardan oluşan bu fotoğraf bakışların kolay kolay değişmezliğinin bir göstergesi adeta. Pist’in bağımsız vitrin sergilerinin yanı sıra 11 Şubat 2007 tarihine dek sürecek olan eflux ücretsiz video kiralamaya evsahipliği yaptığını da hatırlatmak gerekiyor. Uluslararası küratörlerin seçimlerinden oluşan video gösterimlerinin her Çarsamba saat 18’de başlayacağı bu etkinlik çerçevesinde çok sayıda güncel sanatçının video işlerini kiralamak da mümkün olabilecek. Apartman Projesi, Nomad, Hafriyat, Oda Projesi, K2, Bas, Altı Aylık gibi sanatçı inisiyatiflerini biraraya getirerek örgütlenmeleri yolunda toplantılar da gerçekleştiren PİST, kuşkusuz desteklenmesi gereken sanat projelerinden biri. Alternatif mekan oluşumlarından bir diğeri ise grafik tasarımcı ve sanatçı Vahit Tuna’nın ofisinin girişine yerleştirdiği, tasarımını iç mimar Sinem Kurultay ile birlikte gerçekleştirdiği mekandan öte bir mekancık olarak tanımlanabilecek “MASA”. İlk sergisini Erinç Seymen ile gerçekleştiren Masa’nın şu günlerdeki konuğu ise Aslı Çavuşoğlu. Fotoğraf, ses, video gibi farklı alanlara evsahipliği yapacak olan MASA bulunduğu ortamdan dışarı çıkmayı da planlıyor önümüzdeki günlerde. MASA’nın manifestosu ise şöyle: “İddialı olmayan büyük sahnelerde beylik oyunlar göstermeyen düzenin peşinden koşan sanat ve ortamını tamamen dışa iten tüm fazlalıklardan arındırıp sanatçıya kendi başına bir alan açan bir ortam, uzam olarak MASA herkese açık!” Gündelik yaşama sızarak sanatı hayatla birleştiren, kentle ilişki kurarak orayı daha yaşanılır kılan, kültürel hegamonyaya ve kurumsal mekanlara direnen bu bağımsız oluşumlara destek vermek için yarını beklemeyin.! Disiplinlerarası Proje Alanı Pist. Pangaltı Dere Sokak No: 12 / 14 / 16. 34375 İstanbul. www.pistorg.blogspot.com www.pist.org.tr, pist@pist.org.tr MASA. Gümüşsuyu Mahallesi, Bolahenk Sok. Ata Apt. 8/7 Kat: 2 (Kafika’nın üstü) Beyoğlu/İstanbul Tel:0 212 292 36 70 www.masaprojesi.com alnızlığı duyumsamanın adı “melankoli” olmuş. Bu tümceyi yazarken anlamından kökenine kaydım. Evden uzakta, bir deniz kıyısında, yere serptiğim buğdayları kapışan güvercinlerle baş başa olduğum için sözlük karıştıramadım. İnsanların böylesine bencilleşip hainleşmediği elli yıl öncesinde de sürekli ağlayıp konuşmayan, yemek yemeyen on sekiz yaşında bir kız çocuğuna doktor “melankoli” demişti. Y Var olmayan sevgiler NURSEN KARAS Neden öyleydi, daha doğrusu öyle olmuştu? “Öbürleri”ne benzemediği, benzeyemeyeceği için mi? Oysa yaşam bazıları için ne kadar kolay, dahası eğlenceli hem de kazançlı olabiliyordu. Düşünmeyenler, doğruyu yanlışı araştırmayanlar, haksızı haklıdan ayırmayanlar nasıl da kolay ve rahat yaşıyorlardı. Buna karşın da bazıları daha doğarken haksızlığın en baştan başlayanı, sağaltılması en güç olanı “sevgisizlikle” başlıyorlardı çarpılmaya. İşte şimdi de sahnede böyle biri vardı: Annesiz, babasız, yetimhanede büyümüş bir kadın. Doğduğu gün kendi adını taşıyan biri tarafından şimdi bulunduğu yere getirilmesi için “emanetçi”ye verilmiş kilitli bir bavulun karşısında geçmişine kayıyor, çalan telefonla ilgilenmiyor, bavulu istemiyor, karamsarlığının boğuculuğuna gömülüyor, koltuğa yumulup oturuyor. Yaşamında hiçbir şey istediği gibi olmamıştır ve artık hiçbir beklentisi yoktur. Tek istediği, emanetçinin bavulu alıp götürmesidir. Ne yazık ki bu istediği de olmaz; sonunda bavulu açar... Bomboştur!.. Bu sahnede bazıları için yaşamın boşluğu izlenilmektedir. Oyun var olmanın yapıcı kuralı olması gereken “sevgi”yi yaşayamamış, ona hiç sahip olamamış kadının çevre duvarlarını duyumsamasını yansıtıyor. Farklı bir oyun, tiyatronun genel özelliklerinden çoğunu umursamıyor, yaşamın eksikliklerini sergilerken, daha doğrusu devinimsizlik, suskunluk, yer yer olumsuz yorumlarla karanlığı yansıtırken hep derinlere çekiyor, düşündürüyor. Varlık sevgiden doğuyorsa siz “var” olursunuz da sevgi “yok” olursa ne olur?.. Zamanla beklenti, arayış tükenir; varoluş beslenemediği için kapılar kapanıp yokoluşa dönülür. Sahnedeki kadın düş kırıklığı katmanlarının altında yolun sonuna yaklaşmaktadır. Atatürk Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu’nda gösterime giren, “81. Cadde 14. Bina 2 Numaralı Daire” gibi uzun bir ad taşıyan oyunda yalnız kadını Gönen Bozbey, emanetçi’yi Habibe Merih Atalay canlandırıyor. Nurettin Özkönü’nün sade dekoru, arka panolarda Orhan Cem Çetin’in gizemi duyumsatan değişken görüntüleri ve Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi, rüzgâr, yağmur, şimşek, bazen saat sesleriyle içselleştiriliyor. Mihriban Oran’ın kostümlerinde yaşamın sert çizgilerini görüyoruz. Işık tasarımı Ayhan Güldağları’nın. Tiyatro öğrenimi gören on dokuz yaşındaki Erdi Mamikoğlu’nun iki yıl önce, on yedi yaşındayken yazdığı metin üzerinden Özgür Erkekli’nin sahnelediği bu güç oyunun bazılarına “sıra dışı” gelebileceği kanısındayım. Ne var ki “anlaşılmak” oyunda da işlendiği gibi her zaman “kolay” değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle