05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C SPOR FUTBOL EYLÜL SALI BAKINCA Kartal Kalabilmek SERDAR KIZIK “Yıldırım Demirören’le bu yönetim olduğu sürece bir daha bu kapıdan içeri girmem” diyen Sinan Engin anlaştı. Ligin ilk haftasında “Çarşı, Sinan Engin’e karşı” pankartı açıldı. Ve karşılıklı suçlamalar... Yine de yanılmayı dilerdik, çünkü işin ucu cinayete uzandı. Daha 3 hafta önceki “kimlik” başlıklı yazımızda demişiz ki: “Gündemden düştü görünebilir, ancak emin olun ki Sinan Engin’in yeniden görevlendirilmesi gelecekte ana başlıklar arasında yer alacaktır. Yeni tartışmalar, eleştiriler ve kavgalar kaçınılmazdır...” Gerçek Beşiktaş kimliğinin altını çizerek devam etmişiz: “Ortada geçmişten gelen, üstü örtülmeyecek sorunlar bulunuyor... Beşiktaş’ta büyük bir kitle değerlerini, kimliğini, karakterini korumak istiyor. Farklılaşmaya, başkalaşmaya, ötekilere benzemeye karşı çıkıyor. Temiz futbol bekliyor, haksız kazançlara karşı çıkıyor. Birilerinin ‘Ne olursa olsun şampiyonluk olsun’ anlayışını onaylamıyor... Kazanmaktan, şampiyonluklardan daha da önemli olan Beşiktaş kimliğidir. Ne yazık ki son yıllarda erozyona uğruyor. Bu erozyona karşı durmak, gerçek Beşiktaşlının sürekli ana gündemi olmalıdır...” Kavga çıktı... Beşiktaş tribünlerinin göbeğinden, Çarşı’dan bir cinayet, bir zanlı... Pankartı açtırdığı iddia edilen Ferdi Aslan tek kurşunla öldürüldü, Alpay Ketenci zanlı olarak aranıyor. Sinan Engin’in ismi yine ortalıkta. Kimilerine göre pankartın izi sürülmüştü, bir hesaplaşma... Kimilerine göre rant kapışması, bedava bilet kavgası... Olayın çevresinde dönen sözcük ve değerlendirmelere bakar mısınız? “Cinayet... Otopark mücadelesi... Mafya çatışması...” Beşiktaş bu sözcüklerle yan yana getirildi böylece, haksız yere. Çarşı sorgulaması da başladı bu arada. Muhalif, sol, hatta biraz “anarşist” görünen, ülkenin ve dünyanın her tür sorununu diğer kulüplerde görülmeyen bir entelektüel derinlikle tribünlere yansıtan Çarşı’da nasıl olur da lümpen bir egemenliğin cinayete varan rekabeti söz konusu olabilirdi? Hani herkes kirlenmişti de Çarşı buna bulaşmamakla övünüp Tottenham maçına bembeyaz gelmişti!.. Beşiktaş Yönetim Kurulu olaylarla ilgili açıklama yaptı. Cinayetin Beşiktaş’la ilişkilendirilmesine tepki gösterdi. Kuşkusuz bu kapışma ve cinayet kirliliğe karşı çıkan, “Şampiyonluklardan da önemlisi kimliğimizdir” diyen, hiçbir çıkarla, rantla ilişkisiz büyük taraftar kitlesiyle ilişkilendirilemez. Ancak yazıda geçen bazı sözcükler de Beşiktaş’la anılmaktadır ki yönetim kurulunun açıklama gereksinimi bile bu gerçekten doğmuştur. Tribünlerdeki “Son Barikat” pankartının anlattıklarına ve gerçek Beşiktaş kimliğine kıymayın, ne olur... MACARİSTAN’I 1956 YILINDA İNÖNÜ STADI’NDA 31 YENEN EFSANE KADRO: (SOLDAN SAĞA): Kadri, İsfendiyar, Metin, Lefter, Mustafa, Ertan, Coşkun, Ahmet, Berman, Ali, Naci,Nusret ve Turgay. Tanıdık rakip Macaristan Macaristan son maçında Bosna Hersek’i 10 yendi. D E N İ Z Ü L K Ü T E K İ N U lusal takımımızın grup elemelerindeki rakiplerinden Macaristan ile daha önceden oynadığımız maçların sonuçları hep ilgi çekici olmuştu. 1956’dan başlayan randevularda Puskas’lar, Metin Oktay’lar, Lefter’ler hep tarihe silinmez notlar bırakmıştır. 1950’li yıllarda Avrupa’da fırtına gibi esen bir Macar takımı vardı. Kıtada yenmedik takım bırakmamışlardı. 1954’te Dünya Kupası finalinde Almanya’ya yenilerek ikinici olmuşlardı. 19 Şubat 1956’da o efsane takım İnönü’de rakibimizdi. Macar takımının Özel maç için Türkiye’ye gelmesi olay yaratmıştı. Bu mücadele öncesinde Türkiye’nin Macaristan ile hiçbir şekilde boy ölçüşemeyeceği düşünülüyordu. Ancak AyYıldızlılar özel bir sonuç aldı ki bu mücadele için Türkiye’ye gelen tüm Avrupalıların ağzı açıkta kalmıştı. Çünkü Türkiye o efsaneyi Lefter(2) ve Metin Oktay’ın golleriyle bitiriyordu. Macarlar ise tek golünü Puskas ile bulmuştu. Bu zafer dünya futbol tarihinin sayfalarından hiçbir zaman çıkmadı. Ancak daha ilginç olan ise bu yenilginin ardından Macarlar bir daha futbolda kendini gösteremedi. Düşüşe geçtiler... Tarihimzin en farklı mağlubiyetlerinden birini Macaristan karşısında aldık. 4 Nisan 1984’te kendi sahamızda yaptığımız maçta rakibimize 60 yenilmekten kurtulamadık. O dönemlerde Avrupa futbolununun oldukça gerisinde kalmış olduğumuz için böyle mağlubiyetler çok garip karşılanmıyordu. Nitekim yakın tarihlerde İngiltere ve Polonya karşısında buna benzer skorlarla kaybetmiştik. BERABERLİK DÖNÜM NOKTASI OLDU Macaristan ve Türkiye arasındaki bir başka tarihi öneme sahip mücadele ise 7 Eylül 1994’te yaşandı. Uzun yıllar herhangi bir büyük turnuvada boy gösteremeyen ulusal takımımız, Fatih Terim yönetiminde 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılmayı hedefliyordu. İlk maçımız Budapeşte’de Macaristan karşısındaydı. Maçın başında yediği 2 golle ilk yarıyı 20 yenik kapatan ulusal takımımız, yine hayal kırıklığı olacak hissini uyandırmıştı. Çünkü o yıllarda Avrupa’da deplasmanda 2 farklı yenik duruma düşüp çevirdiğimiz maç neredeyse yoktu. Fakat ikinci yarıyla birlikte Fatih Terim’in talimatıyla saldırıya geçen takımımız, Hakan Şükür ve Bülent Korkmaz’ın golleriyle maçı 1 puanla tamamlıyor ve kalan mücadelelerde de gruptan çıkarak 1954’ten beri ilk defa büyük bir şampiyonada yer almayı başarıyordu. Bu karşılaşmayı 90’lı ve 2000’li yıllarda büyük başanlara imza atan jenerasyonun ilk defa kendini gösterdiği maç olarak kabul edebiliriz. EPosta: serdarkizik?cumhuriyet.com.tr Ulusal takımımız 1956 yılında o dönemin güçlü ekibi olan Macaristan’ı 31 yenmiş ve büyük yankı uyandırmıştı. 1994’teki karşılaşma ise 22 berabere sonuçlanmıştı. 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle