Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN eposta: ayucelman@cumhuriyet.com.tr Her At Sahibine Göre Kişnemez! eyoğlu’ndaki Atlas Sineması zamanının en iyi sinemasıydı, en son filmler gelir, hatta suare öncesi Erkan Yolaç’ın sunduğu şovlar yapılırdı. Ancak sinema girişinde bekleşenlerle filmi izleyip çıkan seyirciler koridorlar ayrı olsa da bibirlerini görürlerdi. Ne var ki filmi izleyip çıkanlardan bir kişi bile olsa yüksek sesle filmin sonunu söylese, örneğin “katil bahçıvan” veya “kız öldü” dese o filmin artık ne keyfi kalırdı ne heyecanı. O nedenle de sinemayı boykot ettim. Sonucu bilinen bir filmi kim görmek ister ki.. Sonu bilinen bir romanı kim okur. Ama birkaç kez gördüğümüz filmler, birkaç kez okuduğumız kitaplar yok mu var elbete, ama yine de lezzeti ilk gibi olmuyor. Bir futbol maçı da öyle.. Sonucunu bildiğiniz bir maçı aynı heyecanla izler misiniz. İzlersiniz belki ama detaya bakarsınız. Kim iyi oynamış kim kötü, hakem nasılmış, penaltı penaltıya benziyor muymuş falan gibi.. Ama o bir keyif değil olsa olsa yenilginin tesselli tarafını aramak ya da kazanılan maçın verdiği geleceğe dönük bir moraldir sadece.. O nedenle Fenerbahçe’nin Ankaragücü ile yaptığı maça yandaşlar ilgi göstermemiş. İyi de olmuş, gidip yeniden isteksiz, renk aşkından yoksun, mesleğinin gereğini yerine B Çöl kaplanı AHMET BURMANÇ K oşucu olmadığı halde 30’undan sonra dünyanın en zorlu yarışı 4 Çöl Yarışları’nın 250 km.’lik Gobi Çölü ayağında geçen yıl yer alan ve Kuzey Amerika birincisi olan Mehmet Danış, geçen günlerde de Şili’deki Atacama Çölü’nde dünya birinciliğini elde ederek hem Türkiye’yi hem de yaşadığı Kanada’yı sevindirdi. Gobi ve Atacama’daki başarılarından cesaret alan Danış, koşmaya devam edeceğini söylüyor. Kanada’da yaşayan Danış, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Neden 4 Çöl? Mehmet Danış: 4 Çöl, dünyanın en zor yarışları. Bir macera yarışı ve ultramaraton serisi. 42 km.’den uzun her yarışa ‘ultramaraton’ deniyor. Ben işin ultramaraton kısmıyla daha az, macera tarafıyla daha çok ilgiliydim. Bu 4 yarıştan birini tamamlayabilen koşucu dünyadaki tüm diğer koşuların üstünde tecrübeli bir macera yarışçısı olarak kabul ediliyor. Neden bu düzeyi hedefledim? Çünkü kendi hayal gücümün de ötesinde bir şey denemek istedim. Çok çaba harcamamı gerektirecek bir şeye kalkışmak istedim. Normal maratonlar çok sıradan ve mükemmel yarışlar ama en azından benim için ‘başaramama’ olasılığı taşımıyor. Gobi’de başarısız olsam bile yaptığım iş cesaret gerektirdiği için çevremin cesaretime ve çabama saygı göstereceğini düşünmüştüm. İnsanın bir düş için mücadelesiyle karşılaştırıldığında sonuç önemsiz bir ayrıntıydı. İlk yarıştan beklentileriniz neydi? M.D: 185 kişinin katıldığı yarışta ilk 10’a girmeyi hedeflemiştim. 6. ve Kanada birincisi oldum. 3039 yaşta ‘en hızlı’ ödülünü aldım. United Way isimli bir hayır kuruluşu için koştunuz. Neden yaptınız bunu? M.D: Bu zorlu hazırlığı ancak kendimden büyük bir şey için yapabilirdim. United Way’i seçme nedenlerimin başında eşimin orada çalışması geliyor. Çok etkili bir kuruluş, kimseye para vermiyor. İnsanlara kendilerini kurtarmayı öğretiyor. Yarışlardaki en keyifli anınızı anımsıyor musunuz? M.D: Atacama’da en uzun etapı 9 saatte birinci bitirdiğimde daha 1.5 yıl önce taş çatlasa 20 km. koşabildiğime inanamamıştım. 30’undan sonra koşmaya başlamak nasıl bir şey? M.D: 30’dan sonra koşmaya başlamak 20’den sonra koşmaya başlamaktan farklı değil. Hatta gençliğime göre çok daha disiplinli çalıştığımı söyleyebilirim. Son 2 yıla dek bir spor olarak koşuculuk yapmadığım için gençliğime göre daha hızlı olup olmadığımı söyleyemem ama bu tür dayanıklılık sporlarında en başarılı olunan yaşların 30’ların sonu olduğunu belirteyim. Bundan sonra ne olacak? M.D: Nerede ne zaman koşarsam koşayım kendimden büyük bir şey için koşmam gerekecek. Bir hayır kuruluşu için koşmak, yarışa hiçbir şeyin katamayacağı kadar çok anlam katıyor. Diğer çölleri hatta doğu sınırından Çanakkale’ye dek tüm Türkiye’yi boydan boya koşmak isterim ama bunlar hep paraya bağlı düşler. Şu sıralar bundan sonraki koşum için sponsor arıyorum. Eğer bulamazsam 2010 Nisan’ındaki Avustralya yarışını bekleyeceğim. getirmeyen, tarihi Fenerbahçe formasının hakkını vermeyen futbolcular topluluğunun ortaya koyacağı amaçsız futbolun ve gelecek bir başka yenilgiye tanık olmamak daha iyidir sanırım. İşte Fenerbahçeli yandaşlar da öyle yaptılar, maçı oluruna bıraktılar. Maçın sonucunu öğrenince de iyi ki gitmedim dediler mi.? Dediler elbette. Ben de dedim. Fenerbahçeli yandaşlar artık perşembenin gelişini çarşambadan biliyorlar. Maç sonrası yine medyamız Aragones’e veryansın.. Kaç haftadır yazıyorum, Fenerbahçede takım ruhu bitmiştir. Kişisel bıkkınlık ve tarifi olanaksız bir bitkinlik vardır. Koşmalarına bakmayın iflas etmiş bir moral ile inanın nereye koştuklarını bile bilmeden bu ligi böyle bitireceklerdir. Fenerbahçede gözle görülür bir gruplaşma vardır, yani eski yıllara dönülmüştür. Küçük büyük dargınlıklar vardır, ama açık açık değil, içten içe, sinsice.. Bunu görmek istemeyen bir yönetim Fenerbahçe düşmanlığını dışarda aramakla yanlış yoldadır. Dışardaki muhalefet elbette boş durmuyor, ayrıca futboldaki son durum yönetimi zoprlamaktadır.. Ama ne olursa olsun muıhalefetin rüzgârı, Aziz Yıldırım’ı devirmeye yetmez. Fenerbahçe Aziz Yıldırım, döneminde büyük projelere imza atmıştır, bunu kimse yadsıyamaz. Ama Aziz Başkan da eleştirileri duymazlıktan gelemez, gelmemelidir. Ve yine Aragones F enerbahçe takımı Aragones ile mi bu hale gelmiştir? Futbol uzmanları bir teknik direktörün yenilgide de yengide de payının yüzde 15 oluğunu söylerler. Bu futbol kuralları içinde bilimsel bir yaklaşımdır. O zaman Fenerbahçe’nin başarısızlığında Aragones’in payı yüzde 15 ise, başarısızlığın yüzde 85’i kime aittir. Ama spor medyam Ankaragücü maçından sonra da suçlu olaraksadece Aragones’i gösteriyorsa bunda bir yanlışlık vardır. Aragones’in avukatı değilim. Ama adama acıyırum. Rezil olmak için Türkiye’ye gelmiş meğer. Spor medyamız sorumluyu başka yerlerde aramalıdır. Neşteri vuracağı yer Aragones’in koltuğu değildir. Geçen yıllarda o koltukta başkaları oturuyoırdu. Onların da kuyruğuna teneke bağlayıp göndermedik mi. Demek ki bugün de sorun sadece Aragones değil. Çok eskilere de gitmeye gerek yok; nice teknik direktörlerin futbolcu kompası ile gönderildiğini, kimi santrforların, kimi kendini kanıtlamış golcülerin ayak oyunları ile nasıl kadrodan ve gözden düştüklerini biliriz. Fenerbahçe bir değirmendir. Bu değirmende öğütülenler de genellikle yerli olsun yabancı olsun farketmiyor; teknik adamlar. Sonunda, en sonunda kapının önüne hep onlar konuluyor. Çünkü medyamızın hedefinde olan tek adam teknik direktörlerdir. Futbol tarihimizi araştıranlar isim isim elebaşılarını, komisyomcularını, arabulucularını rahatlıkla bulacaklardır. Fenerbahçe muhabirleri de Fenerbahçeli yazarlar da her şeyi çok iyi bildikleri halde yanlış adreste dolaşıyorlar. Fenerbahçede at sahibine göre kişnemiyor. Fenerbahçe ile ilgili görüşlerimi biraz daha değişik varyasyonu ile diğer kulüplerde de görebilirsiniz. Ligin yarısında bile kaç teknik direktörün işine son verildiğine bakın Türk futbolunun günah keçileri kimdir anlarsınız. KISA...KISA...KISA...KISA... ? Trabzon kol bastıya hazırlanıyordu, Sıvas “gol bastı” yaptı. ? Haftanın maçı Şampiyonlar Ligi’nde 44 biten Liverpool Chelsea idi. Doyumsuz bu maçı TV bir ders niteliğinde yeniden verse ne iyi olur. ? Onur duyacağımız bir tablo vardı Alman Ligi’nde; Altıntop kardeşler. Halil Schalke’yi 10 kazandıracak tek golü attı. Rakibi Bayern Münih’te Hamid takımının gol arayan en iyi oyuncusu oldu. ? Ankaraspor’un onursal başkanı Melih Gökçek ile Ankaragücü’nün onursal başkanı Cemal Aydın iki kulübü birleştirmek istiyorlarmış. Cemal Aydın’ı bilmem ama Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı da olan Melih Gökçek bu birleşme kararını, önce referandum yaparak Ankaralıların onayını almalı. Çünkü Ankaraspor’un trilyonları aşan bütçesi Melih efendiden değil Ankaralıların cebinden çıkıyor. ? Vedat Okyar hastaymış, üzüldüm, babası Rahmi ağabey iyi bir dostumdu, Vedat da öyle, iyi bir sporcu ve iyi bir Beşiktaşlıdır. Bir meslekdaşım yazmış “Beşiktaş’ın şampiyonluğu onu ayağa kaldırır”. Umarım öyle olur. Dualarımız onunla olsun. ? Futbol federasyonumuz futbolcukların formalarına reklam alma yolunda çalışmalar yapıyormuş. Bundan böyle sadece formaların göğsüne değil, sırta ve şortların ön yüzüne de reklam konulacakmış. Futbol federasyonuna bir önerim var. ? Önce kafaları kazıtsınlar, harika bir reklam yeri açılır. İkinci yer de şortların arkası. Voleybolcu kızlar koyuyor da erkekler kızar diye mi korkuyorlar. 15