28 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN ÖNEMLİ BİR BAŞARI u haftaiçinde gözden kaçmayan bir başarı dikkatini çekti sporseverlerin... Eyüpspor Kulübü’nün 90 yıllık tarihini belgeleyen bir eser spor dünyamıza katıldı. Bu eserin benim için de ayrı bir yeri var. Çünkü 1919 yılında kurulan Eyüpspor Kulübü’nün kuruluş nedeni olan; Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’un işgali sürecinde tarihe geçen vatanseverlerin hatırlanmasının ayrı bir önemi vardır. Ayrıca bu belgeselde bulunmamın gururunu taşıyorum hak edenlerle birlikte paylaşarak... Bu belgesel eserde, futbolumuza verilen emeklerin içinde futbolcu ve teknik adam olarak formasını da taşıdığım kulüp adına bulunmak bana ayrı bir onur verirken ödüllendirilmiş olmam da tüm acılarımı unutturdu. Değerli arkadaşım ve spor medyamıza bir çok kalıcı fotoğraflar ile hizmet eden ve İsmet Gümüşdere’den sonra bir başka Eyüp’lü olarak unutulmaz olan Metin Türkmenoğlu’nun oğlu Şener Türkmenoğlu’nun 4 yıl süren çalışmaları semtin, mesleğin ve futbolseverlerin şansıdır. İşgal altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya, Mustafa Kemal’e silah kaçıran gençlerin işgal askerleri ile Rami kışlası ve Hasköy askeri tesislerinde futbol maçı oynayarak silah depolarını istihbar eden kahramanların vatan sevgisi belgelenmiştir bir kez daha. Geceleri sandallarla depolardan bu silahları Üsküdar’daki toplama merkezlerine götürmesine neden olan futbola bu kez daha anlamlı minnettar kalmalıyız. Mustafa Kemal, Namık Kemal’in “Var mıdır kurtaracak bahtı kara kara maderini” dizesindeki umutsuzluğuna: “Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini(kader)” dizesiyle karşı çıkarak gelecekteki Cumhuriyet ve özgürlüğün işaretini vermiştir. Halen sağ olan ilk lisanlı futbolcu olan Neşet Güriş bu belgede tarihi gerçekleri hayata geçiren önemli ve canlı bir yaşayanımızdır. Semtte bir diğer takım da Gençlerbirliği’dir. Başında ise Cemal Bey’in oğlu Feridun Kılıç vardır. Futbol yaşamı sonunda bizim jenerasyona hakemlik yapan bu değerli futbolcu ve hakem ağabeyimiz Ali Galip Bey önderliğinde iki kulübü birleştirmişler ve 1923’ten sonra forma renklerini semtteki adacıklarda çıkan çiçeklerin rengi olan Eflatun Sarı’dan almışlardır. Bir çok ünlü futbolcuyu da bünyeYazarımız Dinçer ödül aldı. sinden çıkaran Eyüp’te Şefik (Beşiktaş,Fenerbahçe), Cemil, Taner, Mazlum, Doğan(Galatasaray), Mahmut (Feriköy, Altay), Bilgin (Feriköy, Galatasaray), Süleyman, Metin, Kemal, Akın (Vefa), Kamil, Münir (Beşiktaş), Süleyman, Cemal, Semih (Fenerbahçe),Tuncay (Altay) ilk hatırlanan yıldızlar olmuşlardır. Ayrıca Eyüp Lisesi’nden ve kulüpten yetişen benim de aralarında olduğum değerli arkadaşlarımı da genç kuşaklara taşıyan belgeselde Tuna Huş (Galatasaray basketbol ve spiker) ile ulusal kalecimiz Arap Yılmaz (Fenerbahçe,İstanbulspor) yerlerini almışlardır. Geçmiş dönemin altyapısını oluşturan semt takımları ve amatör kulüplerin faaliyetlerini en ince detayına kadar sahiplenen bu eser, tüm kulüplere bir örnek teşkil etmelidir. Günlük yaşantı içinde bir çok gerçeği hafızaya bırakan, hatta belgelerimizin değerini bilmeyen süreçler sonrası unutkanlığımız içinde, vefasızlığı yaşamaya ve bizden sonraki kuşaklara görevimizi ihmal etmemize neden olanlara önemli bir hatırlatma örneği teşkil eden bu esere, katkısı bulunanları kutluyorum. Günün teknolojisinde canlı görüntülerin daha çok baskın olduğu gerçeğine karşın yazılı eserlerin kulüpler için değeri asla unutulmamalıdır. Eyüp, Vefa, Feriköy, Beyoğluspor, Hasköy, Kadırga, Taksim ve yurdumuzdaki tüm diğer kulüpler tarih içindeki gerçek yerlerini bu tür belgesel eserlerle ortaya koymalı ve yaşayanlar ile sonraki kuşaklara geç kalınan görevlerini yerine getirmelidirler. Bu nedenle bu eserin oluşumunda katkısı bulunan herkese, Eyüpspor Kulubü ve başkan Ahmet Malatyalı ile Şener kardeşime bir kez daha teşekkür ederim. Ellerine sağlık.. Hakemler De Yemin Etsin B H âkim yani yargıç kararını yazarken “Türk ulusu adına” diye başlar. Yargıç kararını kanıt ve tanıkların ifadelerine göre verir. Bir başka davada yargıç tanık ve kanıt olmadığı halde karar vermek durumunda ise karar, vicdani muhasebesine göre tecelli eder. Peki o zaman suçu olmadığı halde boş yere yıllarca tutuklanan insanların günahını kim çekecek. Yargıç mı yoksa savcı mı? Daha sonra suçsuz olduğu ortaya çıkınca adalet yerini bulmuş olur mu; olmaz. Çünkü geç gelen adalet, adalet değildir. Bu, hukuk devleti olmada en önemli ilkedir. Bir spor karşılaşmasında da hakem bir yargıç görevi üstlenmiştir. Doğru karar vermek onun görevidir. Kanıt ve tanıklar ise hakemin yardımcılarıdır. Kamu hizmeti görenler mesleklerinde daha işin başında yemin ederler. Örneğin hukukçular, doktorlar, eczacılar ve daha niceleri diplomalarını aldıkları gün bu mesleki sorumluluğu yerine getirirler. Hatta vatan görevi yapan askeler de ilk hafta sonunda ellerini silahın üstüne koyup namus ve şerefleri adına ülkeyi koruyacaklarına yemin ederler. Hakemler de kamu görevi yapan ve yarı profesyonel meslek edindikleri hakemlik yaptıkları sürede namus ve şerefleriyle futbol maçlarını yöneteceklerine neden yemin etmezler. Belki alışılmamış birş eydir ama günümüzde önemli bir geçerliliği olur. Kimse etseler ne olur etmeseler ne olur demesin, çok şey olur. Örneğin verdiği kararın bir takımı yaktığını TV’de görünce/anlayınca en azından maç sonrası bir özür dilemeyi öğrenirler. Daha da önemlisi, kendi vicdanı ile baş başa kalır ki bu her şeyden de önemlidir. Bir insan herkesi kandırabilir ama vicdanını asla... Türkiye’de az da olsa hatasını görerek/anlayarak hakemliği bırakıp düdüğünü duvara asanları burada saygı ile anıyorum. Türkiyede futbolu yaymak, sevdirmek ve düzenlemekle görevli Türkiye Futbol Federasyonu, ülke sınırları içinde genç kuşaklara futbolu sevdirmek, futbolu tanıtmak ve yaymakla yükümlüdür. Hakemlerin hatalarını iki kurum denetler; birincisi Merkez Hakem Kurulu, diğeri Futbol Federasyonu. MHK’nin zaman zaman hakem hatalarında çifte standart uyguladığını görmezden gelemeyiz. Geçmiş yıllara göre daha az hata yapsalar da yine şaibeden kurtulamadıklarını görüyoruz. Neden hakemleri denetlemekle yükümlü ve sorumlu olan MHK başkan ve üyeleri de seçildikleri gün yemin etmezler. Adının önün de Türkiye sözcüğü taşıdığına göre Türk ulusu adına ülke sınırları içindeki futbolun tüm birimlerini denetlemekle yükümlü olan Futbol Federasyonu’nun seçildikleri gün başkan ve kurullarının üyeleri de yemin etmezler. Kamu vicdanından mı korkarlar, yoksa vicdanları ile baş başa kalmaktan mı... Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’nun üyeleri seçimden sonra mazbatalarını alır almaz yüce Meclis’te yemin etmiyorlar mı, ediyorlar. Ediyorlar da ne oluyor diyen var mı? Varsa bile yemin eden miletvekilleri her kimse ettiği yemin kendisini bağlar. Kamu vicdanı onu doğru ya da yanlış yorumlasa bile “takdiri ilahi” her şeyin sonudur. Milletvekillerinin arasından çıkan bakanlara, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na ulaşmadan önce, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız Murat Başesgioğlu’na da soralım. Özerk spor federasyonları teker teker seçimlere girdiler. Her 4 yılda bir yani olimpiyattan olimpiyata yapılan seçimlerde federasyonlar sınavdan geçtiler. Genellikle eski başkanlar yeniden seçildi. Özerk federasyonların başkanları kendilerine göre yönetim kurulları seçtiler, bu kurumlar 2012 yılına dek görevde kalacaklar. Peki bu özerk olan federasyonların da başkan ve yönetim kurulları yemin etseler, yani Türk sporunu yüceltmek için namus ve şerefleri üzerine söz verseler daha ciddi çalışmazlar mı? 2004’te verdikleri sözü ne denli yerine getirdiklerini gördük, en azından 2012’de de 2008’in hesabını sormak gibi bir göreviniz olmalı, öyle değil mi sayın Bakanım... Başbakan ve onun kurduğu hükümete ve de Cuımhurbaşkanlığı’na dek bu kademeleri denetlemek de Anayasa Mahkemesi’nin görevidir. Bu yüce mahkeme de Türk ulusu adına karar verir. Bir asliye hukuk yargıcından Anayasa Mahkememizin sayın üyelerine dek uzanan yargı sistemi içinde Türkiye Cumhuriyetimizde de bir hukuk devleti olarak demokratik ülkelerdeki yemin mekanizmasının gerekliliğine inanıyorum. Bugün çağdaş ülkelerde de yemin esastır. ABD Başkanı Obama yemin ederken elini İncil’in üzerine basıp öyle yemin etmiştir, Osmanlı’da Kuran’ın üzerine el basarak yemin edilirdi, Cumhuriyet döneminde namus ve şeref üzerine yemin ediliyor. Yemin sözcüklerden oluşmuştur ve kişiyi bağlar, kişiyi vicdanı ile baş başa bırakır, gerisi ona kalmıştır. Noktayı koymadan belirteyim; toplumumuzda iftira, dedikodu ve sahteciliğin boyutları artmış, her ne kadar yeminin bir kıymeti harbiyesi kalmamış olsa da ille ve ille hakemlerin yemin etmesi sanırım kamu vicdanını az da olsa rahatlatacaktır. R A L L İ D Ü N Y A S I / Ş E V K İ G ÖK E R M AN Loeb zorluyor düşünceleri; “6. kez şampiyonluk niçin olmasın?..” Rüzgâr ve yağmurla başladı Dünya Şampiyonası… Değişken hava koşulları altında, dar ve uzun düzlükleriyle çok hızlı bir asfalt parkuru olan İrlanda Rallisi’inde Jari Matti Latvala, birçok sürücünün şikayet ettiği ilk etap Glenboy’da sağanak altında büyük bir fark yarattı. Ancak izleyen bölümde aynı başarıyı sürdüremedi. ÖE2 Cavan’da yoldan çıktı, lastik patlattı, etap sonrası yarışı bıraktı. En iyi zamanı yapan Loeb, lider Aava’nın gerisinde 2. sıraya yükseldi. İkinci turda dişsiz lastikten kar lastiğine dönen Sebastien, Glenboy 2’de liderliği elde etti. İrlanda’da Loeb Fırtınası Günün son 2 etabı Murley ve Fardross gece koşulacaktı. “Karanlıklar içinde yarışmak giderek çoğalacak gibi. Çoğalsın çoğalsın da bu çoğalmayla belki birileri karanlıkları yaşadıktan sonra aydınlıkların kıymetini bilir...” diyecektik, diyemedik; iptal ettiler ‘yolları su bastığı’ gerekçesiyle… Okyanusun her türlü hava akımına açık, soğuk ve yağışlı hava cephelerinin Avrupa’yı ziyaretlerinde ilk uğrak yerlerinden biri olan İrlanda Adası’ndaki yarışı böyle bir mevsime koymak ne kadar akılcı; herkes gördü ilk gün yaşananları… Günü Loeb başta, Sordo ikinci bitirdi… Sebastien Loeb, takım arkadaşı Sordo ve rakibi Hirvonen’le yarattığı kapanması zor farkı kalan 2 günde de korudu. Sıralamada etkin olabilecek başka bir sürücü ve atak izleyemedik kalan bölümlerde… “Küresel kriz var, biz yarışamayacağız” dedi Subaru ve Suzuki’nin yöneticileri; katılımcı sıkıntısı yaşayan şampiyona biraz daha fakirleşti... Buna karşın Citroen ve Ford’un genç sürücülerden oluşan takımları türlü olumsuzlukların yaşandığı bir süreç içinde avuntu gibi geliyor… Bu yılın programında bulunan 12 ralliden birinin (Norveç) karlı, ikisinin (İrlanda, İspanya) asfalt, birinin (Güney Kıbrıs) asfalt toprak karışık, kalan sekizinin toprak zeminli olması, Loeb’ün asfalttaki üstünlüğünü en aza indirmek amacı taşıyor gibi görünse de ‘6. şampiyonluk’ yolunda ilk adım atıldı… 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle