05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Patronun Gizli Ajandası P L AT I N I ne demek istedi? T ürkiye ziyareti ve yaptığı 2 günlük çalışmalar sonucu basına yaptığı açıklamada UEFA Başkanı Platini, çok önemli bir noktaya dikkat çekti: “Futbol kâr aracı değildir. AB domates, patates ve kakaonun değerini önemsiyor ama genç insanları önemsemiyor. Sokaklar arabadan geçilmez oldu, yükselen binalar sonucu madem ki çocuklara sokaklarda oynama şansı kalmadı. O zaman okullarda, mini sahalarda oynansın diye proje üretmeliyiz. Transfer yaşının çok aşağılara çekilmesiyle hükümetler bir şeyler yapmaya yanaşmıyor. Varolan düzeni değiştirmek birçok zorlukla karşı karşıya kalmak demektir. Bunu göze almak istemiyorlar. Onlar için futbol oyundan ziyade bir iş. Onların değerleri, piyasa verileri rekabet değil. Federasyonlar vitrine bakıyorlar. Oysa işleri futbolu geliştirmek olmalı.” Bu konuda birçok devlet başkanına ve AB’ye mektup yazan Platini, beklenen yanıtları almadı. Platini görevde olduğu süreçte 53 Avrupa ülkesinin gençlere yardımcı olmasını istiyor. Ayrıca “Bir gün gelir ulusal takımda oynatacak futbolu bulamazsınız” diyor. Futbolu futboldan gelenlerin yönetmesini istiyor Platini... Kulüplerin zenginleşmesiyle sorunu olmadığını da belirten Platini, verilemeyecek paraların ortalarda dönmesine karşı. “Bu nedenle belirli yasalara ihtiyaç var” diyen UEFA Başkanı, gelecekten endişeli olduğunu da belirtti.Bu açıklamaları yıllardır yapan, yazan ve çalıştığım yerlerde bu düşünceye sadık kalarak çalışan bir futbol adamı olarak çok sıkıntı yaşadım. Nihayet bizim gibi düşünen bir yetkili olan UEFA Başkanı bunu yineledi. Böylece onu da idealist sınıfına sokarak (!) eleştirebiliriz belki... Endüstriyel futbol uygulamaları içinde özellikle İngiltere’de Chelsea’de yaşanan ve Mourinho’nun görevine son verilmesiyle sonuçlanan olayda da başkanın keyfi tutumunu görüyoruz. Zaten bu anlamda dünyada bir tane olan (!) başkanlarımız artık daha rahat hareket edebilir. Futbolun sadece şampiyonluğa kilitlenen bir kısır yapıyla sınır tanımayan yabancı transfer çılgınlığının gözden geçirilmesi gereklidir. Kötü tespitlerin sonucu ortaya çıkan başarısız kadrolardan kurtulmak, çok ciddi düşünmemiz yerinde olacaktır. Ayrıca ulusal boyutta Platini’nin dediklerini uzun zamandan beri hatırlatan futbol adamlarına sahip çıkmanın gereği bir kez daha netleşmiştir. Medyamız da bu gerçeğin ötesinde yeni oluşumlar vardır. Bu durumun önüne geçmek şarttır. Çok küçük yaşta yetenekli çocuklarımızın peşine takılan simsarlardan futbolumuzu ve aileleri kurtarmak için yaptırımlar getirmemiz gereklidir. Platini bizi bizden daha çok düşünen bir açıklamayla ükemizde bunları hatırlattı. Bizler için önemli uyarıdır. İnşallah gerekli dersler alınmıştır. Avrupa kupalarında oynanan maçlarda alınan sonuçlar ötesinde özellikle takımlarımızın yediği hatalı goller dikkat çekti. F.Bahçe ,G.Saray ve Beşiktaş, gerçekten savunma ve kişisel hatalar sonucu futbolumuzun hastalığını bir kez daha gündeme getirdi. Edu’nun deplasmanda gereksiz ve kaygan sahada kalesiyle geri pas yaparak oynama gereksizliği, arkasında kontrolsüz penaltı pozisyonu icat etmesi F.Bahçenin 3 puan almasını engelledi. Özellikle Porto karşısında elinden gelen tüm gücünü kullanan ve kaçırdığı net gol pozisyonlarının getirdiği olumsuzluğu yaşarken 90+2’de sol taraftan ortalanan topu arka direkte ters kademe ve pozisyon hatası sonucu önleyemeyen Beşiktaş golü kalesinde gördü. Quaresma’nın topa iyi vuramamasına karşın savunmanın çok önemli duruş ve pozisyon gereği olması gereken futbolcuların hatasına ürkek çıkan Hakan’ın da hatası eklenince sonuç kötü oldu. Beşiktaş az gol yiyor ama çok önemli pozisyon hataları sonucu kötü goller yiyor..Bu durum Marsilya ve Porto karşılaşmalarında kendini bir kez daha gösterdi. Oysa ki alınacak her puan çok önemliydi. Bu bilincin oyunda kaybolması, iletişim ve konuşma yetersizliğinin öne çıkması affedilemez. Aynı şekilde Edu da kendisini bastıran rakip oyuncu karşısında geri pası daha kararlı veremediği gibi topu taca da atabilirdi. Bu gol kaçırmaktan daha önemli bir hatadır. Çünkü yenilen golün altından kalkmak güçtür. Y elken sporuyla ilgili dizinin üçüncüsünde siz okurlarımı iş dünyasının yelkencileriyle karşı karşıya getirmek istiyordum. Meğer iş dünyamızın kodamanları başta da bankalar olmak üzere çoktan yelken açmışlar ve hatta şu sıralarda İtalya’da bir yarışmada ter döküyormuş. İstanbul’daki yelkenciler ise pek konuşmak istemedi. Nedenini anlamadım ama yelken sporunun gizli bir dünyası mı var sorusu aklıma çengel gibi takıldı. Ufuklara açılan yelkenle 1012 kişilik insan grubunun bir arada günlerce kader birliği yapmasının ardında ne olabilirdi? Eskilerin bir lafı geldi aklıma. ‘’Arkadaşlık ve dostluk seyahatte, iş ortaklığında ve içki masasında belli olur.’’ Bu deyiş aklıma dank etti. “Doğru ya” dedim kendi kendime... Bir grup insan bir tekneye biniyor, belki birbirlerinın huylarını, korkularını, alışkanlıklarını da bilmiyorlar ama o kaç günlük yola çıkmışlar da o teknede bir kader ortaklığı yapacaklar. Yani ölümse ölüm kalımsa kalım... O riski hep birlikte paylaşacaklar. Peki ama yelkencilerin neden konuşmak istemediklerini çözemedim. Futbol takıntılı medyamız kulüplerimizin teker teker Avrupa’dan silinmesini sineye çekmiş ama iş dünyamız açık denizlere yelken açmış. Prof. Turgay Biçer’i aradım. Turgay Biçer hoca mentörlüğü Türkiye’ye getiren, tanıtan ve yayan bir akademisyen. Yelken sporuyla da ilişkisi olduğu için “Yelken sporunun iş dünyasıyla gizli bir yanı olabilir mi” diye sordum. ‘’Gizli yanı olmaz ama yelkenciler mutevazıdır, kendilerini övmeyi de sevmez. ‘Neden iş dünyamız yelken sporunu benimsedi’ diye sorarsan söyleyeyim. Yelken sporu risk taşır. İş dünyası, ihracatçısı, ithalatçısı, yatırımcısı ve özellikle de bankacısı risk içinde yaşar. Bu işlerde bir anda her şeyini kaybetmek de vardır. Bu nedenle iş dünyamız riski ve heyecanı yüksek yelkeni seçmiştir.’’ Pek tatmin olmadığımı görünce de devam etti Turgay hocam. ‘’Yüksek düzeyli yöneticilerin bu tip seminerlerine genellikle patronlar da katılır. Yani yelkenli yola çıkarken o kadronun içinde ona da görev verilir. Yelkenlide iskemle kurup oturmak diye bir şey yoktur. Yelken eğitimi almışsa ona da bir görev verilir. Ama yola çıkan yelkenlide ‘Yemeği kim HAKAN ŞÜKÜR VE G.SARAY Ligin kralı şimdilik Galatasaray. Hakan Şükür de önemli bir değer. Ancak Feldkamp onu oynatmakta sıkıntı yaşıyor. Bu da bir gerçek. Nonda, Ümit Karan oluşumu içinde Hakan’ın zaman zaman yedek kalması doğaldır. Geçen sezon da Gerets bunu yaptı. Bu futbolun içinde var. Yaşı nedeniyle 90 dakika olması gerekmeyebilir oyunda Hakan’ın. Hakan asla bunu kendine takıntı yapmamalıdır. Hatta oynadığı sürece ortaya koyduğu verim önemlidir. Bu nedenle ciddi bir profesyonellik örneği vererek duygusal olmadan ve dolduruşa gelmeden Galatasaray ve ulusal takımdaki görevine sarılmalıdır. Bazen oyundan çıkarken yüzüne çöken hüznü daha verimli bir elektrikle topluma ve yerine giren arkadaşına taşımalıdır. Sion karşılaşması bir kez daha psikolojik anlamda kendisini baskı altına aldığını gösterdi. yapacak’ sorusu kimi zaman patronda toplanır. Patron herkes görev yaparken mutfağa girer, yemek yapar hatta yemekten sonra bulaşık da yıkar. Bu teknenin kuralıdır.’’ Aklım karışmadı desem yeridir. Tuırgay hoca devam etti: “Bu görevi yapan patronmuş, başkasıymış değişmez. İnanır mısın, bu görüntü yelken sporunun sosyal yanıdır. Teknedeki en kıdemsiz çalışanın patronla olan diyaloğunu bir düşünün. Uçsuz bucaksız denizde şef, müdür ve patron ilişkisine bakın.’’ “Yelken sporunun bu yanı fena değil” diye düşünürken o anlatmaya devam etti. Meğer yelken sporunun daha nice özellikleri varmış. Yelken seminerine katılan patronun gizli bir ajandası olurmuş. Bu ajandasına her gece bir şeyler karalarmış. “Ne karalarmış, anılarını mı?” dedim, güldü... ‘’Günlük notlarını yazar. Ekipte kim cesaretli kim işine daha bağlı kim özverili kim anında karar veriyor kim kararsız notlarını alır. Yelken limana döndükten sonra ajandasını açar, notlarına bakar, ekipte kimin ya da kimlerin lider olabileceğine karar verir.’’ “Sonra ne olur” diye sormadım Turgay hocaya. Yelken sporu bir sınavdır. Bu uygulamalar son birkaç yıldır yapılıyor. Bugün üniversiteyi bitiren gençler sağa sola CV göndermek yerine zorlu yelken sınavına girmeyi tercih ederler sanırım. En azından rizikosu akrabalardan, arkadaşlardan, hamili kartlardan daha az rizikoludur. Yelken ve benzeri performans arttırıcı seminerleri yapanlar çok. Bunlardan birisi de Doruk Performans Enstitüsü. Onların yöntemleri daha değişik. Vurgulu çalgılardan oluşan bir orkestra nasıl bir ahenk içinde sanatını icra ediyorsa iş dünyası da bugünün koşulları içinde çağın en gelişmiş yöntemlerini uygulamak zorunda. Bu enstitü bir orkestra birlikteliğini gözönüne alarak ekip çalışmasını sağlıyor. Takım olmayı ve ekip çalışmasının önemini vurgulayan bir başka metod da kürek sporu. Örneğin 8 tek, 4 tek, 2 çifte çalışmalarıyla sporcuların aynı anda aynı tempoda ve aynı amaç için uğraş vermeleri de yine iş dünyamızın yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlamış. Bu çalışmalardan galiba en az etkilenen de futbol kulüplerimiz. Onlar futbolu yan gelip yatma sanıyorlar. Ah şu futbol sevgimiz olmasa daha neler yazılır kimbilir... Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle