27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BIR ZAMANLAR NÜVİT TOKDEMİR Avustralya Açık’ta hüzün Babası ‘Senden Odun Olur’ Dedi, O Futbolcu Oldu: Metin Gökalp Her insan çocukluğunda ileriye dönük düşler kurar; ne olmak istediğini, ne iş yapacağını, nasıl yaşayacağını kurgularken daldan dala atlar. Kimi düşler diyarında dolanırken babasını örnek alır, kimileri aile çevresinden örneklerle donatır kurgusunu. Doktor, avukat, öğretmen olmak isteyeni de vardır, tamirciliğe özeneni de; en sevdiği futbolcuyu silemez düşlerinden çocuklar. İzlediği filmin etkisinde kalıp aktör olmak isteyenler de çoğunluktadır. Zaman ve mekân sonuçta insanı bir yerlere götürür. Yaşam çizgisi belirleyici olur koşullarla birlikte. Şöyle bir baktığımızda görüyoruz ki, çevremizde spor yapmış insanların çoğunluğunun çocukları da çoğunlukla sporcu oluyor. Hele futbolda bunun örneklerini çoğaltmak daha da olasıdır. Baba futbolcu olunca, çocukta futbolu sevdi mi, tutmayın gitsin. Böyle bir örnek işte İzmir’de doğup büyüyen ve kendi kendini yetiştiren Metin Gökalp. Hem futbol oynayıp, hem okuyan; Ege Üniversitesi Basın Yayın Fakültesi (şimdi İletişim Fakültesi oldu) Gazetecilik mezunu Gökalp, baba mesleği futbolculuğu tercih edenlerden... ve sevinç kol kola ‘SENDEN ODUN OLUR’ Babası Altınordulu Cavit’ti. Dönemin başarılı takımı Altınordu’da sevilen bir isimdi. Eve geldiğinde abisini karşısına alır, futbolun inceliklerini öğretirdi. Gökalp, bunu görüp imrenirken, bir gün kendisine de top atmasını ister. İşte o anıyı şöyle anlatıyor: “Gerçekten özeniyordum. Çünkü, babam bize donlarımızı bile kırmızılacivert alırdı. Top atmasını isteyince, ‘senden odun olur’ dediğinde çok hırslandım. 1213 yaşlarına geldiğimde Damlacık’ta arkadaşlarla birlikte kahveye çıkmaya başladık. Bir gün Kalespor’un her şeyi olan büyüğümüz Şevki Özekler, ‘sen futbolcu olmak istiyor musun?’ diye sorunca, tereddütsüz evet yanıtını verdim. O günlerde çalışma olanakları çok kısıtlıydı futbolda. Hele amatör takımlar için hiç yoktu. Fuar Paraşüt Kulasi’nin etrafı kumdu ve ben her gün o kumda koşardım güçlenmek için. Özekler’in bende emeği çok büyüktür. 15 yaşında 1. Amatör Lig’e Kayaspor’da oynamaya başladım. Takımın formalarını annem evde yıkardı.” Kayaspor’dan sonra Akif Başaran, Yıldırım Uran, Bilal, Nihat gibi arkadaşlarıyla birlikte bir yıl Altay antrenmanlarına çıkan Gökalp, İzmir İl Karması’na seçiliyor ve 1975 yılında 2 bin 500 TL. transfer, 500 TL aylıkla İzmirspor A Takımı’na amatör futbolcu olarak gidiyor. Burada, altyapıdan gelmediği için dışlanıyor ve Denizspor’a geçiyor. Başarılı futboluyla dikkat çekiyor, bir gün kendisine “Amatör Milli Takım’a seçildin” deniliyor ama o gitmeyi beklerken, Denizgücü’nden torpilli(!) bir başka isim götürülüyor. 1977 yılında Mustafa Özkula Tirespor’a teknik direktör olunca, 2.Lig’de oynayan bu takıma Metin Gökalp’i de götürüyor. 30 bin TL’ye gerçekleşen bu transferin öyküsünü de şöyle anlatıyor Gökalp: “Transferin 20 bin lirasını peşin verdiler. 500’lük demetler halinde parayı görünce şaşırdım. Kahveye koştum, babamı eve çağırdım. Şaşırdı... Evde paraları önüne koyup, ‘Al baba, odun olmadım, futbolcu oldum’ dedim. Boynuma sarılıp hüngür hüngür ağladı ve ben babamın ilk kez ağladığını gördüm. Kendisinden bin lira istedim, paraları önüme sürüp, hepsi senin evlat, dedi. Üç yıl oynadım Tirespor’da. Beşiktaş ile Türkiye Kupası’nda çeyrek final oynadık. Tire’de 00, İstanbul’da 10 galibiyetten 21 yenilerek elendik. 1980 yılında 400 bin TL Tire’nin kazandığı transferde 1 milyon liraya Altınordu’ya geldim.” Altınordu’da 4 yıl oynayan Gökalp, özellikle son yılında Tamer Kaptan’ın desteğiyle daha da başarılı oluyor. Öyle ki, liberodan gelip 12 gol atıyor bir sezonda. 1984 yılında Galatasaray ile çeyrek finalde karşılaşıyorlar, İzmir’de 20 yenikken, Metin Gökalp’in 2 golüyle eşitliği sağlıyorlar. İstanbul’da 10 yenilip eleniyorlar. Nadal. Federer. CAN İŞBAKAN vustralya’da sıcaklık can alıyorken onlar kendilerini sert zeminli kortlarda limitlerine kadar zorladı geçen iki hafta boyunca... Dişe diş mücadeleler, sakatlıklar, hakeme itirazlar, maç saatleri, üstü kapanan kortlar hep tartışıldı bu süre zarfında... Ve ortaya iki şampiyon çıktı: İspanyol Rafael Nadal ile ABD’li Serena Williams... Serena, bayanlar finalinde çok zorlanmadı, işini 1 saatte halleti. Rus Dinara Safina’yı 20 yenerken Jelena Jankovic’e ‘emaneten’ verdiği ‘1 numara’yı yeniden ele geçirdi. Erkekler finali ise yine dramatik, sonu gözyaşı dolu, muhteşem bir Williams. mücadeleye sahne oldu. Kuşkusuz tenisin gelmiş geçmiş iki en büyük raketi Roger Federer ile Rafael Nadal... İkili bir araya geldi mi saatler nasıl geçiyor farkına varmıyorsunuz. Pazar sabahı saat 10’dan itibaren televizyonunun başına geçenler o kadar şanslıydılar ki... Son sete kadar büyük bir çekişme vardı ama ne olduysa final bölümünde oldu. İsviçreli Federer kolay hatalar yapmaya, setlerine tutunamamaya ve A topu fileye takmaya başladı. Psikoloji... Ne kadar kötü anlarda karşımıza çıkıyor değil mi? İşte Federer’in de sorunu buydu o hatalar yapılırken. Son dört Grand Slam’in üçünde Nadal vardı karşısında ve hep yenilmişti İsviçreli... “Acaba kazanacak mıyım? Yeniden dünya bir numarası olmak için ilk adımı atar mıyım?” diye düşünürken Federer, maç avuçlarından akıp gidiyordu... ABD’li Pete Sampras’ın 14 Grand Slam şampiyonluğu rekorunu egale edememeyi çok kafasına takmadı belki Federer ama maç sonrasında göz yaşları içerisinde ağzından dökülen şu sözler, kuşkusuz pek çoğumuzun içinden bir şeylerin kopmasına yol açmıştır: “Çok hakettiğinizi inandığınız bir maçı kaybetmek çok acı bir duygu. İlk anda düş kırıklığı, şoke olmak, üzülmek gibi duyguları bir arada hissediyorsunuz. Sonra bu içten içe yayılmaya başlıyor. Esas sorun bundan kurtulamamak. Öylece soyunma odasına gidip, soğuk bir duş alamıyorsunuz. Olduğunuz yerde kala kalıyorsunuz, gerçekten zor bir duygu bu. Bu kadar ucuna kadar gelip kazanamamak... Tanrım, bu gerçekten zor.” FENERBAHÇE YOLUNDAN GENÇLERBİRLİĞİ’NE Başarılı bir libero ve stoper olan Metin Gökalp’in talipleri çoğalıyor. Fenerbahçe, Antalyaspor, PTT, Gençlerbirliği, Denizlispor peşine düşüyor. İstanbul’da Semih Bayülken’in devreye girmesiyle Fenerbahçe ile 3 gün görüşüyor. 10 milyon TL peşin anlaşıyor imza sonraya kalıyor. İzmir’e dönerken Tamer Kaptan arıyor, “Ben Gençlerbirliğine gidiyorum, sen de gel” diyor. İlhan Cavcav ile anlaşıyor. 50 milyon liraya 1985’te o sezonun en büyük parasını alıp transfer oluyor. 4 yıl bu takımda oynuyor. Bir ara Karşıyaka’ya kiralık geliyor, kendi deyimiyle “yarım sezon gibi bir şey”. Hocası yine Tamer Kaptan’dır. Bir de İzmir takımı olduğundan o da istemiştir. Herkesin 3035 milyon liraya gittiği bir dönemde Gökalp, 5 milyonu yeterli görür. Takımı da şampiyon yaparlar ligin bitimine 9 hafta kala. Şampiyonluk primi 1 milyon 250 bin TL’dir. Son maçta yenildikleri için ceza vermek isterler ama Gökalp karşı çıkar ve parasını alır. Ardından Muğla’ya gelip, 2. Lig’de 4 yıl daha oynayıp futbola veda eder Gökalp... Yaşamında çok acılar, sıkıntılar, kırgınlar yaşamıştır Metin Gökalp ama arkasına dönüp hiçbir arkadaşına vefasızlık yapmamıştır. Kendisine yapılan vefasızlıklar hep içini acıtmıştır oysa. Şimdi, tüm sıkıntıları aşıp bir şirkette çalışırken, eşi Feride Hanım, çocukları Orçun ve Hazal ile mutlu bir yaşam sürme çabasındadır... REDBULL’DAN SIRADIŞI YARIŞ 2000 yılından beri dünyanın birçok ülkesinde düzenlenen Red Bull Soapbox Race, bu yıl 24 Mayıs’ta Maçka’da düzenleniyor. Katılanların yarış araçlarını kendileri yaratmaları, araçlarda motor kullanmamaları ve mutlaka mekanik bir fren bulundurmaları gerekiyor. Aranan en önemli özellik ise yaratıcılık. Başvuru için son tarih 13 Mart 2009. 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle