01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DÜNYA FESTİVALLERİNDEN Paylaşılan sinemanın farklı tadı MEHMET BASUTÇU “Dünya Festivallerinden” bölümü, film izlemeyi paylaşma dürtüsünün doğallığını küresel boyutlara taşıyan yanıyla, kuşkusuz daha bir çekici oluyor. Cannes’da, Venedik’te, Toronto’da ya da Berlin’de heyecanlı kalabalıkların izlediği, alkışladığı (ya da ıslıkladığı) ve ne yazık ki büyük bir bölümü ticari dağıtım ağında yer bulamayacak olan bu filmleri yepyeni bir kalabalıkla, İstanbul’un sinemasever kalabalığıyla paylaşmanın tadı da bir başka olacak. Paylaşım heyecanı, alfabetik sıranın da cilvesiyle, listenin ilk filmi “Canım Öğretmenim”i izlerken doruğa ulaşacaktır belki de. Özgün adıyla “Monsieur Lazhar”ın her seyirciyi kucaklamayı başaran duyarlı içeriği ilk kez Locarno’da, ılık bir yaz gecesinde, 8 bin kişi tarafından paylaşılmıştı. İsviçre’den seyirci ödülüyle dönen Philippe Falardeau (1968), Kanada toplumuna uyum sağlamaya çalışan Cezayirli mülteci öğretmenin kimlik arayışını, öğrencileri ve meslektaşlarıyla olan ilişkileri çerçevesinde, mesafeli, yumuşak bir dille işliyor. Ülkesindeki eğitim sistemini sorgularken, önyargılara karşı tavır alan yapıcı yaklaşımıyla, kültürel farklılıkların getirdiği zenginliğe de göndermede bulunuyor. Bağımsız Amerikan sinemasının en doyurucu örneklerinden biri olan “Kopma” da paylaşılması gerekenler listesinin ilk sıralarında yer almakta. İngiliz asıllı müzisyen ve yönetmen Tony Kaye’in (1952) üçüncü kurmaca filmi olan “Detachment” yine bir yedek öğretmenin kişisel sorunlarına koşut olarak, bu kez Amerikan eğitim sistemine eleştirel bir bakış getiriyor. İnsani, toplumsal ve felsefi boyutları derinlemesine işlenmiş çok yönlü bir yaklaşımın ürünü olan “Kopma” son derece duyarlı, dürüst bir film. “Monsieur Lazhar”ın enerji dolu sıcak iyimserliği karşısında, Amerikalı meslektaşını yorumlayan Adrien Brody’nin olağanüstü performansıyla her kuşaktan izleyiciyi etkileyecek güçe ulaşan bu çarpıcı filmin da mıttığı gerçekçi hüzün, aynı bütünün birbirlerini tamamlayan farklı parçaları olarak da izlenebilir. Ann Hui’nin (1947) yaşlıların sorunlarına hümanist bir yaklaşımla eğilen yalın filmi “Sade Bir Hayat” da çoğunluğun beğenisini toplayacak duyarlıkta, incelikli bir çalışma. Venedik’te En İyi Kadın Oyuncu Aslanı’nı kazanan Deanie Ip’i bu filmde izlemenin vereceği tadı da unutmayalım. Başarılı kadın oyuncuların bir adım öne çıktığı zengin bir hasat var önümüzde. Juliette Binoche’un ne kadar incelikli bir yorum gücüne sahip olduğunu bir kez daha kanıtlayan “Kadınlar”ın da öncelikliler listesinde olması gerekiyor. Polonyalı kadın yönetmen Malgoska Szumowska’nın (1973) Paris’te çektiği “Kadınlar”, üniversite öğrencisi kızlar arasında, internet aracılığıyla yaygınlaşan cinsel ilişki pazarlama gerçeğine, belgesel sinema diline yakın bir yaklaşımla, sağlam bir senaryo eşliğinde eğiliyor. Çalıştığı dergiye konuyla