Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
StYASET 85 BU II XI I \ SIYASET Düşunün bir kere: Ruslar Soljenitsin't vatandaşlıktan çıkardığında bütün Batı dünyası ayağa kalmıştı, oysa burada t milyon klşlyi vatandaşlıktan attılar, kimsenin sesi çıkmıyor." Güney Afrikalı bir zenci avukatın sözlerı bunlar. Güney Afrika, nüfus çoğunluğunun ezilen azınlık durumuna sokulduğu, ınsanlar arasındaki "kıymet farkları nın hukukileştirildiği bir zorbalık rejimi. Çeşitli yabancı basınyayın organlannda 1984 sonbahacından bu yana yayımlanan Güney Afrika haberyorum ve röportajlarında siyah çoğunluğun giderek daha bilinçli bir tarzda örgütlenmeye başladığından söz edlliyor. Irkçılığıyla övünen Güney Afrika rejiminin devrilmesi, her şeye rağmen çok güç, çünkü Batı'nın hayati çıkarlarıyla önemli noktalarda özdeşleşebilmiş bir rejim bu. Eğer siyahlar silkinmeye kalkışır ve bunu kimbilir kaç bin kişinin kanı, canı pahasına yaparlarsa, Batılı büyüklerın gozünde verdıklerı bütün kurbanlar bıraraya gelip bir Soljenitsın edebilecek mi, belli değil. Güney Afrıka'dakı son durum üzerine bir toparlama, 13. sayfamızda. B u hafta Siyaset85 biraz iç karartıcı. Ama Vietnam bırliklerinin 1984 sonunda başlattıkları harekâtla güncelleşen Güneydogu Asya'ya bakıp da insanın içinin kararmaması ımkânsız. Sömürgelikten ve ABD destekli diktatöriüklerden kurtulmak için ne kurbanlar veren Vietnam'ın, benzer bir süreçten geçerek kimliğini kazanmış Çin Halk Cumhuriyeti'nin tehdidi ve fiili baskısı altında, yine benzer bir süreçten geçmiş Kampuçya'da içine düştüğü durum, hayli karmaşık bir tarih sürecinin ürünü. Bölgede ABD'nin yürüttüğü insan ve doğa kırımını neredeyse unutturan, Kampuçya'da Pol Pot yönetiminin katletliği iki milyon dolayında insanın ancak arasıra hatırtanmasına yol açan bir tür "sonsuz savaş" ortamı oluştu. Bugünü oluşturan geçmiş süreçlerin gözden geçirildiğı bir yazıyı 1011. sayfalarımızda okuyacaksınız. "Açıklıyor" dizisinin 5. kitabı çıkan Cüneyt Arcayürek Demokrasi: Bir gttn mutiaka ERBİL TUŞALP / \ N K A R A Gazeteci Cüneyt Arcayürek'in "Cüneyt Arcayürek Açıklıyor" dizisinde 5. kitabı "Demircl Donemi 12 Mart Darbesi" ile bir dönemin daha bilinmeyenlerine açıklık getiriyor. 19651971 yılları arasındaki iç ve dış siyasi olayların açığa çıkmamış yanlannı, belli bir iç burukluğu ile anlatıyor Arcayürek. Kitabının son cümlesinde, bu burukluk yerini Önlenemez bir özleme bırakıyor ve Arcayürek yıllardır yinelemekten bıkmadığı bir özlemini aktarıyor: "Kim haklıydı, kim haksızdı, günü gelecek, bUtün gerçekler belgeleriyle gözler önüne serilecekti. Bu ıımııdumuzu hiç yitirmedik. Gerçekleri oldugu gibi yasayabüeceğimiz günleh bekleyerek, bu umuduntuzu her gun pekiştirerek, işte altıncı cildin eşiğine geldik." Arcaytlrek'in bu sözleri, bir anlamda, 40 yıllık bir gazetecinin demokrasi özleminin çok kısa bir anlatımı gibi. Biz soruyoruz, Arcayürek yanıtlıyor. Arcayürek, yenilerini anlatmak vaadi ile bir dönemi daha anlatıyor: Sayın Arcayürek, son yapıtınızda da bir arayış içindesiniz.. Kırk yıllık bir gazetecisiniz ve meslek yaşamınızın neredeyse tümünü bir demokrasi arayışı ile geçirdiniz... ARCAYÜREK Gazeteciliğe 1950 öncesinde başladım ve Türkiye'deki demokratik gelişmeleri veya duraksamalan yakından izledim. Bunun için, içimde demokratik parlamenter bir düzenin bütün kurumları ve kuralları pekişti. Her fikrin, her inancın rahatça söyleneceği bir düzenin özlemini taşıyageldim yıllarca.. Doğduğum zaman içinde yaşadığımız ortamın ve ondan sonra gelen dönemlerin içimde katılaştırdığı bir sonuç bu belki. Demokrasi özlemim.. Ben 1947'lerden bu yana Türkiye'de hemen her fikrin söylenebildiği ve tartışıldığı, bunların halkoyu ile saptandığı, insan haklanna dayalı bir düzenin gelmesini özlüyorum. Kitabınızın son sayısındaki son cttmlc "gerçekleri olduğu gibi yazabileceğimiz günler" diye başlıyor. Bu, gelecek için bir umut mu? ARCAYÜREK BUtün duraksama dönemlerinden sonra gelen yeni dönemlerde geçmişin sakıncalannın hep yazıldığını gördüm. özgürlükçü demokrasiye aykırı düşen olayların hep yazıldığını gördüm. Onun için bu ifadeyi kullandım. Ve bir gün gelecek dedim, biz gene içimize sindiremediğimiz günleri yazma olanağını bulacağız demeye getirdim, buna tüm yüreğimle inanıyorum. ' Son kitabımz 196171 dönemini kapsıyor. 1960 öncesi için bir değerlendirmeai/de, sidn deyişinizle "ordu tehdidi 65'leri bira/ gcçınce" yeniden baijlıyor. Yani av keri darbelerden bir süre sonra tıkanma başlıyor. ARCAYÜREK Evet, nedense duraksama dönemlerinden sonra gelen dönemlerde hep bir iki yıllık rahat dönemler yaşanıyor, 1965'te iktidarı çoğunluk bakımından elinde tutmamakla beraber Curnhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin en etkin partisiydi. 1960 ihtitalindeki ilişkisi su götürmez biçimde kamuoyuna yerleşmişti. Ama 1965'te halkımız oylarını bütün yasal düzenlemelere rağmen Adalet Partisi'ne verdi. tktidar öncesi Cumhuriyet Halk Partisi, halkın kendi dışında bir partiye oy ... Ben bir şey söyleyeyim, scn bir >cı/cı turküler söylenecektir, göreceksin. 11 / • onlar da soyles'mler. Derken bir takım <, rak 1988'e dek sürdürülmesl beklenen dönem için acaba temel anahtar sorun, anayasa mıdır, TBMM'nin yapısı mıdır, iktidar partisinin oluşumu mudur, yoksa ekonomik sorunlar mıdır? ARCAYÜREK önce şunu söyleyeyim. Bu geçiş süreci denilen dönemin ne olduğunu, ne kadar süreceğini kimse bana anlatmadı. En kapsamlı açıklama "İşte hepiniz bunu biliyorsunuz" gibi sözlerle ifade edildi. Bizim bildiğimiz ya da bu konuda bildiklerimize kaynakhk edecek bir metin var. O da, 1982 Anayasası. O metinde "kardeşim bu anayasanın şu şu maddeleri dört ytl süre ile uygulanmaz" diye bir hüküm var mı? Böyle bir hüküm olsa, biz de anlayacağız ki bu süre bir geçiş dönemini ifade ediyor. Peki ne var anayasada? Bazı siyasi kısıtlama getiren hükümlerin dışındaki tüm buyruklar yürürlüktedir hükmü var. Anayasa ne diyor; halk özgürce yaşayacak, basın özgür olacak, telefonlar dinlenmeyecek, bürokratlar uzmanların teypleri ile avlanmayacak... Bunlar olmadıgına göre, o halde anayasaya uygun olmayan bazı uygulamalar var. Bunlar yasalardan kaynaklanıyor, antidemokratik yasalardan... Hadi anayasayı değiştirmek zor, bunu anlıyoruz, yasaları değiştirmek de mi zor? BütUn söylediklerimin özeti şu aslında. Sayın özal bazı zorlamalarla demokrasiye geçiş sürecinde birkaç adım atmaya istekli görünüyor. Ama yüreğindeki duygu, kafasındaki kuruluş ikili si Allahlık çıkmıştı. "Ben bu gldişle 80 yıl iktidarda kalınro." özal, sistemi sindiren yapının bozulmasını istemiyor. Bu dönemin anahtar sorunu konusuna açıklık getirmiş olmuyorsunuz.. ARCAYÜREK Anahtar sorun bence iktidar partisinin iç politikaya dönük tabuların korunması konusundaki