Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SİNEMADA İNSAN HAKLARI YARIŞMASI İnsan hakları, hemen şimdi! ALPER TURGUT stanbul Film Festivali’nin “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde gösterilecek olan 10 yapıt, aynı zamanda “Avrupa Konseyi Sinema Ödülü” (FACE Film Award of the Council of Europe) için yarışacak. Filistinli Scandar Copti ve İsrailli Yaron Shani’nin birlikte kotardıkları “Ajami”, geçen yılın kazananıydı, işte sinemada insan hakları jürisinin başkanlığını bu sene yönetmen Copti yapacak. Yarışmacılardan ilki, elbette, Sedat Yılmaz’ın “Press” filmi... “Press”, Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunda, 19921994 yılları arasında ve olağanüstü hal koşullarında, hem yaşama tutunmaya hem de haber geçmeye çabalayan gazetecileri anlatıyor. Film, yakıcı bir gerçeğe ve vicdana dair, seyretmeli. İnsan haklarına dair seçkinin belki de en çarpıcı olanı “Balıklı Bulgur” ile tanıdığımız Tunuslu Abdellatif Kechiche’in çektiği “Siyah Venüs” (Black Venus), hiç kuşkusuz. Gerçek bir öyküden demlenen 159 dakika uzunluğundaki film, ırkçılık belasına yönelik sert bir eleştiriyi, beyazperdeye taşıyor. “Siyah Venüs”, festivalin en merakla beklenen filmlerinden, unutulmasın. Bolivya, Kristof Kolomb filmi çekmek ve su savaşları... İspanya’nın 2011 Oscar adayı olan “Yağmuru Bile” (Even the Rain), yarışmanın güçlü adaylarından... İ Bölümde gösterilecek filmler arasında Sedat Yılmaz’ın “Press”i, Abdellatif Kechiche’in ırkçılık karşıtı filmi “Siyah Venüs” ve İspanya’nın 2011 Oscar adayı olan “Yağmuru Bile” de var. İSİMSİZ (FİLM) Usta sosyalist yönetmen Ken Loach’ın bayrağı asla yere düşmeyecek, oğul Jim Loach, ilk yönetmenlik denemesi “Portakallar ve Günışığı”nda (Oranges and Sunshine) babasının izinde olduğunu resmen haykırıyor. Film, İkinci Dünya Savaşı‘ndan sonra İngiltere’de yaşanan en büyük skandallardan birini, 130.000 çocuğun İngiltere’den Avustralya’ya evlatlık olarak verilip papazların taciz ve sömürülerine maruz kalmalarını işliyor. Cezayir asıllı Fransız yönetmen Rachid Bouchareb, “Kanunsuzlar” (Outside the Law) ile 37 yıllık bir süreçte, üç kardeşin, dağılmalarını, yineden bir araya gelmelerini ve kendilerini Cezayir’in bağımsızlık savaşında bulmalarını anlatan destansı bir film, Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adayı olan “Kanunsuzlar”, kaçırılmamalı. Avrupa Konseyi Sinema Ödülü için yarışacak diğer filmler ise Fransa’nın göçmen politikasını çocuklar üzerinden eleştiren “Eller Yukarı” (Hands Up), cep telefonu üretelim derken Afrika’yı kana bulayanları sorgulayan “Cebimde Kan Var” (Blood in the Mobile), asri zamanlara ait gerçek bir kölelik hikayesini kurgulayan “Ben Köleyim” (I Am Slave), İsrail’in oscar adayı, trajikomik bir film olan “İnsan Kaynakları Müdürü” (The Human Resources Manager) ve bir kadının toplama kampındaki kahır dolu yaşamını dillendiren “Yokmuşum Gibi” (As if I’m Not There). Festivalin, en iyi ve güçlü filmleri, bu kuşakta, tartışmasız. Cebimdeki Kan Popcorn kokan ‘sanat filmleri’ EVRİM ALTUĞ opüler kültürde “sanat filmi” olarak adlandırılan, yoğun görsel anlatılar veya epik insan hikâyeleri barındıran kimi filmlerin, bu sıfatı nasıl aldıklarına ilişkin ilginç bir okuma ve izleme deney(imi), bu yıl disiplinlerarası olma tercihini kullanan, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) imzalı 12. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin “bienal önizlemesi” tadındaki “İsimsiz” (Film) etkinliğiyle ilginç bir rota kazanıyor. Festivalin patlamış mısır yağı kokan karanlık salonlarında, izleyicinin kendini “sanat filmleri”ne bırakması, “klasik” festival izleyicisinin pek de alışkın olmayabileceği bir şey olsa gerek. Nitekim festivaldeki “İsimsiz” (Film) seçkisi de, bienalin bugüne kadar görsel sanatlara yaptığı vurguyu daha geniş bir kültürel alana taşıma isteğinden doğmuş. Bilindiği gibi, 12. İstanbul Bienali bu yıl sanat ile siyaset arasındaki ilişkiyi büyüteç altına almaya girişecek. Etkinliğin odağında, “ilham perisi” olarak genç yaşta hayata veda eden KübalıAmerikalı sanatçı Felix GonzalezTorres’in varlığı ve yapıtları bulunmakta. P İşte bu parantezde, İsimsiz (Film) programında yer alan 10 uzun metrajlı film de belirgin olarak siyasal içerik taşıyor. Bir nevi festival arası bienal havası veren, tadından yenmeyecek etkinlikte izlenecek filmlerden her biri, muhtevalarındaki ‘devrimci’ veya yaratıcı doku ile, Bienal küratörlerinin, özellikle de film ve siyaset konusunda akademik tecrübe sahibi olan Jens Hoffmann’ın oldukça ilgisini çekmiş desek, yeri. Yine hatırlatalım, bienal bu yıl beş karma sergi ve yaklaşık 45 kişisel sunumdan oluşacak. Karma sergilerin başlıkları ise “İsimsiz” (Pasaport), “İsimsiz” (Ross), “İsimsiz” (Ateşli Silahla Ölüm), “İsimsiz” 14. SAYFA Çıkmaz (Soyutlama) ve “İsimsiz” (Tarih) olarak belirlenmiş. Festivaldeki “İsimsiz” (Film) programının her bir bölümü de, bu başlıklara karşılık gelecek şekilde adlandırılmış. Nitekim bu filmlerden, Guy Debord imzalı “Sade için Ulumalar”, Derek Jarman imzalı “Mavi” veya Peter Watkins’in “Paris Komünü”, ideolojik ve estetik olarak yarattıkları avangartlıkla da birer “plastik sanat mücevheri” olma noktasına, çoktan gelmişler. Zaten Bienal küratörlerinden Jens Hoffmann da, bu konuyla ilgili, Altyazı dergisinin yeni sayısında verdiği mülakatta, önemli şeylerin altını çiziyor: “Biz bu seçkiyle savaş ve şiddeti, ulusal ve cinsel kimliği, soyutlama ve tarih mefhumlarını ana konular olarak gündeme taşımaya çalıştık. Bunu yaparken tarihselliği açısından belirleyici olan kimi yapıtların, aynı zamanda siyasal duruşlarının yanı sıra sinemacılığın biçimsel sınırlarına doğru yaptıkları keşif ve sorgulamaları da yansıtmasını istedik.” İKSV’nin “sinebienal”indeki filmlere dikkat ettiğimiz zaman, küratörlerin yerli sinemaya da odaklandığı gözümüzden kaçmıyor. Bu minvalde, Tevfik Başer klasiği “40 Metrekare Almanya”nın, etkinliğin “Pasaport” başlıklı gösteriminde izleyiciyle buluşacağını çıtlatalım.