Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SECIM1305 17/7/07 23:07 Page 5 İL GENELİ İ S TA N B U L İL GENELİ OKTAY EKİNCİ Üç imparatorluğun efsanevi başkenti; 2600 yıldır kesintisiz yaşanılan kent; Doğu ve Batı uygarlıklarının ortak dünya mirası; birçok ülkeden daha büyük bir metropol ve bilimden sanata, edebiyattan kültüre kadar hemen her “erdem”in en zengin merkezi İstanbul… Ekonominin ve “ulusal medya”nın da… Acaba “demokrasi”yi de bütün bu “erişilmez değerleri”yle mi; yoksa hiçbirine yakışmayan “uygarlık dışı kentleşmesi”yle mi etkiliyor?.. Sorunun yanıtı, ne yazık ki ikincisi… Yıllardır özendirilen kaçak yapılaşması, yağma düzeni ve imar rantı egemenliğiyle İstanbul’un siyasal tercihi “tarihsel bilgeliği”nden uzaklaşırken “kentsel talanı destekleyen ve bundan beslenen partiler” en çok oyu alıyorlar… O kadar ki, ülkenin en köklü üniversitelerinin bulunduğu; en ünlü aydınla y Kaçak metropolde demokrasi 34 İstanbul İli Seçim Genel Sonuçları: Toplam Sandık: 31.848 Toplam Seçmen: 6.134.811 Toplam Kullanılan Oy:5.143.911 Toplam Geçerli Oy: 4.943.756 Gümrük K. Geçerli Oy Payı:11.452 Katılım Oranı: % 83,85 Milletvekili Sayısı: 69 İstanbil İli Seçim Genel Sonuçları: Toplam Sandık: 26.826 Toplam Seçmen: 7.159.151 Toplam Kullanılan Oy: 5.419.062 Toplam Geçerli Oy: 5.225.026 Gümrük K. Geçerli Oy Payı: 19.860 Katılım Oranı: % 75,69 Milletvekili Sayısı: 70 1999 2002 Yasadışı kentleşerek nüfusu artan ‘yeni’ ilçelerde imar ve AKP örgütlenmesi iç içe… ıllardır özendirilen kaçak yapılaşma, yağma düzeni ve imar rantı egemenliğiyle İstanbul’un siyasal tercihi, “tarihsel bilgeliği”nden uzaklaşırken “kentsel talanı destekleyen ve bundan beslenen partiler” en çok oyu alıyorlar… da temelden etkileyen “toplumsal bir sorun”dur. İstanbul, gariptir ki hâlâ önemsenmeyen bu büyük “bunalım”ını ülke siyasetine de taşımaktadır. rının, yazarlarının yetiştiği; dünya çapındaki sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan; tüm inançların eş saygınlıkta hemşerisi olduğu ve emeğin, alın terinin, insan yaratıcılığının en yoğun yaşandığı bir kent, bütün bunların adeta “tam tersi” anlamına gelen “dinci siyaset”in en çok taraftar bulduğu metropole dönüştü… Çünkü kentsel talan ve imar yağması, sadece bir şehircilik sorunu değil, kent kültürünü ve siyasal yapılanmayı ü lkenin en köklü üniversitelerinin bulunduğu; en ünlü aydınlarının, yazarlarının yetiştiği; dünya çapındaki sanat etkinliklerine ev sahipliği yapan; tüm inançların eş saygınlıkta hemşerisi olduğu kent, “dinci siyaset”in en çok taraftar bulduğu metropole dönüştü… Örneğin, 2000 sayımında nüfusu yılda yüzde 26 azalan Bakırköy; yüzde 1 azalan Beşiktaş; sadece yüzde 2 artan Kadıköy ve yüzde 8 artan Şişli ilçelerinde belediyeler CHP’nin… Merkezde değilse bile “kaçak yayılma” alanı fazla olmayan Avcılar’da da… Buna karşılık, Bakırköy’den ayrılarak ilçe olan Bahçelievler yüzde 50; Bağcılar yüzde 65; Güngören yüzde 25 nüfus artışlarıyla AKP’nin en çok oy aldığı yerleşmeler oldu. Tuzla, Sarıyer, Üs ‘Göç nüfusu’nun tercihi İstanbul’da göçü de körükleyen kaçak kentleşme bölgelerindeki nüfus artışı ve plansız yapılaşma en çok AKP’ye oy sağlıyor. Özellikle 1990’lardan sonra “ilçe” yapılan ve çoğu ormanlarla su havzalarının yasadışı işgalini besleyen TEM yolu koridorundaki belediyelerde AKP’li yönetimler var… 2000 sayımındaki 10 milyon nüfusun yarısı (5 milyon 142 bin) artık bu “yeni” ve plansız ilçelerde… Buna karşın yapı ve nüfus artışının olmadığı “eski” ve merkez ilçelerde ise CHP ve diğer “dinci olmayan” sağ partilerin tercih edilmesi, rastlantı olabilir mi? küdar da yüzde 20’leri aşan nüfus artışıyla öyle… Kaçak yapılaşma oranı yüzde 90’lara tırmanan Küçükçekmece de yüzde 52 artan nüfusuyla AKP’yi yeğlerken; Beykoz, Kartal, Esenler, Kâğıthane, Gaziosmanpaşa, Maltepe, Pendik, Bayrampaşa, Ümraniye, Zeytinburnu, Şile, Silivri, Çatalca da yüzde 30 ile yüzde 65 arasında değişen nüfus artış oranlarına koşut olarak AKP’nin desteklendiği ilçeler. Sadece Fatih ile Eminönü nüfusları azalsa da geleneksel muhafazakâr semtlerinin etkisiyle AKP’li başkanlarla yönetiliyor. İşte böylesi bir tabloda, İstanbul’un hem kaçak hem de “tarikatçı kentleşme” rekorunu kıran, AKP’nin adeta en güçlü kalesi olan, tamamı su havzasındaki Sultanbeyli’nin de aynı zamanda yüzde 76 ile nüfus artış şampiyonu olması, “yasadışı büyümeyi himaye etmenin siyasal sonucu”nu kanıtlamaya yetiyor. İSTANBUL Nüfus: ranı: Seçmen/Nüfus O : yı Pa GSYİH İH (USD): Kişi Başına GSY 10.018.735 % 71.46 % 22,11 4.416 SANDIĞA YANSIYACAK ‘İSTANBUL KÜLTÜRÜ’ H Oylar ‘tapu’ için imdi de AKP’nin en büyük bayrakları, özellikle inşaat, emlak ve arazi pazarlaması işleriyle zengin olmuş “dinci” arazi tüccarlarının binalarını kaplıyor. Ormanların arasında yükselen bu dev bayraklara rağmen CHP’nin durumunu sorduğumuz belde yöneticileri şunu söylüyorlar: “2B’den halkın değil, ormanda arazi kapatan zenginlerin yararlanacağı anlaşıldıkça, Çavuşbaşı’nda gücümüz artıyor…” Avrupa yakasında Alibeyköy ve Anadolu yakasında Çavuşbaşı örnekleri de İstanbul’daki AKP ‘İmar ve siyaset’ ilişkisinin ‘seçim öncesindeki hareketliliğini’ izlemek için ‘yasadışı yapılaşma’ alanlarındaydık. stanbul’daki “imar ve siyaset” ilişkisinin “seçim öncesindeki hareketliliğini” izlemek için “yasadışı yapılaşma” alanlarındaydık. Örneğin, hemen her aşırı yağışta sel basan ve dere yatağındaki yerleşmelerin en ünlülerinden olan Eyüp’e bağlı Alibeyköy… Büyükşehir Belediyesi, sel basan kaçak yapıları kaldırmak ve taşkınları önlemekte kararlı olsa bile, bölgedeki yaklaşık 7 bin aile “imarsız”, hatta “tapusuz” apartmanlarda yaşıyor… Çünkü geçmişi Fatih Sultan Mehmet’e kadar giden vakıf arazilerindeki Çırçır, Akşemsettin ve Merkez mahallelerinde işgalci konumdalar. Semtin “parti militanları”yla konuştuğumuzda, tümünün en önemli seçim sözü de aynı işgalin “ruhsata ve tapuya bağlanması”. AKP, işte bu gibi “imar oyunları”nda en “iş bitirici” görüldüğünden, diğer partiler de sorunu çözeceklerini söyleseler bile, oyların “erbabına” verilmesi çağrısı etkili oluyor. Aynı işgali ormanlarda gerçekleştirenler için AKP’nin sürdürdüğü “2B mücadelesi” de İstanbul’un yeni ilçesi olmaya aday Alibeyköy’de “güven duyulacak siyaset”e örnek gösteriliyor… Nitekim, benzer durum Beykoz ilçesine bağlı Çavuşbaşı’nda da yaşanıyor. Tümü ormanda ve işgalci konumdaki beldede, Cumhurbaşkanı 2B’yi veto edince “kınama afişleri” bile asılmıştı… İ EMLAKÇİLER SEÇİM OFİSİ OLDU Ş gücünün, temelde imar talanına dayandığını kanıtlıyor. Yasadışı bölgelerdeki AKP seçim bürolarının çoğu, emlakçilerin ve inşaat malzemeleri satanların işyerleri… Özellikle “dinci imar örgütlenmesi”yle yaygınlaşan bu güç, “oy demokrasisi”nde sayısal çoğunluğa ulaşınca 3 dönemdir yerel seçimlerde “tüm kent”in yazgısını belirliyor. Şimdi de ülke yönetimini belirlemeye “yeniden” aday… Peki; böylesine yaygın bir çıkar örgütlenmesi karşısında, özellikle kaçak yapılaşma bölgelerindeki oyların, imar beklentisi yerine ulusal çıkarlar gözetilerek verilmesi sağlanabilecek mi? Bu sorunun yanıtı ise “umut kırıcı” sayılmaz. Çünkü AKP’nin özellikle “terör” karşısındaki kendi öz seçmenlerini bile kaygılandıran çekimser duruşu, kaçak evine ruhsat istese bile oğlunun şehit olmasından kaygılanan ana ve babaları etkiliyor. Benzer şekilde, AKP’yi tüm güçleriyle destekleyen kimi zenginlerin nasıl varlıklı olduklarını yakından gözleyenler, partinin adındaki “adalet”in içtensizliğini; “kalkınma”nın ise sadece belli bir kesim için önemsendiğini fark ederek “inanmış” oylarındaki “inanç sarsıntısı”nın kararsızlığı içindeler. Bunlara yine AKP’nin özellikle ABD ve AB karşısındaki “İslam dünyasına ters düşen” yandaş duruşu da eklendiğinde; bu kez sandıkların geçen seçimlerden farklı sonuçlar yaratacağı açık… Bakalım bütün bunlar, İstanbul’daki yasadışı imar rantlarıyla yaşayan ve siyasal kimliğini de bununla belirleyen, ulusal sorunlara duyarsız seçmenlere hangi oranda yansıyabilecek… er seçim, toplumun sadece siyasal değil, aynı zamanda “kültürel” yapısını da gösteriyor. Hele o toplum, ulusal kültürümüzün evrensel birikimlerini taşıyan bir kentin “hemşerileri” ise… Bu hemşerilerin, çok değil, sadece “bir asır” önce yaşayanları, bambaşka bir İstanbul’daydılar… Toplumsal Tarih dergisinde Emel Seyhan’ın 100 yıl önceki Osmanlı basınından derlemelerini kaçırmayın. Örneğin, 5 Temmuz 1907 tarihli İkdam gazetesindeki “Makriköy (Bakırköy) Deniz Hamamları” haberinde deniyor ki: “Teşrif edeceklerin gerek hamamların nefasetinden, gerek müstahdeminin tertip ve nezaketinden memnun olacakları şüphesizdir…” Aynı tarihli “İnce Saz” başlıklı haberde de “Samatya’da kain olup mevkiinin letafet ve havadarlığıyla maruf olan deniz sahilindeki Narlıkapı Bahçesi’nde…” dönemin usta müzisyenleriyle “mükemmel incesaz” dinlenebileceği duyuruluyor… İşte o günlerden bugüne denizi bile unutan İstanbullular, belediyelerin çoğuna, ünlü “İstanbul meyhaneleri” şarkılarını “söyleyemeyen” başkanları seçtiler. Şimdi ülke yönetimi için de İstanbul sevgisi yerine “memleket hasreti”yle oy verecekler az değil… Çoğu adaylar, İstanbullulardan değil, Türkiye’deki hemen tüm ailelerin en az bir yakınlarının bulunduğu İstanbul’daki Sıvaslılardan, Karslılardan, Mardinlilerden… oy bekliyor… Sandıktaki bu “memleket” dayanışmasının “etnik temelli” türünü de DTP’liler gizlemiyorlar bile... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bağımsız adaylardan sonra yine DTP’nin desteklediği adaylara en çok Kürt oyunun İstanbul’dan çıkacağını söylüyorlar… Yağma mimarisi İstanbul’daki bağrış çağrış gürleyen propaganda arabalarının dolaştığı sokaklara, bi nalara baktıkça, demokrasinin temel sorunları arasında “seçimi belirleyecek kültür”ün önemi daha açık anlaşılıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul’un kent ve sokak kültürünü şöyle özetlemişti: “İstanbul’un asıl iç manzarasını şehnişinleri, cumba ve çıkmalarıyla, saçak ve sayvanlarıyla, bir kadife gibi yumuşak çizgileri ve süsleriyle çok renkli olan bu sivil mimari yapardı.” Şimdi de bırakın iç manzarasını, ormanlarla, pınarlarla, derelerle, kaynak sularıyla ve mesireleriyle bezeli “dış” manzarasını da bir testere gibi sert çizgileri ve arabesk süsleriyle “yağma mimarisi” oluşturuyor. Yaşı henüz 61’ken, 1962’de yaşamla vedalaşan Tanpınar, unutulmaz “Beş Şehir”inde de şunları yazıyor: “Şehirde yeni çıkan türküleri çocukların macunculardan öğrendiği eski İstanbul mahalleleri artık sadece bir hatıradır. İşin garibi, onlarla beraber toplu yaşamayı, toplu eğlenmeyi de kaybettik…” Şimdi de bırakın eski mahalleleri, yine ormanlarla, pınarlarla, derelerle… bezeli “İstanbul köyleri”nin de yerlerinde yeller esiyor. Aslında “yel” bile esemiyor; çünkü toprakla ve suyla birlikte havayı da işgal eden dip dibe betonarme apartman yığınları, bazılarının adına hâlâ köy denen yerleşmelerin adeta ortak mimari karakteri… Bekçileriyle huzur bulan mahallelerin yerini alan ve kapısında “şerif” yıldızlı özel polislerin beklediği “site”ler ise kentin “prestij” yerleşimleri… Sözün kısası, İstanbul’da 22 Temmuz seçimleri de İstanbul kültürüne karşı yağmacılığın; gecekondu apartmanlarından altyapısız gökdelenlerine kadar tüm uygarlık yoksunu örneklerin ardındaki rant kültürünün “oranı”nı gösterecek… Yıllardır “talan”a göz yuman ve talandan beslenen siyasetler ne kadar azalırsa, bundan hem İstanbul’un hem de demokrasinin “birlikte” sevinecek olması, kent kültürünün “siyasal değeri”ni de kanıtlamıyor mu?