Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Perşembe 23 Nisan 2015 Müzedeki sır S *BELGİN 23 Nisan 5 AKIN unay (Akın), Avrupa’da katıldıgı bir kültür etkinliğinin ardından eve elinde oyuncak bir tahta at ile dönüp, oyuncak müzesi kuracağını söylediğinde ‘hadi canım’ demiştim. O günden beri gittiği her ülkeden antika oyuncaklar ve oyuncak tarihini anlatan kitaplarla dönmeye başladı. Öyle ki, müzenin oyuncakları evimizdeki kütüphanenin raflarına dizili kitapların aralarında sergileniyor ve ilk ziyaretçiler de, misafirliğe gelen arkadaşlarımız oluyordu. 2005 yılına geldiğimizde, İstanbul Oyuncak Müzesi de açılmaya hazır hale gelmişti. Oyuncakların müzesi kapılarını çocuklara ve içindeki çocuk ile yaşamayı bilenlere 23 Nisan 2005 tarihinde açtı... Dünyadaki tek çocuk bayramının kutlandığı gün, Türkiye, oyuncak tarihinin en geniş ve en doğru örnekleriyle anlatıldığı bir müzeye kavuşmuştu. Her odasını eşsiz güzellikteki oyuncakların doldurduğu eski bir istanbul köşküydü burası.. Ve bebek evlerinin içindeki her eşyanın yüzlerce öyküyü barındı Dünyadaki tek çocuk bayramının kutlandığı gün, Türkiye, oyuncak tarihinin en geniş ve en doğru örnekleriyle anlatıldığı bir müzeye kavuştu.. Halat çekme oyunu (Almanya 1930) ilk Miki Maus oyuncağının peşine düşmüş ama bir yandan da konuşmalara kulak kabartıyordu. Çemberin dönmekten başı dönüyordu ama kulakları yerindeydi. Prenses Diana, Prens Charles’ın koluna girmiş ‘ben de biliyorum’ diyordu. Küçük Prens bulutların üstüne çıkmış muzip muzip gülüyordu. Vita tereyağı teneke kutusu içinde ‘ah bir kurabiyenin içinde eriyeversem’ özlemiyle bakıyor ama başka bir şey de fısıldıyordu. Eski İstanbul hanımefendileri çay içerken bir yandan da oyuncakların sırrını paylaşıyorlardı.. Müzeye gelen herkes bu sırra ortak oldu.. Hatta sır olmaktan çıktı.. Herkes öğrendi. Bu nedenle ben de bu fısıltıları buraya yazmakta bir sakınca görmedim.. Diyorlardı ki, bu işin sırrı çok çalışmakta, emek vermekte ve Don Kişot gibi yeldeğirmenleri tarafından alaşağı edilsen de hayallerinden vazgeçmeyip, onları gerçekleştirmek yolunda atına yeniden binebilmekte.. Birbirlerine fısıldıyorlar: Eğer bir şeyi çok istersen ve de çok çalısırsan yapamayacağın şey yoktur. Başarılı olmanın yolu budur. Emek vermek ve hayallerinden asla vazgeçmemek. Oyuncakların sırrı buydu. Bu sırrı öğrenmek için dünyanın dört bir yanından büyükler ve küçükler İstanbul Oyuncak Müzesi’ne geliyorlar. Sadece onlar değil, arkadaşlarına kavuşmak isteyen diğer oyuncaklar da buraya gelmek istiyorlar. Tahterevalli (ABD 1930) ce boynu bükük şiir başkaldırıyor ve cumhuriyetini Kız Kulesi’nde olmasa da beyaz renkli tarihi bir konakta ilan ediyordu. ğı, astronotların uzaya çıktıkları anın heyecanını sürekli yaşadıkları, askerlerin savaşa gitmek istemediği, kovboyların Kızılderililerle barış yaptığı, hastanelerinde yatan bütün hastaların iyileştirdiği, Red Kit’in sigara içmediği, Daltonlar’ın suç işlemediği, kuklaların ipleri olmaksızın hareket edebildiği ve tüm bunların ötesinde Einstein’a inat zaman yolculuğunun gerçekleştiği bir mekâna dönüşmüştü. Sunay Akın’ın müze için aldığı ilk oyuncak at. (Almanya 1920) Yıllar önce, 23 Nisan geldiğinde, hangi roldeysem ona ait kostümümü giyer, heyecanla okulda sahne alacağım zamanı beklerdim. Aylar öncesi provalarımız başlar, okul çıkışları bu özel gün için hiç üşenmeden büyük bir coşkuyla günlerce çalışırdık. Her 23 Nisan bizim için ayrı bir yolculuktu.. Ama, 2005 yılının 23 Nisan’ında sıra bu yolculuğun en heyecanlı anına gelmişti. Oyuncakların başrolde olduğu bu eğlenceli oyunun adı İstanbul Oyuncak Müzesi’ydi. Müze bir bayram günü kapılarını açmıştı.. Oyuncaklarla birlikte, içinde bir şairin hep çocuk kalan o özgür yanını da barındırıyordu. Ülkemde sanatın ve sanatçının yalnızlığını sona erdirip sanatçı ile binlerce çocuğu buluşturuyordu. Böyle Burada oyuncaklar başrolde Müzenin başrol oyuncuları önemli bir sır paylaşıyor, birbirlerine bir şeyler daha anlatıyorlardı, gizli gizli.. Bu sırrı odalarda dolaşan her ziyaretçinin kulağına usulca fısıldıyorlardı. Müzeyi gezen herkes bu fısıltıları duydu. Harry Potter film setinden çıkıp gelmişti. Şarlo dansediyordu. Pinokyo’nun ilk defa burnu uzamıyordu. Walt Disney çocukların ısırılmaktan korktuğu için sevemedikleri dişleri görünen Her oyuncağın hikâyesi farklı Sihirbaz çocuk (Almanya 1930) Bu nedenle biz, hiç yalnız kalmıyoruz.. Oyuncak arkadaşlarımızı ve ziyaretçilerimizi çok seviyoruz. Ziyaretçilerimiz geldikçe oyuncak arkadaşlarımıza daha da yenilerini katıyoruz. Bize her gün 23 Nisan 23 Nisan günü açıldık ama bize her gün 23 Nisan.. Biz her gün çocuk olmanın, çocuk kalabilmenin ve hayal kurmanın ne kadar önemli olduğunu bilerek açıyoruz kapılarımızı. Oyun arkadaşlarımız olan oyuncaklar ziyaretçiler gezerken fısıldıyor kulaklarına: İşin sırrı sevgide ve emek vermekte.. Her daim oyun oynayabilmekte.. Her düşü gerçeğe taşıyan bir oyuncak at vardır.. O at mutlaka seni bir yerde bekliyor.. Yeter ki vazgeçme.. * İstanbul Oyuncak Müzesi Müdürü Dans eden çocuklar. (Almanya 1930) C M Y B