ısrarlı, özenli ve de anlaşılmaz tavrıdır. Çizilen şemanın bozulmamasına çaba gösteriyor. Araştırdıgınız dönemlerde, yazdıgınız kitaplarda şöyle bir sorun için genelleme yapüabilir sanırım. Demokratik rejimlerde bu sorunu çözmek için bir çok kurum ve kural varken, cumhurbaşkanlıgı sorunu, Türkiye'de demokrasinln niçin hep öncelikli sorunu olmuştur? Son kitabınızda bu bftlüme buyük yer ayırdıgınız gözleniyor. ARCAYÜREK önce bir noktayı sap vermesi halinde ordunun yeniden müdahale edeceğini bir propaganda olarak kullandı. 1983 seçimlerinden önce de "biz gelmezsek, demokrasi gelmez" prupagandası yapıldı, iş başındaki iktidar partisi tarafından... ARCAYÜREK Yapıldı, ama 83 seçiminin bir özelliği vardı. Oraya daha sonra döneriz. CHP'nin ordu müdahalesi propagandasına rağmen AP iktidar oldu demiştik. CHP niçin kaybetti sorusu akla geliyor şimdi. Sanırım orduyla işbirliği yaptığı izlenimini halka verdiği için kaybetti Jenım B, yargıma göre Türkiye'de ilk defa ve romanımızın ikinci bölümü bu hafta da 789. sayfalarda. Çizgiromanımız haftaya bitecek. Ama Gökova tartışması herhalde daha bir süre bitmeyecek. Kamuoyunun geniş kesimleri bu tartışmayı, hesapkitap adamlarıyla tabiatı sevenlerin bir anlaşmazlığı olarak görup uzaktan seyrettikçe bize de yeni yeni çizgi romanlar hazırlamak düşecek. Sfyaset85'in bu sayısında Türkiye'den iki söyteşi var. Biri Türkiye'de yakın siyasi tarihin en çok anıbilgibelge sahibi tanık(arından Cüneyt Arcayürek'le, öteki HakIş Konfederasyonu Genel Başkanı Necatı Çelik'le. Arcayürek'le söyleşkje ağırtık ve vurgu "Türkiye'de demokrasi" konusunda. Arcayürek, "Bir gün mutiaka," diyor. Hakİş Başkanı Çelik'in sözleri daha karamsar bir tablo çiziyor. Ve belki de Arcayürek'in neden ısrarta "demokrasi" kelimesini tekrarladığını açıklıyor. Çelik, varolan iş yasaları ve bazı anayasa hükümleri nedeniyle Türkiye'de özgür sendikacılığın imkansızlaştınldığı görüşünde. Aynca bugün boyle bir cendereye sıkışılmış olmasını Türklş'in "çogunlukla patrondan yana" tutumuna bağlıyor. Çelik'le söyleşiyi belki de geçenlerde Türkiş yönetiminin Başbakanla dertleştiği zirvenin "sonuçlarıyla" birlikte okumalı. "Gökova'da Israrlıyım" çizgi son defa galiba 1950'de halkın oylarıyla gelen bir Meclis Cumhurbaşkanı'nı seçmiştir. Ondan sonraki dönemlerde bütün Cumhurbaşkanları şu veya bu şekilde bir zorlamayla gelmiştir. ve programı ile secim bildirisiyle söylendiği kadar. Gösterilmek istendiği kadar reformist bir tavır içinde de değildi. Bence, 1965'ten sonra Türkiye'de siyasal alanda ilerici bir gUç aranıyorsa bu gücün siyasi örgütü CHP değil, Türkiye Işçi Partisi'ydi. Bunu Adalet Partisi kavramıstı. Bu kesindir. Ama iç siyasi ve toplumsal olaylar öylesine bir devinim içinde gelişti ki, 12 Mart darbesinin eşiğine geliverdik. 196571 döneminde güvenlik kuvvetleri dahil 20 insan ölmüştü Türkiye'de, Toplam 20 kişi. 12 Mart muhtırasına bakarsanız, "reformlst hareketler yapıldıgı için" diye bir gerekçe görürsünüz. Sayın Nihat Erim'in kurduğu, "beyin takımlı" hükümet sekiz ayda bir şey yapamadan ya da yapa yapa anayasanın bütün maddelerini biçerek geldi geçti. Darbeye gerekçe olan reformlar yapılamadı. Yani maksadını aşan bir olay oldu. Beş kitabınızda da ortak bir özellik var Sayın Arcayürek, her dönemi anlatırken temel anahtar sorunlan .saptıyorsunuz. Sorun saptama yeteneginizden yola çıka OMIT KIVANÇ