22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 10 KASIM 2014 PAZARTESİ Çellist Elif Dimli İlk ödülü 8 yaşında kazandı “B ana göre, müzik algısı, komik bulunan şeye gülmek veya üzüldüğünde ağlamak gibi, insanların kültür, dil, ırk, ait olduğu coğrafyadan bağımsızdır ve bütün insanlarda ortaktır” diyor Elif Dimli ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mesela hayatında klasik müzik dinlememiş birine Henry Purcell’ın Dido&Aeneas operasından “When I am laid in earth” aryasını dinletin, konunun ne olduğunu anlamasa da, beğenisinden bağımsız olarak oradaki duyguları anlayacaktır. Sihirli bir şey yani müzik, sanki insanın yaradılışından beri kanında, yanında olan bir şey....” Elif Dimli genç ve başarılı bir çellist. Müzik eğitimine 5 yaşında piyano çalarak başladı, 8 yaşında da “Bilkent Üniversitesi Erken Müzik Eğitimi” yetenek sınavını kazanarak Arthur Rahmatulla’nın sınıfında viyolonsel ile devam etti. Çok kısa bir süre sonra ilk konserini veren Elif Dimli, viyolonsele başlamasının üzerinden henüz 7 ay geçmişken ilk ödülünü kazandı. Eğitimine önce Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Okulu ardından da Almanya’da Essen Folkwang Sanat Üniversitesi’nde deElif Dimli vam etti. 2008 yılında ABD’de Montecito Müzik Festivali’ne burslu olarak davet edilen ve burada festival açılış konserini vermeye hak kazanan sanatçının Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli yarışmalarda ödülleri bulunuyor. Elif Dimli, 2009 yılında, ünlü müzisyen Yehudi Menuhin´in kurduğu “Live Music Now” adlı, “konsere gidemeyenlere konseri götürme”yi amaç edinmiş olan vakfın seçmelerini kazanarak, o yıldan bu yana, Almanya’da yaşlılar ve kimsesizler yurtları, bakım evleri ve hapishaneler gibi mekânlarda düzenli olarak solo ve oda müziği konserleri veriyor. Halen, Almanya’da Karlsruhe Müzik Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine devam ediyor. “Eğer ben bugün bir Türk kadını olarak, istediğim eğitimi görebiliyorsam,  üstelik bu klasik batı müziğiyse, hem de bunu hem ülkemde hem de yurtdışında icra edebiliyorsam, bunu kesinlikle Atatürk’e ve kurduğu laik Türkiye cumhuriyetine borçluyum” diyor. Atatürk Marmara Köşkü’nde tüm şıklığı ve zerafetiyle... Şair dediğin böyle olur’ Galata’nın çalgılı kahvelerinde sahneye çıkan Eftelya, “gel ey denizin nazlı kızı” sözleriyle başlayan şarkıyı seslendirince, deniz kızı olarak anılmaya başlayacaktır. Mustafa kemal, Eftelya’yla karşılaşıp sesinden etkilenince, Deniz kızının Dolmabahçe serüveni de başlayacaktır. Eftelya sık sık Dolmabahçe sarayına davet edilir. Deniz kızı Eftelya, 19231926 yılları arasında pek çok plak doldurur. 1927 yılında doldurduğu plak sayısı elliye yaklaşmıştır. Ancak, plak dolduran sadece Deniz kızı Eftelya değildir. Pek çok sanatçı plaklarıyla meşhurdur. Hata o yıllarda bir şair bile plak doldurmuştur. Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu bir sırada, Dolmabahçe sarayındaki sofrada, günden güne ünlenen Nazım Hikmet’in adı geçecektir. Mustafa Kemal, Nazım’ın bir şiirini dinlemek istediğin söyler. Gramofona yerleştirilen plaktan gelen sözler, paşayı hayrete düşürecektir. Atatürk, “bu şair kimselere benzemiyor” dedikten sonra, onu kendi ağzından dinlemek istediğin belirtir. Şairi bulup getirsinler emrini verir. Ancak vakit gece yarısını çoktan geçmiştir. Nazım Hikmet Boğaz’ın karşı kıyısında oturmaktadır. Kadıköy Polis Merkezi, Dolmabahçe’den gelen telefonla, acil durum pozisyonuna geçer. Gecenin bir yarısı Nazım’ın oturduğu evin kapısı çalınır. Uykudan kalkan Nazım Hikmet, karşısında polisleri görünce korkuya kapılır. Ancak bu korku kısa bir süre sonra yerini şaşkınlığa ve kızgınlığa bırakır. Polis memuru, pijamalarıyla kapının önünde duran Nazım’a Mustafa kemal’in kendisini Dolmabahçe Sarayında beklediğini ve onu götürmek için geldiklerini söyleyecektir. Nazım kendisine nazik bir dille Paşanın davetini ileten polis memuruna şu cevabı verecektir: “Paşaya benden selam söyleyin, ben Deniz Kızı Eftelya değilim!” Mustafa Kemal, kendisini net ve kişilikli bir dille refüze eden cevap karşısında, şaşırmamış