ilgili uzun bir yazı hazırlayan gazeteci kadının görüştüğü genç kızlardan etkilenmesi sonucu yaşadığı ruhsal gelgitleri ve özel yaşamının kırılganlığını ince bir doğallıkla yorumlayan Juliette Binoche’u izlemek gerekir. Sonra sırada “Gizemli Kadın” var; Kristin Scott Thomas’ın donuk görünümlü alımlı yüzü gerisindeki kıvılcımları paylaşmak da, henüz ikinci filmini çekmiş olan Pawel Pawlikowski’yi (1957) tanımak için iyi bir fırsat... Paylaşabilmek için İstanbul Festivali’ni beklemek zorunda kaldığım filmlerin ilk sırasında, Berlin’de Alman yönetmen Christian Petzold’a (1960) Gümüş Ayı (En İyi Yönetmen) kazandıran “Barbara” geliyor. Ardından, yine iki ay önce Berlin Festivali’nde izlenen “Tutsak” var: Brillante Mendoza’nın (1960) Filipinler’de yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çektiği, “Tutsak”ta rehin alınan Fransız insani yardım gönüllüsü rolünde Isabelle Huppert’i izlemek de başka bir heyecanı paylaşmak anlamına gelecek... MAYINLI BÖLGE ? NEHİR BİR İNSANDI Film, bir Alman aracılığıyla “uzaklık” fikrini (uzaklarda bilinmeyen bir yeri, yabancı olma halini) irdeliyor. ? ŞEHİR EFSANELERİ Film, şehir efsaneleri ve oyuncularının uydurduğu hikâyelerden oluşuyor. ? MICHAEL Film, 10 yaşındaki Wolfgang ile 35 yaşındaki pedofil Michael’in birlikte geçirdiği son beş ayı anlatıyor. Wolfgang’ı kaçırmış olan donuk ofis çalışanı Michael evinde alıkoyduğu çocuğa cinsel tacizde de bulunmaktadır. Film, en feci suçlardan birini konu alırken kendi dünyasını ve bakış açısını nakleden bir suçluyu merkez alıyor. ? CANAVAR Suçun sıradanlaştığı İskandinavya’da gençlik kültürü üzerine odaklanan film, İsveç kırsalında suçlularla dolu bir ailede büyümüş Kim’in başına gelenleri izliyor. ? P047 Taylandlı ünlü senarist ve yönetmen Jaturanrasmee’nin bu son filmi “P047” kaçış, fanteziler, geriye dönüşler, rüyalar ve kimlik karmaşalarıyla örülü çarpıcı bir yolculuk... ? ŞEYTANIN ÖTESİNDE Bruno Dumont’un bu son filmi, din üzerine avangart bir inceleme olmakla beraber suç, mucizeler ve toplumun kıyısındakiler hakkında minimal bir provokasMavi Kod yon denemesi. Film, Fransa’nın kuzey sahillerindeki derme çatma bir barakada yaşayan avare bir adamı takip ediyor. ? SELAM Eski mahkum Daniel ile gerçek hayattaki sevgilisi Leanne’ın kendilerini oynadıkları ve belgesel ile dram arasında duran “Selam”, sinema ile hayat arasındaki sınırı da zaman zaman ortadan kaldırıyor. ? MAVİ KOD Mükemmellik ve kontrol düşkünü bir hemşirenin rastladığı bir yabancıyı röntgencilik yaparak takip etmesini anlatıyor. ? BEYNİNDEN VURULMUŞ “69” ve “Evrendeki Son Yaşam” gibi gerilimle kara komediyi harmanlayan filmlerin yönetmeni Penek Ratanaruang, bu kez, geçmişini unutmaya çalışan fakat geçmişi tarafından unutulmayan bir adamı konu alıyor. ? YURTSUZLAR Filmde, toplum tarafından kenara itilenlerin yaşamından bir kesit sunuyor. 14. SAYFA Sibirya Monamur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle