Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
StYASET 85 CENGİZ ÇANDAR adım atıldığında, Ortadoğu'nun manzarası tam anlamıyla buzluğa kon1 98S'e sorunlar yumağı biçiminde. Ulusmuş bir 13 önünde bir karşıağırlık yaratmayı hesaplayan gruplaşmalara gidiyorlar. Bu tür gruplaşmalar Sovyet kartını da ABD karşısında oynama imkânını getiriyor ve diplomatik manevra alanı ve ağırlık sağlıyor. 1984'ün son çeyreğinde Mısır, Ürdün ve FKÖ arasında oluşturulan gruplaşma bunun tipik örneği oldu. Hüsnü Mübarek ile Kral Hüseyin arasında ABD'ye, Israil'e ve Suriye'ye bir önlem olarak yaratılan eksene 1984 kasımmda Amman'da Filistin Ulusal Konseyi'ni (Filistin Parlamentosu), Suriye'nin tüm torpilleme girişımlerine rağmen toplamayı başararak, FKÖ'nün butünlüğünü koruyabilen ve Filistin camiasının biricik "interlocuteur valablegeçerli sözcüsii" olduğunu kanıtlayan Yaser Arafat da katıldı. Bu eksen, Ortadoğu sorununun ancak BM bünyesi içinde, yani Sovyetler Birliği'nin de katılacağı bir uluslararası konferans ile çözüleceği görüşünde ısrar ediyor. ORTADOGIP85 narşiyi yıktı ve Nâsır hareketini ortaya çıkardı. 1948 depremi Suriye'yi 1950'li yıllardan 1970'e dck ardarda hükümet darbeleriyle salladı. Şarsıntıdan 1958 Devrimi ile Irak da nasibini aldı. Lübnan karıştı. 1956 Süveyş buhranı patlak verdi. 1954'de Cezayir Kurtuluş Savaşı başladı. Kısacası 50'li ve 60'h yıllar, 1948 travmasının ürünleriydi. 1982'de lsrail'in işgali sonucu Lübnan'da olupbitenler, 1979 Iran fslam Devrimi ve 5. yılına giren Körfez Savaşı'nın yol açtığı ve açacağı sonuçları henüz sezemiyoruz, ama bölge Ulkelerinin dramatik do lararası yaşamın en kritik sorunlarını banndıran bu bölgede, henüz hiçbir sorun çözülmediği gibi, yakın vadede çözülebileceğine ilişkin en ufak olumlu bir işaret de gözükmüyor. Körfez Savaşı, askeri ve siyasi durumda herhangi bir değişiklik olmadan sürüp gidiyor. 1984 aralık sonlarında S. Arabistan'ın Cidde kentinde toplanan lslam Konferansı örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda tran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti kesin bir dille Tahran'ın her türlü "banş giri$iml"ne kapalı olduğunu ilan etti. Güney Lübnan'daki lsrail işgali ve işgale karşı direnme de, Lübnan ve lsrail hükümetleri arasında sınırdaki Nakura kentinde "geri çekilme takvimi" ve geri çekilmenin biçimi ve sonrası Uzerinde müzakerelerin başlamasına rağmen kesintilere uğrayarak sürüyor. Görüşmelere taraf olan her iki hUkümet de öylesine bıçak sırtında ve iç ve dış şartlara öylesine duyarlı durumdalar ki, global bir Ortadoğu çözümü gerçekleşene dek GUney Lübnan'daki İsrail varlığının nasıl son bulacağının yanıtı alınmadan herşey tepctaklak gidebilir. Ortadoğu sorununun özünü oluşturan Filistin sorununa gelince, hiçbir gelişme ışıltısı henüz ortaya çikmış olmadığı gibi, 1985 boyunca da çıkabileceği şüpheli. Bütün bunlara, yani bölgenin patlayıcı özelliklerini her zamanki korumasına karşıhk, 1982 ve 1983 boyunca ve 1984'ün ilk çeyreği suresince bölgeyi sarsan silahlı çatışmalar yavaşladı. 1985'e girilirken, bölge, hiç de patlamanın eşiğinde görülmüyor. ABD ile Sovyetler anlaşır mı? ocaktakı (yarın) Cenevre buluşmaları eğer ABDSovyet görüşmeler dizisini baslatabilirse ve bu görüşmeler dizisi stratejik silahların sınırlandırılması anlaşması ile sonuçlanırsa, bu sonuç tarafların dünyadaki rolJerini yeniden tanımlamalarını da birlikte getirecektir. Bu konuda karşıhklı talepler biliniyor. ABD, başını giderek daha çok ağrıtan Orta ve Güney Amerika'yı kendisinin hayati çıkar alanı sayıp, burada Sovyetler siz bir statükoyu Moskova'dan istiyor. Küba bir yana bırakılarak, bu talebin yerine getirilmesi, Nikaragua'nın feda edilmesi, Hon Buzluğa konmuş sorunlar yumağı olduğu gibi duruyor. Vluslararası yaifamın en kritik sorunlarını barındıran bu bölgede henüz hiçbir sorun çözülmediği gibi, yakın vadede çözülebileceğine ilişkin en ufak bir olumlu işaret de gözilkmüyor. Tüm uluslararası yaşamı altüst edecek çaptaki "Ortadoju tahrip kalıbı" şimdilik cephaneliğe kaldırılmış gibi. Neden? Çünkü, öyle görülüyor ki, 80'li yılların ikinci yarısına girilirken, bölgedeki uluslararası satrancın başlıca aktörlcri ve piyonları güçlerinin ve çaplannın azami noklasına gelip dayanmış ve bir değişimi zorlayabilecek enerjilerini yitirmişlerdir. Bölgedeki tıkanıklığın önünü açacak hamle ya bir önemli bölge ülkesinin içinde meydana gelebilecek dramatik bir değişiklikle mumkUn olabilecek; ya da uluslararası siyasetin patronları ABD ve Sovyetler Birliği'nin aralarında sağlayacakları global bir uzlaşmayı (bir başka deyişle nüfuz alanlarının yeniden paylaşımı) bölgeye dikte etmeleriyle gerçekleşebilecektir. ğumlara mutlaka gebe olduğunu biliyoruz. Tarihin ve bölgenin kültürel ve sosyolojik özelliklerinin şaşmaz ölçüleri sayesinde. Böylesine bir dramatik doğum herhangi bir Arap ülkesinde 1985 yılı içinde gerçekleşebilir mi? Belirtileri şu sırada yok. Ama olanaksız da değil. Sürpriz sayılmamalı. Üstelik bölge ülkeleri giderek tek adam yönetimlerine sürüklendiği, rejimlerin kaderi ülkenin başındakinin yaşam süresi ile simgelendiği için, herhangi önemli bir bölge ülkesindeki Ust kademede bir doğal ölüm ya da suikast sonucu liderin ortadan kaldmlması tüm siyasi haritayı etkileyecek gelişmeleri beraberinde getirebilir. Bu tür ülkelere Iran, Irak, Suriye, Ürdün ve Filistin (FKÖ'nün kişiliğinde) örnek gösterilebilir. duras, El Salvador ve diğerlerinin ABD'nin insafına terkedilmesi demektir. Buna karşılık Sovyet hayati çıkar alanı Doğu Avrupa'yı kapsıyor. Bunun Washington tarafından tanınması ise D. Almanya'yı cezbetmek çabalarından vazgeçilmesi, iki Almanya arasındaki diyalog ve yakınlaşmanın durdurulması, Macaristan gibi ülkelere Batı'nın özendirici tutumunun terkedilmesi ve Polonya'nın Sovyetler'in insafına bırakılmasıdır. Irak'ın ve belirli ölçülerde Körfez'in Arap Ulkelerinin arkaladığı bu eksenin kaşısında aralarındaki tüm sürtüşmelere rağmen Tahran, Şam ve Trablusgarp ekscni yer alıyor. Bu eksenin parçalarıyla Sovyetler'in ve Fransa'nın ilişkileri var. Tüm bu karmaşa, ister istenez, bölgenin laboratuvarı Lübnan'daki siyasi gelişmelere yansıyor. Lübnan'daki siyasi gelişmeler bu ülke topraklarının üçte birini işgal altında bulunduran Israıl'i etkiliyor. lsrail ise her an siyasi bunaltma sürüklenmeye uygun, birbirine eklenmis minik parçalardan oluşan bir garip koalhyonu Şimon Perez'in başkanlığında sürdümeye çabalıyor. 1985'e, bıçak sırtında duran ülkelcrin uluslararası gündemin buzluğun.la yaptıkları hayaletler dansıyla giriyot llu dansın bir yıl daha sürüp süremeyeceği, bu dansın yerini Ortadoğu volkanının infilak seslerinin alıp alamayacağı; ABD Başkanı Ronald Reagan'ın yeni politika formülasyonlarına, ABDSovyet pazarlığının seyrine ve bölge aktörlerinin oyunlarını sahneye koydukları manevra alanını ne denli ustalıkla kullanacaklarına ve bir ihtimal de görünmeyen aktörlerin sahneye çıkıp çıkamayacaklarına bağımlı bulunuyor. Anlaştıkları nokta Dünyanın diğer bölgeleri müzakereye ve pazarlığa açıktır ve bunların başında Ortadoğu geliyor. Ortadoğu'da tarafların kesiştiği nokta, Iran selinin, daha uygun bir deyişle tran'dan pompalanan tslamcı dalgaya set çekilmesidir. Bu sayede, Washington ile Moskova, Bağdat'ı arkalamakta, lslami yayılmanın Ortadoğu'yu kaplamasının önüne geçilmesi uzerinde şimdiden uzlaştılar. Ancak Ortadoğu sorununun bütün halkaları birbirine bağlı. Filistin sorunu konusunda ve Israil'e ilişkin bir uzlaşma yok. ABD'nin Israil'e angaje politikası Batı'ya yakın Arap güçlerini de kaygılandırıyor. Bu nedenle, bu güçler ABD politikası 1948 travması Birincisinin yakın tarihteki çarpıcı örneğini hatırlamakta yarar var. Şöyle ki: 1948'de tsrail devletinin kunılması ve Filistin sorununun boylece doğması tüm Arap ülkelerinde derin bir travma yaratmıştı. Bu travmanın sonuçları su yüzünde birkaç yıl hissedilemedi. Arap toplumlarının içinde derinden filizlenen hayal kırıklığmın tepkisi 1952 Mısır Devrimi ile mo ABDSovyet uzlaşması Bu tür, yani içsel bir gelişmeye oranla bölgedeki donukluğu çözüp gelişmelerin önünü açacak türden bir adım, iki süperin, ABD ve Sovyetler Birliği'nin zirvede sağlayacakları bir u/laşmanın sonucu olacak bir süreç daha galip ihtimal gözüküyor. ABD ve Sovyet Dışişleri Bakanları George Shultz ile Andrei Gromiko'nun 7