görünür: “Aferin” çocuğa der, “İşte şair dediğin böyle olmalı.” Başarımda Atatürk’ün mirasının etkisi büyük Sırma Munyar: Yurtdışında Batı müziği üzerine eğitim almış olsam da, her zaman Türk kültürüne ve müziğine sahip çıkmamın, yakın durmamın en önemli sebeplerinden biri, Atatürk’ün devrimlerini, ilkelerini okuyarak yetişmemdir. a rm yar ı S un M S ırma Munyar, İstanbul doğumlu. Amerika’daki müzik kariyerine, 2007 yılında Berklee College of Music tarafından düzenlenen Arif Mardin Bursu’nun ilk kazananı olarak başladı. Burs sayesinde Berklee’de katıldığı yaz programının ardından üniversite eğitimi için Berklee’ye başvuran Munyar, burslu kabul edildi ve 2009 yılında 4 yıllık eğitimine başladı. Aynı yıl Pepsi tarafından, Akon ve Keri Hilson’ın resmi Dünya Kupası şarkısı “Oh Africa” için hazırlanan 16 kişilik koroda Türkiye’yi temsil etmek üzere seçildi, klip çekimi için Los Angeles’a gönderildi. Munyar’ın da seslendirdiği ve yer aldığı şarkı ve klip, 2010’da, 52’nci Grammy Ödülleri’nde ilk kez yayınlandı. Munyar, Berklee’deki eğitimini tamamladıktan sonra New York’a taşındı ve geçtiğimiz Haziran ayında Amerika’nın önemli müzik dergilerinden The Deli Magazine tarafından, “Ayın New York City Sanatçısı” seçildi. Munyar, “Yurtdışında Batı müziği üzerine eğitim almış olsam da, her zaman Türk kültürüne ve müziğine sahip çıkmamın, yakın durmamın en önemli sebeplerinden biri, Atatürk’ün devrimlerini, ilkelerini okuyarak yetişmemdir. Ben mesleğim, kariyerim beni nereye götürürse, orada yaşamaya hazırım. Ama her şeyden önce Türkiye’de yetişmiş bir Türk vatandaşıyım. Her zaman da bunun bilincinde oldum. Bu konuda Atatürk’ün bize miras bıraktıklarının büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ne zaman uluslararası müzik endüstrisinde bir başarı yakalasam, en çok ülkem adına seviniyorum. ‘Belki genç Türk müzisyenler örnek alıp, kendi yollarını çizmek adına yürekleniyorlardır’ diye umutlanıyorum’” diyor. “Atatürk, daha Cumhuriyet’in temellerini attığı dönemlerde her şeyden önce açık fikirliliği, sanata ve sanatçıya değeri, Türk kül türüne sahip çıkarken dünyaya sırt dönmemek gerektiğini Türk halkına benimsetmek için elinden geleni yapmış” diyen Munyar, bu bilinçle büyüdüğünü dile getiriyor. Kimi zaman gelişmelerden üzüntü duyduğunu ancak yine de geleceğe umutla baktığını söylüyor. “Benim gibi, bahsettiğim değerlerle yetişmiş pek çok Türk sanatçı var. Önemli olan, bizden sonraki nesillere de bu değerleri anlatabilmek ve benimsetebilmek” diyor ve ekliyor: “Benim gibi dünyaya açılma cesareti gösteren ve uluslararası kulvarlarda kariyerlerini sürdürmeyi başaran sanatçıların, gelecek nesilleri heveslendirmesini umuyorum.” Sanatın evrenselliğini yakalamak K eman sanatçısı Çınar Yazgan, 20 yaşında. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı üçüncü sınıf öğrencisi Yazgan, orkestra, oda müziği ve solistik performanslarda başarılı ve parlak bir sunum ortaya koyuyor. Bu yıl, İtalya’nın Narni yerleşkesinde düzenlenen 4. Uluslararası Mozart Italia Terni ustalık sınıfı festivalinde üçüncü olarak konser veren genç sanatçı, yurtiçi ve yurtdışında verdiği başarılı konserleriyle adından söz ettiriyor. Yazgan, sanatın her dalında ayrı bir evrensellik olduğunun altını çiziyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde yürüyen bir sanatçı adayı olarak büyüdüğü nü dile getiren Yazgan, “Bilim adamı, düşünür, siyasetçi kimlikleri dışında centilmenliği, zarafeti ve nazik kişiliği yolumda bana ışık tutuyor. Sanat alanında sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın ve belki de tüm dünyanın etkilendiği bir düşüşe doğru geçildiğini söylüyor genç sanatçı. Bu evrede müzisyen, sanatçı olmanın zorluklarının daha görünür olduğunu dile getirerek “Geleceğe yönelik beklentim, alanımda ustalaşmak, müziği yurtiçi ve uluslararası platformda izleyiciye ulaşabilmek, ülkemizin her yerinde yeni nesil amatör ve/ veya profesyonel müzik âşıkları ve dinleyicileri yetiştirmek” diyor. Atatürk çocukları çok severdi ve onlarla sohbet ederdi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle