Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kent merkezleri Cumhuriyetçi, varoşlar ırk, mezhep, aşiret, tarikat bağları ağırlıklı oy kullanıyorlar Seçmen cephe değiştirdi ŞÜKRAN SONER AksarayYeşilköy metro hattındayım. Ayakta beyaz pantalonceketli, leylak parlak, simli, ipekli türbanlı genç kadın çok sinirlenmiş olmalı ki herkesin dinliyor olmasına, müztehzi gülümsemelere aldırmadan bağıra bağıra cep telefonuyla konuşuyor: “Mama kampanyası yattı. Sponsoru tam ayarlayamadım. Baktım elimde kalacak, Rahime’ye pas ettim. Sen çaydan haber ver. Paketlere çay da koyabiliyor muyuz? Koyarsak iyi olur. Sen şimdi diğerlerini say... Fena değil, ama çayı da tamamlamaya bakın, zengin olsun. Benim yaptığım iş tam olmalı. O kadının yüzünü gördün mü? Paketleri görünce mos mor kesildi. Ben adamı böyle harcarım..” Yolcular arasında ben de dahil, birbirine bakarak gülüşenlerin sayısı artıyor. Konuşmanın bütününden AKP seçim kampanyasında dağıtılacak bir erzak paketi hazırlığındaki kadınlar arası kavgaya tanıklık ettiğimizi anlıyoruz. Aday rekabeti mi? Marka rekabeti mi? Partide kadınlar arasıdaki yer edinme savaşları mı?.. Orasını tam anlayamadık. Telefonla konuşan büyük iş kadını havalarındaki genç kadın öylesine pervasız, öylesine güvenli ki... Bizlere alaycı gülümseyerek tepkilerimizi takmıyor. Tren Zeytinburnu’nda durunca benden önce indi ve hızla bir taksiye binerek uzaklaştı. Tayyip Erdoğan’ın mitingine 5 gün vardı. Toplanan yardım kampanyasının kimlerde toplanıp kimlere dağıtılacağına ilişkin bir bilgi edinemedim. Her neyse; bu işin suyu, özellikle de İstanbul’da varoşlar ağırlıklı, çıktı... CHP 3. bölge adaylarından Erdoğan Toprak’la buluşacaktım. Aslında bu seçim kampanyasında çok sınırlı çalışan milletvekili adaylarının bir ya da o ylar ters yüz, 196070’li yılların sol oyları sağa, sağ oyları sola kaydı. İdeolojik kimlik, sınıf bilinci ara ki bulasın. 56 il kadar milletvekili çıkaran 3. Bölge’de seçmen oy vereceği partinin bile birkaç miletvekilinin adını zor sayıyor. Milletvekilleri de kendilerini listeye alan partinin, liderin gölgesinde. Ön sıralardakiler hazır seçlimeyi bekliyorlar. Gerçekten çalışan, seçmene ulaşmaya uğraşan milletvekili adayı parmakla sayılıyor. leri ile karşılaşmayı beklemiyordum. Ama çaylı, simitli Erdoğan Toprak’la yaptıkları sohbetlerde, yine de işçi olmanın refleksi ile gelen bilinçli sorulardan etkilenmediğimi söyleyemeyeceğim. Öncelikle sıradan seçmenden, siyasete olan merakları ile ayrılıyorlar. Gerçi aday bir milletvekilinin söylemini dinleyip pek çok soru ile sınadıktan sonra, ancak daha bir ilgili ve meraklı, ismini ve hangi partinin milletvekili adayı olduğunu sormaları ilginçti. Yine de bugünün seçim ortamında, hiç değilse televizyon tartışmalarını, açık oturumları, lider, parti söylemlerini, tartışmaları izledikleri, sorularından ortaya çıkıyordu. Kendi yerlerini, sorunlarını çok iyi bildikleri de... Bu nedenle en çok işsizliğe çözüm üretme, ekonomiyi canlandırma, ücretleri yükseltebilmeye ilişkin görüşleriyle ilgilendiler. IMF’ye, özelleştirmeye şiddetle karşı olduklarını anlatan bir dil kullandılar. Okullardaki düzenden, çocuklarının eğitim sorunlarından, para tuzaklarından, katlitesiz eğitim, özel ders verdirmelerden, en çok da hastanelerdeki soygun düzeninden, çöken sigorta sisteminden yakındılar. BOP projesi, AB’de çıkarılan zorluklar, şehitler, Hamas.. Karadeniz sahil yolundaki yağma, kapıda bekleyen susuzluk, çevre sorunları, belediyelerin seçim yatırımı altındaki para tuzakları, kayırmalar.. her şey ama her şey ilgi alanlarına giriyordu. Örgütsüz, sendikasız birkaçı bir arada seçim turlarını dolaşmak, nabız yoklama anlamında verimli değil. Ama Erdoğan Toprak 3. bölgenin bütün partileri arasında, gözlemleyebildiğim kadarı ile en çok dolaşan, en çalışkan adaylardan biri olmanın ötesinde, çalışma yöntemi ile benim açımdan özel ilgiyi hak eden biri. Ne de olsa bu seçim kampanyasında işyerlerine girip işçilerle doğrudan söyleşi yapmayı düşünen pek çıkmadı. Gazeteciliğimin gençlik yıllarından ezbere bildiğim Erdoğan Toprak en çok çalışan adaylarıdan. Zeytinburnu sanayii taşınalı yıllar oldu. Ağırlıklı deri, tekslışan bu işletmelerin işçilerinin kalifiye olsalar da til markalarının satış merkezleri olarak biliyoruz. Oyasgari ücret civarı ya da kayıtsız çalıştırıldıklarını sa benim bile sandığımdan çok daha fazla sayısöylemeye bile gerek yok. da işçiyle, üretim yapan küçük işletmeler yerlerinde kalmışlar. Üst kat satış mağazlarının altında İşçi olmanın farkı 3040 işçili atölyeler, marka ve ihracata da dönük üretim yapmayı sürdürüyorlar. Tabii kalite, ucuz Geçmişte örgütlü, eğitimden geçmiş gecekonemekle, Çin ve dünya dampingi ile yarışmaya çaduda yaşayan sendikalı işçilerin sınıf bilinci refleks da olsa, işçi sınıfı refleksi, bilinci hiç değilse merkezdeki üretim yapan işyerlerinde görülebiliyordu. Söylemde, dilde çok kolay anlaşmış, birbirimizi sevmiştik. Onurlanmadım desem yalan olur. Değişik günler, değişik bölgelerde, kampanyaların en canlı olabileceği anları yakalama çabaları, genel tabloyu, yargıyı hemen hemen hiç değiştirmedi. İstanbul’da seçim kampanyası, aslında bütün Türkiye’nin izlediği televizyon, gazete, medya araçlarının kullanılması olarak daha bir çarpıcı ortaya çıkıyor. Kimse kendi partisinin milletvekillerini bile tanımıyor. Yüz yüze görebildikleri aday sayısı, kampanyada çalışanlar parmakla gösterilecek kadar az. Seçmeni unutun, partilerin kampanyalarında en yoğun çalışan seçim komitelerindeki gençlerle konşuyoruz... Aday lisletelerine bakarak; “Liste başındakini hiç görmedim. Birkaç toplantıya geldi. Ha o çok iyi çalıştı, köyleri kahveleri dolaştı. Onun araçları, afişleri, çalışan elemanları vardı. Bunun yüzünü bile tanımıyorum..” cümleleriyle durumu özetleyiveriyorlar. Köylere gitmek göreceli kahvelerde, meydanlarda daha çok seçmenle buluşmak anlamına da geldiği için kimi partilerden, kimi adyalar ve daha iyi çalışan kimi seçim komitelerinden, “hemen hemen bütün köyleri dolaştık” sözünü duyabildim. Varoş, merkez taraması besbelli çok zorlu gelmiş. Zaten seçmeni bir arada tutan ortamlar da yok. Biraz açıkoturum, biraz meydan etkinliği, en çok gürültülü yayınlı araç turları, merkezlere kurulmuş seçim büroları, standlardan broşür, afiş dağıtma, soruları yanıtlama.. televizyonlara zaten yansıyan sayılı mitingler. Bir de ne kadarı görüntü kirliliği, ne kadarı İstanbul’a karnaval havası verdiği belli olmayan birbirine karışmış bayraklar, aday, lider posterleri ve büyük kampanya afişleri.. Cumhuriyet mitingi havası S eçime dört gün kala, bir kez daha, en canlı, en kalabalık saatlerinde iki zıt meydanı gözlemlemek istedim... Saat 19 sıralarında Bakırköy meydanı hâlâ sıcak, bir o kadar da kalabalık. CHP’nin gençler ağırlıklı stand ve gösterilerinde Cumhuriyet mitinglerinin havası egemen. müziği, bayrakları, dansları, kız ve erkeklerinin giysileri, coşkuları ile. Gelip geçen kalabalığın ilgisi ve sempatisi de çok dikkat çekici. Meydanı ele geçirmiş olabileceklerine aklım yatmadığı için dönerek çevreyi tarıyorum. O anda sesiz ama boş olmayan MHP standları var... Derken CHP’liler mizik yayınını, dansı kestiler MHP sloganları, yayını meydana egemen oldu. Sonra aralarında centilmenlik anlaşması yaptıklarını, sırayla yayın yaparak kampanya ve sloganlarını anlaşılır kılmayı yeğlediklerini öğrendim. AKP neredeydi? Önce CHP’nin yanında stand açmışlar, ama ilgi dağılımından, merkez oluşturamamaktan canları sıkılıp meydandan sahile doğru caddelere kaçmışlar. AKP meydanda, büyükşehir belediyesinin üniversite adaylarına danışma merkezi çadırı ile var. Ama onun da çevresinde başka özel dershanelerin benzer hizmeti sunan danışma çadırları sıralanmış. Mağdur öğretmenlerin kampanya ve büyük çadırlarını atlayamayız. Onlar AKP iktidarında yaygınlaştırılıp çoğunluk haline getirilen kadrosuz öğretmenlerin sorunlarını seçim odaklı gündeme taşımak istemişler. Partilerden seçim sonrası kadro sözü istiyor, seçmene iktidar icraatlarını şikâyet ediyorlar. Geniş eğitim sorunlarını katmış olarak. 3. seçim bölgesinin bu en kalabalık meydanıdan, yoğunluğun azalmadığı sahile doğru caddelere yürürken baraj nedeniyle seçimde şansı yüksek olmayan tüm muhalefet partileri, özellikle de İşçi Partisi ve TKP’nin çok etkin, sıcak, gençlik ağırlıklı çalışmalarını görüyoruz. Hallerinden hoşnut seçmenin kendilerini çok iyi dinlediğini, zorunlu oy verecekleri partiden sonra kendilerini gönüllerindeki parti olarak gördüklerini anlatıyorlar. Gerçekten de hem söylemleri düzgün, etkin, hem de gelip geçen kalabalıklar onları dinlemekten hoşnut. Durup bilgi, broşür alanların sayısı hiç de az değil. Diğer caddeleri de dolaşarak geldiğimde çok etkin çalışma yapan, donanımlı AKP araç ve standlarını arıyorum, ama bulamıyorum. Sonunda sol partililerden öğrendim. Her gün gelmiyor, geldiklerinde çok havalı kalabalık toplamayı yeğliyorlarmış. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın Zeytinburnu mitinginin koşuşturmacası, yorgunluğu ya da verimli geçtiği yargısı ile ortalıkta yoklardı. Özetle 3. bölgenin merkez meydanı kalabalığının görüntüsüne bakarsak CHP önde, MHP peşinden gidiyor. AKP’de moral yok... Ama tersyüz olmuş kent, İstanbul manzaralarında bu işin tersini de görmek gerek değil mi? NABIZ ÖLÇMEK ZOR B VAROŞTAN MANZARALAR M inibüs, tren, hepsi yarım saatin içinde Esenler Dörtyol Meydanı’ndayım. Gecekondu düzeninden yüksek yapılanmaya kuralsız olarak geçmiş bölgede sadece yapılaşma mı çelikilerin odağında? Asıl çelişki insanların yaşamlarında, metrodan çıkışta önümde biri askılı, şort pantalonlu genç kız, diğeri takkeli, şalvarlı Ortadoğu kılıklı adam yan yana yürüyorlar. Meydanın yerini bilmesem, istasyona kadar gelen garip gürültüden yakında olduğunu anlayacağım. Bütün partilerin sonuna kadar açılmış sesle yayın yapan araçlarının gürültüsü birbirine karışmış. Meydan küçük olduğu için de birbirlerine yanaşmış gibiler. Baykal’ın bir konuşmasına MHP’nin marşı meydan vermiyor. O gece bir biçimde DP atağa kalkmış, birkaç araçtan birden yayın yapıyor. Tam AKP’yi arayacaktım ki DP’lilerin araçlarının arasındaki boşluğa yerleştiler. Daha önceden duyduğum, hiç görmediğim, tek tip kampanyanın donanımlı araç farkını ortaya koydular.. Sohbet eden türbanlı kadılar ağırlıklı masa düzeni, büyük ekranlı, ağırlıklı Tayyip Erdoğan’ın miting ve konuşmalarının verildiği televizyon yayını, su servisine broşür dağıtan, sohbet eden ekip kalabalığı eklendi. Ve çok çabuk türban, çarşaf, ağırlıklı bir meraklı kalabalığını da topladılar. CHP ve MHP’nin daha az kadrolu, ağırlıklı kadın, genç görevlileri yanında, belki o güne özel çok kalabalık bir DP gençlik grubu var. Hem kampanyaları yürüten parti gönüllüleri hem de yoldan geçip takılan meraklıları ile, birbiriyle neredeyse yapışık parti kampanyaları standlarının etrafında toplananlar, yaşam, kültür uçurumlarını da hemen bu ilk, giyim biçimlerine bağlı görüntülerle çok çarpıcı yansıtıyorlar. Tabii birbirinin sesini bastırmak üzere açılmış mikrofonlar yüzünden hiçbir kampan yanın içeriği anlaşılamıyor, ta acayip yüksek bir gürültü kulakları tırmalayana kadar. Zaten çok sıkışık, meydanda otomatik duran trafikte, gençler iki yandan birden araçlara broşür, bayrak, fotoğraf sokuşturmakta yarışıyorlar. Aynı anda birden fazla partinin broşürünü alanlar ya da seçenler var. Çok fazla sayıda bir köşeye yığılmış polisi, önce konuşmacılar, adaylar gelecek olarak açıklayanlar olduysa da gelen giden olmadı. Sonra polisten, bu çok iç içe, zıt kardeşler seçim kampanyasında her an çıkabilecek kavgaları önlemek üzere beklediklerini öğreniyorum. Bu gürültüden çok fazla pay alan, ama ne de olsa müşteri yoğunlaşmasından hoşnut esnaf, kampanyanın başından sonuna aynı havada geçtiğini, bir iki aday konuşması, konserle renklendiğini özetliyorlar. Bakırköy’deki CHP ağırlığı Esenler’de AKP ağırlığı olarak gözlemleniyor. ırakınız 3. bölgenin her biri Anadolu’nun birçok kentinden daha kalabalık seçmenli merkezlerinde, Bağcılar, Bahçelievler, Avcılar, Çekmece, Silivri’de nabız yoklamanın güçlüğünü, köyler odaklı, daha kolay tahmin yapılabilen Çatalca’da bile, partilerin kampanyalarında çalışanlar ya da deneyimliler, sağlıklı tahminde çok zorlanıyorlar. Seçmene dönük söyledikleri, partilerinin lehine gelişmelerin özetlendiği, iddialı konuşmaları zaten bir yana atıyorum. Eski gazeteci olmanın avantajıyla, kandırma çabasından uzak, dostane sohbetlerde de öngörmekte ne kadar zorlandıkları ortaya çıkıyor. Genel kanı bu seçimde seçmenin daha bir gizemli davrandığı. Kente göç etmiş, zorlu yaşamda çıkarlarını öne almayı yeğlemiş seçmen, her nabza göre şerbet dağıtma, sandıkta bildiğini okuma eğilimli. Üstelik duygularıyla değil, kendi doğruları, hesaplarıyla oy verme niyeti ağır basan bir seçimden söz ediyoruz. Kendi partilerinin ve karşıtlarının kampanyalarını izlemiş, gözlem, deneyim kazanmış olanların çakışan ortak saptamalarında merkezlerin CHP, olmadı MHP, DP’ye kayma eğilimleri var. Varoşların sıcak göçle de bağlantılı Anadolu’dan daha etkin ırk, mezhep, aşiret ekseninde oy kullanacakları, sanılandan çok daha etkin bir dinsel, ırkçı örgütlenmelerin zıtlar olarak gündemde olduğunun altı çizliyor. Sonuç olarak AKP varoşlarda çok daha şanslı sayılıyor. Ama ırk ve din eksenli siyaset yapan tüm partilerin de oy alacaklarının unutulmaması isteniyor. Medyaya yansıyandan, yani sol seçmen varlığının çok altında kalabilecek sol bağımsız adaylar gerçeği var. Onlar Anadolu’da belli merkezlerde odaklanmış Kürt bağımsızlar kadar şanslı sayılmıyorlar. Nedeni, sadece İstanbul’da çok yüksek oyla seçilmekle bağlantılı değil. Söylemlerin aksine Kürt siyasal oylar sol bağımsızlar yerine AKP’ye kayacak. AKP ise geçen seçim kendisini denemiş olan oylardan kaybedecek. Merkezlerde Cumhuriyet mitingleri ile simgelenen refleksler öne ne kadar çıkmışsa, varoşlarda ırk, inanç ayırımcılıkları o kadar belirginlik kazanmış. Mahalleler göç edilen bölge kimliği ağırlıklı Alevi, Kürt.. tarikat oyları olarak sayılıyor. Tabii odaklanan partiler de ona göre değişiyor. Doğrusu son dakika Saadet oylarının AKP’ye kayacağı tezi, bu kampanyanın havasında, ABD’ci ve AB’ci olma gibi bir eksenle olmazmış gibi gözüküyor. Tam tersi olarak İstanbul’da azınlık oylarından AKP’ye geçiş için çağrılar dikkat çekiyor. Yine de en sonunda geçen seçime göre AKP oylarında anlamlı bir düşme olacak gibi geliyor. Bu izlenime en çok AKP’nin kampanyasında parti militancılığının değil, parasal kaynakların öne çıkmış olması vardırıyor. Gönüllülük coşkulu olmasa da tüm muhalefet partileri için geçerli. AKP geçen seçimin havasını kaybetmiş, din, mezhep ilişkilerinde bile para ve çıkara odaklamış... Geçmiş seçimlerden deneyimim gönüllülüğün belirleyiciliğinin ağır bastığı yolunda sürüyor. Atmadan, edinilmiş bir kişisel izlenim, güçlü yargı olarak da, geçen seçimden bu seçime, CHP , MHP oyları, çıkaracakları miletvekili sayılarında artış olacağı, AKP’nin çok olmasa bile kaybedeceği sonucuna ulaşıyorum.