Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SOSYAL DEMOKRAT BELEDIYECILIK 6 29 Mart 2014 Cumartesi Fırsat Eşitliği, Gelir Adaleti ve Yönetişim S EMRE KONGAR osyal Demokrasinin çok temel dört ilkesi var: Önce demokrasi, sonra fırsat eşitliği, sonra da gelir adaleti ve sosyal güvenlik. Demokrasi sadece belli aralıklarla oy vermek değil elbet: Seçmenin, önemli kararlar alınırken bu kararlara, olanaklı ise uygulamalara da katılması ve seçtiklerini sürekli denetleme olanağının olması da demek. Fırsat eşitliği için önce sağlıkta, sonra eğitimde daha sonra da konut edinmede herkese eşit fırsat tanıyacak hizmetleri yapmak gerek. Gelir adaletinin temelinde ise, eşit işe eşit ücret, gelir dağılımında büyük uçurumları engelleyen ücret ve gelir politikası, hizmet içi eğitim, halk eğitimi gibi önlemler gerekli. Sosyal güvenlik için, çalışma olanağı bulamayan veya emekli olan herkese asgari geçim standardını sağlayacak bir gelir sağlanması. HHH İlk bakışta bu ilkeler bir yerel yönetim biriminden çok merkezi hükümetin işlevleri ile ilgili görünüyor. Bu görüntü çok da yanlış değil. Her dört ilkenin de ülke çapında toplumsal ölçekte uygulanması ancak merkezi iktidarın politikalarıyla olanaklı olabilir, buna hiç kuşku yok. Ama bu yazıdaki asıl soru şu: Belediyeler bu dört ilkeye nasıl katkıda bulunabilir? Bu soruya yanıt aradığımızda demokratik yönetimde yeni bir kavram olarak ortaya çıkan “yönetişim” terimi ile karşılaşıyoruz. HHH “Yönetişim” kavramı, hiç kuşkusuz terimin de çağrıştırdığı, iletişim ve etkileşim kavramlarının birleşmesiyle ortaya çıkan bir yönetim anlayışını ifade eder: Yönetim kavramının yukardan aşağı, tek yönlü yaklaşımına karşı “yönetişim” kavramı, yönetenlerle yönetilenlerin karşılıklı bir iletişim ve etkileşimine yani iki yönlü bir ilişkiye dayalıdır. Dikkatle incelendiğinde “yönetişim” kavramının içinde şu öğelerin bulunduğu görülecektir: 1) Katılımcıdır. Yönetilenlerin, kararların alınmasına ve bu kararların uygulanması aşamasında denetim sürecine katılmasını içerir. 2) Saydamdır. İletişimin, etkileşimin ve katılımın her düzeyde sağlanması için yönetimin bütün karar ve uygulamalarının, herkes tarafından bilinmesi ve kamuoyu tarafından denetlenmesi gereklidir. Bu ilke tabii ancak şeffaf bir yönetim anlayışı ile sağlanabilir. 3) Hesap verebilirdir. Yönetim, aldığı her kararın, yaptığı her uygulamanın hesabını, yönetilenlere vermek durumundadır. 4) Sorunlara odaklı, çözümlere yöneliktir. Yönetilenlerin gereksinmelerine göre biçimlenen bir hizmet anlayışı, hiç kuşkusuz sorunların ve çözümlerin, yönetilenler tarafından ifade edildiği biçimleriyle ele alınmasını sağlamak zorundadır. 5) Etkendir. Yönetenlerle yönetilenlerin etkileşimi sonunda ortaya çıkan işbirliği, hizmette etkenliği artırır. 6) Yerli yerindedir. Alınan kararlar, yapılan hizmetler yönetilenlerle birlikte oluşturulduğu için, gereksiz ve anlamsız kararlar alınmaz, gereksiz ve anlamsız harcamalar ve hizmetler yapılmaz. 7) Planlıdır. Daha iyi bir gelecek için, daha etken hizmetler için, yönetenlerle yönetilenlerin işbirliği sonunda, bilimsel yöntemler kullanılır böylece ortaya anlamlı ve işleyen, herkes tarafından gönüllü olarak riayet edilen planlar çıkar. 8) Bireyler kadar STK’lerin de etkin katılımına açıktır. Elbette katılımcı yönetim yani “yönetişim”, vatandaşlar ile olduğu kadar, sivil toplum kuruluşlarıyla da yakın işbirliği, iletişim ve etkileşim içinde olacaktır. Böylece hem doğru kararlar almak hem de bu kararların halk desteğiyle etkin uygulanması kolaylaşacaktır. HHH Yukardaki ilkelere bakıldığında, Sosyal Demokrat Belediyeciliğin doğrudan doğruya bir “yönetişim” yaklaşımını gerektirdiği açıktır. Üstelik “yönetişim”, 1960’lı yılların sonundan itibaren CHP’nin benimsediği “Ortanın Solu” veya “Sosyal Demokrasi” ya da “Demokratik Sol” anlayışına da son derece uygundur, daha doğrusu bu anlayışın kamu yönetimine yansımasıdır. Bu açıdan, zaten parti içi demokrasinin de öteki partilere göre çok daha yaygın ve etkin olduğu CHP tarafından yönetilen belediyelerin bu anlayışa uyum sağlamaları hiç de zor değildir. CHP’yi yerel yönetimlerde büyük bir sınav bekliyor... Çünkü 2014 yerel seçimleri sonuçları bu partiye büyük bir sorumluluk yüklemiştir: Yerel yönetimlerdeki başarıları, ona merkezi iktidarın yolunu açacak en güvenli yoldur... Hiç kuşkusuz bu yolun taşları, başarılı belediye başkanları tarafından döşenecektir!