Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
müz çok az insan var. Neyse; memeydanlarında, İstanbul’un her yerinde, lokantalarda, HHH uçaklarda, trenlerde arabalarda avaz avaz türkü söyle rak içinde akşamı ettim, sonra teİsveç’te parasızlık yılları. Benim durudik. Ona en son türküyü; hastanede yoğun bakım oda lefon ettim, ne oldu Yaşar abi demum daha içler acısı ama onun da sınırlı dim. Anlatırım yahu dedi hadi bulusında söyledim. (Evet, yoğun bakım odasında) Yaparasını idareli harcaması gerek. NK deşalım. Stockholm’de Thilda ile geşar Abi dedim, dinle bak, seni cana getirecek bir türnilen lüks mağazadaki sabun satılan bökü bu. Hele Kozan’a Kozan’a/Kozan’a destan yazana/ çici olarak kaldıkları eve gittim, onu lüme girdik. Güzel kokan cicili bicili saKurban olayım olayım/Küsüp de dağda gezene. Yüzü aldım, dışarı çıktık, her zamanki Çin bunlar; hepsi bir moda firmasının adını güldü, kollarına takılı serumları, tansiyon ölçen aletle lokantamıza gittik, her zamanki mataşıyor ama ateş pahası. Yaşar Abi bu sari, bir sürü tıbbi cihazı söküp atmak ister gibi heybetsamıza oturduk, her zamanki yemebunlardan üçer beşer atıp sepeti dolurmale yekindi; atın burda mı, dedi bana; hadi götür beni, ği söyledik. O sıralarda Al Gözüm ya başladı. Ne yaptıysam engel olamaatın burda değil mi! Ölümden, hastalıktan kurtulmak, Seyreyle Salih romanını yazıyor. dım; hesabı ödeyip çıktıktan sonra bana sokağa çıkmak, insanlarla konuşmak, hayata karışDedi ki; yahu senin evde birden “Şaşırma!” dedi ve şunları anlattı. ÇoYıl 1984, Elysee Sarayı’nın mak, kıratın sırtına atlayıp Köroğlu gibi yalçın dağlaaklıma o sabah yazdığım bölüm cukken köyden kaçıp Kadirli’deki akragörkemli bir salonunda ra vurmak istiyordu kendini. Hadi, dedi hemen götür düştü. Yunus balığı ölüyor, Salih balarının yanına gitmiş. Banyoyu yakCumhurbaşkanı beni hemen, atın burda değil mi? Onun konuşmalarıde onu kıyıdaki kumlara gömüyor. mışlar, bir kalıp da sabun vermişler. Mitterrand, Yaşar Kemal’e na alışık olduğum için, hele son zamanlarda dalgınlaş Kendi kendime dedim ki bu çok Gürül gürül akan sıcak suyla o sabun Legion D’Honneur tığında söylediklerini Ayşe’yle birlikte anlamayanlaçiğ birşey; Yaşar Kemal nasıl yaYaşar Abi’nin o kadar hoşuna gitmiş ki madalyası veriyor. ra tercüme ettiğimiz için, ne demek istediğini biliyor parsın bu çirkinliği, yakışıyor mu bir kalıp sabunu neredeyse eritmiş. Çıdum elbette. Araban burda, mı diye soruyordu. Burasana! Hemen eve koştum, o sayfakınca da bu yüzden hatırı sayılır bir dada Yaşar Abi dedim, gideceğiz merak etme, şu hasları yırtıp attım, yeniden yazdım, balığı gömdürmeyak yemiş. Bu yüzden “Dayanamadım aldım yahu” talığı bir atlatalım. Kızdı bana; bahane uyduruyorsun, dim, içim rahatladı. diyordu O günden beri sabunlara düşkünüm. adam değilmişsin dedi. Anladım ki o yatağa bağlı kalEdebiyatı ölüm kalım meselesi olarak algılayan, HHH mak canını çok yakıyor; kendimi aynı yatağa bağlan dünyaya hikâye anlatmak üzere gelmiş bir büyük yaParis 1984 mış gibi hissettim; aynı şekilde canevim yandı ama ne ratıcının heyecanıydı bu. Şapka çıkardım. Elysee Sarayı’nın görkemli bir salonunda Cumhuryapabilirdim ki? Elim kolum sahiden bağlıydı. Son HHH başkanı Mitterrand dört kişiye Legion D’Honneur yıllarda evden çıkması güçleştiği zamanlarda o şakaÇağrışımlarla, dilimin ucuna geleni yazdığım bu madalyası veriyor. O dört kişi yan yana dizilmiş. Jocı haliyle “Hadi” diyordu “bir yerlere gidelim. Şah bölük pörçük anılarda bir de sokakta yatıp kalktığı her ris Ivens, Elie Viesel, Federico Fellini ve Yada ölür padişah da!” Onu alıp lokantalara, şar Kemal. Salonda ağır bir teşrifat havası var. parklara götürüyordum. Konuşmalar yapılıyor, Mitterrand madalyaları Türküler dedim madem; devam edetakıyor. En son Yaşar Kemal’e geliyor sıra. Yiyim. Basınköy’deki evinden çıkar, çane o soğuk tören konuşmaları yapılıyor; Mitmurlu vadiden aşağı iner, Menekşe istasterrand Yaşar Kemal’e ödülünü takmak için yonudan tıklım tıkış banliyö trenine bineyaklaşıyor ama o da ne! Koca Yaşar Kemal rek Sirkeci’ye giderdik. Bazen de onca yosarılıyor adama; o da Yaşaaaar deyip sarılmaz lu yürürdük. Çünkü derdi ki “Allah iki mı? O şatafat, o resmiyet birden insan sıcaklıAdanalıya yürü ya kulum demiş. Sakıp ğına dönüşüveriyor; herkes onun sihirli dostAğa’ya yukarı doğru, Yaşar Kemal’e luğuyla rahatlıyor. de Florya’dan Sirkeci’ye doğru” SirkeTörenden sonra yan yana duran Federico ci dediysem bir maksadı var elbette: KülFellini’yle, Yaşar Kemal’in benzerliği dikkatür Merkezi’ne gidiyorduk. Kültür Merketimi çekiyor. Nedense daha önce hiç fark etzi oradaki 3 numaralı vapur iskelesindeki memişim; boy pos, yüz, gözlük neredeyse aykasetçilerdi. Anadolu’nun her yöresinden nı. Bu benzerliği dile getiriyorum; Fellini diadı duyulmadık yerel türkücülerin kasetleri yor ki “Tabii ikimizin de anası Akdeniz.” satılırdı orda; biz de bunları alıp dururduk. HHH Sonra evde dinler dinler coşardık. CembeBana anlattığı bir hikâye de Nâzım’a küsli dinlerdik, İpin Ucu Sendedir dinlerdik, mesi. Paris’te Abidin Dino’yla birlikdengbejler, âşıklar dinlerdik. Halay türküte Nâzım Hikmet’i tren istasyonunda karşılerinde elini hey hey hey diye sallardı; yaşa lamışlar. Nâzım demiş ki “Yaşar, romanını okudum. Eğer bana bu kadar zulmetmebe! diye coşardı. selerdi, bunca yıl hapis yatmasaydım belOnun anlattığı bir hikâye, şaka konulaki ben de senin kadar güzel bir şey yazarımızdan birisiydi: İran Şahı Rıza Pehlebilirdim ama olmadı.” Yaşar Kemal, “Kovi geldiği zaman Atatürk’e Azeri lehçeca Nâzım’ın genç bir adamla alay etmesiyle “Sen menim kumandanım, men sesi yakışık alıyor mu?” diyerek oradan ayrılnin leşkerinem!” demiş. Ben de ona hep mış ve küsmüş. Neden sonra anlatabilmişbu sözü tekrarlardım. Bir gün dedi ki “Bu ler ki Nâzım alay etmiyor, içinden gelenleböyle olmuyor, ben edebiyat kumandari söylüyor. nıyam ama sen de türkü kumandanıİki büyük yaratıcıdaki alçakgönüllüğe baSon yıllarda evden çıkması güçleştiği san.” “Yok be Yaşar Abi” derdim, “her kın. zaman kumandan sensin, bak Fransız bizamanlarda o şakacı haliyle “Hadi” diyordu HHH le sana kumandan rütbesi vermedi mi?” Anılar anıları kovalıyor; bir çiçek dürbünü “bir yerlere gidelim. Şah da ölür padişah da!” “Arrrrrr!” derdi ve kahkahalarla gülerdik. her salladıkça yepyeni Yaşar Kemal Kürtler çok şaşırdıkları zaman arrr dermiş, Onu alıp lokantalara, parklara götürüyordum. gibi tabloları oluşuyor. ondan öğrenmiştim yine. Ama susmam gerek, nasıl olsa herkes anTürküler söylemesini isterdim; yakası latacak onu; dostluğuyla onurlanan onca açılmadık Çukurova ağıtları, Kürt havaları, arkadaşı konuşacak. Karacaoğlan demeleri… Söylerdi ama derdi ki “Buhalinden belli olan bir Fransızın hikâyesi var. Cannes Ben sadece onun iki yakın dostunun sözlerini nu hemen öğren sonra bana öğret, çünkü unutuyo film festivalindeyiz, bir kahvenin terasında oturuyoanacağım şimdi. rum, her seferinde başka türlü söylüyorum.” Kuruz. Önümüz ana cadde, ötesi kumsal ve deniz. CadBunların birisi Sait Faik’e ait: lağa tuhaf geliyor ama sahiden de öyle oluyordu. deden iki yana yıkıla yıkıla, sarı sakallı, yırtık ceketKitabını Yaşar Kemal için “Türklerin en Kürdüne, Başlıyorduk hemen: “O yar gelir yazı da yaban li, gözleri baygın baygın bakan bir Fransız berduşu geKürtlerin en Türküne” diye imzalamış. Bu ülgül olur hey gül olur/ Yüzün görsem tutulur diliyor, bize yaklaşıyor ve para istiyor. Sabah sabah öylim lal olur” le bir alkol kokusu geliyor ki adamdan anlatamam. Ma keyi yıllardır yönetenler sadece bu cümleyi bile HHH sada kalabalığız, gazeteci arkadaşlarımız var. Yaşar Abi anlasalardı, bu kadar acı çekilmezdi. Bir öğleden sonra Stockholm’de bizim talebe evinadama cömert bir bahşiş veriyor, adam mersi diyor; bu Sabahattin Eyüboğlu da onun için diyor ki: deyiz; ona kendi şiirinden bestelediğim Merhaba adsırada bir arkadaş sarhoşa Fransızca “Bu mösyöyü talı kaydı dinletiyorum. Ne diyeceğini de merak ediyonıyor musun?” diye soruyor, sonra ekliyor: “Yaİnsan var rum doğrusu; yürek pır pır! Birden yüzünde büyük bir şar Kemal.” Ben içimden amma da soru ha diyoKarartır ak gündüzü, kaygı ifadesi beliriyor: Eyvah diyor, eyvah; bir yanrum, sokakta yatıp kalkan adam nerden tanısın Yaİnsan var dan da sokak kapısına yöneliyor; çıkıp gidiyor. Afalşar Kemal’i? Sarhoş ileri geri sallanarak gözlerini kıAğartır gecemizi layıp kalıyorum. Parçayı beğenmedi desem değil, da sıyor, Yaşar Abi’ye bakıyor bakıyor, sonra ağzından ha tamamını dinlemedi bile. Başka bir yere sözü varşu kelimeler dökülüyor “Memed le bandit” Yani Gecen aydınlık olacak Yaşar Abi! Karanlıkla hiç dı da unuttu desem o da değil; çünkü zaten görüştüğü “Eşkıya Memed” Ağzımız açık kalıyor. işin olmadı ki! 5