22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 KASIM 2014 PAZARTESİ 3 “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve milletin her bireyin kafasına koyacağız... Mantıksal bir kanıta dayanmayan bir takım geleneklere ve inançlara bağlı kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok güç olur, belki de hiç olmaz. Gelişim yolundaki engelleri aşamayan uluslar, engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği altına girip, onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar” 1922... Bursa. Öğretmenlere... “...Arkadaşlar, bundan sonra çok önemli zaferlere koşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisadi, ilim ve kültür zaferleri olacaktır. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım..” 1923 Ocak Alaşehir Atatürk Darülfünun’da üniversite öğrencileri ile ders dinlerken... “Bilim için özgürlük ve güven ortamı son derece önemli” diyen Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil günümüz Türkiye’sinde gençlere ve ülkeyi yönetenlere şu mesajı veriyor: Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü daima hatırlamalıyız o ÖZLEM YÜZAK P rof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil dünyaca ünlü Türk bilim insanı. Obezite, diyabet ve kalp sağlığı alanında yaptığı sayısız çalışmalarla, tıp dünyasının metabolik hastalıklara karşı bakış açısını değiştiren isim olarak tanınıyor. Ve tabii sayısız ödülün de sahibi. Bunlar arasında, Pew ve Markey ödülleri, Amerikan Diyabet Vakfının Olağanüstü Bilimsel Başarı, Wertheimer, Danone Uluslararası Beslenme, TÜBITAK ve Koç Vakfı Bilim Ödülleri en önemlileri... Halen Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan aynı zamanda Harvard bünyesindeki Sabri Ülker Metabolik Araştırmalar Merkezi’nin direktörlüğünü yürüten Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil “Neden çalışmalarınız için ABD’yi seçtiniz?” sorumuzu “O dönemde karşıma çıkan fırsatlar ve Boston’un bilimsel çalışmalar için oluşturduğu çok verimli ekosistemi, böyle bir karar vermemize ve ABD’ye yerleşmemize sebep oldu” diye yanıtlıyor. si bu fırsatların kullanılması içinde çok önemli. Yani sadece finansal çekiciliğe dayalı stratejilerle yeterli ivmeyi yakalamak mümkün değil, buna olumlu ve özgür bir iklimi ve güven ortamını da eklemek şart. Son olarak da istihdam ve ilerleme kararlarının yetkinliğe dayalı ve adil olarak verilmesi, hem yarışmayı hem bireysel gelişmeyi hemde çeşitliliği zenginleştirebilir diye düşünüyorum. Mevcut üniversitelerin özerk ve özgür olarak var olmalarına imkan verecek düzenlemelerin hayata geçmesini, hem de bu üniversiteleri gelecekte dolduracak, ayakta tutacak nesillerin bilimsel düşünmeyi öğrenerek büyümesini sağlayacak yatırımların yapılmasını önemli gereksinimler olarak sayabiliriz. Tabi, sadece devletin değil, sanayi ve bireyler dahil tüm oyunculararın bunların gerçekleşmesine yapabileceği katkıları var. Günümüz Türkiye’sinde gençlere ve yöneticilere vermek istediğiniz mesaj nedir? Kafalarını açık, düşüncelerini özgür tutmaları ve hayallerini öz güven, azim ve coşku ile takip etmeleri. Bu çağda çok bireyselleşmiş olsak bile, ilerleme ancak birlikte oynayarak, iş birliği yaparak gerçekleşebiliyor. Bence bu noktada hepimize düşen sorumluluk, idareci ve yöneticiler dahil, birleştirici strateji ve politikaları yaşatmak ve geliştirmek.  Sonuncusu da bilime inanıp Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü ve bugün yaşama şansına sahip olduğumuz ülkemizin doğuşuna yaptığı benzersiz hizmetleri hep hatırlamaları. Sistem üretici olmaya, bilim yapmaya özendirmeli P Prof. Dr. Hotamışlıgil laboratuvarında. yor. İkinci bir neden olarak henüz sistemimizin genç olması ve yeterli insan kaynağı ya da kritik kütlenin henüz oluşmamış olması söylenebilir. Ancak bu tablo hızla değişiyor, özelliklede yurt dışında hızla büyüyen bilimsel diaspora nedeni ile. Tabii bizim hem içeride hem dışarıdaki insan kaynaklarına ulaşabilmemiz ve onlara verimli çalışma imkan ve ortamlarını sağlamamız şart. Ben finansal kaynaklar açısından çok önemli ilerlemeler kaydedildiğini düşünüyorum. Ancak, akademik iklimin ve özgürlük ortamının mutlaka ve hızla düzelme Türkiye’de sizce neden bilim ve inovasyon istenilen düzeyde değil? Ne yapılmalı? İnovasyonun istenilen düzeyde olmamasının en önemli nedenlerinden biri bence bilimsel etkinlikler açısından bulunduğumuz çizgi ile ilgili. Yani bilim gelişmeden ve sisteme iyice yerleşmeden inovasyonun ve teknolojiye dayalı endüstrilerin ortaya çıkması zor. Teknolojik dönüşüm için bilim ne kadar önemli ise, bilim için de özgürlük ve güven ortamı o kadar önemli. Bu konuda sıkıntılarımız olduğu kesin ve bunları mutlaka aşmamız gereki Biyolojik ritmin gizini çözen adam: Aziz Sancar K Prof. Dr. Aziz Sancar, sayısız ödül alan ve kanser konusundaki çalışmalarında dünyaca üne sahip bir bilim insanı. Laboratuvarında her zaman genç Türk araştırmacılara yer veren Prof. Dr. Sancar, “biyolojik ritmin” gizini çözmek üzere... anser konusunda yaptığı çalışmalarla büyük başarılara imza atan Prof. Dr. Aziz Sancar, North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü öğretim üyesi. Sayısız ödül alan ve DNA’nın pek çok parçasının tanımlanmasında yaptığı öncülükle tanınan Prof. Dr. Sancar, Sirkadiyen saat üzerindeki çalışmalarıyla da kanser tedavisinde çığır açıyor. Sirkadiyen saati ilaçla ayarlayıp ona göre Jetlag tedavisi, kanser tedavisi gibi birçok tedavi yöntemlerinin etkinliklerinin arttırılabileceğinin yolunun açıldığını belirten Sancar, birkaç yıl içinde bunun uygulamalarını göreceklerini umuyor. Prof. Dr. Sancar, “Amerika’yı seçmemin nedeni, bilimsel araştırma kariyerime başladığım tarihte, Amerika’nın Avrupa dahil, dün yanın öteki ülkelerinden çok ileri olmasıydı” diyor. Sancar, 1946’da Mardin’in Savur ilçesinde, sekiz çocuktan yedincisi olarak dünyaya geldi. Kendi deyimiyle ‘Okuma yazma bilmeyen, fakat eğitime önem veren’ bir annebabanın çocuğuydu. Sancar lisede futbolda ve pek çok alanda başarılıydı ve mezun olduktan sonra kariyer seçimini milli takımda kalecilik yerine tıp ve kimya ile sınırladı. 1963’te İstanbul üniversitesi Tıp Fakültesi girdi. Sancar temel bilim profesörlerinin bilimsel keşif yapmanın coşkusunu öğrencilere çok iyi aktardıklarına değinerek kaynak eksikliklerimizi coşkumuzla kapatıyorduk diyor. Sancar, fakülteyi bitirdikten sonra ABD’ye gitti. 2007 yılında Vehbi Koç Ödülü’nün de sahibi olan bu özel bilim insanı aldığı 100 bin dolarlık para ödülünün üzerine kendi birikimlerini de koyanak Kuzey Carolina’da bir Türk Evi açtı. ’ni açtığını söyleyecek. Gazetelerden öğrendiğim kadarı ile; Türk Evi’nden genç doktora öğrencileri yararlanacak. Üç katlı bir binada açılan ve genç doktora öğrencilerinin kaldığı evde müstakil daireler, kütüphane, konferans ve sinema salonlarının yanı sıra Amerikalılara Türkçe kursları veren bir merkez de yer alıyor. rof. Dr. Hande Özdinler bir bilim kadını... Chicago’daki Northwestern Üniversitesi’nde Les Turner Amiyotropik Lateral Skleroz (ALS) Araştırma Laboratuvarı’nın kurucu başkanı olan Özdinler, sosyal medyada ALS hastalarına destek için başlayan ‘Bir Kova Buz’ kampanyasının mimarlarından.. Özdinler 1998 yılından beri Amerika’da yaşıyor. Bilimsel çalışmaları için pek çok ödülü var; içlerinden en önemlisi ise Harvard Tıp Fakültesi’nde senede sadece 3 kisiye verilen ve Harvard’ın bütün hastanelerini kapsayan HCNR (Harvard for Nervous System Repair) ödülü. Özdinler “bu ödülü beyinde ölen motor nödor hücrelerini dünyada ilk izole edip kültür ortamında incelemeyi başaran kişi olduğum için 2003 yılında aldım” diye anlatıyor. Özdinler geçen yıl da ALS’deki buluşlarından ötürü Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından 2.5 milyon dolarlık rekor destekle ödüllendirildi. Özdinler Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunu. Bilimsel çalışmalarını daha uygun bir ortamda sürdürmek istediği için ABD’yi seçtiğini söylüyor. Erkek kardeşinin 23 yaşında beyin kanamasından vefat etmesi ise doktora için beyin üzerine çalışma yapmaya yöneltmiş Özdinler’i. Konu bilim olunca laf da doğal Prof. Dr. Hande Özdinler olarak üniversitelere geliyor, Hande Özdinler “Üniversitelerin esas varlık sebepleri bilimsellik olmalı. İçinden bilim çıkarılan bir üniversite süslü bir liseye döner. Türkiye’deki bazı üniversiteler yüksek lise gibi işliyor. Böyle yerlerde bilimsel çalışma inovasyon beklemek çok zor” diyor ve ekliyor: “Sistem üretici olmaya bilim yapmaya özendirmeli. Ayrıca yurt dışındaki başarılı bilim adamlarından yeterince yararlanılmadığını düşünüyorum. Türkiye’de dışarıdan öğretim görevlilik (adjunct faculty) kavramı tam yok. Oysa yurt dışındaki başarılı profesörler proje yazmaya öğrenci yetiştirmeye, bilgi ve teknoloji transferine yardımcı olabilirler...” Hande Özdinler’e göre öncelikle “biz yapamayız, bizden bilimadamı çıkmaz” söyleminden sıyrılıp “biz bunun en iyisini yapacak kapasitedeyiz, neden yapmayalım?’ düşüncesini benimsemeliyiz. Özdinler Türkiye’nin en büyük zenginliğinin “gençlik” olduğunu düşünüyor ve ekliyor: Türkiye’de olmazı olur kılan, zeki, esprili, yaratıcı, yapıcı, dirayetli, dirençli, tüm zorluklara bir tebessümle karşı çıkan dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir gençliği var. En büyük zenginliğimiz işte bu gençlerin beyinleri. Aklı hür fikri hür vicdanı hür her gencin bilime teknolojiye yönelmesini salık veriyorum. Enerjilerini yeni teknikler teknolojiler öğrenerek bilimsel buluşlar yaparak değerlendirsinler. Laboratuvarda sabahlasınlar, mikroskop başında uyuya kalsınlar, bir bilgisayarı söküp tekrar birleştirsinler ve etraflarindaki çocuklara bilime olan ilgi ve bağımlılıklarıyla örnek olsunlar. Türkiye onlar sayesinde yepyeni ve müthiş güzel bir ülke olacak. Ben gençlere çok güveniyorum. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle