Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ünlu, "Johnson Mektubu", yayımından 18 yıl geçtikten sonra yeniden gündeme gcldi. Hürriyet gazetesinin 2426 şubatta Kıbrıs'ta dü/cnlcdığı, "Dış Polilika Basını ve Basında Dış I'olitika" Scmincri'nın son günu, gazetenin Gene! Müdılrü Arda Gedik, kapanış konuşmasının sonlarında, Johnson mektubunun o donemin ikıidannca "siyasal gereksinmelerle sızdmldığı"nı, o dönem hükümetinde bulunan "bir bakanın" gazeteye telefon ettiğini, "birini göndermeleri halinde" mektubun tam metnini gazetenin alabileceğini söylediğini ifade etti. Kapanış konuşmasının ardından, seminere katılan, ancak "Johnson Mektubu"nun yayımı olayını yakından bilenlerin söz alıp konu uzerinde tartışmaya, ya da açıklama yapmalarına olanak yoktu. Seminer, bu son konuşmayla sona ermişti. Seminerin kapanışından sonra Arda Gedik'in bu sözleri kuliste araştırma ve tartışmalara neden oldu. C) dönemde Dışişleri Bakanlığı görevini yapan Ihsan Sabri Çağlayangil, Arda Gedik'e, "mektubu sızdırmak" isteyen bakaıun kim olduğunu sordu. Çağlayangil'in ve öteki kimi konukların söyledığine göre Arda Gedik, "Kendisine verilen bilgiye bakılırsa, meklubu, ramanın Milli Savunma Bakanı rahmctli Ahmet Topaloğlu'nun gelin alın dedigini" söylemişti. Arda Gedik, bu bilgiyi gazetenin sahibinden aldığını söylüyordu. Çünkü, 1946'larda Gedik henuz gazeteye girmemışti. Mektubun yayımı sırasında Hiirriyet'in tam yetkiyle Genel Yayın Müdürlüğu görevini yapan gazeteci yazar Necati Zincirkıran da Gedik'e itiraz etti. Seminer'de hazır bulunan Zıncirkıran, olayın gelişmesini, mektubun alınışına dönük ayrıntıları bütunuyle bildiğini, yaptığı açıklama gibi bir işleyişin olmadığını söyledi. Elbette olayın yansımaları olacaktı. "Johnson Mektubu"nu imzasıyla Hurriyet'te yayımlayan gazeteci Cüneyl Arcayiirek'le konuşluk: Olayı dinlediniz, sanırız biliyorsunuzdur da, ne dersiniz? ARCAYÜREKOn sekiz yıl sonra Johnson Mektubu'nun bu boyutuyla gilndeme gınnesi ilgınç. Yaşayan tanıklar varken, aramızdan ayrılmış, hakkın rahmetine kavuşmuş bir kişiyı tanık göstermek daha da ilginç. Johnson Mektubu'nun nasıl alındığını birçok kez olduğu gibi anlattığım için yeniden aynı öyküyu anlatacak değilim. Ama şunları söyleyeyim: Bana, o tarihte, gazetenin tek sorumlu kişisi olan, Genel Yayın Müdürlüğu görevini sıırduren arkadaşımız Necati Zincirkıran'dan, bahsedildigi gihi, 'Topaloglu telefon etmiş, mektııp hazır, gil de alıver' diye bir talimat gelmedi. Zincirkıran, bana asla böyle bir telefon acmadı. Hemen her giin yedi sekiz kez konuşufxluk. Eğer, böyle bir telefon olsaydı, mutlaka söylerdi. Ayrıea, gazetenin genel yönetmeninirı bizden, bizim ondan hicbir şeyi gizlemediğımiz bir çalışma düzeni içindeydik. Bunun yanı sıra, bana, Istanbul'dan Zincirkıran'ı atlayarak kimsc böyle bir telefon etmedi. "Gil, mektııp hazır" diyen olmadı. Alana ve yayımlayana değin canımız çıktı. O denli kolay olsaydı, yirmi güne yakın uğraşın ne gereği vardı? Necati Zincirkıran arkadaşımız yaşıyor, mesleğini başarıyla sürdürüyor. Gazetecilik namusu söz gölürmez bir insan. Lütfen, arayın Zincirkıran'ı, böyle bir telefonun gelip gelmediğinı, ya da kendisine böyle bir telefon konuşmasından bahsedilip edilmediğini sorun. Ne söylerse boynum kıldan ınce. Çunku, boylesine onur kırıcı olaylarda çok titiz bir kişiliğe sahiptir. înanıyonım ki, doğruyu söyleyecektir. Iki tanık daha vereyim. "Johnson Mek(ııbu"nu nasıl aldığınu, gece gündüz nasıl çalıştığımı, o sıralar Hürriyet Haber Ajansı "Johnson Mektubu" yeniden gündemde Ankara temsilcisi olan Nevzat Unlü ile Millet Meclisi muhabirliğini yapan Behiç Ekşi arkadaşlarım da çok, ama çok yakından biliıler. Onlara da sorun, böyle bir telcfondan haberli midirler, çünku onlardan hiçbir şey gizlememişimdir. Ya da böyle bir telefonun varlığını öğrenmeseler bile, hemen her gün yanımda olduklarına göre, SİYASET 84 5 Mektup uzun ve zorlu bir gazetecilik uğraşıyla mı ele geçirilip Hürriyet gazetesinde yayımlandı, yoksa hükümetin bir bakanı tarafından gazeteye "Gelin alın" diye miverildi? acaba sezinlemişler midir? Daha öteye gideyim: Işte o dönemin Başbakanı Suleyman Demirel ile Dışişlcri Bakanı olan Ihsan Sabri Çağlayangıl, yaşıyorlar, konuşunuz lutfen. Gazete iç İ5ünyesine ait iddia edilen telefon olayını elbette bilme/ler diyeceksiniz, ama birlikte çalıştıkları bir bakan arkadaşlarının böyle biı konuşmasından haberleri olmaması duşunülemez. Sorunu/ onlara, rahmetli Topaloğlu'nun, kendilerinin bilgisi olmaksızın böyle bir telefon konuşması yapıp yapmayacağını onlar söylcsin: Şu noktayı, izin verirseniz vurgulayayım: Yaşayan bütün tanıkların sözlerınden sonra, onlardan alacağınız yanıtlarla, ölup gitmiş bir insanın sözlerini kıyaslayarak, lütfen, bir sonuca varınız. Açıkyüreklilikle şunu da söyleyeyim: Ben, Hürriyet'te 20 küsur yıl çalıştım. Sayın Erol Simavi ile sayın Haldun Simavi'yi yakından tanıdım. Tanıdığım bu iki insan, gazeteyi iç politikaya alet etmemcye büyuk özen ve titızlik gösteren kişiliklere sahiptir. JOHNSON Sert mektubun yazarı,. ARCA YÜREK "Çok uğraşmıştık..." Ziııeirkıraıı: "Mektup hazır, gelin alın" diye telefon eden olmadı Mektup yayınlandığı sırada Hürriyet'in Genel Yayın Müdürü olan Necati Zincirkıran, "O sırada gazetenin her türlü sorumluluğu bendeydi, telefon edilmesi gibi bir olay geçseydi mutlaka bana bildirilirdi" diyor. "Johnson Meklubu"nun yayınlandığı sırada, HürriyeC Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü, Gazeteci Yazar Necati Zincirkıran, mektubun elde edilişine ilişkin olarak şunları söyledi: "Durum şudur: Johnson mektubu gazetede yayınlanmadan Önce Kıbrıs sorunu uzerinde Mecliste uzun tartışmalar olmuş, bu mektubun varlığından sık sık soz edilmiş, ancak içeriğindeki ba/ı noktalara değinilse bile tam metni butün ısrar ve isteklere rağmen yayınlatılmamıştı. O sırada bütün gazeteler bu kadar adı geçeıı mektubu alabilmek için kıran kırana bir haber savaşına girdiler. Mektubun peşine düştuler. Ankara temsılcimiz Arcayürek'e her gun telefon edip, neredc bu mektup, hâlâ alamadın mı diye sorup sıkıştırıyordum. Bi/.im için o sırada yalnızca gazetecilik önemliydi, soruna bu açıdan yaklaşıp kovalıyorduk. Arcayurek'i o kadar stkıştırıyordum ki, hatta bir kezinde 'oğlıım, bu mektubu alamayacaksan haber ver, gelivereyim, üç gün içindc alıp döneyim' dedim ve Arcayürek, şimdi çok lyi hatırlıyorum, bu sozlerime çok bozuldıı. Bu konuşmalar ve gazeteler arası mektubu elc geçirme savaşı surup gittiği sıralarda bir akşam Uzeri elde ettiğini bildirdi. Hemen Istanbul'a gelmesini istedim. Galiba gazete taşıyan bir kamyonla İstanbul'a geldi. Mektubu gizlice dizdirdik, kımse öğrenmesin diye dizilen yazıyı Haldun Beyin odasına sakladık, duzeltmeleri de bizzat Cüneyt'e yaptırdım. Ancak gizli belgelerin yayınlanmasının ceza kanunu gereğince suç olduğunu biliyorduk. Bu nedenle metnin bazı kelimelerini isteyerek yanlış dizdirdik. Mahkemeye gidersek, bu metin asıl metin değil diye bir savunma yapabilmek için. O gun ve gece, lstanbul da, bütün öteki bürolarda çok sıkı tedbir aldık, mektup başka gazetenin eline geçmesin diye. Hattâ matbaalara giren sabaha kadar bir daha dışarı çıkamadı. Yayınlandı, olay oldu." Soylendigine göre, bir bakan gazete sahibine telefon etmiş, iç politika miılahazalarıyla bu meklubu yayınlatmak istiyorıı/, gönderin birini aldırın demiş, size böyle bir haber ulaştı mı, Arcayürek'e soylediniz mi? ZİNCİRKIRAN Hayır, böyle bir şey olmadı, kimse telefon etmedi, bana böyle bir haber intıkal etmedi. Esasen gazetenin o sıralarda her türlü sorumluluğu uzerimdeydi, olsaydı bana bildirılmesi gerekirdi, olmadı. Sayın Haldun Simavi de o sırada yurt dışında bir ib gezisindeydi.Sayın Erol Simavi lstanbul'da mıydı, hatırlamıyorum, ama bana böyle bir bilgi gelmedi. Siz Arcayürek'e git şu bakandan al mektubu, hazırmıs dediniz mi? ZİNCİRKIRAN Doğru olan şu: Bana böyle bir şey bildirilmedi ki, Arcayürek'e söyleyeyim Ama, ne uğraştıktı günlerce, ben IstanbuPJan bastırdım, Cuneyt de gunlerce kovaladı durdu, şans işte, aldık ve yayınladık. Olaylar kısaca budur. JOHNSON MEKTUBU Türk siyasi tarihine "Johnson Mektubu" diye geçen resmi rnesaj, 3 Haıiran 1964 günü, zamanın ABD Baskanı Lyndon Johnson tarafından o sırada Başbakanlık koltuğunda oturan Ismet Inönü'ye gönderilmisti. Kıbrıs'ta Türklere yönelik saldırılann yoğunlaşması üzerine Türk hükumeünin aldığı "çıkartmayapma" kararı bu mek tup yüzünden iptal edilmiş, mektubun metni de kamııoyuna açıklanmamıstı. Mektubun doğurduğu sonucun önemi ortadayken metninin bilinmeyisi bu diplomatik mesaj uzerinde toplanan merak ve dikkatlerin uzun süre dağılmamasına yol açtı. 13 Ocak 1966 gunu, mektubun metni Hürriyet gazetesinde yayımlandı. Şimdi tartısma konusu olan, mektubun o sırada Hürriyet Ankara Temsilciliğini yürüten gazeteci Cüneyt Arcayürek tarafından elde ediliş süreci. ZİNCtRKlRAN Haberim olurdu..